- 94 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSRAİL.
İSRAİL NEDEN DURDURULAMAZ OLDU.
Son yüzyılın en tartışmalı ve karmaşık konularından birisi, İsrail’in varlığı ve etkisi. Bilindiği üzere, İsrail’in kuruluşu, 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen bölgesel bir planla gerçekleşti. Alınan karar, Filistinliler ve Araplar arasında büyük bir hoşnutsuzluğa neden olunca, Arap-İsrail çatışması başladı ve bu çatışma günümüze kadar uzadı.
Filistinli Müslümanların asırlardır yaşadıkları topraklar, ABD etkisindeki Birleşmiş Milletler ’in aldığı oldubitti bir kararla, ellerinden alınarak Yahudilere verildi. 20. yüzyılın en büyük haksızlıklarından biriydi bu! Haksızlıkla kurulan İsrail, yine gayrimeşru bir şekilde topraklarını genişletmeye devam ediyor.
İsrail neden bu kadar güçlü? İsrail’in gücü, Siyonizm’in kökleri ve bu ideolojinin küresel sahnedeki gücüyle ilgili. İsrail’in neden durdurulamadığı, sadece bir ulus-devletin sahip olduğu askeri güçle değil, aynı zamanda Siyonizm ideolojisinin derin tarihi ve siyasi bağlarıyla açıklanabilir.
Siyonizm’in kurduğu siyasi, ekonomik ve dini bağlar, Batı’nın ve özellikle ABD’nin İsrail’e olan stratejik ve askeri desteğinin koşulsuz devamını sağlayan en önemli faktör. Geçen haftaki yazımızda da vurguladığımız üzere Siyonizm, Avrupa ve ABD’deki Yahudi lobileri aracılığıyla dünya siyasetinde büyük bir etkiye sahip.
Her ne kadar Siyonist lobiler ve bunlarla sıkı bağları olan hükümetler, örgütler, siyasetçiler ve diğer aktörler her konuda birbirleriyle tam bir mutabakat içerisinde olmasalar da İsrail’e yardım konusunda ve özellikle de kayıtsız şartsız destek verilmesi hususunda tam bir görüş birliği içerisindedirler. Dolayısıyla bu durum, İsrail’in bölgesel güç dengelerini etkilemesine ve dünya politikasında önemli bir rol oynamasına olanak tanıyor.
İsrail’in bir diğer gücü, dünya ölçeğinde sağladığı toplumsal ve ideolojik destektir. Siyonistler akademi, kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle geliştirdikleri ilişkiler yoluyla Yahudi halkının tarih boyunca yaşadığı acıların ve soykırımların unutulmamasını sağlamış ve bu sayede İsrail’e duyulan bağlılığı güçlendirmiştir.
Diğer taraftan ise yürüttükleri kara propaganda vasıtasıyla Araplar, Ortadoğulular ve Müslümanlar terörist, barbar ve gayri medeni bir çerçeveye oturtulmuştur. Peki, bu propaganda başarıya ulaştı mı? Büyük ölçüde evet!
Şayet insanlar, yaklaşık 15 bin çocuğun katledildiği Gazze’deki soykırıma halâ sessizse, türlü türlü bahanelerle, dolaylı bir şekilde de olsa İsrail’e göz kırpıyorlarsa bu propaganda başarıya ulaşmış demektir. Bu, bir kimlik çatışması değil, zalim ile mazlumun savaşı!
İsrail’in iki büyük gücü daha var. Birincisi, uluslararası sistemin tarafgirliği ve zayıflığı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK), İsrail aleyhine alınacak kararlarda ABD gibi ülkelerin veto yetkisi, uluslararası hukuk ve örgütlerin İsrail’e karşı alabileceği önlemlerin etkisini azaltıyor.
Amerika ve Avrupa’daki Filistin yanlısı gösterilerde neyi görüyoruz? Hemen söyleyeyim: İsrail’i korumaya çalışan uluslararası sisteme başkaldıran insanları!
İkincisi, Müslüman ve Arap dünyanın içinde bulunduğu dağınıklık ve zayıflık. Müslüman dünya, iç çatışmalar, siyasi istikrarsızlık, çıkar çatışmaları ve dış müdahalelerle can çekişiyor. Birbirleriyle uğraşmaktan başını bir türlü doğrultamıyor. Bu yüzden ne ortak bir strateji üretebiliyorlar ne de caydırıcı bir güç.
Bazıları İsrail’i tamamen reddederken, bazıları ona kol kanat germenin peşinde. Tek ortak noktaları var, o da Batı’yı ve İsrail’i insafa davet! İşte tüm bu farklılıklar, ortak bir cephe oluşturmayı güçleştirdiği gibi İsrail’in de bölgedeki pozisyonunu güçlendiriyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.