- 131 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÖLÜMÜNÜN 8. YILINDA TÜRK ŞİİRİNİN DEDE KORKUT’U: BAHAETTİN KARAKOÇ
M. NİHAT MALKOÇ
Kahramanmaraş, Türkiye’nin hissiyat otağı ve şairler yatağıdır
"Kahramanmaraş’ın her kilometre karesine bir şair düşer" dersek acaba abartmış olur muyuz? Maraş, sözün tam anlamıyla bir şairler ve yazarlar yatağıdır. Yüreklere ilham veren bu kadim topraklar, çok sayıda şair kazandırmıştır edebiyatımıza. Başta Necip Fazıl olmak üzere Karacaoğlan, Sünbülzâde Vehbi, Abdurrahim Karakoç, Ali Akbaş, Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Âşık Mahzunî Şerif, Hayati Vasfi Taşyürek, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rüştü Şardağ, Ertuğrul Karakoç, Hilmi Şahballı, Celalettin Kurt, Arif Eren, Mevlâna İdris, Osman Sarı, Kenan Seyithanoğlu, Tayyip Atmaca, Yasin Mortaş, Âdem Konan, Ahmet Süreyya Durna, Asuman Soydan Atasayar, Bahtiyar Aslan, Coşkun Çokyiğit, Duran Boz, Fatih Okumuş, Hasan Ejderha, Haşim Kalender, İnci Okumuş, Mahir Başpınar, Mehmet Gözükara ve Yaşar Beçene Maraş kökenli şair ve ediplerimizdir.
Sütçü İmam’ın memleketi Kahramanmaraş deyince daha çok Karakoç kardeşler gelir aklımıza. Başta Bahaeetin, Abdurrahim ve Ertuğrul olmak üzere, Maraşlı Karakoç kardeşlerin beşi de şiire bir ömür gönül vermiştir. Bahaettin Karakoç, şair Abdurrahim Karakoç’la Ertuğrul Karakoç’un ağabeyiydi. Bahsimize konu olan Abdurrahim ve Bahaettin Karakoç, Türk şiir çınarının Maraş’taki güçlü kökleridir. Ne yazık ki bu derin köklerin ilkini, yani Abdurrahim Karakoç’u bundan altı sene evvel kaybetmiştik. Şiir çınarımızın Maraş’taki köklerinden bir diğeri olan Bahaettin Karakoç’u da 17 Ekim 2018 tarihinde kaybettik. Şimdi şiir dünyamız bu iki büyük duygu erinin hüznünü iliklerine kadar yaşıyor.
Türk şiirinin aksakalı Bahaettin Karakoç...
Şiirimizin aksakalı Bahaettin Karakoç 1930 senesinde şuara diyarı Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü(Celâ) Köyü’nde doğmuştu. Karakoç, tabir caizse şiire karasevdalıydı. O, şiirimizin ihtiyar delikanlısıydı. Bahaettin Karakoç, Türk şiirine kazandırdığı kıymetli şiirlerle tanınmaktadır. O, yaşayan Türkçenin en büyük şairlerinden biriydi. Kelimeleri gönül teknesinde itinayla yoğurarak yepyeni terkipler meydana getiren merhum Karakoç, az sözle çok şey anlatma becerisi inkişaf etmiş müstesna bir kalemdi.
Bahaettin Karakoç eğitim hayatında önce Adana Düziçi Köy Enstitüsü’nde, sonra da Hasanoğlan Köy Enstitüsü Sağlık Bölümü’nde okudu. Uzun süre Kahramanmaraş’taki sağlık kuruluşlarında sağlık memuru olarak çalıştı. 1982 yılında emekli oldu.
Şair bir aileden gelen Bahaettin Karakoç, Latince dahil dört dil bilen ve bölgenin önemli şeyhlerinden biri olan şair Ümmet Karakoç’un büyük oğluydu. O, annesinin ninnilerini zamanla unutsa da babasının kendisine okuduğu şiirleri hiçbir zaman unutmamıştı. Tabir caizse şairlik on(lar)da irsiydi. Fakat Diyarbakır kökenli şair Sezai Karakoç’la herhangi bir akrabalık bağı yoktu. 1951 yılında Hatice Hanım’la evlenen Karakoç dördü kız, beşi erkek olmak üzere dokuz çocuk babasıydı. Dilerseniz onu bir de kendi ağzından dinleyelim:
Şiirimizin Bahaettin Karakoç kendisini anlatıyor
"Bahaettin Karakoç, en belirgin çizgisiyle Ümmet Karakoç’un oğludur. Bunun üzerinde özellikle duruyor, bu hususu bilhassa vurguluyorum. Çünkü, benim için babam, yalnız biyolojik bir olgu değildir. Fikir ve sanat bakımından vücudumun uzuvlarında, genlerimde yazılı ne varsa, gün ışığına çıkmasına sebep babamdır. Dolayısıyla, ben, Ümmet Karakoç’un Fatma’dan doğma oğlu; Ekinözülü, eski adıyla ‘sıladan ayrılmışların yurdu’ olan Celâliyim. Orada doğdum. Bir tarafta Salavan dağları, bir tarafta Kabaktepe, bir tarafta Binboğalar, bir tarafta Engizek... Bu dağların orta yerinde dünyaya gelmiş, doğayla iç içe büyümüş bir köy çocuğuyum.
Şiire ilkokul üçüncü sınıfta başladım. O sırada, gezici başöğretmenler, müfettişler ve okul başöğretmenimiz şiirimi alırlar ve Milli Eğitim Bakanlığı’nca çıkarılmakta olan büyük boy ve resimli İlköğretim Dergisi vardı, oraya göndererek yayımlatırlardı. Bunların şiir olduğunu da bilmiyorum; manzumeydi. Manzum şeylerdi, ama biz şiir diye yazıyor, şiir budur diye gidiyorduk. Teorik ve pratik olarak fazla bir bilgimiz yoktu anlayacağınız. Pratiğimiz parmak hesabı, hece ve bir de ses olarak redif, kafiye ve ayaklardan ibaretti; bunlarla yürütüyorduk. Ben ilkokuldan on iki yaşında mezun oldum. Bu süreçte, en ciddi şiirim, Behçet Kemal Çağlar’ın çıkardığı Yurt dergisinde yayımlandı. Bu şiir, köyüme ait bir güzellemeydi ve o zamanlar bayağı tutmuştu. Çok hatıralarım da var; ama bunlara girmeyelim, çünkü o konuda bir iki soruya cevap verdim mi sayfalar dolar."
Türk Şiirinin Türkmen Dervişi: Bahaettin Karakoç
Bahaettin Karakoç, hayatını okumak ve yazmak temeli üzerine inşa etmişti. "Beyaz Kartal", "Türk Şiirinin Dede Korkut’u" ve "Türk Şiirinin Türkmen Dervişi" ona halk tarafından verilen lâkaplardan birkaçıdır. O, şiirlerinde zaman zaman “Ekinözülü Rahmanî”, “Erzinli Gezgin Ozan”, “Özer Semercioğlu", "Karakoç" takma isimlerini kullanmıştır. Şiir dışındaki metinlerde ise “Said Yaylalı”, “Baha Deliormanlı” takma adlarını tercih etmiştir.
Bahaettin Karakoç, kendisinin belirttiği gibi 1942 yılında henüz 12 yaşındayken “Cela Köyü” adlı ilk şiirini Yurt gazetesinde yayımlamıştı. Hemen her şair gibi o da ilk şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştı. Zaten yaşadığı coğrafyadaki şairler ve şiir severler de bu ölçüye fazlasıyla meyilliydi. Fakat zaman içerisinde heceden uzaklaşarak serbest şiirlere yöneldi. O dönem heceyle yazdıklarını benimsememiş olacak ki bunları şiir kitaplarına dahil etmedi.
Bahaettin Karakoç, Dolunay dergisini 16 sene boyunca çıkarmıştır
Merhum Bahaettin Karakoç edebiyat âleminde çok sevilen bir isimdi. O, dergilerin ve gazetelerin kültür sanat sayfalarında sürekli aranan isimlerin başında geliyordu. Onun, başta şiir olmak üzere edebî metinlerinin yayımlandığı yayın organları şunlardır: "Köy Postası, Genç Kalemler, Orkun, Tohum, Ozan, Varlık Yıllığı, Büyük Türkiye, Hareket, Adımlar, Elif, Zeren, Töre, Hisar, Türk Edebiyatı, Doğuş, Nilüfer, Millî Kültür, Kubbealtı Mecmuası, Kardeş Kalemler, Cemre, Kültür ve Sanat, Ihlamur, Erciyes, Martı, Çağrı, Seviye, Mefkûre, Elbistan’ın Sesi, Yeni Elbistan, Ortadoğu, Sabah, İstiklâl, Bayrak...vb."
Kültür, sanat ve edebiyat dergilerinin aranan imzalarının başında gelen Bahaettin Karakoç, aynı zamanda kendi dergisi olan Dolunay’ı 16 sene boyunca çıkarmış bir isimdir. Derginin ismini kullanarak 16 yıl aynı isimle "Dolunay Şiir Şöleni’ni tertip etmiştir.
Bahaettin Karakoç velût bir kalemdi. Şiir yazmak onun için nefes almaktan farksızdı. Onun şiir türünde kaleme aldığı kitapları yayım tarihlerine göre şöyle sıralanabilir: "Mevsimler ve Ötesi (1962), Seyran (1973), Sevgi Turnaları (1975), Ay Şafağı Çok Çiçek (1982), Kar Sesi (1983), Zaman Bir Beyaz Türküdür (1984), İlkyazda (1984), Bir Çift Beyaz Kartal (1986), Menzil (1991), Uzaklara Türkü (1991), Güneşe Uçmak İstiyorum (1993), Güneşten Öte (1995), Beyaz Dilekçe (1995), Leyl ü Nehar Aşk (1997), Aşk Mektupları (1999), Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman / Ay Işığında Serenatlar (2001), Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri (2004), Ben Senin Yusuf’un Olmuşum (2006), Gündemde Yine Aşk Var (2008)"
Bahaettin Karakoç yaşarken kıymeti bilinmiş ender şairlerimizden biridir
Bizde ekseriyetle şairlerin dirisi değil, ölüsü makbuldür. Fakat şair Bahaettin Karakoç istisnadır. Zira o, yaşarken kıymeti bilinmiş ender şairlerimizden biridir. Verimli bir kalem olan Karakoç, yazdıklarıyla birçok ödüle lâyık görülmüştür. Bunlardan bazıları şunlardır: "1962 İsa ve İshak hikâyesiyle Akşam-TKB Edebiyat Yarışması 2.’lik Ödülü, 1983 Kayseri Sanatçılar Derneği Yılın Şairi Ödülü, 1986 Bir Çift Beyaz Kartal’la Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülü, 1991 Beyaz Dilekçe şiiriyle TDV Münacat Yarışması 1.’lik Ödülü, 1993 Kazakistan Büyük Abay Ödülü, 1997 Malatya Konulu Şiir Yarışması 1.’lik Ödülü, 2004 Tarsus Belediyesi Karacaoğlan Onur Ödülü, 2008 ESKADER Şiir Ödülü, 2011 Bursa B. Belediyesi Evliya Çelebi Ödülü, 2011 İLESAM Edebiyat Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü"
Merhum Bahaettin Karakoç son dönem Türk şiirini ayağa kaldıran müstesna bir söz işçisiydi. Onun dili kullanmadaki ustalığı bütün şiirlerinde kendini gösterir. Muhafazakâr bir insan olan Bahaettin Karakoç serbest tarzda özgün ve modern şiirler kaleme almıştır. O, şiirlerini kaleme alırken bir kuyumcu titizliğiyle ve sabırla hareket etmiştir. Şiirlerini bir kalemde değil, uzun zaman dilimlerinde yazmış, olgunlaşmaları için bir süre demlenmeye bırakmış, sonra tekrar şiirlerin üzerinde derinlemesine çalışmalar yapmıştır.
Bahaettin Karakoç açılan yollardan gitmez, kendi yolunu kendi açardı
Merhum Karakoç üslûp sahibi bir şairdi. Şiir yazarken kimseye öykünmezdi. Açılan yollardan gitmez, kendi yolunu kendi açardı. Şiirlerine baktığımızda hepsinin de özgün dizeler olduğu görülür. Bu dizeler benzersiz imgelerle ilmek ilmek örülmüştür.
Şiir yazma işini fazlasıyla ciddiye alan Bahaettin Karakoç’un binlerce şiiri yüzlerce dergi ve gazetede yayımlandığı hâlde o, 1960’a kadar hiç kitap yayımlamadı. Ancak "Bu tarzda daha önce yazan olmadı, bu artık benim şiirim" dediği zaman ’Serenat’ı yayımladı.
Ünü ülke sınırlarını aşan merhum Bahaettin Karakoç, şiir şölenlerinin daimi onur konuğuydu. Büyük küçük, uzak yakın demez, iki eli kanda da olsa çağrıldığı her şiir şölenine giderdi. Buna başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere, yurt dışı da dahildi. O, ilerleyen yaşına rağmen dünyanın dört bir yanına gider, kendisini ve şiiri sevenlere yakın durur, destek olur, onları şevklendirirdi. Belli bir fikrin borazanlığını yapmaz, herkese eşit mesafede dururdu.
Bahaettin Karakoç, hâliyle ve kâliyle tam bir Anadolu evlâdıydı
Bahaettin Karakoç gösterişten uzak, inanmış bir insandı. Hâliyle ve kâliyle tam bir Anadolu evlâdıydı. O, çok sevdiği peygamberine naatler, Yaratan’ına da münacatlar yazan inanan güçlü bir kalemdi. Onun aşağıya aldığımız "Beyaz Dilekçe" isimli münacatı bugüne kadar bu alanda yazılmış şiirlerin en güzellerinden biridir: "Rahman ve Rahim olan adına sığınarak/Açtım iki elimi; kor gibi iki yaprak//Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,/İşte dünya önümde; benim ruhum sana aç//Kâinatı yarattın, donattın, rızık verdin,/Kimine sonsuz körlük, kimine ışık verdin//Kainatta ne varsa hepsinin zikrinde sen,/Hamd ve şükür sanadır, her şey seninle esen//Çalı bile kendine sığınan kuşu itmez,/Sen gafursun, azizsin, senin keremin bitmez//Benden önce esirge Muhammed ümmetini,/Esen gitsin her kervan, en sona ula beni//Her Müslüman bir kartal, vurulur da pes etmez,/Oruçtan tat alanlar, kemik peşinde gitmez//Bezm-i Elest’te sana secde eden ruh için;/Verdiğin söze sadık, doğru giden ruh için;//Hiç kimseyi vatansız, milletini devletsiz,//Gönülleri sevdasız, şehirleri mabetsiz;//Bayrakları rüzgârsız, ocakları ateşsiz,/Bırakma ulu Rabbim, asi kul değiliz biz"
Bahaettin Karakoç, aşkın mahremiyetlerini ortalığa saçmayan katıksız bir aşk şairiydi. Onun birbirinden kıymetli şiirlerine baktığımızda aşk temasına apayrı bir önem verdiğini görürüz. Bir mısrasında "Aşk yaşanır, anlatılmaz.” diyen Karakoç aslında ömrünün kahır ekseriyetini sevginin tutku derecesi olan aşkı anlatmaya ayırmıştır. Aşağıya aldığım dizeler bu konuda bize bir fikir verebilir: “Aşktır hayatımın özgül ağırlığı,”, “Aşk ile pişmişlerin kapısında aşınmayan eşik benim”, “Beni boğarsa sevgisizlik boğar/Sevgi ışık ışık diriltir”, “Aşk bir kurşun gibi gezer kanımda,” , “Aşk uğruna esrik gezen/Şol duraksız âşık benim”, “Aşk yoksa dünyamızda dünya da yalan/Ben anamdan âşık doğdum/Yüreğim talan”
Hazan vakti ölüm yine bozdu bağlarımızı...
Bahaettin Karakoç 88 yıllık uzun ve bereketli ömrüne şiir, edebiyat ve sanat adına çok şeyler sığdırdı. Arkasında birbirinden güzel mısralar, beyitler, dörtlükler ve bentler bıraktı. Devran döndükçe ve zaman yaşlandıkça onun şiirleri gönüllerde demlenecek ve okuyanlara doyumsuz tatlar verecektir. O, geride bıraktığı söz abidesi şiirlerle hep yaşayacaktır.
Bahaettin Karakoç, ilerleyen yaşına rağmen enerjisi hiç tükenmeyen hayat dolu bir insandı. Öyle ki ölümünden bir gün evvel, 16 Ekim 2018 Salı günü memleketi Kahramanmaraş’ta Büyükşehir Belediye Başkanlığınca düzenlenen “Uluslararası 5. Kitap ve Kültür Fuarı”na katılıp kitaplarını imzalamış, daha sonra evinde hastalanarak Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Bölümüne kaldırılmış, gece yarısına doğru da hayata gözlerini yummuştu. Yani o, son nefesini verene kadar edebiyatın peşinde koştu.
Hazan vakti ölüm yine bozdu bağlarımızı. Ötelerden uzanan bir el, gönül bahçemizi tarumar eyledi.Türk edebiyatının Beyaz Kartalı Bahaettin Karakoç, şiirimizde derin izler bırakarak bir sonbahar günü sessizce uçmağa vardı. "Yarına hükmüm geçmez, heybemde azığım yok/Ecel pusuda bekler ve benim acelem var// Yarın için tapum yok, Hakk’tan gayri kapım yok!/Hamurum mayalandı ve benim acelem var!/ Yüzü ak gitmek için bu günden acelem var!" diyen Bahaettin Karakoç beyaz atlara binerek ötelere yollandı. O, bir şiirinde "Kartalca yaşayıp ölmek isterim." diyordu. Son dönem şiirimizin en büyük ustalarından biri olan Türk şiirinin Beyaz Kartalı Bahaettin Karakoç’a Allah’tan rahmet diliyoruz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.