- 140 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SONSUZ AŞK ( BİR SAAT )
Sonsuz Aşk ( Bir Saat )
1. Hikâye
Adam avucunu açarak karşısında oturan kadının elini yavaşça serbest bıraktı. Gözlerini eskimiş masa örtüsünün üzerinden ağır, ağır kaldırdı. Bakışları genç kadının gözlerine takıldı. İki damla yaşın yuvarlanarak dudak kıvrımlarına takılıp kaldığını gördü. O anda sevdiği kadının kendisi kadar mutlu olduğunu anladı. Hızlı, hızlı soluk alıp vermeye başladı. Bir daha bu mutluluğu tadıp tadamayacağını bilmiyordu.
Birbirlerini hiç görmeden seslerini duymadan aylarca mesajlaşarak tanımışlardı. İlk zamanlardaki korkuları yavaş, yavaş güven ve sevgi ile yer değiştirdi. Birisi bilgisayarından diğeri oturdukları sokağın
köşesindeki net kafeteryadan kamerayı açarak ilk defa birbirlerini gördüler. İkisinin de önlerinde yeni bir dünya açılmıştı. Daha çok mutlu idiler. Kadın ‘ çok mutluyum’ diyordu. ‘ Beni yaşama döndürdün. Senin kulun kölen olmaya razıyım’. Adam hemen itiraz ediyordu. ‘ Hayır, sen değil ben sana kul köle olmalıyım. Huzuru ve mutluluğu bunca yıl sonra sende buldum’.
Aylar sonra buluşmaya karar verdiler. Kadın ‘ Ben senin yanına geleceğim’ dedi. Adam ‘ Hayır ben geleceğim’ dedi yanına. Sevdiği kadının yaşadığı şehre gitmek için otobüse binerken, yeniden dünyaya geldiğini sandı. Kalbini gömdüğü mezardan çıkardı ve yerine koydu. Otobüsün basamağına adımını atarken içten gelen bir duyguyla ‘ Bismillah’ dedi. Kendine ayrılmış koltuğa oturarak arkasına yaslandı. Hayatı gözlerinin önünden bir film şeridi gibi akarak geçmeye başladı. Hareket ettiler. Bütün gece süren bir yolculuk sonrasında, Kadının bulunduğu şehre yaklaşırken, yüreği daha bir değişik atmaya
başladı.‘ Kaldıramayacağım‘ dedi kendi kendine ‘kaldıramayacağım’.
Güneşin doğuşunu seyretti Arabanın camından. Ağaçların hızla geriye gidişini, güneşin yükselişini, kısacık bir zaman süreci içinde mutluluğu ve hüznü yaşadı. Otobüs sevdiği kadının varlığı ile onurlandırdığı şehrin garajına girdi ve bağlı bulunduğu perona yanaştı. İçinde esen fırtınanın şiddetine engel olamıyordu. Bir sene tam üç yüz altmış beş gün sadece kameradan görüp sesini duyduğu ama sonsuz bir aşkla sevdiği kadına az sonra kavuşacaktı. Otobüs durdu kapılar açıldı. Yerinden yavaşça kalktı kapıya yöneldi. İki basamağı ağır, ağır indi kaldırıma ayakbastı. İçini tarifsiz bir korkunun kapladığını hissetti. Başını kaldırınca aylardır bakmaya doyamadığı gözlerle karşılaştı. O anda tanrının sevgili kulu olduğunu anladı. Hayatının akışını değiştiren kadınla karşı karşıyaydı. Yürüdü aralarında bir adımlık mesafe kalıncaya kadar, bakıştılar. Bakışları o kadar çok şey anlatıyordu ki konuşmaya gerek dahi görmediler. Aynı anda sarılıp tek bir vücut oldular. Kadın ilk defa sarıldığı bir adam için mutluluktan ağlıyordu. Adam ise şaşkınlıktan karşısındakinin gerçek mi hayal mi olduğuna karar veremediği için donup kalmıştı. Konuşan kadın oldu.
‘’Geldin aşkım nihayet kavuştuk.
Adam geri çekilmeden kadının kendine has kokusunu içine çekti. San ki bu kokuyu senelerdir tanıyordu ve kendi evine geri dönen bir erkek gibi hissetti. Kısık ve genizden gelen bir sesle cevap verdi.’’
‘’Geldim aşkım nihayet hayallerimiz gerçek oldu.’’
El ele tutuştular karşılarına çıkan ilk kafeteryadan içeri girip kuytu bir masaya oturdular. Adam kendine bir çay kadına da bir Türk kahvesi söyledi. Birbirlerini engellenemez bir açlıkla seyretmeye başladılar. Konuşamıyorlardı. Aslında konuşmaya da ihtiyaçları yoktu, bu bakışlar o kadar çok şey anlatıyordu ki. Zamanın nasıl gelip gittiğini anlayamadılar. Adam birden avucunu açarak kadının ellerini serbest bıraktı. Ve kendinin dahi alışamadığı kuru bir sesle
‘’Vakit geldi aşkım otobüsüm biraz sonra perondan hareket edecek.’’
Kadın,
‘’Biliyorum aşkım yüreğim dayanmıyor kim bilir bir daha ne zaman buluşacağız.’’
‘’Bilmiyorum aşkım hani bir zamanlar sormuştun beni neden sevdin diye. O zamanda bilmiyorum demiştim ama o bilmiyorum kelimesinin bana neler ifade ettiğini çok iyi biliyordum.’’
Sonra birden adam kadına gülerek neşe içinde sözlerine devam etti.
‘’Biliyor musun aşkım? Hayatta sevdiğim, değer verdiğim üç şey var. İlki sensin.
Kadın sordu.’’
‘’Ya ikincisi!’’
Adam cevap verdi.
‘’Yağmur. Yağmuru da yağmurda yürümeyi de severim.’’
O anda şiddetli bir gök gürültüsü ve ardından yağmurun yağmaya başladığını duydular. Kadın şaşkınlıkla ve hayretler içinde adama baktı. Bu sanki yaşanması gereken bir mucizeydi böyle güneşli bir günde hiç te hesapta olmayan bir yağmur. Kadın aceleyle sordu.
‘’Ya, Ya üçüncüsü?’’
Adam hiç bekletmeden cevap verdi,
‘’ Beşiktaş.’’
Dedi. ‘Koyu bir Beşiktaşlıyım o’da dün kazandı’.
Otobüsün yanına kadar yürüdüler. Aralarında derin bir sessizlik oluştu. Hiç ayrılmayacakmış gibi sarıldılar. Adam kadının kulağına fısıldadı. ‘Beni hiç unutma aşkım.’
Kadından ayrıldı otobüsün kapısına doğru yürürken gözlerinden akan yaşlar yağmur damlalarına karışıp bir oluyorlardı. Biliyordu ki arkasında kalan kadında kendisi için ağlıyordu. Yerine oturduğunda, aşkının yağmurun altında kıpırdamadan durduğunu gördü. Otobüs hareket ederken kadının dudaklarından ne söylemeye çalıştığını okumaya uğraşıyordu. Ama aslında oda biliyordu. Aşkım gitme kal seni çok seviyorum dediğini.
Not, Yaşanmış bir anlatıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.