- 98 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Toplumsal Bilinç
TOPLUMSAL BİLİNÇ
İnsanlar olarak toplu halde yaşayan canlılarız. Yeryüzünde tek başına yaşamayı tercih eden insanların sayısı yok denilecek kadar azdır. Toplumsal yaşam; insanlara belirli görevler yükler. Toplumun temel birimi aile olduğuna göre biz bireylere toplumun geleneğine, etik değerlerine, inancına, hak ve hukukuna saygılı olarak yaşamak yakışır. Neticede insan dediğimiz varlık/mahlûk, aklıyla, ferasetiyle ve vicdanıyla yaratılmışların en şereflisidir. Bu nedenle eşref-i mahlûkat olarak bilinir. Ve yaşadığı dünyasını çekip çevirecek ve yaşanır hale getirmekle görevlendirilmiştir.
Bilimsel olarak toplum; bireyleri birbirine bağlayan, karşılıklı etkileşim halinde olan insanların oluşturduğu bir sistemdir. Toplum insan davranışlarının gerçekleştiği, insanlar arasında etkileşimin oluştuğu bir organizasyondur. Toplum; insan davranışlarını sınırlar, özgürleştirir, insan davranışları için kurallar koyar. Bu kurallar, toplumsal düzeni sağlamak içindir. Aksi halde, her birey toplum kurallarına riayet etmeden fevri olarak yaşamayı tercih ederse, toplumda çürümeler ve kargaşalar ortaya çıkar.
Toplum bilimciler, toplumsal değerler olarak bildiğimiz değerleri şu şekilde sıralamıştır: Sevgi-saygı, hoş-görü, adalet-eşitlik, kardeşlik ruhu, yardımlaşma, doğruluk-dürüstlük, çalışkanlık, misafirperverlik, şevkat ve merhamet. Bu değerlerin yansıra, kültürel mirasa sahip çıkmak ve yeni nesillere aktarmak ki; bu değerler silsilesine evrensel değerler denilmektedir.
Toplumsal yaşam biçimi, kişilere pek çok hak ve salahiyet tanımıştır. Bu hak ve salahiyetlerimiz başlıcaları şunlardır: Özgecilik, takdir, özgünlük, cesaret, bağlılık, kararlılık, yeterlilik, empati, eşitlik, cömertlik, dürüstlük, tevazu, nezaket, bağlılık, iyimserlik, tutku, pozitif olma haklarıdır. Tüm bu değerler silsilesi bireylerin kimliğini şekillendiren temel ilkelerdir.
Toplum bilimciler, toplumsal/kollektif şuur/bilinci şu şekilde tanımlamaktadır: Durkheim’e göre bir toplumdaki insanların sahip olduğu ortak duygu ve kabulleri ifade eden bir terimdir. Kollektif bilinç; toplum fertlerinin tek bir ruh ve duygu etrafında birleşmelerini sağlamaktadır. Böylece toplumların devamında önemli bir rol oynamaktadır.
Ulus bilinci; bir toplum tarafından paylaşılan bir ulusal kimlik duygusunu ifade eder, bu bakımdan bireyin kolektif farkındalık düzeyini gösterir. Paylaşılan inançlar, ortak değerler ve müşterek beklentiler ulus bilincinin gelişmesine katkı sağlayan sosyalizasyon araçlarıdır. Bu değerler silsilesine topluluk bilinci denmektedir.
Sosyal bilinç; İnsanların sosyal ve doğal çevrelerinin farkında olmaları olarak tanımlanırken; toplumla ilgili konularda öğrenme, yatkınlık ve başarma durumunu da sosyal beceri olarak tanımlanmaktadır.
Toplumsal algı ve bilinç; bireylerin önceki nesillerden devraldığı ortak yaşam biçimlerini kendi zamanlarının yaşam biçimlerini de denkleme ekleyerek oluşturdukları algı, düşünce ve davranışların bütününe toplumsal bilinç denir. İnsanların birçoğunun olaylara ve durumlara bakış açısını farkında olmadan bu bilinç belirler.
Toplumsal sınıf bilinci; Marksizm’de sınıf bilinci, kişilerin toplumdaki sosyal sınıfları veya ekonomik konumları, sınıflarının yapısı ve ortak sınıf çıkarları ile ilgili sahip oldukları inançlar kümesidir.
Sonuç olarak; her birey, yaşadığı ülkesinin ve halkının sağlıklı ve dimdik ayakta kalabilmesi için toplum bilincini içselleştirmesi gerekir. Bu toplumsal değerler, insanların inancından, törelerinden ve geleneklerinden de beslenir. İnsanlar, hem evrensel kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmalı, hem de inancını gerektiği gibi yaşamalıdır. Aksi halde, ülkede dirlik-düzen, ahlak ve adalet ayaklar altına düşer ki; hem devlet, hem toplum içten içe çürüdüğü için dış tehditler karşısında kolay lokma olur.
Kutsal gördüğümüz vatanımızı, bayrağımızı, İstiklal Marşı’mızı ve bağımsızlığımızı devam ettirebilmek için toplumsal fay hatlarımız olarak tanımlanan mezhepçilik, tarikatçılık ve ırki ayrımcılık gibi farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp, temel değerlerimiz etrafında bir inanç birliği sağlamalıyız. “Ben” odaklı değil, “Biz” odaklı ol-malıyız. “Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz birimiz için” şiarıyla makalemi tamamlarken; Atatürk’ün şu veciz sözünü hatırlayalım: “…Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren iç cephenin çöküşüdür. Bu gerçeği bizden çok daha iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmaktadırlar. Gerçekten, ‘kaleyi içinden almak’, dışarıdan zorlamaktan çok kolaydır…”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.