yolcu 7
İnsan evvela kendi için yaşar. Yanı başında ağlayanla dertlenmesi anlıktır. Hemen unutur. Aç kalan insana bir çorba veya bir yemekle karnını doyurur ve vazifesini yaptım sayar. Oysa o insan yine acıkacak, yemek yapmayı öğretmez veya iş vermezseniz bir öğün yemekle o insanın derdi bitmiş midir ki? Yokluk vardı, o yokluk içinde insanlar mutluydu çünkü paylaşıyorlardı. Şimdi kardeş kardeşle paylaşmıyor. Dedeler, nineler anne baba çocuklar bir arada yaşarlardı. Çocuklara hayatın sillesinden geçmiş ilk eğitimi o dedeler nineler verirdi. Kanaat vardı, hürmet vardı. Şimdi anne baba ayrı âlemde, çocuk ayrı odada kendi âleminde… Aile birbirine yabancı… Sonra, sosyoloji psikoloji depresyon hepsi de gereksiz düzenin ürettikleri…’’ Bu anlattıkları o gün bu gündür kafamı kurcalamakta Ahmer amca… Gerçekten benim dedemdi, çünkü dedem olsa ancak bu kadar hayatıma dokunabilirdi. Ben asıl dedemi hiç tanımadım Ahmer amca…
O bana ne anlatıyordu diye geçirdim içimden. Yusuf suresinden bahsediyordu. Bense kendi hikâyeme dönmüştüm. Kendime gelip yüzüne baktığımda o da İçten içe düşünüyordu. Rüyalarımı anlatmaya karar verdim…
--Ahmer Amca, annem vefat etti. Bu yola çıkmamda ki neden bir rüyayla başladı. Annem rüyamda: ‘’Köye git, sır ateşliğin sağ kenarında bir tuğlanın arkasında ki gizli bölmede.’’ Diyordu. Birkaç kez görünce ve çevremdeki insanların alaycı ve bu gibi gizemlere inancı olmayınca kimseye danışmadan yola çıktım. Bu rüyanın bir anlamı var mı sence?
--Nedensiz hiçbir şey olmaz evlat. Sonucunu ancak gittiğin evde göreceksin. Birkaç kez gördüysen bir hikmeti olabilir. Yok, bilinçaltıysa gittiğin yerden boş dönecek en azından kafandan atacaksın bu rüyayı. Her iki durumda da hayır olur inşallah.
--Peki Hâre? Tanıyor musun o meczubu? Neden onunla karşılaştım; hikâyesi nedir; benim rüyama neden girdi?
--Elbette bir nedeni vardır. Aslen buralı değildir. Buraya yerleştiğinde çok parası vardı. Sonra birisi geldi onu aldı götürdü. Geri döndüğünde her şeyini sattı. Zamanla kendi kabuğuna çekildi. Bir gün ‘’Öldüm; ben öldüm, gördüm, görmesem de duydum, hatırladım.’’ Diye haykırmaya başladı. Herkes delirdi dediler. Kimi ağaçla, kimi, çiçekle kimi toprakla konuşurken görüldü. Sonra kim ona baksa ‘’ölmedin mi, görmedin mi, duymadın mı, hatırlamadın mı?’’ gibi sorular sormaya başladı ahaliye. İnsanlar da onla uğraşamadı. Kimi uzak durmakta kimi görmezden gelmekle buldu çareyi.
--Bir gece rüyamda gördüm:’’ Yol var önünde çatallanacak!’’ demişti ve o gecenin sabahı onun peşine düşerek yol gerçekten çatallandı ve rüyam çıktı sanırım. Bu mümkün olabilir mi?
--Çatallandı mı sence yoksa daha da mı çatallanacak. Bakalım anneni gördüğün rüya seni başka çatallara sürüklemeyecek mi?
--Ama! Dahası mı olacak?
--Zaman evlat, zaman… Hadi toparlanalım. Kıssayı yolda anlatırım.
Handan ayrılalı bir hafta kadar olmuştu tahminimce. Meczubun peşine öyle bir halle atılmışım ki ve sonra Kör Çocuk’u öyle takip etmişim ki üzerime hiç bir şey almamıştım. Allahtan sağlam giyinmiştim. Yine de Ahmer amca üzerime giymem için yünden yapılmış bir hırka verdi. Üzerime giydikten sonra dışarı çıktık. Tepe öyle bir yerdeydi ki han, geldiğimiz yol görünüyordu. Ahmer amca bana bakarak:
--Burası Kaf Dağı sende Simurg olmayasın!
Diyerek gülümsedi. Bende tebessümle karşılık vererek yola koyulduk.
5. Bölüm: Adem ve Havva
32 yıl önce…
Adem, Havva’yla evlenmişti nihayet. Ömrü onun peşinde gezmekten, her anını ona adamaktan tam yorulmuştu ki bir hadise hayatlarını birleştirmişti. Havva’yı etkileyen de bir rüyaydı. Rüyasında Adem’i Mecnun, kendini Leyla olarak görmüştü. Bir de çocukları olacaktı. Çocuk onlara: ‘’ Beni çok arayacaksınız. Tam bulduğunuzda bir çeşme var sırlar ötesi o çeşmede olacağım. Kardeşim yanımda olacak ondan ayrılmayacağım ve sizi burada bekliyor olacağım.’’
Havva zarif ince ve oldukça derin düşünceli bir kadındı. İlk başlarda çocuğu olmuyordu. Sonra çocukları olsa da bir kız bir erkek toprağa vermişlerdi. İnancına sadıktı: ‘’Allah’ın emanetleriydi.’’ Diyerek Adem’i de teselli ediyordu.
Adem’e rüyasını hiç anlatmamıştı. Üçüncü çocuklarına hamile kalınca rüyasını Adem’e anlatmaya karar verdi:
--Hayatım seninle evlenmeden önce bir rüya görmüştüm. Seni mecnun kendim ise Leyla’ydım. Rüyamda çocuklarımız da olmuştu. Çocukları göremedim sadece birinin sesini duydum. ‘’ Beni çok arayacaksınız. Tam bulduğunuzda bir çeşme var sırlar ötesi o çeşmede olacağım. Kardeşim yanımda olacak ondan ayrılmayacağım ve sizi burada bekliyor olacağım.’’ İlk başlarda çocuklarımız olmayınca gördüğümüz tedaviler sonucunda çocuğumuz olacak diye düşündüm rüyamın yorumunu. Doğduklarında daha süt veremeden kaybedince çocuklarımı; anladım ki çeşme Kevser olmalı Adem. Zira onlar Melek’ti günahsızdı. Başka ne açıklaması olabilir. Acaba orada bekliyorlar mı bizi gerçekten? Adem, ya bu yavrumuz? Bu yavrumuz da mı oraya gidecek?
--7 yıllık evliyiz ve bu rüyayı şimdiye kadar anlatmadın! Havva bilmem ki ne desem. Sen benden daha dirayetli ve daha inançlısın. İnşallah Allah nasip eder de bu çocuğumuzu kucağımıza alır ve büyütmek nasip olur.
--Aklımdan ne geçiyor biliyor musun?
--Senin adını ona verelim erkek olursa…
--Adem oğlu Adem! Garip durmuyor mu sence?
--Çocuk ismiyle yaşar. Hem biz hep hatırımızda tutarız hem kendi hatırında tutar ölümlü olduğunu. Bu sayede belki biz de bağlanmayız.
--Doğru diyorsun. Dünya hep yarım bense hep tam olsun diye çabaladım. Belki de çocuklarımızın bizden alınması bundan sebeptir. Her şeyin tam olsa da elinde olmayan eksiklik muhakkak bir şeyler anlatıyordur bize.
Adem ticaretle uğraşıyor boş vakitlerinde ava çıkıyordu. Avcılık mesleği değildi elbette ama Havva avlanmasını istemiyordu. Hayvanların heves uğruna öldürülmemesi gerektiğini söylese de Adem: ‘’ Av sünnettir’’ diyerek Havva’yı susturmaya çalışıyordu. Yine bir gün arkadaşlarıyla avlanmaya çıkmışken bir ceylan görür. Takip eder bir müddet. Bir su kenarında ceylan pusuya düşmüş tam nişan almışken bir yavru ceylanın su kenarındaki ceylana yaklaştığını görmüş. Arkadaşlarına eliyle durun diye işaret etmiş. Yavru ceylanın annesiymiş meğer, bir müddet izlemiş. Annesini süt içerken, annesiyle oynarken… Arkadaşlarına işaret ederek geri çekilmelerini söylemiş. Arkadaşlarına durumu anlatmış: ‘’Anneydi o ceylan iyi ki vurmamışız. ‘’ Bu olaydan sonra eşine hak vermiş ve avcılığı bırakmış.
Zamanı gelmiş; Havva anne, Adem baba olmuş yeniden. Doğan çocuklarına ismini dedelerinin de onayını alarak Adem vermişler. Yalnız nasıl olacaktı kulağa fısıldanmış, kütüğe de isimlerini de yazdırmışlardı. Babası Adem’e: ‘’Madem böyle düşündünüz ona bir göbek adı verelim, adını bu adla analım. Göbek adı Mihman olsun. Misafir demek. Bu dünyada hangimiz misafir değiliz ki. Böylece her iki adında da göçer olduğunu unutmaz ve unutmazsınız bu sayede.’’
Mihman, şanslı olduğu kadar şansızdı. Doğduğunda her şeyinin var olması onu ne kadar şanslı kılıyorsa, evin tek çocuğu oluşu münasebetiyle şımartılma olasılığı da şansızlığı olsa gerek.
Adem ticaret gereği Karsa gitmişti. Erzincan’da yaşanan deprem münasebetiyle apar topar memleketi çayırlıya gelmiş. Yol boyunca aklında Havva ve Mihman vardı. Ailesinden haber alamıyor o günkü şartlarda telefonlarda çalışmıyordu. Haberlerden izlediği kadarıyla deprem oldukça yıkıcıymış. Çarçabuk evlerine gittiğinde enkaz altında kalan ailesine ulaşmaya çalışıyordu. Havva ve mihmanın ambulansla Erzuruma gönderildiğini ama sağlık durumlarının iyi olduğunu söyleseler de inanmayarak bu sefer Erzurum yoluna doğru yola çıkıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.