- 265 Okunma
- 2 Yorum
- 5 Beğeni
hakikatin yükü
herkes susar; çünkü kelimeler, taşıyamayacağı kadar ağırdır bazı hakikatleri. sessizlik, en keskin kılıçtır; insanın ruhunu derinlemesine keser de kimse kanamaz.
insan, zamanın ördüğü derin sırların ne kadarına dokunabilir ki? her adımda, her solukta taşınan ağırlık, aslında gerçeğin üzerini örten bir örtüden ibaret değil midir? ve bizler, bu örtüyü açmak için mi çabalarız, yoksa karanlığın rehavetine mi sığınırız? kimse konuşmaz, herkes bilir; zira bilmek, sıklıkla suskunluğun kardeşidir. sessizliğin diliyle inşa edilen bu dünyanın içinde, vicdanın derin kuyularında çınlayan bir hakikat vardır, ama onu duyan azdır. çünkü gerçeği duymak, insanın ruhuna ağır gelir.
oysa hayat, belirsizliklerle dolu bir düğüm gibidir. her köşesinde bir başka çıkmaz, bir başka tuzak. insanlar konuşmadan yargılar; gözler bilmeden hüküm verir. herkes kendi hikâyesinin başrolünde bir kahraman, ama başkalarının hikâyesinde çoğu zaman bir yan karakterdir. ve bu yan karakterlerin sessiz çığlıkları, bazen bir çocuk ağlaması, bazen de kırık bir ayna gibi yansıtır tüm olan biteni. o çığlıkların arasında, vicdanın kaybolduğu an, belki de insanın en büyük yenilgisiyle karşılaşırız: suskunluğun zaferi.
suskunluk… susmak, bazen kaçıştır; bazen de en büyük suç ortaklığı. bir kasaba düşün, yıllar boyu toprağa kök salmış, ama her dalı başka bir yöne bükülmüş. rüzgarın fısıldadığı sırlar, kasabanın taş duvarları arasında kaybolup gitmiş. insanlar bu sırları bilir, ama kimse dillendiremez. çünkü her sır, bir bedel taşır ve o bedelin altında ezilmekten korkar herkes. bu korku, zincirlenmiş bir aslan gibi ruhların içinde dolaşır durur.
toplum, bu zincirlerin etrafında döner. bir yanda sadakat, diğer yanda ihanet. sadakat, insanı korur gibi görünür; ama ne zaman ihanetle sınansa, işte o zaman kırılır tüm bağlar. ve o kırılma anında, toplum kendi çeperlerinden uzaklaşır, yalnızca dışarıdan izler. birileri suçlar, birileri savunur, ama nihayetinde herkes kayıplarının yasını kendi sessizliğinde tutar. çünkü sessizlik, en derin yasların ifadesidir.
ama hakikat her zaman sessiz kalmaz. her taşın altında bir iz, her izde bir cevap saklıdır. ve bir gün, o cevaplar ortaya çıkar. insanın özündeki karanlıkla yüzleşmesi ne kadar zor olsa da, kaçınılmazdır. ne kadar sessizlik duvarları örülse de, gerçek, toprağın derinliklerinden fışkıran bir su gibi er geç yeryüzüne çıkar. o suyu içmek ise cesaret ister; çünkü o cesaret, insanı kendi karanlığıyla tanıştırır.
işte o an geldiğinde, suskunluk son bulur. ama sessizlik bozulduğunda, kimse bir daha eskiye dönemez. gerçeğin ağırlığı, insanı geri dönüşü olmayan bir yola sürükler. çünkü her hakikat, bir bedelle gelir; ve bu bedel, çoğu zaman sessizlikten daha ağırdır.
herkes susar, çocuklar toprağa karışır; çünkü o köyde vicdan, mezar taşlarından daha ağırdır.
YORUMLAR
Yine anlamlı bir yazı. Hakikat çeşitli ilimlerde değişik tanımlansa da gerçekle örtüşmesi muhtemel bir olgu.Gerçekle örtüşmesi hakikatin yükünü oluşturur ve bu yük de ağırdır.Yükten en fazla etkilenen hakikatler ile yüzleşenlerdir.Yüzleşme esnasında sessiz de olsa kırılmalar olması kaçınılmazdır.
İlgiyle okuyoruz kalemi.
CaNMaYBuL
Hakikatin peşine düşen her adım, görünmeyeni arayan bir ruhun sessiz çığlığıdır. Çünkü hakikat, gözle görünmeyen bir terazinin dengesiz kefesinde saklıdır; bir yanı ağır, diğer yanı hafif... İşte o denge, insanı yoran, geceyi gündüze karıştıran, zihinleri kurcalayan bir arayıştır. Zira hakikate varmak, gerçeği bulmak demek değildir. Hakikat, gerçeğin gölgesine düşen bir ışıktır belki de; o ışıkla gözler kamaşır, ama gerçeği tam anlamıyla görmek asla mümkün olmaz.
Selamlar
Can hocam, hayatın açmazlarını, suskunluğa mahkum olmuş vicdanları sorgulayan gerçekçi yazınızı beğenerek ve ilgiyle okudum. Harikaydı ve çok gerçekçiydi. Söylediklerinizi vicdanımızda hem yaşıyoruz hem çaresizliğimize ve suskunluğumuza isyan ediyoruz. Hepsi bu kadar kalıyor. Yürek sesin daim olsun.
CaNMaYBuL
gök kubbenin altında sorgusuz sualsiz sorular, insanın ruhunda açılan derin yaralar gibidir. bazen içimizde bir fırtına kopar, bazen de dingin bir denizin ortasında batık bir gemi gibi yalnız kalırız. hayatın açmazları, insanın içinde taşıdığı görünmeyen düğümlerdir. bu düğümler, zamanla çözülmez hâle gelir, çünkü her biri bir başka vicdanın kıyısında, suskun bir ıssızlıkla örtülüdür. peki, biz ne zaman başlarız bu suskunluğa? hangi an, hangi bakış ya da hangi kelimeyle mühürlenir dilimiz?
kimbilir, belki de sessizlik, insanın en büyük cevabıdır. çünkü bazı sorular, cevapsız kalmayı hak eder.
ama bu suskunluk çocuklar ve kadınlar için asla olamaz..
Selamlar..