- 141 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eller Konuşur
İstanbul’un ücra semtlerinden olan Hacıhüsrev’de yaşayan Mustafa diye bir genç vardı. Mustafa sabah 7 de evden yola çıkar gece 10 da eve dönerdi on üç saat çalışıyordu, bir fabrikanın tamir bölümünde hiç durmadan, terlerini bile silemeden harıl harıl çalışırdı. Ne yazık ki asgari ücret alırdı, başka bir yerde çalışacak niteliğinin olmadığını ve tahsili olmadığı için iş değiştiremiyordu, daha da vahim olanı mesai ücreti de alamıyordu. Patrondan bir gün mesai ücreti isteyen elemanın kovulduğuna canlı şahit olmuştu. Gözünün önünde yaşanan bu olay ona bir ders niteliği taşıyan hadise diye beynine işlendi. Hasta bir annesi de vardı Mustafa’nın baklamkla yükümlü olduğu, babasını çok küçük yaşta kaybetmişti. Kendini bildi bileli çalışıyordu, kız kardeşi de küçüktü okula gidiyordu ya okumayı çok seviyor ileride doktor olmayı istiyordu. Bir gün Mustafa işten eve dönerken dik bayırlı sokağın en tepesine vardığında mahallede tanımadığı kişilerce önü kesildi, o gün maaşını almış eve dönüp üstte oturan ev sahibesine kirayı takdim edecekti lakin önünü kesen bıçaklı serseriler bütün paralarına el koymaya niyetliydi. O sıra sağına soluna baktı mahallesinden birilerinin geçmesini içten diledi ama nafile kimse geçmedi. El mecbur yüzleri kar maskesiyle kaplı bu ip kopuk takımına parasını vermiştir. Eve içten içe ağlayarak gidiyordu şimdi, bu tarz bir mahallede dışından ağlayamazdı hiç bir erkek, Yürüyüp de mahallenin meydanına geldiğinde yakın arkadaşı İzzet hemen koşarak yanına gelmiş, neden bu halde olduğunu sormuştu. O da herşeyi olağanca gücüyle en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı. Yüzlerinin tarifini ısrarla soran İzzet’e yüzlerinde maske olduğunu bir türlü inandıramıyordu. İzzet bir ıslıkla mahallenin gençlerini toplamıştı ama nafile serseriler çoktan mahalleden gitmişlerdi. İzzet’i geride bırakan Mustafa eve elleri boş dönüyordu, marketten ve kasaptan alışveriş yapardı her ay ama bu sefer elleri bomboş gözünde öfke ve acının en korkutucu haliyle eve doğru yürüyordu. Yürürken aklına bir şimşek çakarcasına hatırladığı bir şey geldi, Annesinin ilaçlarını alacaktı unutmuştu sabah almayı ve şu an alacak gücü de yoktu. Şu an yeryüzünde ki en öfkeli ve en mahçup insan Mustafa olabilirdi. Evin kapısına geldi bir süre bekledi nefes aldı arka arkaya sonra kapıyı çaldı, kapıyı kız kardeşi açmıştı. Sabiha o masum yüzlü sarı saçlı güzel kız kardeşi açmıştı ya, onun yüzüne bile bakamıyordu, Sabiha güller açan yüzünde abisine bakıyor ’’hoş buldum’’ demesini bekliyordu. Ne ses ne soluk direkt odasına gitti Mustafa üstünü başını değiştirdi ve yatağa uzandı. Hasta yatağından doğrulan anne odaya kadar gitmeyi geçirdi aklından ama oraya kadar takati yoktu. Sabiha hemen dersin başına geçmişti ama içten içe abisine de çok kırılmıştı. Çocuk aklı işte o her zaman abisinin gülmesini isterdi.
Akşam yemeğini hep geç saatte yerlerdi daha doğrusu annesi ve Sabiha beklemek zorunda kalırdı. Annesi bir gün ona ne kadar acıkırsan acık sakın abin gelmeden bir lokma yeme diye tembih etmişti. İşte abisi gelmişti ve odasındaydı neden yemek yemiyorlardı ? aklını bu soru tırmalarken dersine odaklanamıyordu Sabiha, Mustafa sonra ne olduysa odadan çıktı ve annesinin çekyatına doğru ilerledi, Sabiha bakakalmış bir şekilde gözlerini ayırmıyordu bir saniye abisinden. Annesine durumu anlattı hatta anlatırken ağladı, Sabiha abisini ilk defa ağlarken görmüştü. Annesi başını okşayıp sarıldı ve ’’sen üzülme oğul biz aç kalırız sen başımızda ol yeter, bizim için sen kıymetlisin paranın ne önemi var’’ dedi o sıra Mustafanın kalbinden bir huzur nağmesi gibi annesinin sözleri yer etti. Aslına bakarsanız Mustafa aç kalmazdı borç harç idare ederdi lakin ev kirasını ve annesinin ilaçlarını nasıl alacaktı bunlar yüksek meblağlardı, bütün gece gözleri tavanda bir noktaya bakarken güneşin doğmasını bekledi, sanki onbeş saat o yorulmamıştı iş yerinde de sabaha dinlenmeden çıkmak istemişti. Aslına bakılırsa uyuyamıyordu, ne yapacağını düşünüyordu yarın ev sahibesi kira için annesine yalandan ziyarete gelir Sabiha’nın yaptığı çaydan bir bardak içer ve parasını alır evine giderdi her zaman bu oluyordu ya bu sefer olmayacaktı. İlaçlar annesinin ilaçlarını nasıl alacaktı peki ? kafasını en çok bu kurcalıyordu. Sabah olup da bahçede ki Horoz ötünce hemen iş kıyafeterini giyindi ve kimseye görünmeden ayrıldı evden. İş yerine vardığında ustabaşının yanına gitti, durumu anlattı ve ondan avans istedi, Bu ustabaşı Fabrikaya yeni gelmişti. Çok gaddardı eski ustabaşı olsa üç avans bile verirdi. Kâti bir dille başını salladı ve odasından çıkmasını söyledi, Artık tamamen çaresizdi tem umudu olan bu adam da onu odasından kovmuştu.
Bütün gün işyerinde düşündü ne yapacağını, öğle arasında eczaneye gitti ve durumu anlattı veresiye alsam olmaz mı dedi, Eczacı da başını iki yana salladı. Mahalleye döndü, İzzet geldi yanına ondan borç istedi, İzzet cebinde ki tüm parasını çıkartıp verdi ona ama bu para ne annesinin ilacını almaya ne de ev kirasına yetiyordu. İş yerinde çok sevdiği bir abisi vardı Temel namında, Trabzon’lu mert bir adamdı, hemen bakkaldan jeton alıp anksörlü telefona gitti, Temel’in evini arayıp durumu izah etti, Temel yıllık izindeydi ve işyerine gelmiyordu o yüzden bu vasıta ile anlattı olanları, Temel gece olmasına rağmen karısının birikmişi olan parayı alıp bir solukta evden çıkmıştı, Mustafa’yla aralarında yarım saat vardı, yarım saatte geldi tam. Meydan da Mustafa’yı gördü kahvehane iskemlesinde oturuyordu. Yüzü hep yere bakıyordu. Temel yanına geldiğinde bile farketmedi, iki üç kere Mustafa dedi de anca öyle kendine geldi Mustafa, temel siyah poşetin içinde sarılı parayı hemen masaya koydu. Mustafa’ya dönerek ’’ Mustafa kardeşim derdin bu mudur ? senin abin ne güne duruyor burda senin işine yarayacak para vardır. Sen bunu istediğin zaman verebilirsin istersen hiç verme’’ dedi. Mustafa neredeyse ağlayacaktı boynuna atılacaktı sarıp sarmalayacaktı Temel’i. Bir çay ısmarladı abisine ve onu uğurladı. Eve bu sefer neşeyle geldi, Kapıyı açan Sabiha’yı kucağına aldı öptü. Annesinin yanına gitti ellerinden öptü. Annesi’ne kira parasını verdi yarın da ilaçlarını alacağım dedi. Mustafa annesinde bir şey sezmişti ama ne olduğunu bilmiyordu. İki gündür ilacını içmemesinden mi diye geçirdi aklından sonra yok canım bu kadar sürede rahatsızlanmaz heralde dedi. Sonra yemeğini yedi odasına çekildi. Bugün çok uykusuzdu ve dünün acısını çıkartıp uyuyordu. Sabah olduğunda yataktan gerinerek kalktı ve hemen üstünü giyindi annesini ve kız kardeşini uyandırmak istemiyordu ama bir tuhaflık vardı annesi hiç alışagelmemiş bir şekilde uyuyordu ve battaniyesi üzerinde değildi. Hemen gitti battaniyeyi yerden aldı ve silkeledi sonra annesinin üzerine örttü ama annesi kıpırdamıyordu, annesi bir sese bir harekete hemen tepki verirdi bu sefer vermiyordu, anne anne diye dürttü annesini, annesi kaskatı kesilmiş ve buz gibiydi, anne anne diye bağırdı sonra en sonra anladı annesi ölmüştü. Yıkılıp kaldı yere bayılmakla içi geçmek arası bir hisle oturdu kaldı yere Sabiha uyanmıştı abisinin yanına geldi. Ne olduğunu anlamayan bir bakışla abisine bakıyordu, annesi neden battaniyeyle tümden örtülüydü, hemen ayağa kalktı Mustafa dışarı koşturdu meydana geldi İzzet’i buldu. Annem öldü dedi, Annem öldü İzzet, İzzet şok olmuştu, hemen arkadaşına destek vermek amaçlı sarıldı ona, eve gittiler beraber, Sabiha annesinin üstüne yatmış hüngür hüngür ağlıyordu. Daha ölümün ne menem bir acı olduğunu başkası anlatmadan o anlıyordu içten bir masumiyetle ve tüm iliklerine kadar ölümün acısı yaşıyordu. Mustafa kardeşini çekti annesinin üzerinden ve sarıldılar Sabiha durmuyordu hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Abisine dönerek ’’ abi benim saçlarımı kim örecek ben kime sarılıcam benim ödevlerime kim yardım edecek garip mi kaldık abi zaten öksüzdük şimdi de yetim mi kaldık abi ?’’ dedi . Abisi cevap veremedi sadece yumruğunu sıktı. İzzet onları izliyordu ama bir şey yapılma ihtiyacı hasıldı böyle durarak bekleyerek olmazdı, Hemen üst katta ki ev sahibesine koştu, kadına bir şey demeden içeri girdi ve ev telefonunun ahizesini kaldırdı 112’yi aradı ilkin durumu anlatınca ev sahibesinin gözleri doldu. Telefonu kapayınca hemen sordu İzzet’e öldü mü cidden ? dedi. İzzet üzgün bir bakışla kafasını aşağıya ve yukarıya salladı. 155 numarasını çevirdi ve polise de haber verdi. on dakika sonra ambulans arkasından savcının arabası ve polis arabası geldi evin içi kıyamet gibi insan kaynıyordu, otopsi için annesini aldılar morga götürmüşlerdi. Polis rapor tuttu Mustafa olanı biteni anlattı, Sabiha bir şey anlatamadı çünkü mahalde pedagog yoktu. Hala ağlıyordu kızcağız. Abisi karakola gitti ev sahibesi Sabihanın başında durdu, Karakol’a vardılar, ifadesi yazılı raporu okudular yüzüne karşı ve doğrudur diyip imzaladı. Karakol amirinden telefon edebilmek için izin istedi, Hemen iş yerini aradı, Ustabaşı sinirden küplere binmiş yarın gel çıkışını al dedi. Mustafa annem öldü abi onunla uğraşıyorum dese de nafile Ustabaşı yarın gel al paranı dedi ve kapattı. Mustafa yıkılmıştı. Eve gitti yürüyerek ve o gece kardeşine baktı. Tümüyle onla ilgilendi. Gece uyuttu onu ve gitti yattı. Sabah işyeirne uğrayıp çıkış parasını aldı. Eve döndü Belediyenin cenaze aracı annesini mahallesine getirmişti. Ordan cenaze namazı kılınıp mezarlığa geçtiler. Annesinin mezarına toprak atarken o kadar üzgündü ki elleri titriyordu da kimseye belli etmiyordu. Annesini o soğuk toprakta bırakıp döndüler evine kardeşiyle, Otopsi sonuçlarını bir memur getirdi, Rapor’da alması gereken ilaçların yokluğunda gelişen organ yetmezliği yazıyordu. Mustafa bir kere daha beyninden vurulmuştu, annesine ilaç alamadığı için ölmüştü, o serseriler parasını gasp etmese annesi yaşayacaktı. Hemen sokağa çıktı, Ev sahibesine seslendi ve kardeşinin yanında durabilir misin diye rica etti. Yalnız yaşayan bu kadın için durmak hiç sorun değildi. Hemen İzzet’in yanına gitti, her gece erketeye yatıp o serserileri enseleyip rezil rüsva edelim yoksa benim içimde ki öfke dinmeyecek dedi. İzzet sakin olmasını tembihledi ona bir çay ısmarladı. Mustafa çayını içti ve bakkala gitti bir jeton aldı, Temel’i aradı ve başından geçen her şeyi anlattı, Temel hemen geliyorum dedi itirazlarını saf dışı bıraktı Mustafanın hemen gelmişti gerçekten, Oturdular yine aynı masaya ve ustabaşı olayını tekrar anlattırdı ona, Temel ’’ vay körpeoğlu vay, vay ırz düşmanı aşağılık mahluk vay, vay gavat vay dedi ’’ sesli bir şekilde ve yumruğunu sıkıp diğer elinin avucuna vurdu. Mustafa çıkış parasını Temel’e vermek istedi borcunu ödemek için ama Temel çok kızgın bir bakış attı ’’ senden borcunu isteyen mi var Mustafam senin bana bundan gayri borcun yoktur, itiraz istemiyorum edersen burda sana meydan dayağı atarım ’’ dedi, biliyordu ki atardı. Mert gözü kara sözünün eri bir adamdı Temel, otururlarken sessizce masadan aniden kalktı bir şey demeden arabaya atladı ve gitti. Mustafa nereye ve neden gittiğini anlamadı ya sonra iş yerinden tanıdığı bir arkadaşını görünce öğrendi durumu. Temel direkt fabrikaya gitmiş, Usta başını hastanelik edeseye kadar dövmüş makinlerin tam ortasına atmış adamı sonra da elini kolunu sallayarak gitmiş, Patron Temel’i aramış işten çıkarılacağını sanmış ama o Ustabaşılığa terfi etmiş, bir kaç güne de seni tekrar işe alacakmış dedi. Mustafa buna hem üzüldü hem sevindi kendisi için adamı dövmesi üzmüşse de Temel’in hakettiği makamda olması sevindirmişti onu. Mahalleden geçerken kadınlar kötü kötü bakmaya başlamıştı Mustafa’ya aralarında fısır fısır annesine ilaç alamadığını o yüzden öldüğünü garibanın dediklerini duymuştu bir keresinde hemen sinirle eve geldi napacağını bilmeden küçücük evde volta attı, sonra İzzet’in yanına gitti bir sinirle ağzından döküldü laflar ve İzzet yine sakinleştirdi arkadaşını, oğlum onların ağzı torba değil ki büzesin boşver iti ürür kervan yürür dedi. Mustafa ben onların ağızlarını bir güzel büzücem dedi. Yine aynı gün bir kadın biraz sesli söyledi bu tatsız cümleyi, Mustafa sağına baktı soluna baktı ve bağırmaya başladı. YETER DEDİ YETER BİLMEDEN ETMEDEN KONUŞMAYIN CANIMI SIKMAYIN VALLAHA MAHALLEYİ YAKARIM KÜL OLURSUNUZ KİRLİ DÜŞÜNCELERİNİZLE BİR İNSANIN NE YAŞADIĞINI BİLMEDEN NELER ÇEKTİĞİNİ ÖĞRENMEDEN SAKIN BİR DAHA DEDİKODUSUNU YAPMAYIN SONU FENA OLUR dedi ve gitti. Eve geldiğinde neden bu kadar sinirli olduğunu sordu Sabiha, Abisi ona bakarak kendi hakkında ileri geri konuştuklarını söyledi, Minik kız kendinden beklenmeyecek bir büyüklük göstererek ’’ boşver onları abi eller konuşur ’’ dedi. Bu laftan sonra şok oldu Mustafa küçücük kardeşinin bunu demesine şaşırdı ama sonra onu bağrına bastı öptü kokladı ve biliyordu bir tek kardeşi vardı bu hayatta artık. Gel zaman git zaman Temel tekrardan işe soktu onu bir babalık bir abilik yapıp evinin yanında ki boş müstakil eve taşıdı artık Temel’in nazarı altında hayatlarını sürdürecekti. Temel’in karısı da Sabiha’ya bakacaktı onlar işteyken, Annesi çok zamansız gitmişti ama onları hep izliyordu öteden, hissediyordu Mustafa bir varlığın kendisini izlediğini ara sıra, Mustafa gel zaman git zaman Temel’in arabasıyla işe gidip geldi on iki mevsim geçti artık hayatına olağanca hızıyla devam etse de annesinin yokluğunu hep sönmeyen ama ışığını bir tık kısı verek mum misali kalbinde hissetti.
Ahmet Yoldaş 09/10/2024
İzmir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.