- 167 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EVLATLARIMIZA KUR'AN-KERIM SEVGISINI KUCUK YASTA AŞILAYALIM..
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:“Çocuklarınızı şu üç haslet üzere yetiştiriniz:Peygamberinizi sevmek, onun Ehl-i Beyt’ini sevmek ve Kur’ân-ı Kerîm okumak.
Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenen, öğreten ve onunla amel edenler, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, peygamberleri ve güzîde kullarıyla beraber Allâh’ın (Arş’ının) gölgesindedirler.”
“Sadece şu iki sınıf kimseye gıpta edilir: Bir kimse ki, Allâhü Teâlâ, ona Kur’ân-ı Kerîm ilmi vermiş, o da geceler ve gündüzler boyunca onunla meşgul olmaktadır. Diğeri de Allâhü Teâlâ’nın kendisine mal ihsan ettiği bir kimsedir ki geceler ve gündüzler boyunca ondan sadaka verir durur.”
İmâm Buhârî rahmetullâhi aleyh Hazretleri, Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en güvenilir kitap olarak kabul edilen Sahîh-i Buhârî isimli hadîs-i şerîf kitabının müellifidir. İsmi Muhammed bin İsmail olup Mâverâünnehir beldelerinden Buhârâ’da (Özbekistan) dünyaya geldi ve oraya nispetle kendisine “Buhârî” denildi. İslâm âlimleri tarafından kendisine, Hadîs ilminde “Emîru’l-Mü’minîn” unvanı verilmiştir.
Zira hadîs-i şerîfleri sağlam ve muhkem bir şekilde ezberlemekte, Allâh’ın Kitâb’ı ve Resûlullâh’ın sünnetinin manalarını anlamakta, keskin zekâlı ve ince fikirli olmakta onun bir misli görülmemişti.
İmâm Buhârî Hazretlerinin ilimde yüksek mertebelere ermesini hazırlayan sebeplerden birisi de annesinin hayır duası ve babasının kazandığı malın helâlinden olmasıdır.
Fazl el-Belhî şöyle anlatmıştır: İmâm Buhârî (rah.) çocuk iken gözlerini kaybetmişti. Annesi, çok ibadet eden sâliha bir hanım idi. Bir gece rüyâsında İbrahim aleyhisselâm’ı gördü. Hazret-i İbrâhîm, ona buyurdu ki: “Allâhü Teâlâ, senin çok dua etmen sebebiyle evlâdının gözlerini iade etti.” Sabah olduğunda oğlunun gözlerinin açılmış olduğunu gördü. Annesi, evlâdının ilim tahsil etmesine de çok ihtimâm göstermiş, ilim tahsîline henüz küçük yaşta başlatmıştır.
Babası İsmail de ilim ehli bir zât idi. İmâm Buhârî küçük yaşta iken babası vefat etmiştir. Vefatı sırasında yanında bulunan Ahmed bin Hafs’a, “Malımda bir dirhem bile haram yahut şüpheli bir şey olmadığına inanıyorum. Zira buna gayet dikkat ettim.” demiştir.
***
Hazret-i Allah, bu ümmete, yaratılmışların en hayırlısı olan Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem’i resûl olarak göndermiş, onları razı olduğu İslâm dini ile şereflendirmiş ve kelâmların en üstünü olan Kur’ân-ı Kerîm’i de indirerek onlara en büyük ikram ve ihsanda bulunmuştur.
Kitâb-ı Kerîm’inde onların ihtiyaç duyacakları her şeyi beyân etmiş; geçmiş kavimlerin ahvâlinden en güzellerini, mev’ızalar, misaller ile haber vermiş, kendisine uymakla dünya ve âhiret saadeti kazanılacak hükümleri, edepleri bildirmiştir. Vahdâniyetine (birliğine) delâlet eden katî ve apaçık delilleri Kitâb’ında beyan ederek dalâlet ehli ve dinsizlerin bâtıl yollarını paramparça etmiştir.
Bu Yüce Kitâb’ın tilâveti için, müminlere kat kat ecir ve sevaplar ihsan etmiş, onu itina ile okumayı, ona hürmet göstermeyi, hükümleriyle amel etmeyi de emir buyurmuştur.
Fâtır Sûresi’nin 29. âyet-i celîlesinde buyurulmuştur ki -meâlen-: “Muhakkak o kimseler ki Allâh’ın Kitâb’ını okurlar ve namazı dosdoğru kılarlar ve bizim kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de gizli ve açık infâkta bulunurlar. İşte onlar öyle bir ticaret umarlar ki onun hiç batma ihtimali yoktur.”
Kur’ân-ı Kerîm’i okumanın faziletine dâir, birçok hadîs-i şerîflerden bazıları şunlardır:
“Şu Kur’ân-ı Kerîm’i çok okuyunuz. Zira o, kıyamet günü, kendisini çok okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.”
“Kalbinde Kur’ân-ı Kerîm’den bir şey bulunmayan kimsenin hâli, harap hâldeki bir ev gibidir.”
“Kur’ân-ı Kerîm’i okuyun. Zira Hazret-i Allah, içinde Kur’ân-ı Kerîm bulunan kalp sahibine azâp etmez. Muhakkak şu Kur’ân, Allâh’ın bir ziyafeti mesabesindedir, ona icâbet eden, her türlü korkudan emîn olur. Kim Kur’ân-ı Kerîm’i (okumayı) severse, (dünya ve âhiret saâdetleriyle) müjdelenmiş demektir.”
***
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Bir kimse, anasına babasına itaatte, iyilikte bulunursa ne mutlu ona!.. Allâhü Teâlâ, onun ömrünü arttırır, (yani; onu, berekete, geniş maîşete nâil kılar).”
İnsan, anne babasının kıymetini bilmeli, onlara hizmette kusur etmemeli, onların meşrû olan emirlerine riâyette bulunmalıdır ki mesut, müreffeh bir hayata nâil olabilsin.
Ebeveynine hürmet ve meşrû isteklerine itaat etmeyen bir kimse günahkârdır. Ahlâka, İslâm muâşeretine uymayan hâllerde bulunmuş olur. Zamanımızda ebeveynine karşı isyankâr olan kimseler çoktur. Bununla birlikte bu husûsta bir kısım ebeveynin de kusurları yok değildir. Evladına çocukluğundan itibaren güzel bir terbiye vermeyen, onu İslâmiyet dairesinde büyütmeyen, ona karşı güzel bir ahlâk numunesi olmayan anne-babalar, sonra onlardan güzel muamele görmedikleri zaman kendilerini kötülemelidirler.
Herkes kendi evladını güzelce terbiye etmeye çalışmalıdır. Denilmiştir ki: “Bir kimseyi anası babası terbiye etmezse zaman terbiye eder. Zaman da terbiye etmezse Cehennem pek güzel terbiye eder.” Bu bir hakikattir. Her Müslüman kendi evladına dînî, ahlâkî vazifelerini dâima telkin etmeli, onları ibadet ve tâate teşvikte bulunmalıdır.
Lokman aleyhisselâm, oğluna yaptığı vasiyetlerden birinde buyurmuştur ki: “Evladım! Horoz, senden daha akıllı, daha uyanık olmasın. O hayvancağız seher vakitlerinde uyanık bulunarak öter dururken sen gaflet uykusuna dalıp kalmayasın.”
“Horozlar seher zamanında, ‘Ey gafil insan!.. Artık uyan, kalk.’ diye nida ederler, lisân-ı hâl ile ikaza çalışırlar. Gaflete dalmış olanlar, bunu bilemezler. Bunu, kalbi uyanık olan, aklı başında bulunan zâtlar anlar ve kendisini gafletten uyandıracak bir ders alır.
***
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Vallâhi sizden birinizin, (sâlihlerin ahlâkını öğretmek, Kur’ân-ı Kerîm’i okutmak, namaz kılmak, haramdan uzak durmak gibi dinin hükümlerini öğreterek) çocuğunu güzelce yetiştirmesi, onun için her gün yarım sâ‘ (bir fitre miktarı) sadaka vermesinden daha hayırlıdır.” Zira bir evladın bu şekilde edeplendirilmesi, sevabı hiç kesilmeyecek bir sadaka-i câriyedir.
Müfessir Nîsâbûrî (rah.) demiştir ki: “Bazı ebeveynler, çocuklarını başıboş serbest bir hâlde bırakırlar, edeplendirmez ve terbiye etmezler. Böyle yaparak evlatlarına merhamet ettiklerini zannederler. Hâlbuki bu, hakikatte, ömürlük bir azâptır.
Bunun aksi, yani evladının zararlı şeylere el uzatmasına mâni olmak veya bir meslek sahibi olması için onu zorlamak veyahut güzel bir ahlâka sahip olması için edeplendirmek gibi hâller ise hem ebeveyn, hem de çocuk için bir rahmettir. Bakara Sûresi’nin 216. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Bazen bir şeyi kerih görürsünüz.
Hâlbuki o şey, sizin için bir hayırdır. Ve bazen de bir şeyi seversiniz, hâlbuki o şey, sizin için bir şerdir buyurmuşlardır.
Rabbimiz cc.tum evlatlarımıza evebeynleri için hayırlı birer evlat olmayı nasip eylesin.
Rabbimiz cc.okullarda maddi imleri öğrenen evlatlarımızın tek kanatlı kuş uçmaz misali manevi ilimleri de öğrenip hem dünyalarını hem de ukbalarini kazanmaları yolunda kolaylıklar ihsan eylesin.
24.08.2024//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.