Papa Junior'la 11 Dakika
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Annem mutfakta, Güllü teyzem gelmiş. Ev desen curcuna gibi, teyzem yere çökmüş, otuz kiloluk açık bavulunun önünde kara kara düşünüyor. Çömelip teyzemin boynuna sarılıyorum, küçük çaplı bi duygu seli koptu kopacak. Kekremsi acı bir tad boğazımızda yutkunmaya hazır...Buğulu gözlerimizin akıtmamak için ayak diretip, şebeke suyuna karıştırdığı son dirayetli damlacıkları, vanası bozuk musluğun...Son ah vah, son bir iç çekiş. Zerde’den bu yana; ilk görüşme, ilk sarılış...
Sonra Yomoş yengemin köşküne gidiyoruz, orda da bir matem havası...Kızkardeşleri de orda, salonda oturuyorlar. Dayımlar, kuzenleri falan...Annem nereye giderse gitsin, gurme mutfakların baş aşçısı gibi yemeklerden mesul kişi konumunda hep garibim..."Bütün gün ayaktasın yoruldun sen, geç otur dinlen azıcık!" diyorum, "Bunlar da hiç akıl etmiyorlar ki gelip bi işin ucundan tutsunlar!" Ne rahat insanlar böyle, gençler dururken annemden hizmet bekliyorlar. Oh ne güzel valla! Armut piş ağzıma düş!
Aga avluda erkek kardeşlerini ve kuzenlerini etrafına toplamış, her iki elini de açık toprak rengi uzun paltosunun cebine koymuş, bi ileri bi geri attığı kısa çaplı voltalarla; mafya bossçuluk taslayıp, hepsine fırça çekip ayar veriyor.
"Bu ne kılık oğlum? Jogger pantolonla mı geleceksin merasime? Git doğru düzgün bi şeyler giy! Abi sen de al bu parayı git kendine bi takım elbise al, dökülüyosun çekidüzen ver kendine! Hepinizle tek tek mi uğraşıcam ya! Çocuk musunuz siz!"
"Ben de gelicam sizinle!" diyorum hepsi şaşırıyor, o kadar erkeğin içinde bir kadının peşlerinden takılıp gitmesi raconlarına tersmiş de erkekliğe sığmazmış gibi...
"Sen nereye geliyosun? Ne işin var bizimle?" diye tersliyorlar ama hiç oralı olmuyorum.
"Bekleyin geliyorum hemen!"
Gözümü Aga’nın paltosundan alamıyorum, yanından geçince "Abi palton çok güzelmiş bana da bi tane alsana aynısından!" diyorum. Oldu say bu işi Mero! Hayırsever Jet Keko ile Aga’mız kabilemizin darülace(na)ze yardım kuruluşu gibiler zaten, kumardan kazandıkları paralarla caka satıp, iyilik dağıtırlar sağa sola...Olsun! Herkes kırpmıyor mu bu adamları nasılsa? Kırk yılın başında bi şey istemişim çok mu? Az çok tanıyorum onları...Ceplerinde yoksa bile n’apar eder yaratırlar, olmazı da oldururlar bi şekilde...Bu alemin kralları Jet Keko ile Aga zaten; bi kuşla haber uçururlar ağır abilere iki dakkaya avcuna sayarlar o parayı...
...
Ne zaman bizim Aga’yı görsem, "Nasılsın Abi?" diye sorsam biliyorum alacağım cevabı..."Sorma yeğen! Hiç iyi değilim Hızır bo! Battım valla, çok borçlandım!" Öyle ki sorduğuna da bin pişman olur, cebindeki son kuruşu da çıkarıp vermek istersin ama tabi gururlu adamdır yediremez kendine, façasını çizdirip bozdurmaz Aga...Benim ona vereceğim gülünç bankotlar; onun dişlerinin arasında sıkıp anasını ağlattığı kırık kürdan gibi kumarda kaybettiklerinin yanında avcunu bile ıslatmaz. "Yov abi senden para isteyen mi oldu?" Normal bi soru sordum sana, adettendir ya hani...İki tanıdık, eş dost, akraba hani uzun bi aradan sonra yüz yüze gelince ayıp olmasın, büyüğümüzsün diye ağız alışkanlığı malum, otomatikmen muhabbet ordan açılıyor direk bodoslama...Gözünü sevim yapma! Sen de son kasırgayı ağzında çalkalayıp yüzüme tükürme! Adam da haklı, tesadüfen de olsa gördüğü herkesi alacaklı sanıp, konunun dönüp dolaşıp paraya bağlanacağı kuşkusuyla, n’olur n’olmaz önlemini bu şekilde alıyor önceden "Sen sormadan ben söylim abisi! Hani olur ya beleşten otlanmak istersin inan ki metelik yok bende!"
-Aga ayıp ettin ama! Canın sağ olsun! Ne benim senin paranda pulunda, ne de senin benim yaramda gözün var!
...
Banyoya gidip aynalı dolabı açıyorum, deodorant arıyorum. Koca dolabın içinde ne ararsan var ama bi tek deo yok! Mero dolabın yarısını ipana diş macunlarıyla stoklamış, cilt bakım ürünleri, eyelinerlar, maskaralar, rujlar, zart zurtlar gırla gidiyor, dolap ağzına kadar tam takır ama deo eksik! "Ulan Mero! Diş macununun turşusunu kurmuşsun burda ama bi deo almayı akıl edememişsin!"
...
Saray yavrusunun salonuna gidiyoruz Muro dayımla, eski antika işi ceviz oymalı pofidik koltuklarda ailemizin demir başları ve kuzenlerimiz oturuyor. "Hayırdır, siz nerden böyle?" diye soruyor büyük dayım küçük kardeşine, "Hiiiç! Meral’le sohbet ettik...ağlaştık, dertleştik biraz!" deyince dayım da şaşırıyor " Hayret!" diyor, "Yapma ya! Gözlerimi yaşartcaksınız şimdi! Hele bizim Meral’in ağladığını da hiç görmedim!"
...
Meral ağlamaz ki zaten Dayiko! Taştır Meriko, kan kussa da; "kızılcık şerbeti içtim!" der. "Aşk olsun dayı! Ben herkesin yanında ağlamıyorum biliyosun!" Herkes Varyemez amcanın mirasçıları gibi pür dikkat yüzüme odaklanınca uyuz oluyorum; büyük parseli onlara kaptırmamak için arsanın metre karesi kadar dev bir çukuru suratımın ortasında gölet gibi açıp, hepsini orda boğmak istiyorum. Akacak kan değil, yakacak c.an damarda durmaz Dayiko!
"Belki yalnızken daha iyi döküyorumdur içimi olamaz mı?" deyip, yumurtadan yeni çıkmış bir hicivi de Dayiko’nun kalbinde kuluçkaya yatırıyorum böylece.
...
Abuzer’le Vatikan’a gelip Papa Françesko’nun huzuruna çıkıyoruz. Sanki günah çıkarmaya gelmişiz gibi itiraf sakramentlerindeki altın varaklı gizli bir bölmenin perdesini çekip Papa’nın elini öpüyoruz. Françesko da hediye olarak Abuzer’e hacı tespihlerinden bir tane hediye ediyor. Kadınlar için de renk renk, ışıl ışıl boncuklu bileklikler var. El öpme sırası bana geliyor, Papa’nın fazla melanin salgıladığı pul pul lekeli elinden öğürmeden kibarca öpüyorum. Dört gözle bi boncuk kapmanın derdindeyken, hevesim de kursağıma yapışıyor. Tam elini uzatıyor ki cam tezgãhtaki ıncık cıncıktan alıp bi tane de bana versin, eli havada kalıyor adamın, yok kalmamış! "Hay şansıma tükürim! Sonuncusunu da az önce meczubun birine kaptırdık görüyon mu?" diyorum Abuzer’e, "Boşuna mı öptüm lan elini! Aha işte orda siyah taşlı bi tespih kalmış bari onu ver de elim boş gitmiyim burdan! Hiç yoktan iyidir! Canım sıkıldıkça delikanlı d.elikanlı sallarım Aga!" diyorum içimden.
Papa Françesko İsviçre muhafızlarından birine "Oğlum mal mal bakma git yenilerini getir!" emrini verdikten sonra bize dönüp; "Kusura bakmayın! 11 dakika sizi bekletmem gerekecek!" deyince; ben de çaktırmadan daha yakından Françesko’yu inceleme fırsatını yakalıyorum. Papst’ın boynuna attığı palliuma ve kafasına geçirdiği mitraya bakıyorum. Söylenene bakılırsa şeytan Prada giyermiş ama bizim Papst minimalist, mütevazi bi adama benziyor. Babaannemin beyaz içlik entarisi Michelangelo’nun tasarımı olmasa da, Papa’nın cüppesinden daha güzelmiş valla Muzo!
Oturdum. Bekliyorum. O boncuğu almadan şurdan şuraya gitmem!
Papa Junior! Sen bilmezsin ama bu k.alemde de herkes beni tanır.
YORUMLAR
Hevalé gulé
Bir yönün ile aşiret kırsal en doğulara götürürken okurunu
Diğer yandan entelektüelliğin dibine vururcasına batıda buluyor insan kendini.
İlle de uçlarda var olmakta nedir
Kalemine sağlık
Gule
Teşekkürler, sağolasın.
Gule
sevindim Rû, teşekkürler, sevgilerimle
A(h)bu zer. Işıldıyor katedralin oymalı fresklerinde. Üstelik de "zer'den notalar" dökmüyor bu Françesko.
En az yüreğim kadar gezgin, ne kadar da güzel bir (k)alem.
Roma'da bir arkadaşım vardı, Donatello. Kızdırırdık Donatella diye. Oysa hiç farkı yok ikisinin de, İtalyanca bilmeyenler için.
Merhaba (k)alem,
selam Gule.
Gule
Ben İtalyan isimlerini seviyore:)
Güzel isimleri var, bana tanıdık aşina geliyor biraz da bu dil...ha Donatello, ha Donatella (nutella'yı çağrıştırsa da biraz) ikisi de güzel bence...tabi ilki erkek ismini, ikincisi de daha çok kadın ismini çağrıştırıyor.
Selamlar Ali, sağolasın.
Bir dönem bir rüya görme tufanina girmiştim. İşte o dönem hayattan elimi eteğimi çekmek isteği oldukça artmıştı. Daha çok uyumak ve daha fazla o rüya aleminde kalmak istiyordum. Tabii tahmin edileceği gibi kabuslardan da uzak bir donemdi. Kendimi çok iyi hissettiriyordu bu durum bana. Tabii yine bir süre sonra gerçeklik algim da bir tutam bozuldu:)) yine de şikayetçi değildim hatta bu yeni kafa bana kedimi özel hissettirdi. Sonra sonra gitti geldiği gibi...
Senin yazıları okurken o mutlu zamanlara dönmüş gib oldum canım. Gerçeklikten soğutuyor insanı bu durum ama kime ne hayrı var zaten gerçeklerin demeden de duramadım. :))
Güne geleceğini bilmemden değildi beklemem yazıyı okuyunca erken yattım guxel bir rüya görme umuduyla.)) Yorum sabaha kaldı bu yüzden.
Hep ama hep yaz dilerim. İyi varsin canim benim.
Sevgilerimle.
Gule
Bi dönem bende de o duygu hakimdi, hiç uyanmak istemiyordum. Sadece uyumak istiyordum, biraz da gerçeklikten kopma ve uzaklaşma isteğiyle alãkalı bi durumdu tabi...
Kurnaz bilincin dönüp dolaşıp geleceği yer yine kürkçü dükkãnı:)
Sen de iyi ki varsın canım, teşekkürler.
Sevgiyle...
güle oynaya bu yazıyı okuyarak uyuyorum, çünkü neden uykuya dalmadan önce herkes gibi sıradan bir “iyi geceler” temennisiyle yetineyim ki? başka neyle uyuyacağım, koyun saymak mı?
saçma! absürt bir gecenin son cümlesine kadar sırılsıklamım, beynimi bir sirk akrobatına çevirerek yastığa gömülüyorum. paltonun altına saklanmış aga’yı, papa françesko’ya tespih siparişi veren abuzer’i düşünerek, rüyamda vatikan’ı sokak köşesine kurulmuş çay ocağına çeviriyorum. uyku zaten sıradan olursa ne anlamı var? jet keko’nun kurnaz gülüşü kulağımda, yastıkta dönerken, annem mutfakta hâlâ yemek yapıyormuş gibi geliyor ama içimde de hafif bir huzur var; çünkü biliyorum, hayat zaten baştan sona absürt bir senaryo. madem uyuyorum, bari güle oynaya, hayatın saçmalıkları içinde…
aha uyuyorum by by
Gule
teşekkürler, iyi uykular...
Gule
Tabi daha çok daldan dala atlayan absürt görüntüler var ve rüyadaki herkesin kafasının içinden tut da; en ufak mimiklerine kadar bana ne anlatmak istediklerini az çok tahmin edip ben de yorumluyorum.
İyi oldu güldük biraz...
Teşekkürler Nevocan.
Arkadaşınla sohbet eder gibi yormayan, akıcı bir dille hayatın tam ortasına daldırdın bizi yine. Anlatılan sahneler öyle canlı bir şekilde ifade edilmiş ki; o yerlerde, o insanlarla konuşan benmişim gibi hissettim.
Bol bol gülümsedim, yer yer kahkaha attım hatta. Bir yazı ancak bu kadar iyi gelebilir bir insana, gününe renk katar. Üzüntünü de, sevincini de öyle güzel bir üslupla ifade ediyorsun ki hepsi aynı kapıya çıkıyor: Tebessüm eden yüzlere…
Yazılarınla şifa veriyorsun, sıcacık bir kalbin atışlarını var ediyorsun onlarda.
Güzel gönlüne sağlık… Sevgiler…
Gule
Çok teşekkürler, içten yüreğine sevgiler...
Doksanlı yılların zulüm ile ihtisas yaptığı zamanlarda ,resmî kolluktan kaçarak teyzem günlerine sığındığım günler geldi aklıma.
Ana karakterleri; yiğitlik,mertlik ve can olmaktı,hep aynıydı simalar.
Ve bugünlerde bile,yoğrulduk,yaşama katıldık,ürettik çoğaldık,hala bayram ziyaretlerinde,o teyzem kulağıma eğilir,bir şeyler söyler yüreğimi bulutlara asar.
Papa ; teyzemin lacivert çiçekli elbisesine ve dokuz adet on birli Katalin tesbihine kurban olsun:)
İnanılmaz keyifli bir yazı okudum
Kutlarım
Kaleminize ve yüreğinize
Saygı ve sevgiyle.
C.Mıhcı tarafından 14.10.2024 15:31:43 zamanında düzenlenmiştir.
Gule
Güzel ziyaretiniz ve yorumunuz için teşekkür ediyorum Sn. Mıhcı...
Saygı ve sevgiyle.