14
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
650
Okunma
Geçenlerde babamla pazara çıktık. Kestaneleri görünce “Artık sobayı kurmanın vakti geldi,” dedi. . “Baba biz yazlığa kışın iki üç kere anca geliyoruz, ne gerek var sobaya?” dedim. “Elektrikli sobayla idare ederiz. ’’Peh’’ diye sitem etti. “Elektrikli sobada mı pişireceğiz kestaneleri? İki kilo kestane alarak yola düştük.
Yazlığa geçtiğimizde el birliğiyle sobayı kurduk. Şömine tipi, camlı odun sobalarından... Akşamüstü hava serinleyince "Hem deneyelim hem de kestaneleri pişirelim," dedik.
Babam bir sanat eseri gibi incecik ve eşit ölçüde kestiği tahta parçalarını sobanın içine muntazam bir şekilde dizip yerleştirdikten sonra mangal çakmağıyla tutuşturup camın karşısına geçerek büyük bir gururla eserinin yanışını seyrederken ben de banyoya girdim. Banyodan çıktığımda gözlerini kısarak yüzüme baktı. ’’Ne o,’’ dedi. ’’Padişah gibi ne diye dolaşıyorsun evin içinde? Sarmışsın havluyu başına... Git, kurut şu saçlarını! Birazdan komşular gelecek.’’
Saçımı kuruttuktan sonra kestanelerin ortasına bıçağın ucuyla çizik atarak hazırlamaya başlamıştım. Babamın keyfi yerinde ’’zobalarında guru da meşe yanıyor efem’’ türküsünü söylerken özenle çayı demliyordu. Çizdiğim kestaneleri sobanın üst kapaklı kısmına serdiğim sırada bir kovaya doldurduğu odunları göstererek ’’bak’’ dedi.’’ Bunlar analar, dışarıda kapının önünde duranlar da baba odunlar.’’ Sonra birden telaş içinde ’’Allahhh!.. Soba geçiyor çabuk çabuk ben analardan atayım sen de dışardan babalardan getir’’ dedi.
Gittim, en kalın odunları bulup sobanın içine gelişigüzel attım. Babam tam “Zobalarında guru da meşe” türküsüne kaldığı yerden devam edecekti ki ’’Küt!’’ diye bir ses... ’’Arkasından Çatırt!’’.. Meşe odunu cama doğru yuvarlanmasın mı?! Cam çatladı tabii. Bir süre sonra içeriyi duman bastı. Panik hâlinde camları açtık, evi havalandırdık.
Babam sobanın içinden cama çarpan odunu görünce, “Baba at dedik, sen dede odunu atmışsın resmen! Bu ne devasa bir odun?” diye söylenmeye başladı. Benim yüzüm kıpkırmızı oldu, artık azardan mı yoksa sıcaktan mı bilemiyorum. Cam kırıldı ya hemen kriz masasını kurduk. Babam internetten yeni cam siparişi için firmaları araştırmaya başladı.
1. Görüşme:
Babam telefonda:
’’Yaw, hemşerim! Bizim sobanın camı çatladı, yenisini gönderin acil!’’
Ölçüleri sordular. "On güne ancak göndeririz," dediler. Babam, fiyatı sordu: 2500 TL! ’’Acil dedik hemşerim. On gün nasıl bekleyelim. Çoluk çocuk perişanız burda.’’
Telefonu kapattıktan sonra bana döndü: “Hırsız bunlar hırsız! Bir cam 2500 TL ne ya! Mücevher alıyoruz sanki. Bir de kargo isteyecekler şimdi.”
2. Görüşme:
Telefonu açan bir bayandı. Babam kibar kibar konuşuyordu:
’’Hanımefendi merhaba, sizden bir ricam olacak... Bizim sobanın camı kırıldı da… Benim sakar bir kızım var. Odunu yanlış attı. Hem ben dedim ona, babalardan at diye ama gitmiş dedelerin odununu atmış! ’’
Kadın güldü mü sinirlendi mi belli değil. Mail adresi verdi. Sipariş bilgilerini göndermemizi istedi. Ben firmayla mailleşirken babam da arka planda görüştüğü firmalara sakar kızından bahsediyor 2500 den başlayıp 3500 e kadar uzayan fiyat aralığı yüzünden kavga ediyordu.
Kargo dahil 1.500 TL fiyat veren firmayla mail üzerinden anlaşarak siparişi oluşturduğumu, ödemeyi de internet bankacılığından yaptığımı söylediğimde, babam “Altı üstü bir cam, bu ne iştir?” diye sinirlenirken beni dinlemiyordu bile.
Sobanın içindeki ateş kestaneleri pişirmeye yetti. O ara komşular geldi. Konu malum... “Sanayi sitesinde cam vardır, yarın bir gidip bakalım,” dediler. Kestaneler yendi, çaylar içildi. Komşular evlerine döndüler.
Babamı bıraksam sabaha kadar bütün şehirleri arayacaktı neredeyse .Vakit gece yarısını çoktan geçmiş uyumamış, halen söyleniyordu: “Babalardan at dedik de en büyük babayı mı at dedik!? Masraf açtın durduk yere. Yok yok, bir de Bursa’yı arayayım, asıl yer orası!” Gece vakti Bursa’yı aradı ama açan olmadı.
Sabah, erkenden bir telefon konuşmasına uyandım, babam hoparlöre vermiş sesi:
’’Kardeşim acil demedik mi? Ne oldu bizim cam?’’ Adam, “Abi akşam konuştuk ya biraz sabret, arayacağım,” deyince babam yine sinirli: “Yaw acele yolla şu camı, acil durum görmüyor musun? Çoluk çocuk soğukta, kar kış kıyamette donacağız!”
Ben kahvaltıyı hazırlarken babama ’’Babacım, ne diye insanları arayıp duruyorsun, üstelik bir de çıkışıyorsun? Dün verdim siparişi, sana da söyledim iki güne gelecek.’’ diye. Yüzü düştü. “Sen ne karıştırıyorsun ya, ben halletcem. Soba işi benim işim! Sen karışma!
O sırada yine telefon çaldı, en son görüştüğü adam 3000 TL fiyat vererek ’’Abi, adresi yaz hemen göndereyim," dedi. Babam ise telefonu kapatırken:
" Nee! Üç bin mi? Yaw ne acele ediyorsun kardeşim? Kalsın... Kalsın... Zaten bu kış, havalar sıcak geçecekmiş! Daha sonra bakarız!"
EbRuAsya//