- 194 Okunma
- 2 Yorum
- 5 Beğeni
İnci Ada'nın Dünyası
İki kız kardeşimi de evlendirdikten sonra anam kadını bir telaş sardı. Durup durup "ne zaman senin mürvetini göreceğim, ben torun isterim" demeye başladı. "Ana, İnci Ada var ya işte, o senin torunun değil mi". Tabi hazır cevap Osmanlı kadını bu soruya da "o kız kardeşinden, ben erkekten isterim" deyiverdi.
Babam daha biz çocuk yaştayken vefat edince açıkçası bu evlilik işini ben kendim geciktirmiştim. Hem kız kardeşlerimi bekledim hem de annemi yalnız bırakmak istemiyordum. Tabi bunu onun yüzüne karşı hiç söylemedim. O da zaten yeniden evlenecek bir kadın değildi.
Yine böyle zamanların birinde elinde kataloğu andıran resimleri bana uzattı. Mecburiyetten bir tanesini beğenmiş gibi yapıp bir buluşmaya gittim. Sonu olumsuz olacak birşey için boşa vakit harcıyordum.
Buluşmaya elindeki çantalara kadar birbirinin aynı iki kız geldi. Meğer bunlar ikizmiş ve biri diğerini yalnız bırakmak istememiş. Tabi hayattaki şansım yüzde elliye bile yetmeyecekti. Yanlış kızla ilgilenip konuşmuşum. Sonrasında kırdığım bu pot sayesinde bu buluşma olumsuz sonuçlandı.
Anam kadın pes etmedi. Yine aynı çay bahçesinde başka bir kızla buluştum. Kızcağız o kadar güzel ama bir o kadar da hüzünlüydü. Sonunda dayanamayıp bu duru güzelliğe bunun sebebini sordum. O da imalı bir şekilde cevap verdi. "Ben koklanmamış bir gülüm ama bir yaprağımı kopardılar".
Eve vardığımda anam kadının dur durak bilmeyen sorularina "ana bu kızın bir yaprağını koparmışlar" dedim. O da telefon açıp Mücella Teyze’ye "senin kızın bir yaprağını koparmışlar, olmaz bu iş" dedi. Çok utanmıştım.
Son denemem ise ayrı olaydı. Sadece uzun boylu olduğum için benimle aynı masada oturduğunu direk yüzüme söyleyen o genç kız ben garson çağırmadan kalkıp çayları yenilediğim için bana bozulmuş. "Hiç başlamadan bitsin". Peki "eyvallah".
Otuz yaşımdaydım. İnci Ada altısına basmıştı. Zaten anam kadın da artık benim bu mürvet işimden vazgeçmişti. Bir bar kapısı gibi tanıdığım bütün kızlar şöyle bir içeri bakıp çıkıyorlardı. İnci Ada’yı birgün parka götürdüm. İşte hanımefendiyle o gün karşılaştım.
Bir banka oturmuş İnci Ada’yı takip ediyordum. O sırada yanıma bir bayan oturdu ama açıkçası şöyle bir dönüp bakmadım. Teyzelerden biridir diye düşündüm. Bu arada İnci Ada ayağı takılıp düştü. İçim cız etti. Hemen ayaklanıyordum ki bir el koluma yapıştı. "Bırakın, çocuktur, düşe kalka büyür".
O an yüzümü döndüğümde farkettim hanımefendiyi. O refleks temastan sonra da toparlanmam otuz saniyeyi buldu. Yerime oturdum. Hakikaten de İnci Ada önce bir afallasa da baktı ki gelen giden yok oyununa devam etti.
- Oğlum nedir bu her akşam İnci Ada’yı parka götürmeler?
- Çocuk istiyor anam n’apim..
- Var bu işte bir iş ama hayrolsun.
Aynı bankta randevusuz bu yedinci buluşmamız. İnci Ada’nın mevzuyu anlayıp kasıtlı olarak ortamızda oturması dışında bir olumsuzluk yok. Hanımefendi de her akşam elindeki örgüsünü örmekle meşgul. Zamanı ve mekanı durdurup dinlendiğini düşünüyordum. Yoksa tek başına bu parkta ne işi vardı.
Eve vardığımızda bizi daha dışkapıda anam kadın karşıladı. İnci Ada’yı içeri gönderip gözleriyle beni kilitledi. "Seni bir kızla görmüşler, sakın ola kimsenin günahına girme, niyetin ciddi değilse kimseye umut verme, unutma o da kardeşlerin gibi bir ana kuzusu". Ben bu uyarıyı onsekizimden beri aralıksız dinliyordum ama bu defa zoruma gitti.
"Ciddiyim anne"..
Anam kadı birden yumuşadı ve kendini kollarıma bıraktı. Başını göğsüme dayayıp "sonunda.." diyebildi. Akşam evde aile sofrası kuruldu. Tüm aile bu mevzuyu konuştuk. Ben "bu zorlukta acaba bu işe kalkışmasak mı" dedim. Anam kadın sandıktan beşi bir yerdeyi masanın üzerine koydu. Sonra kız kardeşlerim ikişer üçer bilezik ve hatta bizim küçük enişte bile o eski model arabasının anahtarını masaya attı. "Biz neymişiz be.." diyebildim.
Ertesi akşam emanetleri masaya geri bırakacaktım!
- Benimle evlenir misin?
- Olmaz..
Hiç bu kadar ters köşe olmamıştım. Sadece "neden" diyebildim.
Ayağa kalktı ve bir iki adım attıktan sonra geri dönüp yüzüme konuştu. "İşte bunun için"..
Bir ayağı aksıyordu. Hiçbirşey söyleyemedim. İki haftadır kendi elleriyle ördüğü hırkayı İnci Ada’ya giydirip onu öptü ve yavaş yavaş uzaklaştı. Yerimden dahi kalkamadım. Onu istemediğimden değil. Sadece onu anlamaya çalışıyordum.
Olanları aile meclisinde anlatıp sessizleştim. Herkes benim gibi sus pus olmuştu. Onlar da benim yapmak istediğim şey için bana destek olamadılar. Kimse birşey söyleyemiyordu. Anam kadın bile.. Sessizliği İnci Ada bozdu.
"Demek benim ayağım da sakat olsa kimse benimle evlenmeyecek".. İşte bu kısa cümle bizi kendimize getirdi.
Düğünde yaklaşık ikiyüz misafir vardı ve İnci Ada’nın kabul gören teklifiyle merasim başladığında biz tüm aile bütün gece boyunca başta İnci Ada olmak üzere hepimiz topallayıp yürüyerek eğlenecektik. Duvağı kaldırdığımda ilk kez bir kadının gözlerinde kendimi görüyordum.
"Çünkü biz aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Çünkü biz birbirimizi seviyoruz"..
YORUMLAR
Başını sonunu kestiremediğimiz hikayelerin her an bi süpriz hazırlayacağı endişesi, okuru da heyecanlandırıyor aynı zamanda...
Hem yazım dili hem de konu seçimleri, renkli renkli, çeşit çeşit ve anlamlı içerikler...
Yine öyle düşündüren, hüzünlendiren güzel bir hikaye...
Teşekkürler.
bayduygusal
Saygıyla..
Oy ne güzel bir yazıydı bu
Sabahıma öyle iyi geldi ki.
Yazıyı başından sonuna kadar hep bir tebessüm ile okudum. Ama bir yandan da içimde acaba sonu nasıl bitecek diye hep bir endişe de yok değildi.
Yazı bittikten sonra düşündüm de, ne çok özlemişiz mutlu ve güzel noktalanan sonları
Ne çok hasret kalmışız içten tebessümlere
İnsanı insan yapan tüm o kıymetli değerlere
Samimiyet ve içtenliklere
Teşekkür ediyorum paylaşım için
Var olun hep
bayduygusal
"Neşeli Günler" gibi mutlu bir son olsun istedim bu defa.
Ben teşekkür ederim memnuniyetinize.
Değer kattınız.
Varolun.