- 209 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zulümden İbret-Firavunların Akıbeti ve Toplumların Uyanışı
“Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?"
"Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?"
"(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?"
Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.
Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince biz de onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.
Onları, sonradan gelecek inkârcılara, geçmiş bir ibret ve bir örnek kıldık.” Zuhruf:51-56
Bu ayetler, Firavun ‘un kibirli ve zalim tavırlarını, kavmini nasıl manipüle ettiğini ve sonunda Allah’ın adaletiyle nasıl cezalandırıldığını anlatır. Firavun ‘un, halkını küçümseyerek onları kontrol altına alması ve halkın da bu baskıya boyun eğmesi, toplumların liderleri tarafından nasıl köleleştirilebileceğinin güçlü bir örneğini sunar. Aynı zamanda bu olay, ilahi adaletin nasıl tecelli ettiğini ve zulmün cezasız kalmayacağını gösterir.
Firavun ‘un Yönetim Taktikleri:
Kibir ve Güç Gösterisi: Firavun, sahip olduğu güç ve serveti kullanarak halkını etkilemeye çalışmıştır. "Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor" ifadesi, Firavun ‘un gücünü ve otoritesini halkına hatırlatarak onları sindirme çabasıdır. O, bu şekilde halkın gözünde yücelmeyi ve itaatlerini kazanmayı amaçlamıştır.
Rakibini Küçük Düşürme: Firavun, Hz. Musa’yı küçük düşürerek, onun halk üzerindeki etkisini azaltmaya çalışmıştır. Onu "zavallı" ve "nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan" biri olarak tanımlayarak, kendi üstünlüğünü pekiştirme çabasındadır. Bu strateji, halkın gözünde kendisini daha güçlü ve liderlik için daha uygun biri olarak göstermeye yöneliktir.
Mucize ve Harika Beklentisi: Firavun, Hz. Musa’dan olağanüstü şeyler (altın bilezikler veya meleklerin yardımı) talep ederek, onun peygamberliğini sorgulatmaya çalışmıştır. Bu tür talepler, halkı yanıltmak ve onların Hz. Musa’ya olan inancını zayıflatmak amacı taşır.
Toplumun Yoldan Çıkmışlığı:
Kavmin Boyun Eğişi: Firavun ‘un halkı, onun baskısına ve manipülasyonuna boyun eğmiş ve ona itaat etmiştir. Bu durum, onların ahlaki olarak zayıfladıklarını ve doğruluktan uzaklaştıklarını gösterir. Ayetteki "yoldan çıkmış bir toplum" ifadesi, halkın artık hakikati göremeyecek kadar yozlaşmış olduğunu ifade eder.
İlahi Adaletin Tecellisi: Halkın bu kadar zulme boyun eğmesi ve doğru yoldan sapması, Allah’ın gazabını çekmiş ve sonunda onları bir felakete sürüklemiştir. Firavun ve kavmi, zulümleri nedeniyle suda boğularak helak edilmiştir. Bu, zulmün ve haksızlığın cezasız kalmayacağının bir örneğidir.
Bu olay, sadece Firavun ve kavmi için değil, sonradan gelecek tüm inkârcılar için bir ibret vesilesi olarak sunulmuştur. Tarihte yaşanan bu tür olaylar, zulmün ve haksızlığın sonucunun ne olacağını göstermek amacıyla anlatılır. Bu olay, gelecekteki toplumlar için bir uyarı niteliği taşır; eğer hakikat yolundan sapılırsa ve zulüm egemen olursa, sonunda ilahi adalet mutlaka tecelli edecektir.
Bu ayetler, sadece tarihi bir olayın anlatımı değil, aynı zamanda her dönemdeki Firavunlar ve onların takipçileri için bir uyarı niteliğindedir. Gücü ve otoriteyi zulümle elinde tutmaya çalışan her yönetici, sonunda ilahi adaletle karşılaşacak ve toplumlar, doğru yoldan saptıklarında büyük felaketlerle yüzleşecektir. Bu nedenle, bu tür olaylar, toplumlar ve yöneticiler için ders alınması gereken önemli ibretlerdir.
“Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.” Zuhruf:54
Bu ayet, Firavun ‘un kavmini küçük düşürerek onları ezdiği, buna rağmen kavminin ona itaat ettiği gerçeğini ifade eder. Bu durum, toplumların nasıl köleleştirildiğini, özgür iradelerinin nasıl baskı altına alındığını ve yöneticiler tarafından nasıl manipüle edildiklerini gözler önüne serer. Aynı zamanda, yoldan çıkmış bir toplumun, doğruyu yanlıştan ayırt edemeyecek bir hale gelmiş olması, onları zalim bir liderin kontrolüne kolayca girebilecek bir duruma getirmiştir.
Firavun ‘un Karakteri ve Yöntemleri, gücünü ve otoritesini sürdürmek için her türlü baskı ve manipülasyonu kullanmaya dayalıdır. Firavun, kendisini tanrı ilan ederek halkını bu düşünceye inandırmaya çalışmış, onları hem zihinsel hem de fiziksel olarak köleleştirmiştir. Halkını küçük düşürmek, onların kendilerini değersiz hissetmelerine neden olmuş, bu da Firavun’a karşı çıkma cesaretini kırmıştır. Firavun ‘un bu yöntemi, gücün ve baskının toplumları kontrol etmek için nasıl kullanılabileceğini gösterir.
Günümüz Firavunları ve Modern Yönetim Taktikleri Modern çağda da "Firavun" benzeri liderler, benzer yöntemlerle toplumları kontrol etmeye çalışmaktadır. Bu liderler, toplumu bölmek, zayıflatmak, manipüle etmek için çeşitli taktikler kullanır. Medya kontrolü, dezenformasyon, ekonomik baskı, korku politikaları ve toplumun moral değerlerini zayıflatma gibi yöntemler, modern zamanlarda da sıklıkla kullanılan araçlardır. Günümüzde de zalim liderler halklarını küçük düşürüp, onları baskı altında tutarak kendi otoritelerini sürdürmektedir.
Toplumların Bu Yöntemlere Karşı Direnç Geliştirmesi Toplumların bu tür baskılara karşı direnç geliştirebilmesi için öncelikle bilinçlenmeleri gerekmektedir. Bilinçli bir toplum, manipülasyonlara karşı daha dirençli olur. Eğitim, eleştirel düşünce, adalet ve özgürlük gibi değerler, bu tür baskı rejimlerine karşı durabilmek için hayati öneme sahiptir. Ayrıca, toplumsal dayanışma, birlik ve beraberlik duygusu, bireylerin baskıya karşı koymalarını kolaylaştırır.
Kavmin Durumu ve Toplumların Yoldan Çıkması Ayetin de belirttiği gibi, Firavun ‘un kavmi, yoldan çıkmış bir toplumdu. Yani, ahlaki ve manevi değerlerini kaybetmiş, adaletten uzaklaşmış, kendi çıkarlarını hakikatin önüne koymuş bir topluluk haline gelmişlerdi. Günümüzde de benzer şekilde yoldan çıkmış toplumlar, adaletsizliği ve haksızlığı normalleştirerek zalim liderlerin kontrolüne girebilmektedir. Böyle toplumlar, zulmü ve baskıyı kanıksar, sorgulamadan kabullenir hale gelir. Bu da zalimlerin güçlerini artırmalarına olanak tanır.
Farkındalık ve Uyanış Bu bağlamda, ayet bizlere güçlü bir uyarı niteliğindedir. Firavunlar ve onların günümüzdeki benzerleri, toplumları köleleştirmek için baskı, manipülasyon ve aldatmaca gibi yöntemleri kullanmaktadır. Toplumların bu oyunlara gelmemesi, bilinçli ve adil bireylerden oluşan güçlü bir topluluk haline gelmeleri gerekmektedir. Bu süreçte, adalet, hakikat ve manevi değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmak, toplumların köleleştirilmesinin önündeki en büyük engel olacaktır. Toplumlar bu gerçekleri fark ettiklerinde, zalimlere karşı direnç gösterebilir ve özgürlüklerini geri kazanabilirler.
Bu yazı, Firavun ’un yöntemi ve günümüzde benzer karakterdeki liderlerin uygulamaları üzerinden, toplumların nasıl köleleştirildiğini ve bu baskılara karşı nasıl direnç gösterilebileceğini irdelemektedir. Bu çerçevede, toplumsal uyanış ve bilinçlenmenin önemi vurgulanmakta, adalet ve manevi değerlere bağlı kalmanın toplumları baskı rejimlerinden koruyabileceği ifade edilmektedir.
Bahadır Hataylı/01.09.2024/05.00/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
istanbul üniversitesi fen-edebiyat fakültesi eski çağ dilleri hititoloji bölümünü bitirmiş ve yüksek lisansını bu alanda yapacak biri olarak yazıyorum….
tarihin derinliklerinde, her hükümdarın kendi toplumuna karşı sorumlulukları ve hesapları vardı. bir hükümdar, halkını korumak, refahını sağlamak ve krallığını güçlü kılmak için belirli bir yönetim tarzı benimserdi. antik mısır’da firavun, sadece bir kral değil, aynı zamanda ilahi bir figürdü. onun bu ilahi rolü, toplumda düzeni sağlama ve halkın güvenini kazanma amacı taşırdı. ancak, tarihin karanlık sayfalarına sıkışmış bu figürler ve onların uygulamaları, her zaman tek taraflı ve yüzeysel bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde eksik kalır.
mısır’ın firavunları, binlerce yıl boyunca karmaşık bir medeniyet inşa ettiler. bu medeniyet, yalnızca piramitlerin ve görkemli tapınakların değil, aynı zamanda tarımsal gelişmelerin, hukuki düzenlemelerin ve sanatsal yaratımların da beşiği olmuştur. nil nehri’nin hayat verdiği bu topraklar, halkını besleyen ve medeniyetin sürdürülebilirliğini sağlayan bir yaşam kaynağıydı. firavun, bu bereketli toprakların koruyucusu olarak, halkına huzur ve refah sağlamakla görevliydi. onun gücü, sadece tahtında oturmasıyla değil, aynı zamanda tanrısal bir figür olarak kabul edilmesiyle de pekiştirildi.
firavun’un halkı üzerinde kurduğu otorite, yalnızca mısır’a özgü değildi. aynı dönemde, mezopotamya’da krallar, çin’de imparatorlar, hindistan’da racalar ve anadolu’da krallar benzer şekilde halklarına hükmediyorlardı. otoritenin merkezileştiği bu toplumlarda, liderin gücü ve karizması, halkın refahı ve düzeni için bir gereklilik olarak görülüyordu. bu, yalnızca bir bireyin zalimliği ya da halkını baskı altına almasıyla ilgili değil, daha ziyade bir yönetim şekliydi. tarih boyunca krallar, toplumlarının güvenliği ve refahı için bu tür yöntemlere başvurdu.
firavun, halkını küçük düşürdüğü ya da manipüle ettiği için değil, halkını bir arada tutma zorunluluğundan dolayı belirli bir otorite uygulamıştır. elbette, tarihsel kayıtlar, güç ve otoriteyi suistimal eden liderlerle doludur; ancak bu durumu salt bir zalimlik örneği olarak görmek, tarihsel gerçeklikleri görmezden gelmektir. dönemin şartları, liderlerin böyle bir yönetim biçimini benimsemelerini kaçınılmaz kılıyordu. otoritenin merkezileşmesi, toplumsal düzenin ve güvenliğin sağlanması için elzemdi. mısır, bu düzeni kurarken aynı zamanda halkını refah içinde tutmayı da başarmıştı.
tarih, yalnızca firavun gibi liderlerin baskıcı uygulamalarını değil, aynı zamanda onların topluma sağladıkları katkıları da değerlendirmelidir. firavun’un gücü, halkının sadakatiyle perçinlenmişti; bu sadakat, korkunun ötesinde, tanrısal bir inançla besleniyordu. antik mısır halkı, firavun’un tanrısal bir figür olduğuna inanıyor, onun yönetiminde refah içinde yaşayacaklarına dair bir güven taşıyordu. bu güven, mısır’ın binlerce yıl boyunca süregelen istikrarını ve medeniyetin gelişimini sağlamıştır.
firavun’un halka zulmettiği iddiası, dönemin koşullarını anlamaktan uzak bir yaklaşımdır. antik çağlarda, yönetim şekilleri günümüz demokrasilerinden çok farklıydı. liderlerin otoritesi, çoğu zaman sert ve merkeziydi, ancak bu durum, her zaman bir baskı rejimi olarak görülmemelidir. o dönemin şartları, liderlerin halk üzerinde mutlak bir otorite kurmasını gerektiriyordu; çünkü toplumsal düzen ve güvenlik, bu otoritenin devamlılığına bağlıydı.
firavun’un yönetim tarzını, sadece baskıcı bir liderin uygulamaları olarak görmek, tarihsel gerçekliği yüzeysel bir şekilde ele almak olur. her toplumun kendi liderinden beklentileri vardı; bu beklentiler, liderin halkını koruma, refahını sağlama ve düşmanlarına karşı güçlü kalma zorunluluğunu içeriyordu. firavun, halkını bir arada tutmak, onların refahını sağlamak için tanrısal bir lider olarak hareket etti. onun otoritesi, sadece mısır’a özgü değil, o dönemin tüm medeniyetlerinde görülen bir yönetim biçimiydi.