- 203 Okunma
- 0 Yorum
- 8 Beğeni
Ey Sareban "Sen Gerçek Misin"
Neyi aradığını bilmeden O’nu bulmaya yola koyulmuş kalbim.. Kaf’ın ardına kadar adımladım. İşte sana Zümrüdüanka. Söyle senin için daha ne yapabilirim!
Omuzlarım doğuştan dik. Hatta çocukluğumda iki yanımda iki güvercin asılı sanmışlığım da vardır benim. Civciv çıkacak diye koltuk altımda gezdirdiğim yumurtaları saymazsak zeki de sayılabilirim.
Anam kadının dediğine göre bir kusurum var. O da bir erkek çocuğuna göre fazla merhametliyim. Bir gün beraber yürürken anamın elini bırakıp o yaralı kedinin başında beklediğim için olabilir sanırım.
Neyse..
Hani şu deniz kenarında kayalıkların arasında bir başına otururken gördüğünüz adam var ya.. İşte o benim. Ne düşünüyorum diye sormayın; ele avuca gelir şeyler değil. Öyle boş bakınıyorum hayatın kıyısından.
Görünmez değilim. Hatta çok şaşırsam da hiç tanımadığım bir kadından öyle durduk yere bir "merhaba" almışlığım da vardır benim. Karşımdaki o güzelliğin en azından evimin duvarları kadar beni bilmesini ne çok isterdim.
İsterdim ya.. Biliyorum bir gün şiirlerim de terkedecek beni. Biliyorum çünkü her yara birgün kabuk bağlar ve hatta yerine eskisinden daha güzel bir doku görünür. Yara iyileşir ve sen artık yeniden oyunlar oynamaya başlarsın. Sonra yeni yaralar edinirsin. Çünkü..
"Mutluluk diye birşey yok"
Görüyorum.. Yolda yürürken insanların yüzünde, bir vasıtada yanımda oturan teyzenin bakışında, hemcinslerimin bir yerde birşeyi beklerken o asabi duruşunda. En çok da yaşlıların yorgunluğunda..
Hadi artık şu hikayeyi bitirelim.
Bir pazar sabahı öyle birdenbire arabama atlayıp İstanbul’dan yola çıktım. Yolda Balıkesir mi Çanakkale mi diye düşünürken Bandırma’da buldum kendimi. Livatya Kafe diye biryerde biraz demlendikten sonra Erdek yoluna çıktım. Az sonra Ocaklar diye bir köydeyim. Köy dediğime bakmayın. Upuzun bir sahil burası.
Kayalıklarda yer ayarlarken dikkatli olacaksın. Su dizlerini geçmeyecek, etrafta yabani hayvan yuvası olmayacak vs. O gün hepsini es geçtim. Çünkü bulunduğum yerin az ötesinde bir adacık vardı ve ben onu tam karşıma almak istedim.
Tabi ilerleyen dakikalarda bu da yetmedi. Bagajdan deniz şortumu alıp yüzmeye başladım. İstanbul’da Boğaz’ı defalarca yüzerek geçmişliğim olduğundan hiç çekinmedim. Hatta yunus balıklarıyla oyun oynamışlığım da vardır benim.
Oysa o gün birşey oldu. Bir dalga beni ters düz etti. Önce nefesimi tutup denizin altına dalarak dalganın geçmesini bekledim. Düşündüğüm gibi de oldu. Dalga azaldı ve ben tekrar su yüzüne doğru yüzmeye başlayacaktım ki.. aman Tanrı’m!
"Su yüzeyini bulamıyorum"
O an yüzme bilen insanların neden boğulduklarını anladım. Suyun altında her yer ışıl ışıl ve güneşin nerden yansıdığını anlayamıyorsunuz. Yaklaşık iki dakikadır suyun altındayım ve hala hiçbir emare yok. Sonrası derin bir sakinlik..
Gözlerimi açtığımda karaya vurmuş bir balık gibi kumların üzerindeydim. Başucumda bir deniz kızı vargücüyle beni hayata döndürmeye çalışıyordu. Meraklanmayın, bu hayat öpücükleri o an size hiçbirşey ifade etmiyor.
"Çok şükür"
Bu iki kelimede duydum ilk kez sesini. Demek ölmemişim. Başımı kaldırdığımda karşıdaki yarımadada arabamı gördüm. Demekki ben adacığa varmıştım. Etrafıma bakındığımda küçücük bir toprak parçası üzerine kurulu tek bir ev gördüm. Genç kıza dönüp..
"Sen gerçek misin"
Duru bir güzellik "iyisin galiba" diyerek dokundurmalı bir cevap verdi.
"Sen gerçeksin"
O gün orada önce geceye ardından sabaha kadar bir ateşin etrafında zaman zaman gülüşler ama çoğu zaman bir cenaze misafiri gibi hüzünle sohbet ettik. Burda konuşulanları sır olarak saklayacağıma söz verdiğim için detaya girmiyorum.
Ertesi gün beni hayata döndürdüğü ve misafir ettiği için kendisine teşekkür ettim. O da bana "gece motor yok diğer adaya o yüzden" diye gülerek cevap verdi.
"Çok güzel gülüyorsun" diyerek yanından ayrıldım.
O küçük yolcu motoruna bindiğimde ilk iş kaptana bu kızı sormak oldu. Çekinecek vakit değildi. Hemen onu öğrenmeliydim. Kaybedecek zaman yoktu. Hem bir başına n’apıyordu ki burda..
- Orası eski bir kulübe evlat. Orda kimse yaşamaz. Sen havale falan geçirdin galiba!
Hani bilmesem delirdiğimi düşünecektim. Yine de ısrar etmedim. Belki de yine hayalgücümün esaretindeydim. Evime geri döndüm ve derin bir uykuya daldım.
Motor adacığa geri döndüğünde babası kızının gözlerinin içerisine bakıp..
- Niye öyle konuşmamı istedin Sareban! Bitmedi mı hala yedi yıldır bu yas?
Genç kız gözünden bir damla yaş döktü.
- Onu bulduğumda ben de öyle düşündüm baba. Acaba onu bana Tanrı mı gönderdi diye. Sonra uyanınca bana "sen gerçek misin" dedi. Tıpkı Yusuf gibi. O da beni ilk gördüğünde öyle söylemişti. Ben anladım ki onu Yusuf gibi seveceğim. Onu Yusuf gibi sevmek istemedim baba!
Bu defa baba kız birbirlerine sarılıp ağlaştılar..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.