- 133 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
HESAPLAR DEĞİŞİYOR
Müşterek tükettiğimiz kaynaklarıyla, onun sunduklarına daha fazla sahip olabilme ve güya bu bencillikle de kendini ve kendinden olanları öncelikle gözetme adına şu veya bu nedenle çıkmış savaşların ortaya koyduğu yıkım ne de anlamsızdır. İnsanlar daha küçük yaşlarda yanlış öğretilerle beslendiklerinden, paylaşabilmenin doğuracağı güzelliklere de fersah fersah uzak kalmışlar yüzyıllar boyunca. İki kuruşluk toprak parçası için koparılan kıyametler kimselerin başını göğe eriştirmemiş, eriştirmeyecek de. İnsanı yaşatmak yerine, onu sömürmek, inancına kültürüne dikte ederek kendi değerlerini dayatmak ve bu konularda zoru görünce de topluca katli için kolları sıvamak, işte yaşanan senaryo tümüyle budur.
Eğer var olan su, toprak, yer altı ve üstü zenginlikleri, kısacası hayata dair tüm kaynaklar adilce ve israf edilmeden kullanılabilirse değil on milyara, elli milyar insana da yeter aslında. Bilimsel veriler de bu tür yorumları yazıp paylaşıyorlar. Dada fazlasına sahip olma hırsı yüzünden değil insanlığın, dünyanın da omurgası kaymaktadır. Daha küçücük yaşlarda ekranlar üzerindeki vahşeti izleyen bir nesil nasıl normal olabilsin ki. Dünyanın her neresinde olursa olsun, kimliğine, maneviyatına bakılmaksızın, birilerinin yaşamakta olduğu acılar, yoksunluklar bizlerden birilerinin de vicdanına tesr etmedikçe, ne kadar insan olduğumuzu yeniden sorgulamamız gerekir. Kaldı ki, birilerinin son yıllarda sıklıkla kaleme aldığı ve her zeminde dillendirdiği, dünya dışı varlıkların bizler üzerindeki yıkıcı işgal senaryolarında bizler insanlık namına bir araya geleceği, öyle mi sizce de? Daha kendi içindeki kavgalardan kurtulmayı başaramamışken, kendimizi, milletimizi ve diğer insanları kucaklamayı hayal gibi görürken, bu tür bir durum insanlık adına büyük trajediler yaratabilir potansiyeldedir.
Belki de bilim kurgu filmlerinin tesirinde yazılmış gibi görünse de bazı şeylerin yakın gelecekte tarihi de yalanlayan ve veya gerçeklerin su yüzüne çıkarak bize tarih diye yutturulan şeylerin de kocaman bir algı operasyonu olduğunu gösterecektir. Kişisel kanaatim, çok uzak olmayacak bir gelecekte işlerin bugünkünden oldukça farklı bir yere evrimle olasılığın giderek güçlenmesidir. O halde böylesi bir tehdit beşeriyeti beklerken, neler yapmalı, kimleri bu asil dava için ikna etmeli ve birliğin sağlanmasına davet etmelidir? Bunun nasıl yapılacağını bilemeyiz belki ve fakat bir yanda dünyayı kıyamete sürüklemeye çalışan ve adeta insanlık aleyhine ajan gibi çalışan, bu uğurda bütün servetini vakfeden güruha karşı; aydınlığın, erdemlerin, kardeşliğin ve sevginin paydasında yer alması gereken bizlerin neler yapmamız gerektiği apaçık ortadadır. Algılarımızın manipüle edilmesine fırsat vermeden, okuyarak, kaynakların geçerlilik ve güvenilirlik kıstaslarına da bakarak, çarpıtılmamış, subjektif algılarla köreltilmemiş gerçeklerin verilerini bulmak ve buna göre de bir duruş almak insan olarak keyfiyetten önce bir zaruri görevdir kanaatindeyim. Her şeyin düğmeler üzerinden ve ekranlarla komuta edildiği bugünün gerçekleri, o düğmelerin işlevlerinin ve ekrandaki verilerin ne denli hayatî konular olduğunu apaçık gösteriyorlar düşünüp anlayabilenlere.
Emparyelist felsefesiyle ve olanca barbarlığıyla halen iyi ve ideal Hıristiyan ya da Yahudi oldukları iddiasında olanların ortaya koydukları gerçekler ve manzara tartışmasız ortadadır. Onların kaleminden damlayan ; kin, nefret, ego ve her şeye rağmen zeferdir. Oysa, zaferlerin de bir erdemli yanı olması gerekir. Beşeriyetin geldiği noktaya taşınmasında doğudan yükselen ışığı görmezden gelen ve ona bazı şeyleri de ekleyerek, kadim doğuyu yine o habis emperyal duygu ve düşünceleriyle bloke etmeye çalışan güruh, çok ileri gitmiştir. Birilerinin dediği gibi, onların tasmalarını topyekün ele almak ve haddi bildirmenin zamanı çoktan gelmiştir. Ne kadar ilginçtir ki, Ortadoğu`nun şu anki kargaşasından beslenirken her ölen çocuğun, yok edilen ailelerin, hayallarin, kültürlerin ardından birbirini alkışa tutarak tebrik edebilen bu aşağılık insanlar, içmizden sağduyulu her bir ferde, cihat dediğimiz şeyi dikte etmelidir. Nitekim, cihat sadece arazi üzerinde yapıla gelen şey değildir. Kalemle de cihat edilir. Sanatı, siyaseti, ekonomiyi ve her ne varsa tüm enstrümanları işe koşarak, insanlığın karabasanları gibi durmakta olan bu ahtapotların kollarını budamak gerekir. Bu anlamda güne her geçen gün daha net şekilde yansıyan müttefiklik mevzuu çok önemlidir. Birliği giderek güçlenmesi, karşı tarafın da bu işten kolaylıkla sıyrılamayacağı anlamına gelir.
Esareti iliklerine kadar benimsemiş ve bir zamanlar Osmanlı`nın da en büyük handikapıyla “asil millet” olarak yere göğe sığdırmadığı Arap toplumlarının ne derece ;küstâh, ayıplı, riyakâr, değerleriyle çelişen, ümmet anlayışının da altını bile isteye oymaklı durumlarını nasıl inkar edebiliriz. Onların değerleriyle olan bu düşmanlıklarından beslenen Emparyelistler, Ortadoğu` da her türlü çirkin tasarrufu yapabilecek zemini elde etmişlerdir maalesef. Afrika`nın kara bağrından yükselen ve emperyalist güruhlara da tokat gibi tesir eden bu uyanış, Latin Amerika`da, Uzak Dğu`da ve giderek artan şekilde de Avrupa`da da kendini göstermeye başlamıştır. Mesele, inanç meselesi olmayı çoktan aşmış, saflar belirginleşirken, insanların vijdani yanları harekete geçmiştir. Geleceğin dünyasının bu tür şövenist, nobran ve barbar toplumlara asla tahammülü yoktur. Bizleri büyük yapan şeyler vatanımızın yüzölçümü, yer altı zenginliklerimizin hacmi veya insanca sayımızın çokluğu değildir. İnsanlığa katabildiklerimiz, anlayışlarımız, hoşgörümüz, barışseverliğimiz ve paylaşabilme yetimizdir. Bu gerçeklerde bir araya gelebilenler ile dünya daha bir huzurlu, güvenli ve geleceğe de daha umutlu bakabilecektir.
Yukarıda Arap toplumlarına yönelik bir eleştiri haklı yere ve tarihi realitelere göre yapılmıştır. Aynı ve hatta daha fazlasını duyması gereken bir toplum daha vardır. Düşünün bakalım, kimlerdir onlar? Yüzyıl ve daha ötesinde ayakları prangalı,insan olarak değil de iş yapan bir nesne olarak görülen, birey olabilme savaşında binlerce kayp veren, kendi yer altı kaynaklarını işleyemeyen ve kendi vatanlarında da ikinci ve hatta üçüncü sınıf insanmış gibi muamele gören,…. Tahmin ediyorum ki, sözünü etmeye çalıştıklarımızn zenciler olduğu anlaşılmıştır. Bugünlerde bir Fransız, Amerikalı atleti, güreşçiyi, koşucuyu ve her ne dalda olursa olsun beyaz tenli görebilmemiz pek mümkün değildir.
Hayatın her sahasında azami derece işe koşarak kullanılıyor olduklarını yine de fark edememiş zavallılar. Kendi bayrakları gibi benimsedikleri o bez parçasının, ecdadına uyguladığı ve insanlıkla asla bağdaşmayan şeylerin çabuk unutulmuş olduğunu gördüğümüzde, onların da geçmişlerinden koparılmış olduklarını kabul ediyoruz sanırım. Ne büyük trajedi. Önünde eğildikleri bayrak, bir zamanlar onurların ayak altına alan, namuslarını hiçe sayan, insan olarak onları görmekten itina edenlerin bayrağıydı. Buradaki eleştirimizin de dozu yüksek gibi görünse de bir gün başta Amerika ve sonrasında da o çok gururlu gezen Fransızların içten bir kuvvetle yıkılacağı günlerde, başı çeken öznelerin geçmişlerindeki acıları bir yerlerde saklayan zenci toplumunun özneleri olmasını kim istemez ki. Bunu yürekten istiyor ve içlerinde aynı duygu ve düşünceleri besleyenlerin olduğuna dair ümidimi koruyorum. İnsanlar renkleri üzerinden, kültürel değerleri bakımından sınıflandırılamaz. Kadim doğu kültürünün ortak yanı, bu yönüyle sömürgeci Batı`dan insana değer vermek anlamında fersah fersah ileridir tartışmasız. Medeniyet doğudan yükselmişti ve eminim yine doğudan o asi duruşuna yeniden dönebilecektir.
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Aynı fikirdeyim. Japonya modern dünyaya (!) ayak uydurdu da ne oldu? Tepesine nükleeri yemedi mi? Batı dünyasına hiç mi hiç güvenmiyorum. Bireysellik adına çiğnedikleri ne kadar değer varsa da görüntüde fayda sağlayan şeyler. İçi çürümüş. Zaten göstermelik olsun dertleri! Çok şey bildiklerini sanıyorlar. En azından bizden iyi bildiklerini sanıyorlar. Bir de bizim içimizde onların üstünlüğünü destekleyenlere ne demeli? Paylaştığınız düşünceleriniz için sağ olun..