- 197 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
Çirkin Prenses
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Ülkenin birinde bir Kral ve Kraliçe yaşarmış. Kral ve Kraliçenin çirkin mi çirkin bir kızları olur. Kızlarını insan içine çıkartmazlarmış. Böyle yakışıklı Kral ve güzel Kraliçe’den böyle bir kızın nasıl doğduğuna hayretler içinde kalır ve üzülürlermiş. Peki ya prenses unvanını alacak olan kızları büyüdüğünde değişmezse bu durumu ona nasıl kabullendireceklerini kara kara düşünürken zaman ilerler ve kızları on altı yaşına gelir ve aynaya bakar prenses ve kendini görür görmez öyle çok üzülür ki! sarayda gördüğü kızlar çok güzeldi ama o çirkindi. Prenses odasına kapanır ve günlerce, haftalarca yemek yemez, kimseyle konuşmaz. Kral ve Kraliçe bu durum karşısında ne yapacakları konusunda fikir toplarken, bir hizmetçi; ’’ Kralım ben bir yöntem biliyorum’’ der. Kral; ’’derhal neyse bilgin hemen uygulayalım’’ der. Hizmetçi; ’’ yakın civarlarda bir lokman hekim var, kendisi bitkisel ilaç yapmakta ve neredeyse iyileştiremediği tek ölüm olduğu söylenir’’ der. Kral haber salar yardımcılarına ve derhal o lokman hekimin bulunarak saraya getirilmesini emreder. Nihayet lokman hekim gelir ve Kral ve Kraliçenin huzuruna çıkar ve eğilerek selam verir. Kral ; ’’Lokman hekim sana 3 kese altın vereceğim yeter ki kızıma güzelleşmesi ve moralinin düzelmesine yardım et’’ der. Lokman hekim prensesin odasına götürülür ve prenses yatakta ağlar vaziyette bulunur. Lokman hekim prensese seslenir ve prenses döner lokman hekim ile göz göze gelir gelmez ağlamayı keser. Kral ile Kraliçe şaşırırlar bu durumun karşısında. Lokman hekim prensese şöyle der; ’’ Prensesim benimle biraz cama gelir misin?’’ Prenses yerinden kalkar ve camdan dışarıya bakarlar lokman hekimle birlikte. Lokman hekim yaşlı bir babanın yürüyemeyen kötürüm kızını kucaklamış bir şekilde yol aldığını gösterir ve şu soruyu sorar; ’’Prensesim siz böyle olsaydınız eğer ne yapardınız?’’ Prenses aynaya bakar ve kendini ayakta görünce sevinir ve ’’şükür ben ayakta durabiliyorum’’ der. Lokman hekim Prensese; ’’peki ya şurada elinde bir ağaç dalıyla önünü görmeden gözleri kör bir kardeş yolunu bulmaya çalışıyor sen olsan ne yapardın?’’ der. Prenses aynaya bakar ve ’’şükür ben kendimi görebiliyorum’’ der. Lokman hekim ’’son bir şey daha göstereceğim şu ilerde köşede çocuklar tarafından itilip kakılan kız çocuğunu gördün mü?’’ der. Prenses aynaya bakar ve arkasında Anne ve Babasını görür aynaya yansıyan. Ve Lokman hekime şöyle der Prenses ’’ Ben çok şanslıyım ki yürüyorum, görüyorum, konuşabiliyorum ve Annem Babam başımda şükürler olsun. Önemli olan iç güzelliktir, olumlu düşünmek yüze moral olarak yansır. Ardından Prenses Lokman hekime şöyle tatlı bir gülümser. Kral ve Kraliçe sevinir sevinir ama Lokman hekim aşık olmuştu Prensese. Kral Lokman hekime kesedeki altınları uzatır. Ama Lokman hekim şöyle der; ’’ Sayın Kralım ve Kraliçem sizden altın yerine ben Prensesle evlenmek istesem’’ der. Kral ve Kraliçe öyle mutlu olmuşlardı ki, Kral bu teklife hayır diyemedi. Prensesin ise yüzündeki gülümsemeye gözlerinin içerisi de eşlik etmişti. Kral ’’haber salın dört bir yana herkes düğüne davetlidir’’ der. kırk gün kırk gece düğün yaparlar ve Lokman hekim Prensesin eşi olduğu için Prens unvanını da alır.
YORUMLAR
"Çirkinlik olgusu " aslında toplumsal bir zorbalık...
Öyle ki ben dahil böylesi zorlukla karşılaştım. Aslında güzellik -çirkinlik zaten ki değişken, görece.
Mesela ,kuzey ülkelerinde çoğunluk sarışındır ve bizlere daha yakın ,çekici gelir . Bizde onlara yakın ,çekici geliriz. Bu işin fiziki ,dijital dünyanın , özellikle gençlerin mükemmel fiziğe ,yakışıklılığa ,çekiciliğe ,güzelliğe dayanmış ilgi çekme ,mükemmel normlarda olma duygusu bilinçte yatandır.
Ama dünya aslında sizin masalınız gibi , görece ,bakış içinde şekillenir.
Mesela bir kişinin bir kulağı hiç duymaz, kimisi hiç görmez ...
Ruhsal duygularımızı öyle etkileşmiş ki ,biz kendimizi hiç dünyadaki öyle yoksun insanlar yokmuş gibi varsayarız. Ben hastanelerdeki eğitimlerimde açıkça , anestezi fişine baktığım kızla , karşımdaki arasında uçurum hep vardı mesela.
Ben onlara sadece size görece dünya olmadığını hep vurgulardım. Bugün dahi hep onu sorguladım sokakta. Çevremizde sayısız güzellik perspektifli insanlar var. Ama değişken ,sınıfsal . Onlara sorsanız onlarda kendilerini beğenmez bir de.
Hayat aslında mükemmelliğin değil neyle yaşadığın ,hayata olan bakışla endeksli kısa bir süreçten .
Bu yüzden o çirkinlik duygusunu şahsi olarak hep hissettim yıllarca, ya da bana da dayatılan. Ama yıllar sonra ki fotoğraflara da baktığım da hiç de öyle değildim ama bu bana hep empoze edilmiş çevrece.
O yüzden hayata , varlığınızla iz bırakarak , güzel bir şekilde ayrılmalı insan.
İlk öne kendi içindeki o gizli güzelliği keşfetmeli, başkasının hiçbir lafını dahi gerek duymadan.
Hoş bir yazımdı şair. Tebrikler...
Kavramsal Empati Yılmaz S tarafından 6.9.2024 21:07:53 zamanında düzenlenmiştir.