- 2281 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Abi (öykü)
ABİ
Üniversite tamamlamış, çok kitap okuyan bir insan vardı bir beldede. “Abi” lafını duyunca sinirlenir, “Abim, abim” diyerek söze başlayan insanlara sert tepki gösterir ve onlara önyargılı bakış açısı sergilerdi. Daha doğrusu onu yeterince tanımayanlar bu tutumunu anlamadıkları için “Önyargı” derlerdi bu tutumuna. Kimse de neden “ Abi” lafına tepki gösterdiğini cesaret ederek soramazlardı. Öyle ki ailesi bile O’nun bu tutumuna anlam veremezdi çok zaman.
Aslında adam halim, selim ve uyumlu insandı ama bazı “kırmızı çizgi” dediğimiz kuralları vardı ve bu çizgileri aşana çok ert tepki göztererek ağır sözler söylerdi. Bu sözler asla küfür içermez, hakeret içermez ama dersi de etkili olurdu muhatabına. Hani derler ya “Doğrucu davut” ya da “ sözünü ve gözünü budaktan esirgemez “diye.. O türden adamdı.
Burada kahramanımızın ismi yok. İsme de gerek yok. Bize hikayede vereceği derslere ve kıssalara gerek var. İhtiyacımız var. Varsın adamın adı olmasın neye yarar . “Adı çıkacağına canı çıksaydı” denen adamlardan olacağına “ders veren adam “ olsun kahramanımız. Kendisi bence gerçekten de kahramandır. Beldede ailesi dahil onu adam yerine koymasalar da. Yazar dediğin de böyle horlanan, aşağılanan ve önemsenmeyen ama gerçekte kahraman olan insanları hayattan alarak hikayelerine kahraman yapan insan değil midir?
Günler geçerken, hayat devam ederken, gençler yaşlı, yaşlılar da rahmetli olurken beldeye gerçek manada “imam gibi imam” bir imam atanmıştı. Herkesi kucaklayan, eğitimci gibi, psikoloğ gibi, sosyoloğ gibi...
İmam arada namaza cemaate gelen çok konuşmayan bu adam ile iletişime geçmeye, cami çıkışında çay evine götürerek, çay ısmarlayarak sohbet etmeye başladı. Adama çok dikkatle yaklaşıyor,O’nu üzmek, rahatsız etmek istemiyordu. Belde halkının ona yakıştırdığı “deli”, “uyumsuz” “psikopat” gibi olumsuzluk akan kelimelerden hiçbirinin o adamda olmadığını gördü. Hatta imama kitaplar vermiş , imam efendi de hiçbir arkadaşının hocasının vermediği kitapları okuyunca o adamın normaldışı yani normalden daha bilgili olduğunu anlayarak O’nu bir hoca gibi görmeye başlamıştı.
İmam bir gün evde eşi ve çocukları olmadığı zaman adamı eve yemeğe davet etti. Elinden aşçılıkta gelen imam efendi güzel bir sofra hazırlamıştı. Amaç kimsenin konuşmalarına müdahale etmeden, rahatça sohbet etmekti. Yemekten sonra çay demlenirken oturma odasına geçerek sohbet etmeye başladılar.
İmam o samimi ortamdan cesaret alarak “Abi” kelimesinin güzel bir kelime olduğunu, yaşça büyük olmasından dolayı O’nu da abisi kabul ettiğini söyledi. Adam gülümsedi. Hayret ilk defa “abi” kelimesi geçtiğinde gülümsüyordu adam . İmam da buna hayret etti. Adama “Hadi söyle “ dercesine merakla bakmaya başladı. Adam durumu anlamıştı. Ve konuşmaya başladı.
“Abi” kelimesi çok güzel ulvi ve yüce bir kelime. Çok zaman bana “abi “ denmesi de hoşuma gider. Çünkü...”
Bu Çünkü ...den sonra biraz durakladı. Çayından bir yudum aldı. Önüne konan sigara böreğinden bir ısırık aldı. Sonra İmamın yüzüne bakarak:
“Benim abim yok. O yüzden abisi olanlar gelip de Abim şöyle abim böyle diye sanki abilerini tanımıyormuşuz da, abilerini olduğundan çok daha büyük adam gibi anlatanlara tepkim büyük oluyor.”
İmam o zaman adamın derdini anlamış ve söylemese de içten içe takdir etmeye başlamıştı.
Ama adam dersini daha vermemişti. Konuşmaya başlayınca imam o güne kadar düşünemediği şeyleri daha iyi anlamaya başladı. Adam konuşmasına şöyle devam etti :
Biz müslümanlar genelde çarşıda sokakta eşlerimizin koluna girerek gitmeyiz. Bu kadını küçümsediğimizden değil de, çarşıda pazarda evlenemeyen, ya da dul kalmış insanlar bizi kol kola samimi olarak görünce üzülmesinler, alınmasınlar, diyedir. İşte “Abisini abartan hatta “yemez içmez “diye çok namuzsu, haysiyetli çok harama helala dikkat eden “ gibi göstermelerine rağmen kitap okumayan, kitap okuyanı desteklemeyen onlarla alay eden, ama haram helal demeden mal biriktirenleri öven insanlaradır tepkim. Bu belde ki, herkes herkesi kendi kafasına göre tanıyor. İnsanların kafalarındakini değiştiremiyoruz. İnsanları aptal yerne koyarak “Benim abim şöyle bilgili yok şöyle namuslu yok böyle büyük adam” diye konuşmaya başlayan insanlara tepki göstermeyecek miyiz imam efendi ?”
İmam bu bilge ama çevresinin bu özelliğini fark etmediği insana dikkatle baktı. Söyledikleri doğruydu ama sert tepki göstermesi de yanlıştı. O’na öyle yumuşak konuşmalıydı ki, O da ders çıkarsın. Bunun için o da çayından bir yudum alıp, böreğinden bir ısırık ısırarak düşünmek için zaman kazanmak istedi.
“Boş konuşan insanlara, düşünmeden konuşan düşüncesiz insanlara tepki göstermek en doğal hakkımız ama, çok sert olursa insanlar da bize olumsuz davranışlar göstererek olumsuz duygular besler. Diyeceksin ki “ yumuşak olunca da saf sanıyorlar” O, onların cahilliği ama cahil lafını da kullanırsak bizim kendimizi büyük gördüğümüzü söyleyecekler. Hani derler ya yumurtayı kıramayan yumurtayı sert , cevizi kıramayan da cevizi kabuktan ibaret sanır. Güzel şeyler işte sert şeylerle kaplanır ki, azimli insan o sertliği aşarak yumuşak besin değeri yüksek maddeye yani yumuşaklığa sahip olsun. Bizde yumuşak olalım isteyen saf sansın isteyen ulaşılamayan kaf dağı. Biliyorum anne babasızlık kadar abisizlik ve kardeşsizlik zor. Benim de kardeşim yok mesela ama bende kardeşini öven insandan rahatsız olsam da senin kadar sert olmam. Olurdum eskiden ama “öfkeyi yenmek , stresi önlemek konulu kitaplar okudum. Anlamadığımda defalarca okuyarak böyle yumuşak ve etkili insan oldum. Etkili demeyelim de imamlığını canla başla yapmaya çalışan insan diyelim...”
Bu söze her ikisi de gülümsediler. Çaylarından kalını içtiler, İmam çayları tazelemeye mutfağa gidince İmamın kitaplığınına baktı uzaktan. İçinden “ benim sadece abim yok, imamın hiç kardeşi yokmuş neyse ki, benim kardeşim ve ablalarım var” diyerek kendini teselli etti.
İmam çayları getirdiği zaman adam gene de kafasındaki soruları sormadan edemedi.
“Ama hocam, insanın konuşmalarında dumradan abilerini , kocalarını, çocuklarından bahsetmeleri, çocukları olmayanı, kocaları olmayanı üzmez mi? Hatta çocuklarının başarısını her yerde anlatan adamın yanında başarısız çocukları olanlar üzülmez mi, hüzünlenmez mi ? Hem başarı meslek sahibi olmak mı, insanlara yardım etmeyen, en yakını kitap yazmışken onu alıp okumayan, çevresine hediye etmeyen insan, milyonlarca lirası olsa da fakir sayılmaz mı? Allah ilk oku emrini imansızlara mı verdi ? “diye hayıflanınca... İmam gülümsedi.
“Kardeşim bu soruların ardı arkası kesilmez ki. Bende soruyorum ama cevabını bulamıyorum. En güzeli de gerekince susmak gerekince konuşmak boş ve gereksiz konuşanlardan uzak kalmak. İsteyen veli desin isteyen deli . Biz elimizde olana bakalım . Benim mesela Kardeşim yok ama şu an manevi kardeşim sen varsın. Şu an için çok mutlu andayım. Sen değerlisin ama ben de. Başkalarının olumsuzluklarını düşünerek kendimizi üzmeyelim. Gelişmek isteyen gelişir. Anlamak isteyen anlamaya çaba harcar. Gerisi boş.”
Daha uzun uzun sohbet ettiler imam ile kahramanımız.
Ertesi gün Cuma günüydü ve imam Cuma vaazını vermek için minbere çıkınca konuşmaya başladı :
“Bugün ki vaaz konumuz “ Abimizi abim abim diye överken neye dikkat edelim ?
Namaz çıkışı cemaatten bir kaç kişi İmam efendiye teşekkür ederken “ Çok güzel vaazdı Hocam “dediler. İmam gülümseyerek içinden :
“Anladıysanız ve uygulayacaksanız güzeldi tabii” dedi. Gülümsedi tekrar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.