- 308 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
ARIYORUM KENDİMİ...
İklimin azadesi nefti duyguların nakaratı özlemin ayak sesi kuş misali bir hiciv ki uçmanın güncesi…
Kat izinde saklıyım mevsimin meşru müdafaası yalnızlığın bir gök cismi adeta tepelerde uçuşan sersem sefil sözcüklerin gevşemiş contası.
Meczup düşlerimin sistematik serzenişi dün mizaçlı gün ışığı solmaya dair ve elde var hüzün.
Kıtalar aştım ama bildiğin coğrafyalara düşmedi yolum bilmediğin şiirlerde asılı kaldım:
Basmakalıp sevmediğim kadar beyan etmek zorunda kalmasaydım ah, keşke yalnızlıkla özdeş ay ışığı bense yıldızlara yakın bir minvalde boğulurken yalnızlığın enginliğinde kıyılara vuran bir yakamoz misali önce ölüyorum sonra doğuma öykünüyorum bu nasıl bir acıdır bilemezsin, azizim.
Hüzün mektebinde değil hayaller diyarında okudum ben:
Azığa aldığım üç beş hayal ve her kırıntıdan nasiplendiğim ölçüsüz düşlerin haznesinde bombardımana tutulmuş sefil bir şehrin müdavimi iken öncüm düşlerin gölgesinde akan yaşların izdihamında önce savruldum sonra savunmaya geçtim ve ölçüsüz bir hüzünle ıskaladım ben hayatı ve mutluluğu en çok da ben sevmişken evrenin kıyısında evrenin deltasında aslında her evresinde aykırı düşlerin sicim misali yağmurunda yağmalandığım gerçeklerin minvalinde yüz vermediğim kadar paraya pula kaç pul imiş meğer değerim.
Yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizgi tıpkı delirmekle akıl sağlığı arasında rnk veren baş veren umut gibi ve aşkın müfredatında en çok ben sevdim en çok ben öldüm en çok da sivrildim dikenlerimin deldiği her hayal yumağını başıma taç ettim taşlansam da taş tutmadım taşa tapmadığım bazense taş kesildiğim…
‘’Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
“Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar.
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.
Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluğu giyinmek mi olur
Olsun
İşte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra…’’(Edip Cansever)
Arıyorum kendimi…
Ah, keşke aramakla mümkün olsaydı kendimi bulmam.
Mağdur düşlerin semtinde bizim yakada yaşayan bir metafor iken kısık sesli güneş ve mazlum iklim…
Seyrindeyim gri bulutların, meftun iklimler kalesi diktiğim ve işte elimde buruşuk bir resim yoksa adı Eylül müydü aradığım kendimin melun rüyalar kasabasından firar edip de fani yüreğimin kasvetinde mi boğulacaktı şüheda mazim?
Geçkin bir kadın sesi.
Geçimsiz bir adam.
Kendini geç sevmiş mahzun bir gülüşe konuşlu seferi rüzgâr.
Ve bir yitim saklı içimde bir de yetim düşlerin yatıya kalan çocuksu gülüşleri her eksildiğinde zaman her yangında son kurtardığım iken kendime söylediğim her yalan.
Sözcükler iç cebimde yargılanırken.
Ruhum tepede asılı muhabbet ehli bir bulut misali dağılan sözcüklerin dağınık yatakların müdavimi buruşuk bir yastık yüzü bir de yüz vermediğim aşkın esintisi ve işte tebessümlerden derlediğim bir buket çiçek sepetin içinde ben seferi rüzgârın alıp da savurduğu matem ve aylardan Eylül, azizim…
Metanetin de izini sürdüğüm.
Sözcüklerin yontusu ve yüreğimin kirli sepeti melun mahzun sürüklendiğim yol boyu yaş çoktan kemale erdi ki kalemin gizinde bir sessizlikle yüz göz sözcüklerin bağlanmadan basireti bulmalıyım illa ki kendimi.
YORUMLAR
Ah be eylül nelere konu oluyorsunuz her daim...
Değerli bacıma selam olsun...güzeldir eylül
Sevgiler
Gülüm Çamlısoy
Ve aleykümselam...
Çok teşekkür ederim.
İçten sonsuz selam saygımla...