Kafamın İçi Kazan
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Güneşli bir günde, bana ait olmayan bir şehirde tek başıma yürüyorum. Bakışlarım kaldırım taşlarında, ama onları görmüyorum. Adımlarımı tereddütsüz atmaya çalışıyorum.
Hayatımın bu döneminde sanki camdan yapılmış gibiyim. Rahatsız edecek derecede şeffaflığım, kırılganlığım.
Kaçıyorum. Mümkün olduğunca kaçmaya çalışıyorum herkesten, kalabalıktan, gözlerinden. Yüksek sesler ve ani hareketler, mantığı olmayan korkulara sebep oluyor bende. Bu nedenle güneşi, özlediğim güneşin ısısını duyumsayamıyorum; çünkü beni rahatsız ediyor ışığı. Ve ışık, beni fazlasıyla görünür kılıyor yürüdüğüm yerde. İstemiyorum bunu. Hem de hiç istemiyorum. İnsanların bana bakmasını, içimi görmesini, içimin karanlığına dalmasını, içimi tırnaklayıp deşmesini istemiyorum. İçimle bir başıma kalmak istiyorum.
Fakat, aniden duruyorum. Bakışlarımı karşıdan gelen birine odaklıyorum. Bu yabancı şehirdeki tüm yabancılar arasında, sadece tanıdığım değil, aynı zamanda çok iyi tanıdığım birini görüyorum. Ama nedense adını bir türlü anımsayamıyorum.
O an, donduğumu sanıyorum.
Enteresan olan, bu arkadaşımı yıllardır görmediğim halde, tüm kırılgan, şeffaf bedenimle anında tanıyorum. Her zaman giydiği aynı kot pantolonu ve Adidas ayakkabılarını, aynı Bomber ceketi ve desenli çoraplarını inceliyorum.
Hayret, diyorum içimden; hiç eskimemiş bunun kıyafetleri, hiçbir şeyi değişmemiş!
Sanki hava soğuyor birden. Nefes almakta zorlanıyorum. Adımlarım ilerlemiyor. Kıpırdamalarım yavaşlıyor. Demek ki gerçekten donuyorum.
Bu da ne! Hiç ummadığım bir anda, allak bullak aklımdan sıyrılıp ayılıyorum. Hayır, hayır, bu benim arkadaşım olamaz, diyorum. Çünkü O öldü: yıllar önce öldü. Hatta cenazesine gittim. Hatta, tabutuna kırmızı bir karanfil bıraktım, diyorum.
Mütemadiyen etrafıma bakıyorum, beni gören, duyan var mı, diye. Hayır! Yürüdüğüm sokak ve kaldırım bomboş şimdi. Oysa daha az önce insanlar vardı burada. Şaşıyorum olanlara. Bari bir sokak kedisi çıksa karşıma. Yok! Yok…
Ve arkadaşım sandığım kişi, çoktan kaybolmuş gözden. Demek ki, gerçekten o değildi. Fakat, bu nasıl olur?
Hayal kırıklığı yaşıyorum. Hem nasıl oluyorda, bir insan kendine benzemek yerine, benim arkadaşımın tıpkısı olabiliyor? Üstelik, aynı kıyafetleri giyiniyor ve onun gibi yürüyor ve onun gibi bakıyor bana?
Ait olmadığım bu şehirde, ölüler mi geziniyor sokaklarda? Hemen yolumu değiştirmeliyim, diyorum. Artık nefes nefese ve korku içindeyim.
Şimdi ben hangi yöne gideyim? Kime ne diyeyim, kime neyi sorayım? Hem ben niye buradayım?
Ey, sen! Say ki, sana soruyorum: evet, evet, sen; bu satırları okuyan SEN!
Sence, o gördüğüm arkadaşım mıydı?
Sen, inanır mısın hayalete?
Ben hiç inanmadım. Hem neme lazım; inanmayı da düşünmüyorum asla… Sahi, inanmak korkunç olmaz mıydı?
Düşünsene! Hergün ölü bir tanıdıkla karşılaşacaksın; sana yaklaşacak ve seninle sohbet etmeye başlayacak. Tir tir titreyen bedenine rağmen, korkunu belli etmemeye çalışacaksın...
Halbuki gerçekte, onun bir an önce kaybolmasını istiyorsunuzdur. Bunu nasıl belli etmeden sıvışacaksın? Üstelik O, yani hayalet; acayip bir tutku, bir özlemle, sokuldukça sokuluyor sana. İşte o an; kaçmaya çalışsan bir dert, kalsan daha bir felaket...
Üf, nereden çıktı bu meret düşünce? Sanki dünyanın kaosu kafamı yormaya yetmiyormuş gibi; sanki kafamın içi kazan değil de sahanmış gibi, bir de hayalet düşüncesi hortladı kafamda.
Git kardeş, git, halla halla...
Benden uzak git de, nereye gidersen git!
H. Korkmaz, 16/24 Sthlm
YORUMLAR
Sıradışı, özgün bir deneme olmuş. Zaman zaman benzeri duygulara kapılmıyor değiliz de... Görmüşlük duygusu... Alıp götürüyor bizi yıllar öncesine, geçmişin tozlu raflarına...
...
Tebriklerim, saygımla.
Tüya
Saygılar benden.
Bence okuyucuyu hiç dahil etmesen tam bir monolog örneği olacaktı. Bu şekilde öykü de değil de deneme niteliğine girmiş oldu yazın. Beğenmediğim için söylemedim. Denemeleri ben çok severim, hatta çokça da yazarım. Ancak başarılı bir monologdan dönülmüş ya ona biraz hayıflandım.
Bunun dışında ruhlar, hayaletler vs sorduğun için söylüyorum hiç benlik işler değil. Öykülere renk versin diye yer verdiğim oluyor ama şahsen inancım yok.
:)
Sevgilerimle...
Tüya
Kanımca iki haliyle de okeydir; çünkü düşünce yazıya dönüşme evrelerinden geçerken - belli bir düzeni yok düşüncenin - kalemin önünü tıkamamak gerektiği, düşüncesindeyim.
Eleştirin kıymetlidir, Deni(iz).
Çok teşekkürler, sevgiler benden.
Borgesvari davranıp hayalet ile iki lafın belini kırmak ve belleri kırılan laflardan söz kulesi inşaa etmek de kötü değil hani. Hayaletler gölgelerin giydiği cibinliktir. Oturup konuşmak vardı.
Saygılar,
Tebrikler.
Tüya
Çok teşekkür ederim, Orhan hocam. Ziyaretiniz her daim kıymetli.
Baki saygı ve selamlar olsun.
Öncelikle çok beğendim yazını. Okuru dahil wtme fikrin de güzel.
Ben isterdim erken kaybettiğim biriyle annemle Elif Cana ve diğerleri ile karşılaşmayı. Konuşmayı seslerini ve kokularını özlediğim herkesle bir kere olsun oturup konuşmayı ellerinden tutmayı isterdim.
Tüya
Evet, dediğin mümkün olsaydı, hiç fena olmazdı...
Güzel ziyaretin için çok teşekkür ederim Efemera.
Sevgiler, selamlar.
Tüya
Evet ama, hayalet varsa et midir, sırf kemik midir?
Ben bilmiyorum.
Teşekkür ederim, sayın Yanılgı Ustası.
Saygımla.
Başta başlayan duygusallık, "Git kardeş, git, halla halla..." derken sonunda kendini gülümsetti neyse ki...Bir rüya ya da hayal ürününün güzel bir tasviri olmuş, özellikle yalın anlatımıyla ve iç sesin sana hissettirdikleriyle...
Hayalet görsem n'apardım bilmiyorum, inanıyor muyum? Onlar da uzaylı gibiler sanki, hem haklarında konuşuyoruz hem de ispatlayamıyoruz ama net bi şey de tam söyleyemiyoruz, 'bi gün çıkar gelirler belki' düşüncesinin düşük bir ihtimali hep kulağımızın arkasında tokmağını vuran çan gibi...olabilir de olmayabilir de...bu tahminimi gördüğüm kabuslardan yola çıkarak söylüyorum, çünkü onlar artık bir rüya değil benim için, o çok farklı bi şey...bi şey var ama dedim ya elle tutamıyorum, yakasına yapışıp 'alın işte yakaladım size!' diyemiyorum ama gizemli bir varlıkla boğuşuyorum ne zamandır.
Şu sıralar rüya falan görmüyorum, tek tük gördüklerimi de unutuyorum hemen...beynimi tastamam boşaltmışım demek ki...kãbuslarımın dışında bazıları çok güzel ve hayat dolu geliyordu bana, seviyodum ben rüyalarımı, güzel bi bağ kurmuştuk. Onlar da sır olup uçtu gitti.
Sevgilerimle canım.
Tüya
Bugün pazar ve ben yarın işe başlayacağım için bütün gün keyifsizdim.
Bir de eskilerden böyle hayaletli bir şeyler ilişince gözüme; bari odaklanayım, dedim.
İyi mi yaptım, işte ondan da emin değilim! :)
Rüyalarına değinmişken, Gule; onları okumayı özlediğimi bilmeni isterim.
Var olasın güzel kelaminle, canım benim,
Daim sevgimle.
Bir hayalin boşluğunda cem etmek,
sanırım bu durumda en iyi arkadaş yol arkadaşlarıdır,
yürürsün usul usul
Yürürsün nefes nefese
Yürürsün konuşa konuşa
Yürüsün…
Hiç gitmediğimiz yerde bekliyor o hayal.
Güzel bir deneme yazısı okudum
Kutlarım
Saygıyla,
Sevgiyle kalın 🌺
Tüya
Bir yol seçmeli, bir seçim:
Ya hayallere yürümek ya da hayal/et ile, korku içinde yaşamak.. :)
Çok teşekkür ederim düşündüren yoruma.
Saygılar çokça.
Derler ki
Yarım kalan bir şeyler var.
Hayaletler bir şey ararlar.
Gelirler
Giderler
Örneğin kırmızı bir gülle dönüp giderler.
Ya da.
Ya da.
Çok saygımla Üstadım
Çok saygımla
Tüya
Yapmayın, Üstadım, yapmayın! :)
Çok teşekkür ederim gülümseten yorumunuz için.
Baki saygı ve selam ile.
deniz_tayanç1
İstediğini görüyor, sonunda.