- 170 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
ATATÜRK'ün LİDERLİĞİ VE SİYASET ANLAYIŞI
ATATÜRK’ÜN LİDERLİĞİ VE SİYASET ANLAYIŞI
Mustafa Kemal’in devrimlerine baktığımızda özünde milliliğin, aklın ve bilimin olduğunu görürüz. Bu cümleden devam ederek, Atatürk’ün siyasi kişiliğinin dayandığı nitelikleri de burada paylaşalım.
İstiklâl ve özgürlük anlayışı:
Millî dil, millî kültür ve millî tarih bilinci,
Hâkimiyeti millete dayandırması,
Akılcı ve bilimsel bakış açışı,
Çağdaş medeniyet rüyası,
Türk milletine duyduğu inanç ve güven,
Ülkesine ve milletine duyduğu sevgi,
Millî birlik ve beraberlik,
Emperyalizm karşıtı görüşleri:
Mustafa Kemal’in siyaset ile ilgisi öğrencilik yıllarına kadar uzanır. O dönemde siyasi şartların dayattığı gerçekler Mustafa Kemal için bir yön tayin edici rolü oynadı. Mesela; 1905 yılında Şam’a gönderildi ve Şam’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Yetmedi, Selanik’te bu cemiyetin bir şubesini açtı. İttihat ve Terakki Cemiyetinde yer aldı ve çeşitli kongrelere katıldı. Kemal Atatürk, hangi cemiyete girdiyse, hangi toplumla yüz yüze geldiyse, prestijini yükseltti, yeteneklerini sergiledi ve sözü dinlenir, karizmatik lider olduğunu ispat etti. Bu süreçler, Mustafa Kemal’in arkadaşları tarafından da hem askeri, hem siyasi lider olarak görülmesinin yolunu açtı. İlerleyen dönemlerde, Mustafa Kemal’in etrafında toplanan silah arkadaşları ve din adamları, Mustafa Kemal’e olan güvenleri neticesinde Milli Mücadele’de olağanüstü destek vererek vatanımızın işgallerden kurtulmasına ve yeni bir Türk Devleti’nin kurulmasının yollarını açtı.
Atatürk Siyaseti ve Milli Mücadele:
Atatürk’ün siyasî kişiliği ile Milli Mücadele arasında organik bir bağ vardır. Şöyle ki; Mütareke sonrası Anadolu’nun genel askerî, siyasî, sosyal ve ekonomik tablosu hiç de iç açıcı değildi. Anadolu’da yer yer mücadele kıvılcımları dikkat çekiyordu. Atatürk, bu kıvılcımları bir ateş haline getirerek millî bir mücadele başlatması gerektiğini düşünüyordu. Ancak birbiri ile bağlantılı siyasi ve askerî şartlar buna izin vermiyordu. Askerî başarı olmadan siyasî başarı elde edilemeyeceğinin farkında olan Atatürk’ün siyasi kişiliğinde askerî dehasının etkisi olmuştur.
Samsun’dan başlayan ve Lozan’da tamamlanan Millî Mücadele, Atatürk’ün askerî ve siyasi yeteneklerinin etkisi ile başarılı olmuştur. Amasya Tamiminin şartlarını kendisi tespit etmiştir, Erzurum ve Sivas kongrelerine başkanlık yapmıştır. Siyasî her hamlesinde Millî Mücadele ruhunu ve millîliği ön plânda tutmuştur.
Millî Mücadele’de halkın teşkilatlanmasını isteyen Atatürk, İzmir’in işgalinden sonra mitingler düzenlenmesini istemiş, Erzurum ve Sivas kongrelerini düzenlemiştir. Millî Mücadele sürecinde siyasî her hareketini Türk Milleti’nin iradesine ve hukuka dayandırmanın yollarını aramıştır.
Atatürk, Millî Mücadele’nin ardından Cumhuriyet’in ilânından sonra inkılâplara ağırlık vermiştir. Bu özelliği, toplumun ihtiyaçlarına göre her alanda kalkınmaya öncelik vermiş idealist bir siyasî lider olduğunu açıkça gösteriyor. Siyasî kişiliğinin etkisi ile kısa sürede siyasî, kültürel ve sosyal alanlarda inkılâplar gerçekleştirmesi dünyayı hayran bırakmıştır. Mesela; Çin’de Kültür Devrimi’nin mimarı olan Mao Ze Tung; “Ben Çin’in Atatürk’üyüm” demekten kendini alamamıştır.
Milli Mücadele yıllarında, mevcut şartlar Mustafa Kemal’i bazı endişelere sürüklüyordu. Bu durumu sezinleyen İsmet İnönü bakın ne söylüyor: “O’nun Millî Mücadele sırasında askerî konularla uğraşmaktan mı daha çok eziyet çektiği, yoksa siyasî meselelerin siyasî anlaşmazlıkların kaldırılmasında veya teskin edilmesinde mi daha çok eziyet çektiği kestirilemez. Büyük adamın siyaset sahasında çektiği ıstıraplar gerçekten dayanılmazdır. Mustafa Kemal Paşa, mücadelenin askerî tarafıyla uğraştığı kadar, siyasî tarafını da idare ediyordu.”
Devletimizin Banisi, Büyük Önder Mustafa Kemal’in Siyasi Geçmişini kısaca hatırlayalım:
a-) Atatürk, Harp Okulu ve Harp Akademisinde öğrencilik yıllarında siyasi faaliyetlere katıldı.
b-) 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a çıkarak Amasya Genelgesi’ni yayımladı; ardından Doğu Anadolu’nun kurtuluşu için Erzurum Kongresi’ne başkanlık etti.
c-) Sivas Kongresi’nde bütün cemiyetleri bir araya getirdi.
d-) 27 Aralık 1919 yılında Ankara’ya geldi ve siyasi çalışmalarını burada yürüttü.
e-) 23 Nisan 1920 yılında TBMM’ni açtı ve ilk TBMM’nin başkanı oldu.
f-) Kurtuluş Savası sırasında I. İnönü Savaşı’ndan sonra Londra Konferansı’nda siyasi başarılar elde etti.
g-) 13 Eylül 1921 yılında elde edilen Sakarya Meydan Zaferi’nin ardından, 20 Ekim 1920 yılında Ankara Anlaşması, 13 Ekim 1921 yılında da Kars Anlaşması imzalayan Atatürk büyük bir siyasi başarı elde etmiştir.
h-) Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrası, 11 Ekim 1922 yılında Mudanya Anlaşması’nı, 24 Temmuz 1923 yılında da Lozan Barış Anlaşması’nı imzalayarak bir başka siyasi başarı elde etmiştir.
I-) Toplumun ihtiyaçlarını gözeten inkılaplar/devrimler yaptı.
i-) 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet’i ilân etti ve ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
j-) 1934 yılında ‘Türklerin Atası’ anlamına gelen ‘Atatürk’ soyadını aldı.
Atatürk’ün siyasi anlayışı:
Siyaset denildiğinde aklımıza insan topluluklarını yönetme sanatı olduğu gelir. Siyasi liderlik ise, uygun zaman ve şartları dikkate alarak ve olayların zamanlamasını hesaplayarak toplumu yönetme yeteneğidir. Siyasi liderlik, olayları kavrayabilmeyi, konjonktürel gelişmeleri en ince noktasına kadar takip edebilmeyi ve sezgilerin gücü ile doğru, kararlı, hem akla ve hem de bilime en uygun kararları alabilme yeteneğini gerekli kılar. Siyasi lider, toplum dokusunu dikkate alarak ve toplumu ile doğru ve gerçekçi iletişim kurmasını bilen kişidir. İşte buna ‘siyasi sanatkârlık’ denilmektedir.
Atatürk’ün Siyasi Kişiliğine ilişkin Anekdotlara bir göz atalım. Görelim neler yapmış Büyük Ata’mız?
a-) Atatürk’ün en büyük siyasi başarısı hiç kuşkusuz Cumhuriyet’i ilân etmesi ve TBMM’ni açmasıdır.
b-) Atatürk, 1919 yılından itibaren Türk Milleti’nin desteğini almaya özen göstermiştir.
c-) Atatürk, kazandığı savaşlarını, hizmetlerini ve fedakârlığını hiç-bir zaman kendine mâl etmemiştir. Tüm bu kazançlarını Asil Türk Milleti’ne mâl etmiştir.
d-) Atatürk, siyasi kişiliğini, gücünü daima milletinden almıştır. Bu sebeple ‘siyasi lider’ özelliğini yüz yıl geçtiği halde kaybetmemiştir.
e-) Atatürk, önce 9. Ordu Müfettişlik görevinden ayrıldı, sonra askerlik mesleğinden istifa etti ancak bu aleyhindeki
gelişmeler ne liderliğini ne de siyasi otoritesini sarsamamıştır.
f-) Sakarya Savaşı sonrasında Mustafa Kemal’e mareşallik ve gazilik unvanları verilmişti. “Türklerin Atası” anlamına gelen “Atatürk” soy isminin verilmesi “Ebedî Şef” olarak kabul edilmesi ve O’nun siyasi kişiliğinin ve liderliğinin sürekli olduğunun en açık göstergesidir.
g-) Atatürk, lüzumlu olmadıkça savaşı ‘vahşet’ olarak görmüştür. Bir kısım tarihçiler, Atatürk’ün karizmatik siyasi kişiliğini ‘Allah vergisi’ olarak değerlendirmiştir.
Tarihi bir anekdot: Atatürk, 17 Temmuz 1921 tarihinde “United Telgraph” muhabirine verdiği bir röportajda, “Nasıl
bir siyaset takip edeceksiniz?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Memleketimiz haraptır, milletimiz fakirdir, maarifimiz dûndur. İktisiyatımız zayıftır. Ülkemizi imar ve milletimizi tenvir ve terfih yegâne katî emelimizdir.”
Atatürk, Avrupa’dan kendisini ziyarete gelip, röportaj yapan bir gazetecinin; “bu savaşı nasıl kazandınız?” sorusuna verdiği cevap çok şaşırtıcıdır: “Savaşı, telgrafın telleriyle kazandım!” Gerçekten de Atatürk, telgraflarla savaşı idare etmişti. Herhangi bir baskına uğramalarını da öngören Atatürk, aynı yerde fakat farklı yerlerde bir başka telgrafha-nele kurmuştu.
Hülasa; Amerikalı siyaset bilimci A. Rustow’un dediği gibi “Atatürk organik bakımdan geçmişin mirası üzerine inşa edilen, bugünün ihtiyaçlarına kesin cevap veren ve belirsiz bir geleceğin tehlikelerine karşı koyan bir dizi kurum inşa etmiştir.”
Atatürk, 10 Kasım 1938 yılında vefat ettiğinde, vefat haberi üzerine kim ne demiş, bir görelim:
a-) Alman basınından Volkischer Beobachter; ’Atatürk, Türkiye’yi tek düşman kazanmaksızın bırakmıştır. Bu za-manımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.”
b-) Avusturya basınından Neue Freie Presse; “Türk halkı, kurtarıcısını ve babasını kaybetti.”
c-) Danimarka basınından National Tidence; ’Atatürk, 20. Yüzyılın en büyük mucizesidir.”
d-) ABD basınından Chicago Tribune; “Dünya sahnesinden tarihin en dikkat çekici adamlarından biri geçti.”
e-) İngiliz basınından Daily Telgraph; “Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar hızla ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır.’
f-) Fransız basınından La Libre Belgique; ’Türkiye’nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk’tür.’
g-) Avusturya basınından Neue Freie Presse; “Büyük düşüncelerin adamı, bir devlet mimarıydı.”
h-) Mısır basınından El-Mısri; “Atatürk’ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O, büsbütün başka bir insandı.’
I-) İsviçre basını; “Atatürk, bir medeniyet kaynağı idi.’
j-) Macar basınından Rendelet; “Yüzyılımızda, olmayacak hiçbir şey yoktur, şeklindeki tarihi gerçeği ispatlayan ilk adam olmuştur.”
k-) İran basınından Tahran; “ ’İslâm dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk’ü ha-tırlamalı ve utanmalıdırlar.”
l-) Portekiz basınından Arriba; “Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz ona yaklaştıkça o yük-selir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.’
m-) Alman basınından Börsen-Zeitung; “’Almanya, Atatürk’ün eserine ve mücadelesine hayrandır. O’nda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.’
n-) Fransız basınından Paris-soir; “’Sırasıyla ihtilalci ve asi, sonradan muzaffer bir kumandan olan ’Türklerin babası’. Yeni Türkiye’yi yarattı, sultanları kovdu, kadınlara hürriyet verdi, fesi kaldırdı, ülkesinde radikal bir inkılap yaptı.’
o-) Mısır basınından Egyptian; “Çağının, belki de tüm tarihin en olağanüstü kişilerinden biri.’
ö-) Çin basını; “’Biz Çinliler, hepimiz bu mateme iştirak ediyoruz. Zira büyük bir milletin, çok sevilen büyük Ata’sının ölümü yalnız Türkiye için değil, aynı zamanda bizim kıtamızda ve bütün dünyada büyük bir boşluk bırakmaktadır.’
p-) Fransız basınından Le Petit; “Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; onun 1930’da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felaketinin içine sürüklemişlerdir.’
r-) Fransız basınından L’Illustration; “Tarih çok büyükler gördü. İskenderleri, Napolyonları, Washingtonları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türkoğlu Türk kırdı.’
s-) Japon basınından The Japan Times; “Şaşırtıcı ve çekici bir kişi. Asker olarak büyük, fakat devlet adamı olarak
daha büyük.’
ş-) Yunan basınından Estiya; “Yunanistan müttefik Türk milletinin matemine iştirak etmektedir. Türkiye için daima iyi bir şef olmuş olan Atatürk, aynı zamanda Türk-Yunan münasebetlerinin iyi bir hamisi olmuştur. Türkiye’nin ihyası imkânını almamış ve başarmış olan Atatürk, devamlı bir Türk-Yunan dostluğu imkânını da anlamış ve başarmıştır. Bugün hayata veda eden Atatürk, Türkiye’yi tasavvur ettiği ve nasıl olması lazımsa o şekilde ve Türk-Yunan dost-luğunu da tarsin edilmiş bir şekilde bırakmaktadır.’
t-) İtalyan radyosu: “Sezar, İskender, Napolyon; ayağa kalkın. Büyüğünüz geliyor.”
Atatürk hakkında dünya basınında çıkan övgü dolu haberler ve sözler elbette bunlardan ibaret değil. Şimdi de dünya liderlerinin gözüyle Atatürk’ü anlamaya çalışalım.
a-) Albert Lebrun, Fransız Cumhurbaşkanı diyor ki; “Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O’nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine bir kahraman ile antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum.
b-) 1922 yılında İngiliz Generali Charles Townssend; şöyle söylü-yor; “Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşma yaptım Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kuvvetinin esrarı var.”
c-) Fransız romancı ve diplomat Claude Farrère, şöyle söylüyor. “Sevr’den sonra Türkiye’nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye; yaşıyor hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki; bir Lloyd George’un bütün çabaları, bütün imkânları sağduyuya meydan okuyan bu şiddetli yaşama isteğinin karşısında erimekten başka bir şey yapamıyor.”
d-) ABD Başkanı Franklin Roosevelt, diyor ki; “Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır. Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa’nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.”
Yıllar önce okuduğum Atatürk ile ilgili kitaplardan aldığım notlar çok uzundu. Okunması kolay olması için sadece Atatürk’ün siyasi kişiliğini ve düşüncesini paylaşıyorum. Amacım; Türk milletinin Ata’sını kirli bilgilerden arınmış, tarihi verilerle tanımasıdır. Kimileri, dini söylemlerin etkisinde kalarak Atatürk hakkında kirli bilgilerin esiri oluyor; yani zihinleri kirletiliyor. Zihinsel Arınmanın yegâne ilacı, bilimsel metotların yanında, tarihi bilgileri doğru bir şekilde zihnimize kodlamamızdır.