- 422 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
LİTERATÜRE BİR ARMAĞAN, ŞÂRA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Zülüf ve benlere bel bağlama, onlara inanıp kendini talan etme. Omuza düşen saçlara bağlanma, kaşlar için sarhoş olma. Gel dinle beni hakiki aşkın tabibinden sana ilaç almışım.
Ahmed- i Xani , Mem- u Zin
...
Öğretmen tarihçi, şair, yazar Mehmet Hanifi Arslan’ın şiirlerinin derlendiği kitabı, geleneğimizi yansıtan kız kıyafeti kapağıyla yayınlanmıştı. Kitabın tanıtımına geçmeden önce Mehmet Hanifi hocamızdan bahsetmek istiyoruz: Malatya’nın Yeşilyurt ilçesi Salkonak köyünde doğmuş İnönü Üniversitesi tarih bölümünü okumuş. Use Owıne (Abuzer oğlu Yusuf) Ağa’nın oğludur.
Use Owıne; düğün olur, bayram olur, seyran olur herkes gider. O öndedir. Taziye kurulur, sêm ( imece) olur, öndedir. Leç olur, arayı bulmak için öndedir, öndeydi. Mertti, cömertti. O hayatı yoksulluğu, yoksunluğu ile acısı, sızısı ile dengbejlerin sazına, sözüne konu olacak bir yiğitti. Hikayesi söylenmemiştir. Ne yazık ki bizim buralarda esmer tenli yiğitlerin hikayesi meçhule akar daima. Bilinmezliğe, kadir kıymet bilmezliğe... Gidince anlarız. Daha doğrusu az kişi anlar. Giden gidiyor. Gidenlerin ardından hüzün köz gibi kavurur bizi. Köz zamanla soğur, kül uçar, közün isi ölünceye dek yarin yanağındaki siyah ben gibi silinmez kadir kıymet bilenlerin gözünden. Kıymet bilenler yanar hep. Evne dışawtın, dışawtin mine çilê mibareka havîna. Em dışawtın (Onlar yanar, yanar kırkındaki mübarek yaz sıcaklığı gibi, biz yanarız.)
Mehmet Hanifi böyle bir adamın oğludur. Mehmet Hanifi, Porga dağlarının kovuklarında keklik uçurmuş, kurt kovalamıştır. At koşturmuştur Salkonak köyünün yazılarında. Bu yüzden özgür dağ kartallarını, sosyetenin kafeste şakırdayan süslü kanaryalarından daha çok sevmiştir.
Mehmet Hanifi, Mamaşk yaylasının kıl çadırlarında kalmış, gumlarda yağmur damlalarına kova tutmuştur. Kenger kesmiş, keven ezmiş, lor, fırı, ışkın yemiştir. Bu yüzden modernitenin dayattığı hamburger, sütburger, loca, clup kültüründen haz etmez.
Yenilmişliğe , tekmelenmeye, sevdaya, tarihe ve şiire dair sorularımızın durağıdır. Dewrêşê Evdî, Heme Musâke, Şerif beg kılomlarının tarihsel arka planını iyi bilir. O, sevgilerin sevgililerin Mame Alan destanı gibi tanrısal bir varoluşa evrilmesini ister.
&&&&&
Arslan’ın şiirlerinde aşk karşı cinse duyulan Allah’ın müsade ettiği duygudur. "Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." Mehmet Hanifi şiirlerindeki içsel duyuşlar beşeriyetten ilahı olana doğru bir tekamül söz konusu. Bu beşeri sevgi Kerim kitabımıza göre Allah’ın insanoğluna ikramı ve merhametin tecellisinden başka bir şey değildir. Bir tarafta bastırılmış duygularla yaşayanlar bir tarafta şehevi duyguların avareliğine terkedilmiş online alt kültür nesli, bu sevgiden habersizdir. "Şâra"nın keskin- yumuşak dizeleri amel-i defterimize "Leyladan Mevla’ya uzanan yolun edebi bir huzmesidir.
Şâra yazarının insana dönük yüzü neşe saçar. Bir kavle göre ironi yapanların iç dünyalarında çırpınışlar, fırtınalar, yarım kalmış aşklar, destanlar vardır. Ona göre bizim yörelerde anlat(a)madığımız yaşanmışlıklar Mecnununkinden daha beter.
"Anlat" diyor
"Anlat ki Züleyha tövbeye dursun
Zin tanısın seni
anlat ki Kerem Aslı"dan geçsin
savursun mağribin küllerini
anlat ki firaka çöl yansın
Tahir söylesin bestesini
anlat ki kalemi kırılsın şiirin
anlasın kelam- ı kadim’in dilini
anlat ki karanlıktan mustarip
bütün şairler
anlasın beni."
Hanifi hocanın tütün sardıran cinsten şiirlerini defalarca okuduğumuzu satırların mahremiyetinde uzun geceler nöbet tuttuğumuzu itiraf etmeliyiz. Orhan Veli haklıymış.
"Şu şairler sevgililerden beter;
Nedir bu adamlardan çektiğim?
Olur mu böyle, bütün bir geceyi
Bir mısranın mahremiyetinde geçirmek?"
Bazen dil insanı öldüren nesneye dönüşür işte o zaman "ey şair yetiş intiharımıza" deriz. Hemen dengbejler, şairler, kitaplar sözlü ve yazılı edebiyat geleneğinin belleğinden unutulmak üzere bir destandan bir söylenceden hayatlarımıza renk, dinamizm kazandırırlar. Ve toplumların, halkların serencamı yeniden başlar. "Şara" kitabıda bunlardan bir tanesi.
Hacimce küçük, özü edebî yönü büyük eserin bizce en büyük özelliklerinden biri de kadim geleneğimizden süzüp getirilen "Şâra" kavramının literatüre kazandırılmış olmasıdır. "Şâra" coğrafyamızda dile gelen kadın destanının kahramanıdır. "Şâra": bir kızın masumiyetini, safiyetini ve erkeklere taş çıkartacak yiğitliği temsil eder. "Yiğit yigittir, erkeği kadını olmaz." Hakikatini öğretir bize.
Kadını metaya, ticaret aracına indirgeyen seküler dünyaya; aynı zamanda kızları eğri, hor, aklı kıt gören kadın düşmanı modern zamanlara güzel cevaptır "Şarâ."
Dört bölüm elli küsür kıtadan oluşan "Şâra Destanı" isimli şiirden iki kesit aşağıya bıraktıktan sonra devam edelim.
"Miladını bekledi söylenmemiş sözlerim,
İntiharı süsleyen gözlerinde ben varım.
Vuslattan azadedir idamlık mısralarım,
Miadını bekliyor söylenmemiş sözlerim.
Şâra! Yağmurların değmez topraklarıma,
Yitik hasretlerin kasırga tufanındayım.
Taze hüzün gibi bin yıllık yaram,
Bir ben ölmediğimin hep farkındayım."
Şairimizle yaptığım bir görüşmede "tarih altın madeni barındıran çöplüktür" demişti. Bu sözün gereği yazarımız kavramlarımızın peşine bir avcı gibi düşmüş, geçmişin harabelerine terkedilmiş kadim destandan belleğimize töz/cevher değerinde bir kavram, armağan etmiştir. Destanlarımız ile ilgili yapılan çalışmalar yok denilecek kadar azdır. Bizden, bizi bizi eden her kelime, kavram kitap bizim için değerlidir. Dırej Mehmed bir kitabında "Coğrafyamızda totaliter rejimler kan vahşet ve yalanlarla düşlerimizi çalmış durumdalar. Düşlerimiz Kaf Dağının gerisine fırlatılmıştır. Kaf dağına ulaşıp düşlerimize kavuşmak zorundayız" diyor. Düşlerimiz yok olmamış görgüsüz cahillerin gadrine uğramış, uzağa fırlatılmıştır. Bize düşen Anka Kuşu misali düşlere kanat çırpmaktır. Bunun en güzel yollarından biri de edebiyattır. Yüzyıllar dengbejlik edebiyatı, sözün ölümsüzlüğünü bize ispatladı. Bu yönüyle “Şâra" bölgemizin gençlerini kana kılıca değil, kelimelerin gücüne itimat etmeleri ve yolun başına bir davet olarakta okunabilir. Okunmalıdır.
Evet geleneğimiz, kavramlarmız, belleğimizden koparıldığından beri Şaraların saçlarını yolan, kapı dışarı eden birer caniye dönüştük. Erotizm, hedonizme kurban veriyoruz her gün. Ailelerimiz darmadağın ocaklar sönmeye devam ediyor. Yüreğimize düşen bu hoyrat ateşi ne Zap suyu, ne Fırat nehri ne de Beydağının zirvesindeki karlar söndürebiliyor. Faşizmin, leninizmin gereği yoktu, asıl olan insandı ve insanı sevmek en kolayı.
Son olarak bu tanıtım yazısı, yazara destek değildir. Kucağında büyüdüğüm devrik dêm-u devranımıza geleneğe, aydınlarımıza karşı asli görevimdir. Bunun için köylümüzün kitabı, yorgun beynimize, acılı yüreğimize iyi gelmiştir. Onun değil bizim kendisine teşekkür borcumuz var. Dileğimiz en azından bu satırların teşekkürname mahiyetinde kabul görülmesidir.
Abdulvahap SERT
YORUMLAR
Bu kadar kalabalık bir edebiyat - kitap dünyasında okuyanın az anlayanın daha da az ve kaliteli eserin ondan da az olduğu zamanda öze, geleneğe vurgu yapan, modern dünyanın sunmuş olduğu yaldızlı yalancı cennetin dışında hakikati köklerimizde arayan, popülizme kurban edilmemiş modernizm esiri olmamış her eser değerlidir.
En kısa sürede okumak için not aldım.
Yazınızı beğeniyle okudum. Tebrik eder sıhhat ve afiyet dilerim.
Abdulvahap Sert
Abdulvahap Sert
her şair 3/5 şiirdir…
zamanın gerisinden ya da gölgede kalmış kelimeler, hep bir yerden çıkar ve bizi düşünmeye sevk eder. insan, kadimden bugüne kadar hep bir arayış içinde olmuştur. bu arayışın kökleri, bir anlam arzusunun toprağında filizlenir. kimi zaman bir destanda, kimi zaman da hiç söylenmemiş sözlerde bulur kendini insan. tarih, bu arayışların harman olduğu ve günümüze kadar birikerek gelen bir çöplük müdür? yoksa her bir yaşanmışlık, altın madenini içinde saklayan devasa bir define mi? her iki kavram arasında salınan bir dünyada, insanı anlamak da bu çelişkilerin peşinde koşmayı gerektirir.
düşler, yüreğin kendine itiraf edemediği arzuların yansımasıdır. ve her insan, düşlerini kaybetmemek için kelimelere tutunur. kelimeler, tıpkı birer anka kuşu misali, küllerinden yeniden doğma kudretini taşır. ne var ki modern çağın hoyrat rüzgârları, kelimelerin özünü kurutmaya çalışır. günümüz dünyasında, kelimeler metaya dönüştürülmekte, insanın derinliğinden koparılmaktadır. bu kopuş, yalnızca kelimelerin anlamını değil, insanın varlık sebebimide bağlarını da yitirmesine neden olur.