- 1131 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Gargagagası (öykü)
GARGAGAGASI
İstanbul’dan tatil için memleketim Tokat’a gelmiştim. Memleketimi sever, her yaz ailemle mutlaka Tokat’a gelirdim. İşlerim ne kadar çok olursa olsun bir hafta, on gün mutlaka Tokat’a gelirdim. Beni Tanıyanlar “ Ooo bizim mega iş adamımız “Abdurahman Çelebi gelmiş ” derlerdi. Adım Abdullah’tı ama işimden dolayı çok gezmeme nazire yaparlardı. Abdurrahman Çelebi de Ömer seyfettin’den bir hikayesinden kahramandır. Ama bana Abdurrahman Çelebi diyenlerin amac gırgırdır genelde. Sesimi çıkarmam. Kabullendiğimden değil, kimseyi eleştirmek istemediğimden.
Tokat’a geldiğimde her yeri gezmek, temiz havasını ciğerlerime çekm ek isterim. Gittikçe gürültülü hale gelen ve trafiği çekilmez hale gelse de...
Niksar yolu kavşağından aşağı doğru 1237 yılı yapımı“Hıdırlık Köprüsü”, namı diğeri “Taşköprü” ye doğru yürürken arkamdan birinin seslendiğini duydum. Hem de “Abdurrahman Çelebi... hey...“ diye bağırıyordu. Dönüp bakınca çocukluk arkadaşım Akın’ile uzaktan göz göze geldim. Hemen oracakta kucaklaştık. Gel şöyle bir şeyler içelim diye beni oradaki sitede apartmanlar altında serin çay evine davet etti. Akın’ı kırmak mümkün mü ya?
Çay evine oturduk. Uzaktan orta yaşlı, gözlüklü çay evi sahibi bize baktı. Akın bana ne içeceğimi sordu. Ben çay dedim. Akın uzaktan gülerek bize bakan adama : “ Ben her zamanki gibi Gargagagası, arkadaşım çay” dedi. Şaşırmıştım. Bu Gargagagası ne? diye içimden geçiirirken gene içimden de bekle birazdan gelince görürsün dedim kendime. Kendimle sesizce konuşmak galiba hafıza güçlendiriyordu.
Biraz sonra keklik kanı gibi çayımla kuşburnu oraleti alçak sehbamızın üstüne konmuştu bile yaşlı çay evi sahibi tarafından.. Ben hayretle önümüze konan çaya ve kuşburnu oraletine bakarken Akın durumu fark etti. Gülerek açıklamada bulundu:
“Bu gargagagası sözü çay evinin bu gülümseyen sevimli sahibi ile benim aramda bir slogan. Bizim mizah anlayışımız ilşte. Ha kuş, ha garga, Karga da hayvan ve kuş değil mi ? Ona nazire söylüyorum.
Ben keyiflenmiş ve arkadaşımın kuşburnu oraletini höpürdeterek içmesi karşısında bende keyifle içimden “ bende keşke gargagagası söyleseydim” diye geçirirken beni iyi tanıyan Akın “Eminim sen de içinden keşke ben de söyleseydim bi gargagagası diye geçiriyorsun” dedi. Bir yudum daha aldıktan sonra oraletinden “ Buraya arada takılarak gargagagası içmek beni mutlu eder” dedi.
Ben çaymı içmiş ve bitirmiştim ki , Akın hemen yaşlı çay evi sahibine “iki gargagargagaası daha” diye seslendi. Orada oturanlara baktım çaktırmadan tek tek. Kimse bu diyalogu yadırgamıyordu. Demek ki Akın’ın dediği gibi buratya Akın sık sık takılıyordu. Çevreye baktım, kimse kuşburnu içmiyordu ama...
Akın’a dedim ki “ Bu Gargagagası esprisi nereden geliyor?” Akın bana bakarak dedi ki “Bir zamanlar, çok sevdiğim ve espri anlayışı çok farklı olan Rahmetli, Allah rahmet eylesin Sargun abi diye bir abimiz vardı. Bana arada derdi ki “Kargadan başka kuş tanımam Bülbülde neymiş?” diyerek çirkin ve kötü insanların da ders almasını bilene dersler vardır mesajını verirdi. Onunla sohbet etmeye bayılırdım. Çok içten samimi adamdı. O sözün üzerinden belki aşağı yukarı 30 sene geçti ama ben gene unutmadım. Sargun abimiz rahat uyusun. Ben de bu hikayeyi arada hatırlarım. Bence sende bir gargasın “ deyince yüksek sesle yaptığımız ve birbirine karışan kahkahalarımıza çevredeki emekli ve yaşlı insanlar hayretle baktılar.
Akın bir şey hatırlamış gibi bana bakarak dedi ki “ Tokat Hürsöz Gazetesini her gün zevkle okurum. Orada çok sevdiğim bir yazar var. Özgelişim yazıları yazar, hayatı anlatır, arada da hikayeler yazar . Bu hikayelerden biri de “Bat mı yedin de güzelleştin” başlıklı hikayeydi. Orada kahraman Esra babasına der ki “güzelleştim baba önce bat yedim sonra da kuşburnu çayı içtim” çok komik ve gerçekçi bir cevaptı. O günden beri bu espri ile gargagagası yani kuşburnu içerim. İnternetten o hikayeyi gösterdi bana . Yazar küçükken bir tanıdığı sık sık “ Bat mı yedin güzelleştin?” dermiş çevresine. Yazar da 50 yıldır unutmamış o anısını. Bu hikayede anlatmış. Hikaye de maşallah binlerce okunmuş internette. Ben de paylaştım. Sonra da :
“müsaade et okuyayım” dedim.
Ben hikayeyi okurken o gargagaasını yudumladı. Ben hikayeyei gülümseyerek dikkatle okudum. Kimi Üniversiteli bu güzel şehri batı ile de olsa tanıtırken, bazı yazarlarda böyle güzel hikayelerle şehrin tanıtımına katkı sunarken, bu şehrin rantını paylaşmak için yamyamlarda vardı her şehirde olduğu gibi bizim şehirde de . Ama tarih her şeyi yazacak, zamanı geldiğinde bu şehir vefasını da gösterecekti bu şehre hizmet edenlere... Bunu düşününce mutlu oldum. Huzur buldum.40 sene sonra bile vefa gösterirdi bu şehir...
Hikayeyi okuyup tamamlayınca gülerek baktım sevgili dostum Akın’a.
“Eski Başbakanlardan Tansu Çiller de güzelliğinizi neye borçlusunuz diye soran gazetecilere Kulburnu çayına demişti. Bizde Tokat’a gelince köyde kuşburnuyu hanımla bizzat yaparak İstanbul’a götürür ve kahvaltımızdan da eksik etmeyiz. Ayrıca sevdiğimiz insanlarada hediye ederiz İstanbul’da. Bu hikaye de buna gönderme. Ne güzel hikaye“ dedim.
Akın’ın gazetede her gün okuduğu yazarı cep telefonumdan ekleyerek her gün yazılarını takip etmeye karar verdim. Kitapları da var galiba. Dur aklıma yazayım o kitapları da alayım okuyayım da seversem çocuklarıma, çevremde kitap okumayı sevenlere hediye ederim. Böylece Tokat’ın tanıtımına yazıları ile destek olan yaara bizde destek olmuş oluruz. Kitapları da ne güzel insanları anlatıyor ama daha görmeden sevdim kitapları. Ne güzel düşündüm değil mi? Vay aklımı seveyim.
Bunu Akın’a anlatınca “Bende var sana hediye ederm” deyince, “Yok Akın ben alıp kendim okur ve hediye ederim” dedim.
Benim gülümsediğimi gören Akın’a bakarak bu sefer düşüncelerimi sesli olarak anlattım. Akın gerçekten de memnun oldu böyle düşünmeme ve harekete geçerek hediye edecek olmamdan memnun kaldı. Keşke herkes sadece laf yapmasa da kitap hediye etme yaygınlaşsa bu güzel memleketim Tokat’ta. Ama bu dileğimi her zaman dile getirsem de benden başka uygulayana çok rastlamadım ki. Sordum Akın ‘a da o da pek rastlamamış. Benim yaşadıklarımı o da yaşamış tabii ki.
Tam bu sırada yanımızdan motosikleti ile Tokat Yağlısı satan adam geçiyordu. Benim aç olduğumu anlamış gibi Akın hemen 3 er tane Tokat yağlısı söyledi. Düşündüm de uzun zaman Tokat Yağlısı yememiştim. İstanbul’da taze Tokat yağlısını bulmak mümkün mü? Yağlı ile Gargagagası gerçekten de güzel geldi bana Allah iyi ki Akın’a rastladım dedim içimden . Gülümsediğimi görünce Akın bana dönerek
“Bana dua et ki, sende uzun zaman Yağlı yememiştirsin” dedi. Empati diye buna derim işte. Ben de “Dua etmediğimi nereden biliyorsun, sana dua ediyorum” içimden dedim. Akın heyecanla kalkarak gelip sarıldı bana. Oradakiler ne olduğunu pek anlamaa da Akın’ın deli dolu hallerinden çok sevindiğini anlamışlardı.
Tam kalkacakken, Akın’a otur işareti yaparken adının Veli olduğunu öğrendiğim çay evi sahibine “ Veli emmi 2 gargagagası” dedim. Akın ve ben de gülümsedik...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.