- 400 Okunma
- 10 Yorum
- 21 Beğeni
Paslı Bir Tenekenin Hüzün Konçertosu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ne zaman toprak oldu duygularım. Ne zaman bu kadar uzağına düştüm insan olmanın. Uğraşmadım değil var olmak adına bu hayatta ama konuşmaya hakkım yokmuş, çünkü paslanmış bir teneke gibi çirkin ve tehlikeliymişim...
Giderken diyecek son bir sözüm yok, anlamı da yok ya, geç olsa da anladım, meğerse ben sizin için bir hiçmişim.
Yanlış anlaşılmasın...
Hiçlik korkutmuyor beni. Bendenimin çürüdüğü gibi etrafımdaki her şeyin yavaş yavaş çürümesine de alıştım.
Hatta rutubetin gotik resimler çizdiği oturma odamda, çizgilerin ardındaki gerçekleri ısrarla arıyorum.
Bu, şaşırtmacalı bir oyun, farkındayım. Ne kadar uzun süre bakarsan, her geçen saniye değişecektir gördüğünü sandığın yüzler.
Ama kendini kandırmanın yollarını da bulur insan.
Tek bir gerçek yok, zamanla değişir gerçek bildiğin şeyler.
Kopuyor içimde bir şeyler, hissediyorum...
Her geçen an, kulaklarımın tahammül düzeyi giderek azalıyor, tenekeye sürten tırnakların çıkardığı kahredici sesler gibi içerlerimi parçalıyor gereksiz sesler.
Hani tam da o çıldırma anında, dayanma gücü için çaresizce bir yardım ararken insan,
duaların sahipsiz kalır ya, işte o an istemese de inanmayı bırakacaksın, derler…
Doğru mudur bilmem, zaten bunun cevabını da bir tek ben veremem...
Söylenmeyi isteyen öyle çok cümle var ki dilimde...
Daldan dala atlar gibi konuşmak istiyorum. İçimde senelerce biriktirdiğim her şey, aynı anda çıkmak istiyor sanki hapis kaldığı karanlığımdan.
Öylesine ve alakasız gibi dursa da, bir adım geriye gidip baksalar büyük resme, en azından gereksiz bir ruhsal intiharı önlerler...
Ama istemediler...
Umursayan kimse de kalmadı ya artık...
Böyle böyle yırtılmadı mı cennetin sıfatı zaten...
İçimde oturmayan ve sürekli beni rahatsız eden düşüncelerle doluyum. Artık şaşırmıyorum dese de dilim, mantık ile yönetilen kısmımla da olabilir böyle şeyler diyemiyorum...
Kurgusunun bile kurgucusuna şaşırdığı bir gerçeklikte, her sabah kendine yabancı gelen bir ruhla uyanmak, bu nasıl bir hastalıklı bir oyundur, anlamıyorum...
Ah söylemek istediğim çok şey var ama boş ve paslı bir teneke gibi çirkin ve tehlikeli olduğum için söyleyemiyorum .
Zaten Kim dinler ki beni, bu durum için kime içerleneceğim, bilmiyorum...
Susmanın erdemine eremeden, susmanın ezikliğiyle gideceğim gibi geliyor bu hayattan. Ardımda pişmanlığa dair bile bir şey kalmayacak. Hani iyilerden geçtim de kötülere bile ağlayacak kadar duygu kalmayacak ya içimde, ben ona yanıyorum.
Acaba, diyorum var-etme sanatındaki hangi beceriksiz akımın bir sonucu böyle oldum ki…
Hangi gereksiz aklın hizmetine sunuldum…
Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.
Al işte bir cevapsız soru daha...
Tabi tabii ya, hakkımdır, sonuçta paslı bir teneke gibi çirkin ve tehlikeli biriyim...
Dünyada her şey yüzüme vurulmak ya da içinde kalmak için yaratılmış gibi geliyor bana. Başka ruhlarda olup da bende olmayan bir şeyler arıyor gözlerim.
Oldukça önemli bir özellikten nasibimi almamış olmalıyım ki, her defasında olurların bile olmaz tarafına yollanıyorum.
Bazen ama oldukça sinirlendiğim bazen, sormak istiyorum Tanrı’ya…
Cidden bu da mı gol değil, yapma ama, varlığın aşkına yeter, bak sana son kez yalvarıyorum…
Elden gelenlerin tükendiği yerdeyim...
Kendi elimle kendime zehir ikram ediyorum ve büyük bir keyifle kırmızı hapı içerken kendimi izliyorum.
Hem av hem de avcı olmak aynı anda, tıpkı hayat gibi işte, tıpkı hissettiğim ve hissettirildiğimin karşılığı gibi oluyorum.
Üzerime tam oturan bir durum bu, diyorum içimden. Başka ne yapabilirdim acabanın bir karşılığı da olmayınca elimde, üzerime tam oturan bu kılığı gururla taşımak dışındaki her şeyi görmezden geliyorum.
Ah ah büyük laflar beklenir gidenlerin ağzından…
Benim çok da söylenecek sözüm kalmadı galiba.
Ama söylemem gerekirse eğer bir kaç cümle..
Gözünüz aydın, sevinin, bakın olan oldu, artık paslı bir teneke gibi çirkin ve tehlikeli olmak dışında bir duygu taşımıyorum.
YORUMLAR
Ben de sokakları olan biriyim, öncelikle çoğu yazı şiir ya hüzünlendirir efkarlandırır vs ama çok yazıda/yazıya üzüldüğümü hissederim. Bu da üzüldüğüm yazılardan biri oldu. Evet şiirde
Siyahları fazlaca seven bir kalem. Bence arada beyaz gitmek yakışacaktır, paslar da atılmış olur. Kaleminiz dert ve pas tutmasın. Sağlıcakla
black_sky
Çok teşekkür ederim değer kattınız yorumunuzla.
Saygı ve selamlarımla.
Bu yazıya tek kelime ile şiir gibi bir çalışma diyorum çok beğendim kutluyorum
black_sky
Saygı ve selamlarımla.
Üst sokaktakiler için de geçerli olur mu bilemem
ama bu sayfada soluklanmak güzel.
Tebrikler.
Saygılar.
black_sky
Saygı ve selamlar benden.
black_sky
Eksik olmayın dilerim.
Sevgimdesiniz.
Sırf görseldeki foto, yazının üç aşağı beş yukarı neyi konu aldığına dair bi ip ucu veriyor, sevgili Sky. Çok güzel bir seçim.:)
İç sesinin bu denli dobralıkla yükseliyor olması, çok etkili ve belki çok da gerekli. Yoksa nasıl anlar insan kendini; nasıl bir başkasının içindeki taşların biraz da kendine ait olduğunu görebilir?
Evet, mesele o taşları nasıl ve hangi strateji ile bedenden çıkarılıp atılmasında. Teorik olarak çok şey bildiğimizi "iddia" edebildiğimiz halde, pratikte o taşlardan arınmak yerine, beklememiz (neyi bekliyorsak artık) içimizde turşu kurar gibi saklıyor olmamız, oldukça düşündürücü, kaygı verici...
Sevgili Gule'nin çok güzel ifade ettiği gibi, zehir içimiz dışımız. Ve her öğrendiğimiz yeni korunma yolu, metodu, beraberinde yepyeni problemlerle karşımıza çıkmakta hiç gecikmiyor...
Neyse, çok uzattım... Dilerim suskunun kölesi olmayıveririz ve söylencedeki içsellik, çözüm yollarıyla birlikte, dışarıya yansımaya devam eder...
Teşekkürler olsun kalemine.
Tebrikler, sevgiler, Black Sky.
black_sky
Siyaha dair duyguları ifade etmek bana oldukça kolay gelir. Bazen zaten bunun için yaratıldık, abartmaya gerek yok, derim kendi kendime.
Güzele dair ya da umuda...
Yazılacak çok şey vardır elbet ama o kalem ben değilim sanırım;)) herkes kendi çöplüğünde ötsün der gibi.
Varlığın çokça kıymetli eksik olmayasın.
Sevgi ve selamlarımla.
Paslı bir teneke benzetmesini sevdim. Sadece demir ve metaller paslanmıyor gülüm, biz de paslanıyoruz. Bundan beş on sene öncesine dek, vücuttaki metallerden habersizdim, şimdi detokslar yapıyoruz ağır metallerden arınmak için. Denizleri, balıkları bile zehirledik, civa, metalle...biz nasıl paslanmayalım canısı?
Sen yine siyahları giydin, Dracula olup uçmaya niyetlendin bakıyorum:)
Ama haklısın canımın içi, inan ki çoğu şey anlamsız ve koca bur hiçten ibaret .
Sarıldım kocaman.
Sevgiyle...
black_sky
Siyah bizden sorulur diye diye suyunu çıkardık gibi olduk ama işte...
Biraz yokluktan tabela görmüş gibi olsa da yazı;)) en azından dostlarla sohbet adına bahane oldu:)
Paslanmak ya da paslanmamak işte bütün mesele bu gibi;))
Varlığın en güzeli.
Sevgimdesin her daim.
"Paslı bir teneke gibi çirkin ve tehlikeli".
-içim gıcırdadı
Tam da sizden beklenilecek bir betimlemeli yazı.
Kutlarım. Tebrikler.
Saygıyla..
black_sky
Saygı ve selamlar Benden.
hayat torakta bsşlar ve toprakta biter…. geride kalan her şey toprağın üstünde ve yavsş yavaş toprağa eğilir .son hep böyle başlar ve biter….
Ne zaman toprak oldu duygularım?
güller açmaz, çimenler yeşermez bir diyarın ortasında kalmış gibiyim. gönlümdeki o eski bahar esintileri, artık sadece küle dönmüş ateşin solgun hatıralarından ibaret. leyla'sız mecnun gibi, perde arkasında kalmış bir aşk denizine hapsolmuşum. hüdhüd kuşunun sesini duymaz oldu kulaklarım; mehtaplı geceler, şemin titrek ışığında saklanan gölgelere dönüştü.
dağlar, nehirler aştım, ama ulaştığım her göl kıyısı, kumla dolmuş, tufan sonrası bir sessizliğe bürünmüştü. zühre yıldızı bile artık yolumu aydınlatmıyor; yapraksız ağaçlar misali, gönül evimde sadece rüzgarın uğultusu var.
şarap kadehi dolusu anılar, birer birer zehirli birer katreye dönüştü. kum taneleri gibi avuçlarımdan kayıp gitti her şey. kalp atışlarım, rüzgarın sesiyle yarışıyor; her nefes, firakın acısını taşıyor. bülbüller sustu, çiçekler soldu, gül yaprağı hüzünle kapandı. vuslatın hayali bile artık çok uzaklarda kaldı, şarap gibi ağır, mercan gibi değerli zamanlar geçip gitti.
giderken söyleyecek bir sözüm yok; gözlerimde biriken gözyaşı damlası, mektup gibi içimdeki feryadı anlatmaya yetmiyor. narın içindeki taneler gibi dağılmış ruhumun parçaları, denizin dibine batmış inci taneleri gibi, artık ulaşılmaz. dağ zirvesine çıkmış bir derviş gibi yalnızım; samanyolunun altında, ufuk çizgisinde kaybolmuş gibiyim.
gece yarısı, ay ışığının altında çiçeklere bakarken, sümbül ve lalelerin arasındaki dikenler gibi, hayata tutunmaya çalışıyorum. ama meleklerin bile terk ettiği bu dünyada, gökten yağan yağmur bile ruhumu yıkayamaz artık. gölgeler arasında kaybolmuş, kıvılcımdan mahrum bir şem gibiyim; şarap testisi dolu günlerin ardından, aşk okyanusunun derinliklerinde boğulmuş bir sandal gibi sürükleniyorum.
her şafak, aşkın şerbetiyle yıkanmış gibi yeni başlasa da, sis kaplıyor zihnimi, ay ve yıldızlar kayboluyor. baharın gelmesiyle açan gül bahçesi, sadece bir hayal; arazımda ekilen her umut, çayırlardaki ekinler gibi kurumuş. felek bana bir oyun oynuyor, toprak beni kendine çekiyor.
black_sky
Saygı ve selamlarımla.
paslanmış bir teneke gibi çirkin ve tehlikeliymişim
Bu cümle aldı beni benden
Tebrikler
black_sky
Değer kattınız. Eksik olmayın dilerim.
Saygı ve selamlarımla.