- 164 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Tebliğ ettiğimizi Temsil Etmiyorsak Tesirli Olmamız Mümkün Değildir.
Şartlarını taşıyan Müslümanların her biri iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için çalışmaları asli görevlerindendir. Çok önemli ve kutsal olan tebliğ görevini ehil kişilerin, cebir, şiddet, güç, baskı ve zorlama olmaksızın, yumuşak, tatlı ve güzel sözler söyleyerek, iyiliği emredip, kötülükten sakındırma hususunda İslâm’ın emir ve yasaklarına riayet edilerek yapılması gerekir. Sosyal hayatın düzeni, gerçeklerin duyurulması ve yanlışların düzeltilmesi esasına bağlıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in tebliğ metodunu örnek almalıyız.
İyiliği emir, kötülükten nehiy toplumun kendi kendine oto-kontrol sistemini sağlamaya yönelik olan bir farzdır. Bu farz, ne kadar samimiyetle, planlı, programlı uygulanırsa; toplumdaki suç oranları azalacak, sevgi, kardeşlik, barış ve huzur ise artacaktır. İslâm ile insan arasındaki bütün engellerin gerçek anlamda kaldırıldığı, zalimlerin zulümlerine son verilip mazlumların yüzlerinin güldüğü adaletin hâkim olduğu bir dünya da yaşamayı hedeflemek en büyük arzumuz olmalıdır. Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker; “İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek, sakındırmak" anlamına gelmektedir. İyiliği emir, kötülükten sakındırmak; İslâm davetinin, tebliğinin temelini teşkil eder.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerîm’de: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran Sûresi âyet:104) “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız…” (Ali İmran Sûresi âyet:110) “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” Saff Sûresi âyet:2-3) buyurulmuştur.
Tebliğ ettiğimizi temsil etmiyorsak tesirli olmamız mümkün değildir. Hak’tan Adaletten bahsedip Haksızlık yapıyorsak, Kul hakkından bahsedip Kulların haklarına giriyorsak, sözlerimizin etkili olması mümkün değildir. Söylediğimiz hakikatleri davranışa dönüştürüyorsak o zaman gönüllerde yankılanıp tesirli olması söz konusu olacaktır.
Bir meselemiz varsa mesuliyetimiz de var demektir. Gençleri ihmal edenler, geleceklerini imha ederler. Bir gencin derdi varsa, dersini de almış demektir. İnsanların yükünü omuzlarında taşıyan kişinin adı öncü kuşaklardır. Önümüzdeki süreçte geleceğimizi kuracak nesil inşa etmek zorundayız. İki asırdır yaşadığımız, bugün iliklerimize kadar hissettiğimiz, İslâm dünyasının paramparça olmasıyla sonuçlanan medeniyet krizini nasıl aşabileceğimizin şifreleri, Fatih’le muhkemleştirilen, Yavuz’la sistemleştirilen Ehl-i Sünnet Omurga’nın yeniden hayata ve harekete geçirilmesinde gizlidir. Omurganın iki ana ekseni İlim ve irfan’dır. Derdi olan dersini alır. İnananlara derdini vermeliyiz ki, dersini alsın. Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur. Hakikat hak edene lütfedilir. Çilesini çekmeyene hakikat lütfedilmez. Yüz yıldır çile çekiyoruz. İnşâAllah bu hakikat bize lütfedilecek… Allah İnancını yitiren insan, o andan itibaren herkesi ilâhlaştırır. Çağ körleşmesine ve köleleşmesine karşı esaslı bir diriliş hamlesi başlatmamız gerekiyor. Ama önce çağı değiştirecek bir potansiyel olması gerekir. Dünya, İslâm’a gebe… Kur’ân kaynaktır. Sünnet ırmak. Aslolan hakikate varmaktır. Irmak, gürül gürül akacak ki; kaynak, hayat fışkıracak…
Evlâtlarımızın çok iyi eğitim almaları için uğraştığımız gibi, dürüst, ahlâklı olarak yetiştirmeye gerçek anlamda özen göstermeliyiz. Her türlü kötülükle mücadele etmeliyiz. Alkol, Uyuşturucu, Sigara, Fuhuş v. b. olumsuzluklardan evlatlarımızı uzak tutarak sorumlu kişiler olarak aydınlık yarınlara en güzel şekilde hazırlamalıyız. Gençlerimize öz güvenlerini vermeli, tarihimizin derinliklerinde kalan, birçok buluşa imza atan ecdadımız gibi, yarınlarda da çok değerli icatlara sahip olacak, güzel ahlâk sahibi Asım’ın Nesli TeknoFest gençliğini yetiştirmek için çalışmalıyız. Evlâtlarımızı Şuurlu olarak yetiştirip en kâmil anlamda dirilişlerine daha çok odaklanmalıyız.
Gençlerimizi sevgi, saygı, hoşgörü, birlik beraberlik ve kardeşlik duyguları ile dopdolu bir şekilde yarınlara hazırlamalıyız. Karanlığı, aydınlığın yok ettiği gibi, bizler de kötü, çirkin ve zararlı olan davranışlardan evlâtlarımızı kurtarmalıyız. Aydınlık yarınlara huzur, güven ve mutlulukla varmalıyız. Bu konuda da her birimize çok büyük görevler düşmektedir. İslam medeniyeti hafızası hiçbir zaman dışarıdan çökertilememiştir. Peki, bugünün gencine, insanımıza nasıl bir rol düşmektedir? Kur’ân’dan beslenecek, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in yolunu yol bilecek, başka her şeyi elinin tersiyle itecek hakikatli, her türlü tuzakları boşa çıkaracak özellikte donanımlı bir nesil yetiştirerek iç ve dış düşmanların bütün hain planlarını bozacak bir nesil... Bu dünyada yaşayacak ama bu dünyayı yaşamayacak. Yaşadıkları zamanla ve mekânla kayıtlı bir hayat yaşamayacak. Şehid Hesan el-Bennâ’nın dediği gibi: “Yarınlar, yorgun olanların değil, rahatlarından vazgeçebilenlerin olacaktır.” Dünya bize bakıyor. Yeniden toparlanıp gelecekler mi diye. Biliyorlar ki biz geldiğimizde onlar gidecekler. Biz geleceğimizin ipuçlarını vermeye başladık. Biz geldiğimizde mazlumların da yüze gülecek, dünya ya adalet gelecektir.
İnsanlarımızı, özelliklede gençlerimizi Şuurlu olarak yetiştirip en kâmil anlamda dirilişlerine daha çok odaklanan söylediklerini yaşayan samimi Mü’minlerden olmamız duasıyla sıhhat ve âfiyetler dilerim.
[email protected]