- 301 Okunma
- 7 Yorum
- 10 Beğeni
kavGam (ilk şiirlerim ile son şiirlerim arasında)
ilk şiirlerinde ateşini harlayan rüzgar, son şiirlerinde külleri savuran fırtınaya dönüştü; geriye ise sadece suskunluk kaldı.
şimdi…
ilk şiirlerim, bozkırın ortasında çatlamış, kurumuş toprak gibiydi. içinde kavrulmuş bir yalnızlık, kararmış bir aşk yatardı. sabahın ilk ışıkları henüz ufku renklendirmemişken, doğanın sessizce uyanışı nasıl ki cihanı saran bir pastel cümbüşüne dönüşür, işte o dizeler de böylesi hesapsız bir uyanışın izlerini taşırdı. hesapsız ve pervasız... fakat bir o kadar da düzensiz, intizamsız ve sahipsiz. her kelime, bir kervan gibi yollara düşmüş; lakin varılacak menzilin adı yok, yönü belirsizdi. içimde yanan ateşin közleriyle dolup taşan bu mısralar, hayatımın o serkeş zamanlarının çınlamasıydı; neyi aradığımı, neyi söylediğimi bilmeden sadece yazıyordum. sanki her harf bir çığlık, her kelime bir arayıştı. fakat bilmediğim bir şey vardı: ilk şiirlerim, zamanla unutulup bozkırın kumları arasında kaybolacaktı.
son şiirim ise artık bozkırın ortasında büyüyen yalnız bir ağacın gölgesi altında, rüzgarla savrulan yaprakların sessizliğinde ağırbaşlıydı. her mısra, derin bir iç hesaplaşmanın terzisi gibi ustalıkla işlenmişti. o eski coşkunluktan eser kalmamış, onun yerine derin bir sükûnet gelmişti. ne yazarsam yazayım, artık eskisi kadar kayıtsız değildim. her kelime, her virgül, sanki yerini bilen, adımını bilinçli atan bir yolcuydu. aşk artık o kavruk halini çoktan geride bırakmış, küllere dönüşmüştü. o küllerin fırtınalarla savrulması, içimdeki dinginlikle birlikte yeni bir şiirin doğumuna işaret ediyordu. eskiden pervasızca savurduğum kelimeler, yerini bilgelik ve kederin harmanlandığı, gönül terazisine konmuş dizelere bırakmıştı. ama ne yazık ki bu bilgelik, o içimdeki eski ateşi söndürmüştü.
işte ilk şiirimle son şiirim arasındaki çatışma burada başladı. o ilk dizelerin hesapsız, deli dolu coşkusu, son şiirlerimdeki derin sükûnetle, vakur ölçülülükle bir kavgaya tutuştu. tıpkı bozkırın kavurucu sıcağında rüzgarın peşinden koşan genç bir yürekle, yaşlanmış bir adamın sakinliğinde ufka bakışı gibi... ilk şiirim bağırıyordu: “neden böyle sakin, suskun oldun? hani o eski coşkunluk nerede?” oysa son şiirim, dingin bir bilgelikle cevap veriyordu: “her şeyin bir vakti vardır. zamanla coşkun nehirler bile usulca akmayı öğrenir.” bu iki şiirin kavgası, gençliğin fırtınasıyla olgunluğun durulmuş serinliği arasında bir cenk gibiydi. biri hesapsız, diğeri ise ölçülüydü.
bu kavgada da doğanın gizli bir ritmi vardı. bir zamanlar bozkırda deli gibi esen rüzgarlar, şimdi hafifçe dallara dokunuyor, yaprakları nazikçe okşuyordu. ilk şiirim, o deli rüzgarla savrulan bir yaprak gibiydi; nereye gideceği belli olmayan, ama hep hızla sürüklenen... son şiirim ise o yaprağın yere düşüp dinlenişi, artık durulmuş ve yolunu bulmuş haliydi. ne kadar dingin, ne kadar bilgece yazılmış olursa olsun, o ilk coşkunun içindeki deli cesaretin boşluğunu doldurmak mümkün değildi. son şiirlerim, o ilk mısraların içinde barındırdığı hesapsız cesareti kıskanıyordu; çünkü her şiirin içinde bir parça kaybolmuş gençlik saklıydı. ve bu kavga, belki de hiç bitmeyecek bir çarpışmaydı.
bu cenk, bozkırın rüzgarları arasında, yaprakların şarkısında titreşmeye devam ediyordu.
YORUMLAR
Can hocam, insanın hayat serüveni sanki şiirlere yazılara yansıyor. Ve insanın çıraklık, kalfalık ve ustalık aşamalarını hatırlattı bana. Beğenerek okudum. Kutluyorum yürekten.
CaNMaYBuL
insanın yaşam serüveni gerçekten de bir ustalık yolculuğu gibi; her aşamada bir şeyler öğrenip derinleşiyoruz. şiirler, yazılar bu yolculuğun izlerini taşıyor belki de. çıraklıkta keşfedilen heyecan, kalfalıkta olgunlaşan tecrübeler ve nihayet ustalıkta bilgelikle harmanlanan her bir adım… sizin gibi duyarlı bir okura ulaşmak, bu serüvende en büyük ödül. yüreğinizin zarafetiyle bu yolculuğa eşlik ettiğiniz için ben de size teşekkür ederim.
selamlar
İçerik her ne kadar düzgün, her ne kadar bilgece yazılmış olsa da, başlığın bana direk nazi Hitler'ini çağrıştırmasının önüne de geçmiyor. Evet türlü türlü kavgalar vardır doğru ama en bilineni de Adolf'tur. Sen gel burda birine "kavgam" de bakim hemen nazi yaftasını yiyip linçlenirsin, tıpkı aşırı solu destekleyen birinin terorist damgasını yemesi gibi...
Prensip olarak da bu başlığı atmam.
Anlatabiliyo muyum? Yani yazıya adapte olamıyorum, rahatsız edici, ırkçı bi söylem o cümle bana göre...
Yoksa yazının içeriği bambaşka bi dünya, alãkası yok ama anlamadığım niye bu başlık?
Saygılarımla.
CaNMaYBuL
başlığın rahatsız ediciliği üzerine inşa ettiğin düşünceler, aslında modern dünyanın semboller ve çağrışımlar üzerinden kurduğu yargı sistemine işaret ediyor. bir kelimenin ya da başlığın kendi içinde taşıdığı mana değil, onun etrafında oluşan tarihsel ve toplumsal bağlam, zihinlerde derin yankılar bırakıyor. senin de belirttiğin gibi, “kavgam” sözcüğü, içeriği ne kadar farklı olursa olsun, hitler’in ideolojisiyle bağlantılı bir anlam dünyasını tetikliyor. halbuki, her kavga aynı değil; ama bu kelimenin taşımış olduğu tarihi yük, onu salt bir başlık olmaktan çıkarıp, toplumsal algının çarklarına hapsediyor.
kelimeler bazen birer silah gibi, bazen de şifa gibi karşımıza çıkıyor. fakat her zaman da tek anlamlı değiller; onların içinde çoğu zaman bir toplumun acısı, korkusu ve tarihsel yükü de yer alıyor. dolayısıyla, başlık ne kadar masumane ya da içeriğiyle bağlantısız görünse de, zihinlerde bıraktığı izler çok daha derin olabiliyor. tıpkı bir gölün sakin yüzeyinde duran ama altında devasa dalgalar barındıran su kütlesi gibi.
bu noktada senin rahatsızlığın, anlam dünyanda bu başlığın işgal ettiği yeri gösteriyor. kavganın ne olduğunu elbette hepimiz biliyoruz, ama hangi kavgadan bahsediyoruz? her bir kavga, bir insanın içinde kopan fırtınaların, hayatla mücadelesinin ve varoluşunu anlamlandırma çabasının bir parçası olabilir. lakin senin bahsettiğin gibi, çağrışımlar toplumsal bellekte öylesine yer etmiş ki, bazı sözcükler dillerde bir çeşit diken gibi batıyor.
işte bu yüzden başlıkların da içerik kadar özenle seçilmesi gerekiyor. zira bir başlık, yazının kendisine olan davetiyedir; okuyucunun kapıyı çalacağı ilk anahtardır. doğru anahtar kullanılmadığında kapı açılmayabilir, ya da ardında saklı olan hazineler keşfedilemeden yargılarla kapanabilir.
belki de bu yazının başlığını yeniden düşünmek, başlığa yüklenen anlamı sorgulamak ve belki daha kapsayıcı, daha az çağrışım yüklü bir kelime arayışına girmek bir çözüm olabilir. çünkü kelimelerin sadece anlamları değil, hatırlattıkları da bazen yükten ibarettir.
işte bu yüzden başlıkta senin de hissettiğin rahatsızlık, belki de kelimenin tarih boyunca sürüklediği o ağır bagajın bir yansıması. o yüzden senin hissettiğin bu rahatsızlık, yazının içeriğiyle çelişkili gibi görünse de, aslında başlığın taşıdığı ağırlıkla birebir örtüşüyor. kelimeler önemlidir; bazen bir cümlede var olan bütün anlamı alt üst edebilirler.
bu noktada, yazarın niyeti ne olursa olsun, bir başlık toplumsal hafızanın kollarında yoğrulmuşsa, onu yeniden düşünmek, belki de başka bir şekilde ifade etmek gerekir. kelimeler, yüklendikleri tarihi arka planı ile birlikte gelirler ve bu yük her zaman niyetle örtüşmeyebilir.
bu yüzden senin dile getirdiğin hassasiyet, sadece bir başlığa duyulan tepkiden ibaret değil; aslında toplumsal belleğin derinliklerinden gelen bir setir. ve bu ses, belki de yazının içeriği kadar önemlidir.
sevgiler…
Gule
:)
lisenin ilk yılları ve solcu ve aşığım
ve okumayı seviyorum elbet ve yıl 80, 81
ve uzun bir " dinlenme " dönemi demirkapılı bir yerde,
şiir yazmayıp da ne etseydim be usta.
,sonra.
o aşık olduğum kız başkasıyla ben başkasıyla evlendik ve derken...
unutmadım şiir ve kavgayı elbet.
olgunlaşıp ve hayata hayal kırıklıklarımızca girince
aynen yüzdeki çizgiler gibi gelip yerleşiyor yerini severek elbet.
ve sanki senin edebi bir dille yaptığın kavgayı
ben direkt mi yaptım ne:)
eyvallah.
CaNMaYBuL
senin bu kelimelerinde saklı bir hikaye var gençlikten umutlardan kaybolan zamanlardan ve yüzleşmelerden oluşan bir geçmiş. lisenin ilk yıllarındaki solculuğun tutkulu aşık hallerin, o demirkapılı yerlerde geçen dinlenme sürecin – hepsi aslında birer bekleyiş. belki şiir yazmasaydın, başka türlü kaybolur muydun, kim bilir? ozaman diliminde, şiir senin sığınağındı hayatın kabullenemediklerini, hayal kırıklıklarını kağıda dökmek biçimiydi.
ama sonrasında aşık olduğun kız başka biriyle, sen de başka biriyle evlendin. ve işte, bu ayrılışlar, o içten içe unutmamak – ne şiiri ne de kavgayı... her çizginin yüzüne yerleşmesi gibi, hayal kırıklıkları da öyle yerleşti ruhuna. belki sen o edebi dille kavga eden usta gibi değildin, ama senin de mücadelen daha doğrudandı, daha netti.
belki de senin kavgaların, kelimelerdeki metaforların ardına saklanmadı, çünkü yaşadıkların her zaman yüzeydeydi, açık seçik, olduğu gibi. şiirle ve hayatla olan kavgan, her ne kadar farklı bir biçimde olmuş olsa da, o ustaya selam duran bir duruş değil mi bu? unutmadın, belki başka türlü sevemedin, ama kendi yolunda bir şiir gibi yaşadın. kavgayı direkt yapmak, belki de en edebi olan şeydi, kim bilir?
saygılar…
CaNMaYBuL
senin bu kelimelerinde saklı bir hikaye var gençlikten umutlardan kaybolan zamanlardan ve yüzleşmelerden oluşan bir geçmiş. lisenin ilk yıllarındaki solculuğun tutkulu aşık hallerin, o demirkapılı yerlerde geçen dinlenme sürecin – hepsi aslında birer bekleyiş. belki şiir yazmasaydın, başka türlü kaybolur muydun, kim bilir? ozaman diliminde, şiir senin sığınağındı hayatın kabullenemediklerini, hayal kırıklıklarını kağıda dökmek biçimiydi.
ama sonrasında aşık olduğun kız başka biriyle, sen de başka biriyle evlendin. ve işte, bu ayrılışlar, o içten içe unutmamak – ne şiiri ne de kavgayı... her çizginin yüzüne yerleşmesi gibi, hayal kırıklıkları da öyle yerleşti ruhuna. belki sen o edebi dille kavga eden usta gibi değildin, ama senin de mücadelen daha doğrudandı, daha netti.
belki de senin kavgaların, kelimelerdeki metaforların ardına saklanmadı, çünkü yaşadıkların her zaman yüzeydeydi, açık seçik, olduğu gibi. şiirle ve hayatla olan kavgan, her ne kadar farklı bir biçimde olmuş olsa da, o ustaya selam duran bir duruş değil mi bu? unutmadın, belki başka türlü sevemedin, ama kendi yolunda bir şiir gibi yaşadın. kavgayı direkt yapmak, belki de en edebi olan şeydi, kim bilir?
saygılar…
cem3453
sustum ve utandım da biraz
ve biz biz anlatılırken utanır ve susarız usta, bildiğince elbette.
benim için çok değerliydi, cevap.
eyvallah.
İlk şiirdeki saflık kendini ileriye taşır, ilk halin coşkusunun yerini suspus çığlık alır... Olgunlaşma ölene dek sürer de bu olgunluk hiçbir zaman yeterli gelmez şaire ve şair hep çırak ruhludur...
Arınmadan şiir olmaz...
Şair hep çocuk ruhludur, bazen iç çeken bir sus bazen coşkun bir nehir... Her iki halde de çığlıktır.
O kadar yaşlanmış olamaz kalem, şair hep aynı yaştadır. Derdini farklı şekillerde anlatma derdine düşer sadece, arayış biterse şiir de biter....
Yoksa hep aynı yerde bulur mu kendini...
Selamlar
CaNMaYBuL
şairin ruhu, hiçbir zaman tam anlamıyla yaşlanmaz; onun kalemi her ne kadar zamanla derinleşse de içinde daima bir çocuk masumiyeti, bir çırak heyecanı barındırır. ilk şiirin saf coşkusu, yerini zamanla daha derin, daha içsel bir arayışa bırakır, ama o arayış bitmez. şairin kalemi susmaz, çünkü ruhu hep yeni bir anlam, yeni bir çığlık arar. şiirin özü de bu arayışta saklıdır zaten; durulmaz, hep başka kıyılara sürükler insanı.
şiir, arınmadan var olamaz, derinleşmeden de... şairin her nefesi bir çığlık, her susuşu bir fırtınadır aslında. o yüzden kalem yaş almaz, çünkü şair her zaman ruhen gençtir, içindeki arayış onu diri tutar. arayış bittiğinde, şiirin de sonu gelir belki... ama o zamana kadar, kalem hep aynı yaşta, hep aynı tutkulu arayışta kalır.
selamlar ve saygılarla...
Aslında şiirler de aynen bizim gibi… Yaş aldıkça onlar da yaşlanıyor, olgun bir ruhu yansıtmaya başlıyorlar. Her yaşın olduğu gibi o yaşa ait şiirlerin de kendine has bir güzelliği oluyor. Her şiir, şiir sahibinin ruhunu ifade eden bir işlev görüyor aslında. O ruh yaşamın neresinde ise oradan sesleniyor bize o şiir.
Çok dokunaklı ve şiir tadında bir yazıydı… Saygılar…
CaNMaYBuL
şiirler gerçekten de bizimle birlikte nefes alıp büyüyen, yaşlanan canlı varlıklar gibidir. her dize, her mısra, ruhumuzun bir yansıması olarak yaşamımızın farklı dönemlerinden bize seslenir. gençlik yıllarının coşkusu nasıl kendine has bir tını taşıyorsa, olgunluğun verdiği derinlik de bir o kadar farklı bir melodidir. her yaşın, her ruh halinin şiirde bıraktığı izler, bize yaşamın ne kadar katmanlı ve renkli olduğunu hatırlatır.
yorumunuzu okurken aynı hissi yaşadım, . saygıyla selamlıyorum, kaleminiz daima böyle dokunaklı kalsın.
İlk şiirlerdeki coşkunluk ile son şiirlerdeki ustalık harmanlansa zaten mükemmellik çıkar. Bence ypılması gereken şey daha fazla yoğunlaşmak, aceleye getirmeyin sabırlı olmak. Hepimizi ilgilendiren bir konu, tebrik ederim
CaNMaYBuL
şairin yolculuğu daima bir gelişim sürecidir; ilk coşkunluklar, sonlardaki ustalıkla buluştuğunda, o denge mükemmelliği getirir. bu süreç, aceleden uzak, sabırla işlenmesi gereken bir yolculuktur. her dize, her kelime, o derinleşmenin ve yoğunlaşmanın meyvesidir. bu yüzden sabırlı olmak ve her bir adımı sindirmek, şiiri gerçek anlamına kavuşturur. sözlerinize katılıyorum, bu hepimizi içine alan bir mesele. ilginiz ve güzel sözleriniz için teşekkür ederim. kaleminizin gücü daim olsun.
İnsan bir şiirdir zaten.Başlangıcından itibaren hayal gücü çerçevesinde kendisiyle kavga halindedir.Yüreğinin götürdüğü yöne yürümek en kolayıdır.Daha sonra engeller ile karşılastıkça kendisiyle ve engellerle kavgası devreye giriyor.Bu yüzden ilk şiirler ile devam eden şiirler arasında sürtüşmeler olması doğal.Bu bir geçiş süresidir.Geriye dönüp okuduğumuzda yazanı incitmediği sürece sorun yok.Sadece tatlı bir tebessüm ve yola devam.Yazımda başarılısınız.Kaleminiz her daim ses getirsin.Sağlıcakla.Saygıyla
CaNMaYBuL
her insan gerçekten bir şiirdir; her kelimesi kendi içinde bir evrendir, her dizesi kendiyle hesaplaşmanın izlerini taşır. yüreğin götürdüğü yer bazen en güvenli limandır, bazen de en büyük fırtınalara kapı aralar. şiirin, insanın ruhundaki bu dalgalanmaları, çatışmaları yansıttığında gerçek anlamını bulur. ilk şiirler, hayatın saf akışına kapılmaktır, ama sonra engeller, düşünceler ve tecrübeler devreye girer. bu çatışmalar şiirin daha da derinleşmesine, insanın kendi özünü bulmasına yol açar.
geçmişe dönüp bakmak, yazdıklarımızı bir dost gibi kucaklamak ve onlarla tatlı bir tebessümle barışmak... işte bu, kalemin özgürlüğüdür. yazılarınızda bu ruhun izlerini görmek ne güzel. kaleminizin sesi, her daim genişlesin. sağlıcakla kalın, saygılarla.