- 137 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ŞALVAR
Süheyla öğretmen, köyde saz çalmayı bilen gençleri okula çağırdı. Bu yıl 23 Nisan için farklı bir program yapmak istediğini söyledi. Koro çalışması, halay ve eğlenceli yarışmalar yapılacaktı. Süheyla öğretmen köyümüze geleli sadece üç ay olmuştu, ancak köy halkı onu çok sevmişti; o da elinden geleni yapıyordu. Bir yandan bizleri bilgi yarışmasına hazırlıyor, bir yandan 23 Nisan için çalıştırıyordu. Süheyla öğretmen hep Yörük olduğundan bahseder ve kendisi gibi tüm çocukların da okumasını istiyordu. Bu yüzden öğrenciler ve veliler tarafından çok seviliyordu. Çalışkan bir öğrenciydim ve öğretmenimin beni sevdiğini, bana ayrıcalıklı davranacağını düşünüyordum.
Ben şiir okumak istiyordum, ancak öğretmen beni halay ekibine seçti. Bu durum karşısında içten içe öğretmenime biraz küsmüştüm. İstemeye istemeye halay çalışmalarına başladım ve sonradan beğenmeye ve halay çekerken eğlenmeye başladım. Öğretmen, "Çocuklar," dedi, "Bayram günü herkes yerel kıyafetlerle gelecek. Altınıza şalvar, üstünüze beyaz gömlek, siyah yelek giyeceksiniz ve belinizde kuşak olacak. Mümkünse yeleğin cebinde gümüş zincirli bir saat olursa çok iyi olur," dedi.
Ders çıkışı koşarak eve geldim ve anneme durumu anlattım. Gömlek, yelek ve kuşak tamamdı, fakat şalvarı nereden bulacağımızı düşünmeye başladık. O zamanlar köyümüzde şalvar giyenlerin sayısı azalmıştı; Kocaköy’de sadece 10-15 kişi kalmıştı. Bayram kutlamaları için çocuklara kıyafet diktirmek veya satın almak imkansızdı. Tek bir çözüm vardı: şalvarı birisinden ödünç almak istedik. Annemle birlikte köyde şalvarı olan amcaları dolaşmaya başladık. Önce en yakın komşumuz olan Hacı Ahmet amcaya gittik. Annem, "Hacı emmi, öğretmen oğlanı halay grubuna seçmiş, şalvar giymeleri gerekiyormuş." "Niye şalvarsız halay olmuyor muymuş?" "Vallahi ben bilmem Hacı emmi öğretmen herkes bayram günü şalvar giyecek demiş, onun için senin şalvarı istemeye geldik. Şalvarını bayram günü bir günlüğüne verebilir misin?" dedi. Hacı Ahmet amca, "Kızım, ben hacca gittim, köyün içinde pantolonla dolaşamam, bu yüzden şalvarı veremem. Köyde şalvar giyen çok ihtiyar var, gidin başkasından isteyin," dedi. Annem üzülse de bunu belli etmemeye çalışarak müsaade isteyip ayrıldık.
Aşağı mahalle, yukarı mahalle derken köyde şalvarı olan herkese tek tek sorduk. Hacı amcalar, şalvarlarını vermeyeceklerini çeşitli bahanelerle söylediler. Kimisi şalvarsız rahat edemeyeceğini, kimisi başka kıyafeti olmadığını, kimisi de Hacı olduğunu söylüyordu. Köyü komple dolaşıp elimiz boş bir şekilde eve döndük.
Ertesi gün okula gittim. Öğretmen, "Çocuklar, herkes kıyafetlerini hazırladı mı?" diye sordu. Benden başka herkes kıyafetlerini tamamladığını söyledi. Öğretmen,
"Sen de en kısa zamanda bir şalvar ayarla; iki gün sonra kutlamalar var," dedi. "Tamam, öğretmenim," dedim, ancak şalvarı nereden bulacağımızı düşünüyordum çünkü köyde şalvarı olan tüm ihtiyarları annemle dolaşmıştık. Okulda son ders zili çalınca evlerimize koşarak giderdik.O gün en arkadan eve yavaş yavaş yürüyerek geldim, annemin yanına giderek; "Anne öğretmen şalvar kesinlikle olacak diyor, şalvarsız oynayamazsınız diyor." Annem hem çaresiz hem de bulamamanın verdiği sinirle bana kızdı: "O kadar çok biliyorsa, öğretmen kendi gelsin bulsun!" dedi ve ekledi."Bizi olmadık zamanda muhanete muhtaç ediyor."
O gün böyle geçti ve ertesi gün de bir gelişme olmadı. Bayram günü gelip çatmıştı. Benden büyük iki ablam vardı; bunlar benim çok üzüldüğümü gördükleri için çözüm bulmaya çalışıyorlardı. Salonda babamın önemli günlerde giydiği bir takım elbise vardı. Ablam, pantolonunu alarak geldi. "Anne, yarın bu pantolonu giydirelim, zaten bol olur, şalvardan farkı kalmaz," deyince annem de çaresiz olarak, "Tamam," dedi. "Hadi bir deneyelim," dediler. O gece ablam ve annem, pantolonu giydirdiler; pantolonun beli bol geliyordu, beline bir ip bağlayıp sıkıştırdılar, uzun paçaları da içeriden iple bağlayıp şalvar havası vermeye çalıştılar. Ancak bir türlü şalvara benzemiyordu. Pantolon ne kadar geniş olabilirdi ki? Sırf ben üzülmeyeyim diye, birbirlerine bakarak, "Bak, aynı şalvar gibi oldu, değil mi?" diye birbirlerini onaylıyorlardı. Ablam yanağımdan öperek, "Canım kardeşim, aynı şalvar gibi oldu, bunu giyeceksin, tamam mı?" deyince ben de çaresiz kabul ettim.
Bayram günü erkenden kalktık, kıyafetlerimizi giyinip okula gittik. Bayram yerinde öğretmen beni görünce yanına çağırdı. Ellerini omuzuma koyarak yavaşça önüme çömeldi ve "Şalvar nerede?" dedi. "Öğretmenim, şalvar bulamadık, annem de bunu giydirdi," deyince biraz durakladı, gözlerime baktı. Tam bir şeyler söyleyecekti ki benim ağlamaklı olduğumu anlayınca, "Neyse, bu da olur," diyerek elleriyle yanaklarımı ovdu ve beni arkadaşlarımın yanına gönderdi. Çok iyi halay çekiyor olmama rağmen o gün utanarak oynamıştım. Kafamı hiç yukarı kaldırmadım.
Geçenlerde sosyal medyada gezinirken, programın sonunda çekilen fotoğrafı bir arkadaşımın paylaştığını gördüm. Babamın pantolonuyla duruyorum. Herkes karşıya bakıyor, fotoğrafta ben ise yere bakıyorum. O gün 23 Nisan kutlamalarından eve dönerken, şalvarını istediğimiz yakın komşumuz, bize türlü türlü bahanelerle vermediği şalvarını sınıfımızdan başka bir arkadaşa vermişti. O günden sonra o yaşlı amcaya karşı içim hiç ısınmadı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.