- 426 Okunma
- 5 Yorum
- 7 Beğeni
aşiyanda kahkaha
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
kahkaha aşiyânı sardığında, o ses bir acıya dönüşür; çünkü her gülüş, derin bir yaradan sızan kanın kamuflesidir, ve en büyük feryatlar, en suskunluğındadır
bu dünya, âşk âğyâr misali bir zindan, karanlık bir mahzen; içinde bir mum misali titreyen benim.insan, bu zindanda müebbet hapis, gönül ise hicran içinde mahpus. ruhun kirlenmesi, bu mahzende biriken tozların, karanlıkları daha da koyulaştıran pasların hikayesidir. âh ile başlayan bir devrin sonu, vaveyla ile yanan bir feryadın başladığı yerdir. uz ile harap olmuş gönüller, gurbetin bağrında savrulan yapraklar gibidir.
kirlenme, şeb-i yeldâ gibi uzar da uzar, bir türlü sabaha ermez. içinde mey olan sevda ise bu karanlık gecede âyyaş, perîşan olmuş bir gül gibi solmuştur. visalino hayaliyle yanıp tutuşan gönül, şimdi firak ateşinde şem misali yanıp kül olmaya mahkûmdur. her gece bir hazan rüzgarı gibi eser, mey dolu kadehlerin sarhoş ettiği aşklar, birer birer firakın karanlığına çekilir.
âşiyân terkedilmiş, sevdâ virane bir hale gelmiş, gözler ise artık ziyâdan yoksun kalmıştır. bu elem dolu âlem, bir zamanlar şebnemin düştüğü gülşen idi; şimdi ise matem içinde bülbülün feryad ettiği, nağmelerin sustuğu bir mezar gibidir. her bir nefes, beytten dökülen bir mersiye, her bir bakış bir vaveylaya dönüşmüştür.
aşk hicranın derin izlerini taşır. kader, sanki sahrâda kaybolmuş bir yusufcuk gibi, hicrânın ateşinde yanmıştır. hüznün ağında kalan felek, artık ferahın yüzüne bakamaz. gönül, muhabbet dolu bir şehriyar idi; şimdi ise garîb bir derdin pençesinde, gözyaşı döken bir miskin midir?
mecnun’un çöllerde leyla’yı aradığı gibi, insan ruhu da bir zamanlar sevdâ ile aydınlanan meşk dünyasını arar. fakat o dünya artık gurbet’e dönüşmüştür. gönül, âh ile titrer, firâk ateşiyle kavrulmuş, muhabbetin lezzetini unutmuştur. gözyaşı döken mecnûn, muhabbet dolu bir şebte dilrubasını arar, fakat hasretin derinliğinde kaybolur.
âlem, nağmelerin sustuğu, bülbüllerin firak içinde hapsolduğu gülzârdır. zühre’nin yüzü kararmış, âsuman ise artık ziya vermez olmuştur. şeb bir türlü şafaka ermez, seher vakti bir şeb-i yeldâ gibi uzar da uzar. güller artık âşiyânda değil, mezarlarda şebnem döker. mey kadehleri boştur, sarhoşluk bir rüyada kaybolmuş gibidir artık.
muhabbet, bir zamanlar şairlerin dilinde şiir olup dökülürdü; şimdi ise firakın karanlığı, mısraların içinde vaveylaya dönüşmüş. divan edebiyatının gözyaşı döktüğü, sahrâda mecnûn gibi kaybolduğu bu dönem, muhabbetin yitip gittiği bir hasret çağının başlangıcıdır. şairler, firak ateşinde yanan gönüllerini, feryat ile haykıran şiirler yazmışlardır.
hicran, perişan bir gönülün ayrılık içinde kaybolduğu bir matem gecesidir. mâh(ay) ile güneş, birbirinden uzak, birbirine hasret kalmıştır. gönül ise bu hasretin pençesinde, ferahı unutmuş, keder içinde bir bülbül misali ayrılık ile titremektedir. gözler ziyâdan yoksun kalmış, kâseler meysiz, gönüller sevdâsız kalmıştır. nefes almak bir elem, yaşamak ise bir feryata dönüşmüştür.
karanlık gece, ancak seher vaktiyle sona erer. gönülde saklı olan ziya, tekrar parladığında, şairler yeniden sevdâ dolu şiirler yazacak, gülşende bülbüller muhabbetle nağmeler dökecektir. muhabbetin ışığı, şairin kaleminde yeniden hayat bulacak, gönüller ayrılığın karanlığından seherin aydınlığına kavuşacaktır. hasret sona erecek, gönüllerdeki uz ateşi, muhabbetin berrak sularında sönecektir. gözler, ziyânın nuru ile yeniden aydınlanacak, gönüller sevdâ ile dolup taşacaktır.
YORUMLAR
Neyse...Neyse...
Genel kabul görmüş ve kullanılan bir kurala hiç gereği yokken felsefi bir açıklama yapman garibime gitti.
Kural:
NOKTADAN SONRA YAZI BÜYÜK HARFLE BAŞLAR.
Kurallar belli bir deneyimden sonra oluşmuştur.
Kırmızı ışıkta geçilmeyeceği gibi.
Masa diyeceksen ormana gidip ağaç kesmeden başlamamak lazım.
Sen noktadan sonra küçük harfle başla kardeşim.
Sen yaz seçmesi gerekenler seni seçsin. Mutlu ol.
Biliyorum üslubunu. Soğuk su içmek için ağrı dağına kara gidersin.
Bu yorumu sana gönderdikten sonra seni engelleyeceğim.
Bu seninle tartışmaya çekindiğimden değil, vaktimin kıymetli olduğundandır.
Selam.
CaNMaYBuL
ne ise, sevgili yazar (kimsiniz bilmiyorum) zamanın ne denli kıymetli olduğunun bilincindeyim. yine de, soğuk su içmek için ağrı dağı'na çıkanların hazzıyla, nokta sonrası harflerle olan ilişkimi savunmaktan geri duramam :)
nokta sonrası büyük harf kullanmanın bir kural olduğunu belirttin, pekâlâ! kurallar, elbette deneyimlerden doğar; lakin deneyimlerin de bir zamanlar kendi kurallarına karşı durduğunu unutmayalım. kırmızı ışıkta geçilmez, evet, ama her kırmızı ışıkta durulsa ne gökkuşağının ardına koşabiliriz ne de yıldızlara el uzatabiliriz.
ağaç kesmeden masa yapamam, dedin. oysa ben masa yapmayı ağaç kesmekle değil, hayal kurmakla başlatırım. zira bir hayal kurarsın ve o hayal, seni ormandan masa başına getirir. kurallar, hayallerin de ötesine geçebilir mi? geçemez, çünkü kurallar, hayallerin kuyruğuna takılıp sürüklenir, ta ki onlara yetişene dek.
beni seçmesi gerekenlerin beni seçip seçmemesiyle pek ilgilenmiyorum, yazar (kimsiniz bilmiyorum). sizin de dediğiniz gibi, soğuk suyu dağ'dan getirenin keyfi başkadır; aynı şekilde, nokta sonrası küçük harflerle başlayan cümlelerin de ayrı bir lezzeti vardır. özgürlük, işte tam da bu noktada başlar. noktanın ardından gelen her harf, özgürlüğün ilk adımıdır.
beni engellemek istemeni de anlayışla karşılıyorum; çünkü seninle tartışmak için değil, sadece hayatın küçük detaylarıyla dahi eğlenebilmek için buradayım. zamanının kıymetini bil; ama kıymetli zamanlar, bazen noktalardan sonra gelen küçük harflerde saklıdır. selamlar, kıymetli zamanlarını harflerin arasında kaybetmeden bulman dileğiyle!
iyi geceler, kim olduğunu bilmediğim ve hayatımda hiçbir yazısını okumadığım yazar…
Kıymetli Kardeşim.
Ben seni kendine has yorumların ve yazılarından tanıyor ve takdir ediyorum.
Yazıyla ilgili yukarıda yapılan yorumlara da katılıyorum.
Ama ben başka bir konuya değinmek istiyorum.
NOKTADAN SONRA KÜÇÜK HARFLE BAŞLAMAK.
Bu yazı noktadan sonra küçük harfle başlanan ve güne seçilen üçüncü yazı.
Yazan yazıyor, seçen de seçiyor.
" İsteyen noktadan sonra yazısına küçük harfle başlayarak devam edebilir."
diye bir kural konuldu da bizlerin mi haberi yok.
Samimiyetle söylüyorum. Bu uygulama beni edebiyat adına çok üzüyor.
Konuya açıklık getirirseniz mutlu olurum.
Selamlarımla...
CaNMaYBuL
dil, bir nehrin akışı gibidir; hem değişmez, hem de sürekli yenilenir. bu akışın içinde belirli kıyılar vardır, bu kıyılar dilin kurallarıdır, sınırlarıdır. ancak bazı nehirler, taşarak kendi yataklarını aşar, yeni yollar yaratır; işte bu, dilin estetik ve bireysel bir devrimi olarak adlandırılabilir. e. e. cummings gibi yazarlar, bu nehirlerin cesur sularıdır, kendilerine çizilmiş sınırlardan kurtulup özgürlüğe akmayı tercih ederler.
cummings'in noktadan sonra küçük harflerle yazma tercihi, dilin dil ile kurduğu bağ bir diyaloğu neden olmasın ki? o, harflerin boyutlarıyla oynayarak aslında dilin sessizce hüküm süren kurallarına karşı bir başkaldırı gerçekleştirir. bu başkaldırı, sessiz bir isyan değil, bilakis, yazının sessizliğinde bir çığlıktır.
bunun bilinçli bir şekilde yapıldığı için noktalama işareti açısından değerlendirilmemekte, sadece kişisel bir tercih olduğu düşünülür. dolayısıyla yazılarında sadece nokta kullanan nobel ödüllü jose eco’nun da buna bir örnek teşkil ettiğini de söyleyebiliriz. aslında bunu çoğaltmak mümkün, lakin buna kişisel bir tercih olarak bakarsanız sevinirim.
Selamlar…
Saygıdeğer yazar,
Yazdığınız metin oldukça derin ve duygusal bir anlatıma sahip. Aşk, acı, hüzün, ayrılık ve umut temalarını çok güçlü bir şekilde işlemişsiniz. Diliniz klasik divan edebiyatı tarzında ve bu tarzın zengin imgelerini kullanarak duygusal yoğunluğu yüksek bir metin oluşturmuşsunuz. Bunun için ayrıca tebrik ederim.
Metninde aşkın ve ayrılığın acısını, insan ruhunun derinliklerinde yaşadığı ızdırabı ve karanlık gecelerin sonunda gelen sabahı bekleyen umudu çok etkileyici bir şekilde betimlemişsiniz. Her cümlede bir yandan aşkın yüceliği, diğer yandan ise bu aşkın getirdiği acılar ön plana çıkıyor. Hicranın insan ruhunda bıraktığı izler, ayrılığın getirdiği keder ve sonunda beklenen kavuşma, oldukça etkileyici bir şekilde ifade edilmiş.
Metninizden, klasik edebiyatın ve özellikle divan şiirinin tadını aldım diyebilirim.. Hem dil hem de içerik açısından oldukça zengin. İçerisinde yer alan metaforlar ve betimlemeler, okuru derin düşüncelere sevk eder.
Kaleminiz kavi olsun, saygılarımla…
CaNMaYBuL
gönül saraylarının efsunlu birer zindanı olan aşk, ruhu bir harita misali çizilmiş, derin ağrıları sessiz birer şehirdir. o şehir ki, ne tam anlamıyla terk edilebilir ne de ona tam anlamıyla sahip olunabilir. her köşe başında bir ağıt, her sokakta unutulmuş bir enkaz saklıdır. aşkın zindanı, âşığın rızasıyla girdiği ve çıkışın ancak vuslatla mümkün olduğu bir tutsaklıktır. zira aşk, tutsak etmek için değil, âşığı yüceltmek ve ona hakikatin ne olduğunu öğretmek için vardır.
ayrılık, bu şehirde bir deprem gibi ruhun temel taşlarını yerinden oynatır. en tatlı meyvesi bile, ayrılığın acı kabuğuyla kaplanır; her lokma, hem tatlı hem de acı bir lezzet bırakır damağında. insan, bu derin emeli geçerken her adımında aşkın kudretiyle yüzleşir; her darbe, onu bir adım daha olgunlaştırır, ruhunu bir kat daha yükseltir. ayrılık, bir acı değil, aslında aşkın insanı tanrısal olanla buluşturan bir merdiveni gibidir. yürek, bu acının içinde kavrulurken, aslında daha yüce bir gerçekliğe ulaşır, bir zamanlar onu sarıp sarmalayan dünyevi arzuların ötesine geçer.
divan edebiyatı hep bu aşk ile kavruldu, kavurdu ve yandı. geri kalanlar o dizelerde sadece bocaladı.
Teşekkürler
Sevgiler
Hayata dair karamsar bir bakış açısı. Hayatın acı tatlı yönü olduğu söylenir ancak hayat gerçekten yazınızda belirttiğiniz gibi çok az insanı mutlu etmektedir. Betimlerinizle süslediğiniz yoğun içerikli yazınızı kutluyorum. Sağlıkla kalın.
CaNMaYBuL
Biz her şeyi karıştırıyoruz…
mutluluk, sevgi, iyilik, umut, huzur, şefkat, dostluk, sadakat, merhamet, fedakârlık, neşe, sabır, güven, bağlılık, sevinç, empati, minnet, tevazu, cesaret, hoşgörü, mutluluk, barış, adalet, özgürlük, bilgelik, cömertlik, anlayış, hayranlık, hürmet, azim, vicdan, samimiyet, onur, vefa, içtenlik, sükûnet.
bunların hepsi aşkın sadece komşusu ve mutluluğun akrabası olabilirler.
dünyada yaşayan bütün canlıların bazılarının ortak öyküsüdür ama kendisi değildir.
âşk için ayrı bir parantez açalım ve orada fırtınalar koparalım.