Halıdan da Olsa Sarılmak İsterim Size
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Good morning Aney!
..
Annem dört metrelik yolluğun, kaydırmaz kauçuk tabanını söküp elime veriyor "al bunu lifle sil!" "Anne iki saat bunu silmekle uğraşacağıma çamaşır makinasına atim gitsin işte!" Aramızdaki iş bölüşümü bu...O yerdeki silikon kauçuğu balkonda hortum tutup, sabunla köpürte köpürte foşur foşur fırçalayıp stres atmayı kafasında planlarken, beni de iyice hararetlere boğarak kovadaki bir avuç suyla mucizeler yaratıp; bir lifle de bej renkli halının o göze çarpan yıllanmış lekelerini pırıl pırıl edip, ayna gibi parlatacağımı sanıyor. Halıyı kucağıma alıyorum pamuk gibi yumuşacık...Böyle saatlerce kalabiliriz.
...
Annemin böyle bej renginde, ortasında güzel desenleri olan küçük kare, ince bir halısı vardı, markasını bile unutmadım ’saray’dı, annemle aynı adı, aynı kaderi paylaşan o halıyı çok seviyordum, o halıya hep sarılma ihtiyacı duyuyordum...ne garip değil mi? Bir insan yerdeki bir halıya niye sarılmak istesin ki? Akşam evdeki halılara bakarken, benim pamuk şekerim saray aklıma geldi, hep çekiniyorum anneme söylemeyi "anne o halıyla aramda özel bi bağ var, saray’ı bana verir misin biraz da ben sarılıp hevesimi alim?" Neden çünkü annem gücenir "bu kız bana değil de neden halıya sarılmak istiyor?" diye geçirebilir aklndan. Diyaloglar saçma sapan yerlere sarıp aramızdaki gerginliği tırmandırabilir. Annem "gel sana bir sarılim!" demeyeceğine ve ben de hep o ilk sancılı adımı ondan beklediğime göre...Senede iki kere sarılmayla hasret mi giderilirmiş yahu? İyi ki her sene geliyorum da sarılıyoruz birbirimize, yoksa bi ömür ara ki bulasın ana babayı...’merhaba’yla sarılıp, güle güle ile uğurlanmış olmayı...
Yedi yaş öncesi bende yok zaten silik, hadi onu boşver orası boz bulanık da ama kırk yıldır sarılmanı bekliyorum Saray hanım. Bana sert kabuğunu kırıp o duyguyu hiç yaşatmadığın için, bugün kadifemsi bir halıya sarılmak gibi sapkınca manyak düşüncelerim var böyle...O halıyı nüfusuna mı geçirdin n’aptın? Nesilden nesile sadece kalıtsal arızalı duygular geçmiyor biliyosun, o halı belki de en çok seni hatırlatıyordur bana...Ben istiyorum o halıyı ya, illa söylemem mi gerekiyor, kendin akıl et! Pamuğumu minnoşumu ver bana anne...Say ki, senden bana kalacak yegãne en güzel miras. El emeği, göz nurum o güzelim halıyı attım deme sakın aney!
Halıcımla öyle kala kaldım. Anneme bakıyorum, stresinden gözü kimseyi görmüyor, şaşırdım mı? Hayır! Annem de muhtemelen aynı hamleyi bekliyor bizden. Biz üç kardeş, en küçükleri de ben, evin tekne kazıntısı daha çok yük olmuş omuzlarına anlaşılan. Hani evin küçükleri tabularınızı yıkardı, hani bu küçükleri öpmelere doyamaz hoplatıp zıplatırdınız? Ya siz benim canım abilerim, siz nerelerdeydiniz bugüne kadar? Bu nasıl bir zincirleme kazadır bıra abiler? Anadan babadan çocuklarına miras kalan kazazadeler. Yani yine en iyi siz bilirsiniz tabi ama ortadan ikiye "cıırrttt!" diye de yırtasım yok dersem yalan olur şu prangalarınızı...
...
Amcam yere dizlerinin üstüne çöküp eğilmiş, koltuğun altına düşen bir şeyi kaldırmaya çalışıyor. "Amca!" diyorum "senin evin benim evimden daha temiz!" Amcam çok titiz adamdır, o eğilince gayriihtiyari ben de onunla eğiliyorum. Oturma odasını silme zahmetinden kurtarıp, amcamın işini kolaylaştırma amacını güderek, boydan boya döşenmiş mavi halıfleksin her yerine saçılmış tozu kırıntısı, ıncığı cıncığı belimin iki kat iki büklüm pozisyonunu aldığı o açıdan gözüme bariz biçimde ilişince; az önce üstüne basa basa titizliğini vurgulayıp, kendimle kıyasladığım yorumu da son bi kez daha gözden geçirince, bizim evin halinin yalap şalap, duman olduğunu anlamak hiç de zor değil. Amcam aradağı şeyi buldu mu bilmiyorum ama ben göreceğimi gördüm, anlayacağımı anladım fazlasıyla...Babaannem Hakk’ın rahmetine çoktan kavuşup gitmişti, yattığı yer onu incitmiyordu artık ama amcam yalnızdı. Yalnızlığını göremeyecek kadar, kimseden de saklamayacak kadar yalnız..."Amca!" dedim, "Hatır be to! Ben gidiyorum, kendine iyi davran olur mu!"
Amcamı kendi kümesinde, yalnızlığına yalnızlık katan dertleriyle bırakıp, kendi çöplüğüme geri döndüm. Keşke amcama sarılsaydım, bu adama en son kim sarıldı acaba?
...
Good morning Doktor! Bize ordan biraz morfin sülfat, biraz mianserin, biraz da tolvon lütfen! Saçlarımın üç ay sonra derisinden atacağı morfin, sana da good morning honey!
...
Ali, Jamie’ye "bekleyin ben sizi gideceğiniz yere bırakırım" diyor, kızın da acelesi var seviniyor o öyle deyince...Ali de oyalanınca sözünden cayacak gibi oluyor, "şimdi vazgeçtim desem oturur ağlar yine", "ama söz verdin olmaz Ali, biliyosun hassas kız zaten, burdan kalk şurda otur demeye gelmiyor!" Üstüne aksi gibi "ben de sizinle geleceğim!" diye tutturuyorum, "az bekleyin hele, şu camları kapatıp jaluzileri aşağı çekeyim hemen geliyorum!"
Bu ev kaç katlıymış böyle, kaç tane odası varmış? Ne camı bitti, ne jaluzisi, kapa kapa, çek çek bitmedi. Bi çıktım yukarı, çıkış o çıkış... "Allah!" dedim "Bu kız ne uyuz olmuştur şimdi bana!" Içten içe sinir olmuş o halini, ağlak kızarık gözlerini hayal bile edemiyorum. Almanlar’da da bu huy var işte hiç spontanelik yok! Hep dakik, hep planlı, programlı...Otur ağla o zaman!
...
Ali’ye diyorum ki;
"Çin makarnası yapacağım, söyle Jamie’ye boşuna yemek yapmasın, götürürsün beraber"
"yok anne!" diyor "Jamie bugün ton balığı ile patates atacaktı fırına"
"E tamam hazır şeyler zaten, onları yarın da yapar oğlum! Sen seviyosun Çin makarnasını"
"Yok anne onun planını şimdi bozmayalım!"
"İyi benden günah gitti, siz bilirsiniz!"
Geçenlerde Jamie de bahsetmişti zaten bir haftalık yemek programı yaptığını ve onun dışına çıkmak istemediğini...Ben giderim her gün markete, dolanır dolanır dururum iki saat je bom! (aptal gibi) Kara kara düşünürüm, hatta o kadar çok düşünürüm ki; sanki azı dişlerimle bütün dükkanı bir ısırışta koparıp yutmuşum gibi kursağıma kadar ha gelir burama her şey ve sonunda açlığım da karnını doyurur bi güzel, tezgâhta elden ele gezdirmiş olduğu pestisitli sebze meyvelerle...
...
Yatak odasına gidiyorum, bi bakıyorum astronot kılıklı bir adam balkonda hortlak gibi dikilmiş, sırtındaki tüpe bağlı ince bir hortumla camı suluyor. Abuzer’e seslenip çağırıyorum "Bu kim ya?" diyorum, "napıyor orda?" Hiç istifimi bozmadan gidip jaluziyi aşağıya çekiyorum, adam da tip tip bakıyor ordan "işine bak sen!" diyorum. Kapıyı açıyorum Herr Strom merdiven başında üstteki kadınla aganigi naganigi fingirdeşiyor. Suyla dolu kovayı da ilk basamağa koymuş ben de diyorum merdivenleri silecek adam "oh be! neyse ki sıra ondaymış" diye tam ben sevinecekken öteden bana diyo ki:
-Frau Gül merdivenleri silmeyecek misin?
"Merdiven hâl olur moruk , o kolay da! Bi adam var bizim balkonda asbest mi çıkmış duvarda neyi temizliyor ben anlamadım!"
-Yok hayır, camlar su geçiriyor mu diye onu kontrol ediyor sadece...
"Haa öyle mi? Hiç haberimiz de yok insan önceden bi haber verir, hayalet gibi gelmiş orda ne yaptığı da belli değil!"
-Yok yok! Firma göndermiş korkulacak bi şey yok, tedbir amaçlı, kötü hava şartlarına dayanaklı mı değil mi onu test ediyor.
"Neyse sizin de işiniz bittiyse eğer merdivenleri silim bari!" diyorum. Hiççç! Kime söylüyorsam, utanması da yok bunların! Şeytan diyor al şu kovayı boşalt kafasından aşağı!
...
Basamakları çıkıyorum, üst komşunun kapısı açık...Kadınlar ağlayan çocukları pışpışlayıp sakinleştirmeye çalışıyorlar. Bana da imalı imalı ters ters bakarak;
"Hangi yüzle geldin buraya?" diyor içlerinden birisi, "Biliyo musun sen? bu çocuk ölümcül hasta!"
-Üzgünüm haberim yoktu ama ben bir şey yapmadım ki!
"Sen değil miydin bunları şikãyet eden?"
-Ben çocuklar çok gürültü yapıyorlar diye gelip normal bi şekilde, nazikçe uyarmıştım sadece...
"Siz değil miydiniz peki kapıları vurup çarpan, ağız dolusu saçma sapan laflar sayan?"
-Hayır! Ben değildim! Kapılar da yerinde duruyorsa eğer, en güzel onlar çarpıyor, ben medenî bi şekilde geldim konuştum o kadar! Bize de bir şey söylemediler, çocuğun bu durumunu bilseydim, şikayet etmek yerine yardımcı olurdum bilãkis...
"Yüzsüz yüzsüz gelmiş konuşuyor bi de utanmaz! Çık git burdan terbiyesiz!"
-Ya havle vela kuvvetin, ya sabır! Du blöde Kuh! Evet evet...sen tam da aptal bir ineksin!
Neyse Mero boşver! Üzüntülü olmalarına veriyorum, utanılacak bi şey yapmamışım etmemişim. çocuğun annesi Frau Baum da yine konuşmuyor benimle, yüzünden düşen de yine bin parça ama sorumlusu ben değilim. Belki kocan Ahmed’e sormak lazım, bizi ölümle tehdit eden de o değil miydi? Yanlış mı hatırlıyorum madam?
Yumrukları sayılan kapı ardına kadar açık kaldı. Kaderinin ipleri kimin elindeyse, çıkarken de örtmedim, nasıl girdiysem öyle çıktım. Bak Muzo! Bu kapı köhnemiş düşüncelerin yargı kapısı, bu kapı el altından sorgu dağıtıyor yalan yanlış. Adalet desen terazisi şaşmış, şirazesi kaymış, ara ki bulasın. Hele ki bu zamanda, hak hukuk hak getire!
...
Uyudum...Uyandım..bi daha...bi daha...Kaç tekrar bi dalış, bi uyanış...Terle üşümek arası koştum basamakları, içe çökük göçük merdivenlerden. Tozlu tarihten kalma bir kapıya gelip dayandım, tokmağına vurdum. En uzun koşusuydu ayaklarımın, en uzun geceden kalma karanlığı ellerimin. En uzun bekleyiş, kurdun kapısında köpek gibi tir tir titreyen. Biraz daha dursaydım kapıyı bile yıldıracaktım beklemekten. Yüreğimin götürdüğü yere mi geldim yoksa kurtuluşumu iki dudağının arasında tutan çıyan bi yazgıya mı? Evet damardan alıyorum çoğu şeyi...Evet filler eziyor çimenlerini kalbimin. Hızır gibi yetişen ne murad var ne de başka bi şey! ve bu tek kelimelik "naber?" faslı, il sınırını bile geçemeyen çok b.oktan bir soru, kafasında f.illeri karşı karşıya getirip çubuklu makarnaya dönen biri için...Bakma bana öyle prezınt tabıllı gözlerle Muzo, git çimenleri sula...Git ’kırık kalpler durağı’nda otostop çekip, acıklı hikayeleri topla getir bedavadan. En sivri, en buruk gözü yaşlı mermerin o donuk ifadesi akıp erimeden yüzümden...Bul getir, uçmadan o kızın kırmızı balonu elinden.
Sonra otururuz karşılıklı Hölderlin’le, bir 36 yıl daha kulemizden hiç çıkmadan, mermer bulutların altında ölümüne mi yoksa soğuk kış uykusuna mı dalarız? Allah bilir Muzo ama kul da s.ezer.
Good morning C’aneyler!..
♧m.g♧
YORUMLAR
İster halı olsun ister bir rüya anlatımı, senin yazılarının samimiyeti insanı sarıp sarmalayan yanı ile okurken kayıtsız kalamayacağımız güzellikteler.
Halının bir ucundan tutunmuş halimize pek çok şeyi çağrıştırdı yazın, öyle ki çocukluğa uzanan ruhumuza atılmış ilmekleri saydık bir bir...
Güne çokça yakışan yazını tebrik ederim Sevgili Gule, paylaştığın için ayrıca teşekkür ederiz.
Sevgilerimle,
Gule
Ben de çok şanslıyım, sizin gibi kıymetli okurlarıma, hiç tereddütsüz gözüm kapalı, bu samimi duygularımı emanet edebilirim, gözüm de arkada kalmaz.
Yazar için büyük nimet bu, böyle sağlam okurlar kolay kolay denk gelmez insana...
İyi ki hikayeler ve şiirler aracılığıyla denk gelip, hayata dair, konumuz ne olursa olsun, böyle güzel dostane sohbetlerle, sözle de olsa birbirimize kol kanat olmuşuz.
Çok değerli, kıymetli benim için...
Teşekkürler canım, güzel varlığına sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Evet, bu yazı hepimizin iç dünyasında yer eden, genellikle dile getiremediğimiz duygusal boşlukları, kırgınlıkları ve özlemleri öne çıkarıyor.
Hepimiz bir şekilde, hayatımızdaki kişilerden beklediğimiz sıcaklığı, sevgiyi ya da şefkati bulamayabiliyoruz.
Bu eksiklikler, bazen bir halıya, bazen bir anıya, bazen de sessizce içimize akıttığımız gözyaşlarına dönüşüyor.
Toplumda rollerimiz, aile içi dinamikler, beklentiler hepimizin omuzlarına farklı yükler bindiriyor.
Özellikle ailemizle olan ilişkilerimizde, çocukluğumuzdan getirdiğimiz yaralar, bir ömür boyu peşimizi bırakmayan izler bırakabiliyor.
Belki annemiz, babamız ya da kardeşlerimizle olan o içsel mesafeyi bir türlü aşamıyoruz.
Ìşte bu nedenle, yazı herkesin içinde bir yerlere dokunuyor; çünkü aslında hepimiz bu duygu yoksunluğundan bir şekilde muzdaribiz.
Saray halılarıda eskiyor ama yine de eskiler kiymetli.Üzme kendini.
Bana da hiç -abancı deĝil bu duygular,sende bilirsin.Bende hemde iki türlü,var ama yoklar aslında.
Seni içtenlikle sevgiyle kucaklıyorum canım,öpüyorum,varlığın güzel unutma❤️❤️❤️
Gule
Böyle bir tesadüf olabilir mi? Rüya görüyorum bak iki gün sonra kadın gerçekten halı yıkıyor, unuttum da ona söylemeyi...Vallahi artık korkutuyor bu rüyalar beni...
Gülüm bakma sen benim böyle konuştuğuma, onların açısından düşündükçe, onlar da haklı. Onların zamanında da öyleymiş, düşünsene onlar da o sevgiyi hiç tadmamışlar. Aslında çocukları olarak tam da bu yaşlarında , ilgiye sevgiye muhtaçlarken, tam da yalnız kalmışlarken bizim onlara bu sevgiyi, ilgiyi göstermemiz lazım. Annemi bu hikayede mercek altına alıp, bütün spotları üstüne çevirmem veya kamerayı yüzüne yaklaştırıp mimiklerini okumaya çalışıp, sarılmamaktan dert yanmam lafın gelişi sadece yoksa çocukları ağlasa oturup onlarla beraber ağlayan ve en çok da yine o üzülen, kafasına takan, uykusuz kalan kadın aynı zamanda. Her sorunda sıkıntıda kanatlarına alıp derdimize ortak olanlar, arkamızda dağ gibi duranlar, gece gündüz dualarını eden korumacılarımız, destekçilerimiz...Annem 15 yaşında, daha çocuk sayılacak bi yaşta zorla evlendirilmiş, saçını süpürge etmiş bizim için daha napsın?
Evet bi hikayenin konusu açılıyo, başını alıp gidiyor, ağzım gevşek gevşek konuşuyor, aklına geleni söylüyor ama tıpkı ayın hem karanlık hem de aydınlık yüzü gibi, bu hikaye de makas atılıp kırpılmış bi hikaye, yoksa hikayenin bir de öteki yüzü var. Ama dediğim gibi bir rüya bir kapı aralayıp ordan eline geçeni tutup peşinden sürüklüyor.
Dediğim gibi tek taraflı olmaz, nasıl ki çocuklarımıza düşkünsek, biz de aynı şekilde gereken ilgiyi sevgiyi onlara gösterebiliriz, tabuları yıkabiliriz.
Teşekkürler canım benim, seni seviyorum, iyi ki varsın, öpüyorum çokkk😘😘❤❤
Sevay
Sahilde annen, Yeliz ve Hülya ile birlikteydik.
Annen eve erken gitti, halı yıkayacağını söyledi. Ben de kızlara bugün yazdığın yazıyı okuttum ve espriyle şöyle dedim: "Kesin Meral, bu yıkanan halılardan yola çıkarak bu yazıyı yazmıştır. Yengem, halı yıkayacağına gidip kızına sarılsa ya!"
Tabii her şeyin bir başka yüzü de var, senin haklı olduğunu düşünüyorum. Yazmak gerçekten güzel bir şey, yazmaya devam et! Yazılarının bize de bir teselli olduğunu düşünüyorum.
Ne olursa olsun üzme kendini.
Seviliyorsun sende,sevgimdesin❤️
Gule
Uzakta da olsak malum oluyor, bazı şeyler insanın içine doğuyor demek ki...
Kızları çok öpüyorum, çok özledim, çok selam söyle
Kalptesiniz🤍🤍🤍
Gece geç saat siteye girdim baktım bildirim gelmiş. Daha da iyisi senden yeni bir paylaşım, nasıl da heyecanla sayfana geldim, yine baktım bir de kurdele takmış yazi yakasına. İkili sevinç:))
Öncelikle tebrikler canım.
Yaziyi okudum ilk yorum, yine yapmış yapacağını, dedim. Derin bir durgunluk sonrası...
Kalemine hayranım söylerim hep. Öyle sıradan bir şeyi bile alıp büyülü bir maceraya dönüştürme gücü var sende. Bir fincan kahve içme durumunu alsan, sonuna kadar insanı kilitleyen bir hikayeye dönüştürürsün. İşte yazmak böyle bir şey diyorum seni okudukça.
İyi ki yazarsın....hep yaz dilerim.
Sevgimdesin her daim.
Gule
Bazı nesneleri, olayları, insanları, kendi perspektifimizden, hatta gördüğümüz açıların da çok daha ötesine geçip, duvarın arkasında görünmeyenleri, kadraja sığmayanları da hikãyelere ekleyip, anlamlarını, sayılarını da çoğaltarak anlatıp betimleriz. Sulu boyanın renklerini karıştırıp hikayeye bütün tonlarını yedirmek gibi düşün...
Evet haklısın galiba ben biraz uzun uzun anlatmayı seviyorum, didik didik kurcalıyorum her bir düşünceyi...
Teşekkürler canım, iyi ki geldin.
Sevgiler çokça...
black_sky
Yazdıkları hiç bitmese dediğim sayılı kalemlerdensin.
Bu arada profil fotoğrafına bayıldım;)))
Benim yazma tuşum düştü bu aralar :)) ama sizi okumaya geliyorum. Bu da oldukça güzel bir uğraş.
Sevgimle.
Gule
Sağol, var ol canım benim...
Selam Güle,
Güne düşen yazanı tebrik ediyorum. Yazmak nasıl bir sanatsa ve iyileştirici bir güçse, okumak ve onu içselleştirmekte sanatın bir parçası oluyor. Duygu dünyanın okuyucu üzerindeki içsel etkisi her insanın yaşam deneyimi boyutunda anlam kazanıyor. Birkaç haftadır okuduğum yazıların iç dünyamdaki etkisini yansıtan ve yapay zeka ile duyguların resme döküldüğü bir tasarım boyutunu düşünür oldum.Ve her bir yazıda yazan ve okyucuların duygulardan oluşan bir resim sergisi...Dahası var ama şimdilik bu kadar.
Kutlarım kalemini.
Esenliklerimle.
Gule
Ne güzel sen de bu etkileşim ve duygular sayesinde, güzel bir alana yön verip, tasarımlarını gerçekleştirmeyi planlıyorsun. Kolaylıklar diliyorum sana, gelişmelerden bizim de haberimiz olsun, resimleri de paylaş hatta...Keşke edebiyat defteri ailesi ve üyeleri olarak bu sergiye gelebilsek ne güzel olurdu.
Teşekkürler Umay, ben de kutluyorum seni, başarılar diliyorum, gönlünce olsun her şey...
Sevgiyle...
İnsan...
İnsan dünyaya düştüğü andan itibaren
tutunacak bir dal arar .
Dünya...
Dünya , elimizi altına koyduğumuzda bizi
neyin karşılayacağını bilmediğimiz bir taş
hem de kara bir taş .
Yazmak...
İnsanın , dünyanın belirsizliklerine karşı
kendini güvende hissettiği en sağlam dal.
Güzel duygulara yolculuk ettirdi yüreğinin
imzası değmiş kalemin .
Sevgiyle kal Gule .
Gule
Yazmak evet hiç tereddüt etmeden güvenle elini uzatabileceğin kurtarıcı bir dal gibi gerçekten. Yoksa her şeyine tanıklık edip, çoğu yıkımında da susmak zorunda bırakıldığımız bu dünya, insanı çiğ gibi yutuyor, ezip büzüp iki büklüm ediyor.
İyi ki yazıyoruz, iyi ki düşüncelerimizi paylaşıyoruz.
Şiir gibi naif bir yorumdu.
Teşekkürler, sevgiyle...
Gule
Teşekkürler cancağızım, sevgiler çokça...
ziyadesiyle….
dostum ,dünyaya açılan en dar kapıdan geçiyoruz sanki her sabah uyandığımızda. anneye sarılamayan ellerin, yıllar boyunca bir halıya sığınması ne garip değil mi? ama işte hayat böyle, bazen en yakın olanı en uzakmış gibi yaşatıyor insana. sarılmalar, sözcükler, belki de sadece bir anlık dokunuşla sönecek olan koca yangınları barındıryor içimizde. ama o yangınlar dilsiz, suskum. her defasında aynı anı bir daha yaşarcasına, her sabah aynı eşiğe gelip dayanmak gibi.
boşluğa savrulan sesler. anneyle o kopuk, soğuk bağ… sanki biri bir adım atsa, dünya duracak, zaman kendine dönecek ama yok, hep aynı bekleyiş, hep aynı boşluk. belki de bir halıya sarılmanın içindeki o derin his, insanın aradığı sıcaklıktan daha fazlasıdır. çünkü bazen, kumaşların sessiz dili, insanın içindeki kelimelerin ötesine geçer. saray halısı, hem bir sembol, hem bir anı, hem de belki hayatta kalmış son yumuşaklık…
bakıyorsun etrafına, her şey bir tekrar, her gün birbirini kovalayan bir hikaye gibi. abiler, babalar, amcalar… herkes kendi yalnızlığını doldurmaya çalışıyor ama işin garibi, hepsi aynı zincirin halkası. bir kuşaktan diğerine aktarılan bu yalnızlık, bir dokunuşun eksikliğiyle büyüyor, güçleniyor. ne diyordu eski şairler? “yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmazdı.” işte öyle bir şey bu. ama sen, sen yine de umutsuz olma. belki bir gün, o soğuk kabuk kırılır ve seninle halıya değil, insana sarılan bir sıcaklık doğar yeniden.
bazı zamanlar insan bir şarkı duyar ya da bir eski dostu hatırlar, belki de eski bir halıyı. ve o an, tüm dünya o küçücük anıya sıkışır. işte sen de, bir saray halısına sarılarak, kayıp sıcaklıkların, dilsiz sarılmaların peşine düşmüşsün. ama bu arayış, belki de seni sen yapan en derin his. çünkü o halı, sadece bir kumaş değil; o halı, çocukluk, hatıralar, ve belki de hiç var olmamış sarılmaların özlemi.
ama bilirsin dostum, her fırtınanın ardında bir sakinlik vardır. her boşluğu dolduracak bir ses, bir sarılma belki bir gün gelir, o gün olmasa bile, içimizde bekler. sen de bekle, belki de halıya değil, bir gün gerçekten bir insana sarılmak için.
ziyade olsun…
Gule
ziyadesiyle mutlu olduk teşekkürler.
merhaba gule
insan bir yazıyı okuyunca kendine ait bir şeyler arıyor galiba
ben de güney şair gibi amcaya takıldım.
Keşke amcama sarılsaydım, bu adama en son kim sarıldı acaba?
...
oyy oyy..
sözün boğazımda düğümlendiği yer.
yakın zamanda kaybettim bende amcamı.
uğurlamak zor olsa da
ki büyük bir kayıp büyük bir değerdi benim için
gülümsüyordu onu en son gördüğümde morgda.
bir ölüm bu kadar mı güzel yakışırdı bir adama.
mutlu gittiğine inanıyorum.
yazının tamamı güzeldi
duygudan duyguya geçtim okurken.
aynı anda dört mevsimi yaşamak gibi bir şeydi
bazı yerler gülümsetti.
kalemine sağlık.
sevgiyle 🌺
Gule
Oyy canım benim üzüldüm şimdi...Başın sağolsun. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, sana da sabır versin. Her uğurlama, her veda ve her ayrılık, büyük bir acıdır gidenlerin arkasından...izleri ve boşluğu kalan kapanmaz derin yaralar...umarım zamanla acın da hafifler bi nebze de olsa...
Teşekkürler canım, sevgiler🍀
Ben en çok amcaya takıldım.
2 yıl önce kaybettim. Hasta yatağında çaresizdi. Biliyordu. Baş başa kalmıştık. Çok seviyordum, söyleyememiştim -hiç- , denedim ama dökemedim kelimeleri ağzımdan.
Uzun hikâye
Çok düşündüm mezar başında.
Keşke dedim keşke, dedemin tabutunu da taşırken.
"Bizim buralarda dedelerden kalma sarılamamak diye bulaşıcı bir aşiret var ve bazen oğullar bundan ölür...."
Kalemine sağlık.
Naçizane, önceki profil resimler daha iyi idi.
Selam ve saygımla.
Güney tarafından 3.10.2024 21:52:51 zamanında düzenlenmiştir.
Gule
En son dışarda beni uğurladıklarında bizimkilere son bir defa arkamı dönüp topluca seslendim -ki annem, babam, abimler, amcam ve yengemler, halamla eniştem ve bütün kuzenlerim de orda, baya bi kalabalıktık yani...herkesin de gözü iki çeşme- dedim ki: "canlarım sizi çok seviyorum! kendinize iyi bakın! nasıl olsa yine görüşeceğiz" Orda yine kendimi biraz daha sıkıyorum ama işte babamı görünce dayanamıyoruz, hepimizi ağlatıyor koca çınar. Asıl kıyamet arabada kopuyor, camdan el sallıyorsun uzaklaşana dek bi süre, sonra birden dünyan ters dönüyor. Her veda buruk ve sancılıdır ama Yusuf ve teyzemle olan son vedalarımız en en acılı olanlardı.
Üzgünüm bi süre bu profille takılacağım, bu resmin bana anlatmak istediği bazı şeyler var, iyisi güzeli ile de ilgilenmiyorum biliyosun, daha çok anlatmak istedikleri ya da hissettirdikleriyle değişen kareler bunlar.
Teşekkürler Güney, selam ve saygılar.
Güney
Gule
Annemle de aram çok iyidir, babamdan daha çok annemle konuşup vakit geçiriyorum aslına bakarsan...
Kal sağlıcakla...
Sevgili Gule; “keşke daha çok yazı, şiir paylaşsa” dediğim kalemlerin en başlarında geliyorsunuz. Ama ne zaman yazdıklarınızı okusam, neden böyle ara vererek yazdığınızı anlıyorum. Çünkü böyle bir ustalık zaman ve emek gerektirir.
Şiir, öykü..vs. herkes yazabilir. Ama yazdıklarıyla okuyanların yüreğine dokunmak herkesin harcı değil… Sizin yazdıklarınız da öyle yüreğe dokunanlardan işte! Nakış gibi işliyorsunuz anlatmak istediğiniz her neyse. Hem buruk, hem gülümseten üslubunuzla nadir bir yeriniz var sitede.
O güzel gönlünüze sağlık… Çok keyifli bir yazıydı.
Sevgiler…
Gule
Beğenmeniz mutlu etti, ayrıca sesiniz ve maviliğinizle buranın bulutlu puslu havasını da maviye boyayıp renklendirdiniz.
Sevgiler çokça...
Söylenecek çok şey var aslında.
Galiba en önemlisi.. ilk sancıyı aşıp ne sizin ne de annenizin iki bayram harici sarılamayışınızın sebepleri.. bu buzdağını eritmek gerek. Hayat çok kısa. Ben şahsen "anacum" der sarılır öperim hiç çekinmeden. Çünkü yarın yok..
Amcanızın titizliğini yalnızlığına veriyorum. Yada "başak" olabilir :-) geri kalan trajıkomik durumlarla beraber hayatın içinden bir örgü olmuş.
Güzeldi.
Saygılar..
bayduygusal tarafından 3.10.2024 15:48:06 zamanında düzenlenmiştir.
Gule
Ben de anlamıyorum, artık pankart asacağım odanın duvarlarına valla isyanlardayıım.
Yani doğru olanı tabi kalbe ya da dilde zincire vurulan sevgi değil, sizin de söylediğiniz gibi açık açık gösterilendir. Hissetmesine hissediyoruz biz de ve biliyoruz da çok sevildiğimizi, hatta yabancı birinin gösterdiği ilgi ve yakınlık bile bizi hayrete düşürürüyor kimi zaman ama tabi sevdiklerimizden de arada bi güzel bi hareket görsek daha bi sevineceğiz heralde ne bilim...
Teşekkürler, saygılar.
Gule
Ben severim paltoya falan da sarılmayı...battaniye olsun, halı olsun, olur olmadık şeylere de sarılasım gelir:)
Teşekkürler, sevgiyle...