- 174 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
İzmirli "Son Dans"
Yıl 1998 - İstanbul
Hiç unutmuyorum. Lise son sınıf öğrencisiydik ve okulun bitmesine sadece altı gün kalmıştı. Tabi teknoloji ve dolayısıyla iletişim bu kadar gelişmediği için bu sınıf arkadaşlarımı bir daha göremeyeceğimi düşünüyordum.
O gün diğer zamanlardan farklı olarak etrafımdaki herkese göz gezdirdim. Zonta (Mustafa), Süslü (Nesrin), Benjamin (Yasin) vs.. tam onsekiz öğrenciyi tek tek gezindim. Sonuncusu biraz uzun sürdü.
Adı Deniz. Lakabı İzmirli.
Kendisi İzmirli olmamasına rağmen hatrı sayılır güzelliği sayesinde bu lakabı çok rahat bir şekilde haketmişti. Uzun boylu, kısa saçlı, esmer ve mavi gözleriyle sanki her zaman "ben buradayım" diyordu. Ben onu izlerken birden yerinden kalktı ve yanıma oturdu.
- Şşştt. N’apıosun bakim "Uzun" (bu arada bu da benim lakabım - "Uzun"). Vedalaşıyor musun yoksa herkesle.
- Nerden bildin?
- Şaka yapmıştım. (Sessizlik) Sen ciddisin!
- İnsanların ciddi zamanları da olur Deniz!
- Yok onu anladım. Baksana ismimle hitap ediyorsun.
Aslında biz bu İzmirliyle okulda tanışmadık. Yağmurlu bir bahar akşamı herkes parktan eve doğru koştururken ben biraz ıslanmak istemiştim. Daha doğrusu bir salıncağa oturdum ve ağır ağır sallanmaya başladım.
Bizim İzmirli de o gün taşınıyordu mahalleye. Taşınma esnasında yağmur başlayınca ara vermişler, o da parka doğru yürümüş ve beni görünce muhabbet olsun diye yanımdaki o ikinci salıncakta sallanmaya başlamıştı.
Kırkıma merdiven dayadım. Ben o günü hiç unutmuyorum.
Masmavi gözlerinin içi gülüyordu. Az önce saydığım tüm güzelliğiyle içimi gıdıklarken ben alakasız bir şekilde ikimizin bu dünyaya ne kadar yakışacağını düşünüyordum. Yanımdaki salıncağa oturup konuşmaya başlamıştı.
- Beni sallasana!
Adını sanını bilmediğim bir güzellliği henüz tek kelime etmeden tavladığımı biliyordum. İlk görüşte aşık olmuştum ve dahası bunu onun gözlerinden de okuyordum. Bazı şeyleri dillendirmeye gerek yoktu. Biz şimdi dahi adını koyamadığımız bir hikayeye o gün başlayacaktık.
Okul başladığında tesadüfen bizim sınıfa düşmüştü. Tabi bizim bu önceki tanışıklığımız diğerlerinin dikkatini çekti. Okula beraber gidip gelmeler vs.. derken biz Uzun ve İzmirli olarak şu an dahi birileri tarafından hatırlandığına emin olduğum bir çift olmuştuk.
İşte ben okulun kapanmasına altı gün kala herkesten farklı bir bilinçle durduramadığım o zamanı en azından yavaşlatmak istiyordum. Birşeyleri kaçırmak istemiyordum. Madem ki Deniz şu an yanımdaydı; birşey yapmalıydım.
Zamanın sevgililik süreçleri işte. İlk kez elinden tuttum ve yine o salıncaktaki gibi gözlerinden yakaladım. O da kilitlenmişti. Sadece bir ân bile olsa bu dünyaya ait olmadığımızı hissettim.
- Söylesene Deniz! On yıl sonra biz nerdeyiz?
- Bilemiyorum. Nerdeyiz?
- Yanyana değilsek hiçbir yerdeyiz!
Yazarken ve yaşarken kelimeleri dikkatli seçebilsem de o gün bunun için bir çaba göstermiyordum. Çünkü doğruluğuna emin olduğunuz bir yolda iseniz o yol üzerindeki hiçbirşey sizin elinizdeki o heyecanınızı taşıdığınız meşaleyi söndüremez.
Ben Deniz’in elini o gün ilk kez tutup gözlerine baktığımda bana aşkla bakan bir genç kız gördüm. Birbirimize henüz "seni seviyorum" gibi laflar etmemiştik ama birbirimizin avcundan su içmişliğimiz dahi vardı. Ben ona ceketimi verirdim, o benim gravatımı bağlardı vs..
Okulunun kapanmasına sadece bir gün kalmıştı ve henüz hiçbirşeyi değiştirebilmiş değildim. Galiba ağır bir yenilgi almak üzereydim. Evin içerisinde herşeyden soyutlanmış bir şekilde sadece Deniz’i düşünüyordum. Birden kapı çalındı. Annem mutfaktan gelip açmıştı.
- Buyur kızım!
- Şeyy. Ben bizim Uzun’a.. Pardon Ali Osman’a bakmıştım. Kitabı bende kalmış. Onu verecektim.
Az sonra bizim binanın giriş kapısındaydık.
- Başka bahane bulamadın mı! Okul bitti sen kitap diyorsun (Gülüştük)
Ayaklarımız bizi kendiliğinden o parka götürdü. Bu defa sıcak bir yaz akşamındaydık ve etraf cıvıl cıvıldı. Parkta yer bulamayınca çimenlere oturduk. Az bir vakit sonra ikimiz de yorgunluktan çimlere uzanıverdik. Tepemizdeki gök kubbe tüm güzelliğiyle artık karşımızdaydı. Kısa bir sessizlikten sonra ilk o konuştu. Küçük bir çocuk gibiydi.
- Bak şurda bir yıldız kümesi var. Onun adı "Son Dans". İşte o bizim yıldızımız olsun.
- Olsun tabi de birdaha nerden tanıyacağız onu.
- Sadece şimdiki gibi ay tabak gibi gökyüzünde olduğunda görünür. Sanki bir adamla bir kadın dans ediyor gibi. Rivayete göre bazı kadınların ne yerde ne gökte hiçbir yere ait olamadığını anlatır. İşte bu kadın da onlardan biri.
Deniz’i o günden sonra bir daha hiç görmedim. Okulun son günü dahi gelmedi. Çok sonraları kendi çabamla öğrendim ki babası bir askerdi ve sık sık görevi sebebiyle yer değiştiriyordu.
O yıldız kümesini de bir daha hiç görmedim. Ne ay tabak gibi gökyüzünde olduğunda ne de zifiri gecelerde. Hatta böyle birşey olmadığını da öğrendim.
Belki ispatlayamam ama o gün orada çimlerin üzerinde uzanırken "Son Dans" yıldız kümesini gördüğüme eminim.
Hatta bazen gökyüzündeki yıldızlarda bakıp bir çocuk gibi Deniz’in o gün uydurduğu rivayetini ararım.
YORUMLAR
Bazı anılar ve anlar kazınır zihne
Güzeldi anlatım kutluyorum kalemi
Sağlıcakla
bayduygusal
Ânlar ve anılar.
Doğru.
-saygılar