- 599 Okunma
- 6 Yorum
- 10 Beğeni
GÖLGELERİN ARDINDA ( Bölüm 1)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Hiçbir zaman bize gerçek hastalar gelmez, gerçek hastaların hasta ettikleri gelir.”
Enerji dolu bir sabaha uyandım bugün. Koskocaman penceremden dışarı attığım bakışlarımı şöyle bir gezdiriyorum etrafta. Meditasyonumu da yapıp kendimi ödüllendirmek istiyorum. Sanki gece boyunca kendimle baş başa kalmamışçasına biraz da ruhumla baş başa kalmak istiyorum. Ardından geç kaldığımı fark ederek ayaküstü atıştırdığım birkaç lokmadan sonra hızlıca dışarı atıyorum kendimi. Fazlasıyla tazelenmiş, canlı hissediyorum. Birazdan psikiyatri kliniğimden içeri atacağım adımımın bir o kadar bilincinde ama aynı zamanda da işini severek yapmanın vermiş olduğu büyük keyifle yola çıkmıştım. Meşhur bir psikiyatrist sözü vardır ne de olsa: “Hiçbir zaman bize gerçek hastalar gelmez, gerçek hastaların hasta ettikleri gelir.” Bunun bilincinde olmayı hiçbir zaman bırakmayacağım!
Hem sevgilimi görecektim bugün nasıl keyiflenmeyeyim ki? Uzun zaman oldu mesafeler gireli aramıza. Her ne kadar alıştık artık desek de alışılmıyor ki buna. Neyse, sabır… Geçecek bu günler elbet. Biraz işime bakayım, saat çabuk geçer diye umuyorum. Sevgilimden önce de üniversiteden arkadaşım Alper’e uğrasam iyi olacak. Bakalım ne haltlar karıştırıyor görmeyeli? Saman altından su yürütüyor ya yakında çıkar kokusu…
Seneler oldu Alper’le tanışıklığımız bizim. Seviyor muyum onu diye kendime soruyorum arada. İlk zamanlar seviyordum aslında, iyi bir insan olduğunu düşünüyordum. Enerjisi yüksek, hatta bu enerjisini yanındakilere de geçirebilen bir insandı. Fakat yıllar geçtikçe sanki cıvıl cıvıl etrafa ışık saçan enerjisine bir şey olmuş; aksine etrafına umutsuzluk, felaket, karamsarlık yayan bir adam olup çıkmıştı.
Her neyse bugün Alper’i düşünecek halde değildim, hayat arkadaşım geliyordu onunla ilgilenmeliydim.
1
…Kendi denizimde boğuluyorum bazen, o deniz ki dalgaları sonsuz, o deniz ki içine çeker insanı, rahat bırakmaz rüzgârı…
Işıklandırmasının gayet yeterli gözüktüğü, onlarca saksının içerisine konulmuş yapay çiçeklerle bezenmiş, lüks görünen bir restoranın önündeyim… Güneş batalı çok olmuş. Kolumdaki saate baktığımda 9’u biraz geçtiğini fark ediyorum. Lüks restoranın önünde duran, gelenleri assolist moduna sokarcasına serdikleri kırmızı halının yanındaki kurban beni karşıladı. Islak, kırmızı, akışkan, bulunduğu yeri kaplayan kan gittikçe ayaklarımın arasından daha fazla yayılıyordu. Ne yapacağımı şaşırmış vaziyette olsam da peş peşe gelen şu düşünceleri göz ardı edip olay yerini incelemekle meşgul olmak istiyordum. Bu aşamada Yusuf başkomisere haber verirsem hiçbir şey beceremediğimi düşünecekti, en iyisi biraz daha irdelemek ve öyle Yusuf’u aramaktı. Maktulün başına başkası tarafından sonradan takıldığı belli olan kızıl renkte bir peruk geçirilmiş, gözüne de simsiyah bir güneş gözlüğü iliştirilmişti. Güneş gözlüğünü çıkardığımda maktulün iç ürperten bakışlarıyla karşı karşıya kaldım. Buz kesmiş suratındaki iri mi iri mavi gözleri öyle donuk, öyle soğuktu ki mesleki tecrübem, içimin ürpermesine engel olamadı. Yüzükoyun yatırılmış fakat sanki gözlüğün gözükmesini sağlamak için başı sağ tarafa çevrilmişti. O da nesi? Kurbanın bir eli kesilmişti, sol eli yerinde koca bir boşluk vardı artık. Fakat geriye kalan bileğiyle sağ eli üst üste getirilip birbirine bağlanmış, tam da restoranın olduğu yere doğru özellikle çevrilmişti. Vücudu kafasından itibaren aşağıya doğru 6 kez delinmişti. Bir yetmemiş beş kez daha geçirmişti adamın vücuduna her ne kullandıysa. Sert bir katliam olmuştu bu, işinin ehli biri olmalı. Kesici aletleri kullanmayı iyi bilen biri… Belki de kasap, cerrah kim bilir? Ne anlatılmak istenmişti bunlarla? Ayrıntılarla boğuşurken karşıdan salına salına gelen Alev’i görmüştüm. Alev gerginlikle selam bile vermeden:
- Kerem…Maktulün adı Ateş, 40 yaşında, biyoloji dalında üniversitede görev yapıyormuş.
- Yazık ya, öğrencileri duyduklarında çok üzülecek.
- Hayat bu Kerem, bazı şeylerin önüne geçemezsin, ne yapalım elimizden bir şey gelmiyor. Sen de nazlanacağına şu işin ucundan tut da detayları inceleyelim.
- Haklısın, bir de birlikte bakalım gözümden kaçan bir şey olmasın.
- Hmm…
- Katil çok fazla sembol bırakmış anlaşılan. Kesik bir el, restoran, kafasındaki peruk, gözündeki gözlük…
-Bir yerden başlasak iyi olacak.
Evet, bir yerden başlasak çok iyi olacaktı fakat olay mahallinden biraz dışarı çıkmak istemiştim, gariban Ateş’in yanından biraz nefes almak için yavaşça uzaklaştık. O güzelim ağaçları görünce dayanamadım:
-Tam ilkbahar havası, vakalarla uğraşmaktan çiçek açan ağaçları gözümüz görmez oldu.
- Eee bu işler böyle Kerem Efendi, demirden korksak trene binmezdik.
- Öyle zaten Alev, işimi severek yapıyorum bir problem yok, sadece etrafımızdaki güzelliklerin bir nebze de farkında olsak yaşamak için daha çok sebebimiz olabilirdi.
- Bazen, hayatın içindeki rollerimize o kadar çok kaptırıyoruz ki kendimizi, hakikatte kim olduğumuzu hatırımıza getirmeye fırsatımız kalmıyor; yaşam denen bu tiyatro sahnesini pek de ciddiye almamak lazım, sonra bir de rolden çıkıp kendini bulmakla uğraş dur.
Alev’in bu sözleri, ona duyduğum ilginin gün geçtikçe ivmelenerek artmasından başka bir işe yaramıyordu. O bunlardan habersizdi tabii. Bir insan bir insana nasıl bu kadar hem yakın hem uzak olabilirdi. Elimi uzatsam dokunabileceğim mesafedeyken yüreğinin bana kilometrelerce uzakta olmaması için her şeyimi verebilirdim… Alev, anlatmakla bitirilemeyecek kadar çeşitli özelliklerde dolu bir kızdı, matruşka gibi içinden her gün yeni biri çıkıyor ve o çıkan yeni Alev’lere tekrar tekrar âşık oluyordum. Bitmez tükenmez sevgimi bir kenara atıp şimdi maktule dönmek gerek.
-Şimdi Yusuf komisere haber vermeden önce tekrar incelediğimiz şeyleri bir gözden geçirelim. Ne var elimizde? Henüz anlamlandıramadığımız şekilde kıpkırmızı bir peruk, güneş gözlüğü, vücutta 6 delik…
- Atladığımız birçok şey var. Olay bir restoran önünde ve akşam saatlerinde gerçekleşmiş, bunun sebebi ne sence?
- Bir yemek ısmarlayın be komserim, diyordur.
- Kerem, bir ciddi olur musun?
-Peki, tamam. Aklımıza yeni bir bağlantı gelene dek nerede, ne zaman oluşundan çok katilin çevresindekilerle ilişkisini araştıralım bakalım neler bulabiliyoruz?
-Müge, arabanla gelmiştin değil mi?
- Evet, komiserim.
- İyi, Ateş’in ailesinin yanına gitmeden önce bir merkeze gidelim. Başkomiserle konuşalım.
-Emredersiniz Alev komiserim.
Müge, yine bana tuhaf gözlerle bakıyordu. Hiç anlam veremiyordum bu kızın bakışlarına, dostça mı yoksa farklı bir niyetle mi bakıyordu? Neyse daha yeni geldi zaten, yakında çıkacaktı kokusu.
Müge’nin 1995 model emektarı da alarak merkeze gitmek için yola çıktık:
- Gidince Yusuf komiserden ne laf işiteceğiz Allah bilir!
- Evet komiserim, elimizde buradaki delillerden başka bir şey yok. Elimizi çabuk tutsak iyi olucak.
- Heh… Onu çok iyi dedin işte Müge. Böyle yavaş kullanırsan pek bir kanıt da bulabilecek gibi gözükmüyoruz.
Müge sinirlenmiş olacak ki bir hışımla gazı kökleyip vitesi 5’e takıyor.
- Dur kızım, ne yapıyorsun bizi öldürmeye mi niyetlisin?
- Olur mu hiç öyle şey Kerem komiserim, size nasıl bunu yapayım? Siz yavaşsın deyince…
- Tamam anladık onu, kontrollü ol biraz.
- Tamamdır, dedi Müge içinden bir şeyler geçirirken, Ah komiserim ah, size nasıl baktığımı görmüyorsunuz, Alev’in içine düşeceğinize dibinizde sizin için her şeyini verebilecek gül gibi Müge var,
- Bir şey mi oldu Müge? Bir yere daldın sanki.
- Yok bir şey Kerem komiserim.
Nihayetinde merkeze ulaşabilmiştik. Çabucak içeri girdiğimizde bizi kızgın, ne kadar diretsek de değiştirmediği tuşlu telefonunu sol elinde bizi aramak için bekleten bir Yusuf Başkomiser karşıladı.
- Çocuklar, dünyadan haberiniz yok ne yapıyorsunuz iki saattir?
- Başkomiserim kusura bakmayın, büyük şehrin trafiği işte maalesef…
- İyi hadi gelin bakın neler çıktı makulün ailesinden. Yardımcımız Deniz sağ olsun bulmuş siz gelene kadar.
- 20 senedir evli olduğu bir karısı var. Lale. Ama şu an boşanma aşamasındalarmış sebebini net olarak tespit edemedik. Bir de yakın arkadaşı var Cevdet, o da Ateş gibi üniversitede öğretim görevlisi. Ama Cevdet, gastronomi alanında.
- Bıçaklarla arası da iyidir o zaman.
- Her bıçakla arası iyi olan katil olsaydı…
- Sonra bir de Koray varmış, Ateş’in bir zamanlar çok ciddi kavgaya tutuştuğu bir abimiz kendileri. Onunla görüşmek lazım, ciddi suç potansiyeli taşıyor.
- Başka?
- Bir de Demir var. Belalı öğrenci. Takmış Ateş’e.
- Ne yapmış ki?
- Yaptığı ciddi teşebbüsler var, siciline işlenmiş.
- Ne gibi mesela? Adam yaralama, öldürme de dahil mi bu işin içine?
- Aynen öyle, kaç kez Ateş’i kasten öldürmeye teşebbüs etmiş.
- Bunları yapmasını gerektiren ne yaptıysa Ateş artık?
- Orasını bilemiyorum şimdilik.
- Ateş, Demir’i zıvanadan çıkaracak bir şeyler yapmış olmalı, psikopat kardeşimiz sebepsiz yere böyle bir şey yapmaz diye düşünüyorum. Not meselesinin abartılmış hali mi yoksa?
- Soruşturduk, komiserim okulla ilgili bir durum değilmiş, özel bir mesele dediler.
- Ne olabilir ki özel, hocasıyla öğrencisi arasında?
- Kız meselesi?
- Olabilir, üniversite öğrencisi sonuçta.
- Her şey olabilir, daha fazla zaman kaybetmeden Demir’le konuşarak başlayalım.
- Tamamdır, başkomiserim.
Yusuf başkomiserim düşünceli biraz bugün. İlk eşi Gülcan’dan boşandığından beri her gün öyle artık da son zamanlar ekstra bir dalgınlık hali seziyorum onda. Biraz kafa dağıtsa kendine gelecek de dinlemiyor ki beni.
-Komiserim yorgun görünüyorsunuz, bir bilardo yapalım kendinize gelirsiniz.
Tutkusu bilardodur Yusuf başkomiserimin. Ne tutku ama... Semih Saygıner maçlarını saniye kaçırmadan izleyip yeni logaritmalar türetmede üstüne kimseyi tanımam. Reddedeceğini bile bile yapıyorum bu teklifi, keyifsiz görünüyor gidip uyumayı tercih eder tahminimce.
-Düşüncelisin Kerem, sağ olasın ama Aslı’yla uzun zamandır vakit geçirmiyorum kafayı onunla dağıtsam daha iyi olacaktır.
- Peki, komiserim.
devamı gelecek...
YORUMLAR
İlk yazınızın güne gelmesi takdir edilmenizin çok ötesinde muhteşemlik arz etmiş
Can-ı gönülden kutluyorum sizi
Az insan çok mutluluk
Her ne kadar alıştık artık desek de alışılmıyor ki buna
İki veciz cümle
Saygılarımla
_senemizm_
Haklısınız alışması zor ama denemekten zarar gelmez.
Saygılarımla.
İlk günden günün yazısıı! Harikaa gidiyorr şuan ve devamında da sürükleyeci bir şekilde ilerleyeceğinden eminimm. Beklemedeyi(m)z.
snergiz tarafından 17.8.2024 12:05:20 zamanında düzenlenmiştir.
snergiz tarafından 17.8.2024 12:10:40 zamanında düzenlenmiştir.
_senemizm_
Beklediğine değecek...
Bu yazıda kadın ve erkek rolleri sanki kılıf, yer değiştirmiş gibi o yüzden biraz kafam karıştı. Anlatıcıyı bir kadın düşünürken Kerem oluşu ve aynı şekilde Alev'i de erkek sanışım, repliklerde tezat oluşturan bir algı yarattı bende...
Başlarda sakin ve dingin olan anlatımın, olay mahalline ansızın hızlı bir giriş yaparak, neyi atlayıp, neyi kaçırmış olabileceğim sorusunu aklıma getirse de; merak uyandıran çetrefilli bir hikâye sözkonusu...
Gerilimli, gizemli bir hikâye olacağa benziyor.
Tebrik ederim.
_senemizm_
_senemizm_
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Efendim gölgenin arkasında kim var gölgenin oluşmasında kim var insan insanları insanlar hasta ediyor diyoruz esas hastalık rahatsızlık insanı iç huzurunda meydana gelip vücuduna sirayet eder yaratılış gayesini unutanlar gereğini yapamayanlar ruhsal hasta olurlar bu yüzyıla gelesiye bu kadar hasta bu kadar rahatsız insan topluluğu herhalde ulaşmamıştır her alanda rahatsızlık verecek sorunların olması birinden kurtulup bir diğerine saplanmasına neden oluyor hem dijital hem manuel bütün alanda nefsimiz ve iblis ve iblisleşmiş insanlar saldırı içinde sorunlar alışmak için değildir aşılmak içindir akıl sağlığı bozmadan bozdurmadan ömrünüz hayatımız güzel olsun inşallah
Güzel bir romana doğru gider bu yazı.
Öncelikle hatasıza yakın edebi anlatım için sizi kutlarım. Hem gayet de sürükleyici.
Defterde böyle yazıları görebilmek gerçekten çok hoş.
Özenle hazırlanmış. Sadece bu bile aslında ne çok şey.
Geçenlerde "Doğu Ekspresinde Cinayet" filmini vermişlerdi TV'de. Kitabını okuduğum bir cinayetin filmini yıllar sonra tekrar izlemek bile güzeldi. Onu anımsattı.
Ezcümle.. Kutlarım.
Saygılar.
bayduygusal tarafından 17.8.2024 06:42:44 zamanında düzenlenmiştir.
_senemizm_
Teşekkür ederim.
Saygılar.