Anna Saxsonayaviç Diye Biri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kendi varlığını silip aptalı oynamak yaptığı en iyi şeymiş.
Yayınevine gönderdiği öykü ve roman taslaklarını okuduğumda çok etkilendim. Yazıları bana getiren Müjgan liseden beri arkadaşım, bi bak güzelse basarsın, diyerek masama bıraktıkları bana göre hazine değerindeydi. İlk defa bu kadar metni çok kısa sürede okudum. Genelde hemen okumam. Keyfimin istemesini beklerim. Bu kez iyi ki keyfimi ödüllendirmedim.
Anna’yı görmek ve tanımak istedim, en sevdiği çiçeklerden bir buketle ziyarete kabul etmesini yarım saat kadar bekledim.
İçeri girdiğimde biraz şaşırdım beni ayakta karşılar diye bekliyordum fakat bembeyaz çarşafların arasında simsiyah saçları, masmavi bakışlarıyla güzel ama bitkin bir tavırla, gel, dedi. Yatağının yanındaki İstanbul yeşili koltuğu işaret etti.
Parmaklarımın ucunda kısa adımlarla koltuğa iliştim. Karşımdaki muazzam yüze hayranlıkla baktım. Altın oran budur, dedim.
Gözlerini ellerime dikmiş hayret ve şaşkınlık arası bir duyguyla dikkatlice bakıyordu. On dakika öylece durduk. Sıkılmıştım üstelik kitapçılarla önemli bir toplantım vardı, geç kalmak istemiyordum.
Söze girmek istedim, eliyle sus işareti yaptı. Bir beş dakika daha heba oldu.
Ayağa kalktım, anladım ki şu an diyaloğa açık değildi.
Sizi gördüğüme sevindim, deyip kapının koluna tam dokunmuştum ki:
Başka bir bakış açısıyla başlamak yeniye ve sonra herkesin geçtiği yollardan geçerek
sonra ilk defa oluyormuş gibi
ve ilk kez görüyormuş gibi zeytini hurmayı ve ağacın heybetini.
Sesindeki muazzam tını ve renkle yumuşak alçak sesle tane tane söyledi. Elim kapının pirinç tokmağında kalakaldım.
Kimse yokmuş kendi kendine sayıklıyor gibi:
Sürgünden önceki anlar çok uzaklarda kalınca yalın hayatımız bir tokat gibi geldi durdu gözümüzün önünde.
Böyle anlarda bir el, içimizdeki korkunun saçlarını merhametle okşasaydı,
deseydi dur burada, ben buradayım bak yanındayım. Gece sevgili gibi sarsaydı bütün yaralarımızı. Bir merhemin bu kadar güç bulunur bir şey olduğunu hayat çaka çaka öğretmeseydi ya.
Elbette biz her başlangıcın bir sonu olduğunu biliyorduk ama başlamakla bitirmek arasındaki her salisenin süreğen bir bedeli olduğunu bilmiyorduk.
Artık yeni bir umutla başlasın isterdik her şey. Bir annenin evladına bakarken ki şefkati bir çocuğun annesine dokunurken hissettiği güveni başkalarından da görmek ister insan. Başkalarıyla da iyi bir ilişki içinde olmak zor olmamalı.
Diye devam etti. Donup kaldığım yerde biraz bekledim.
Sesi birden sertleşti.
Kitaplarım çıktığında kimseye satılmayacak hepsini bana getireceksiniz. Almak isteyen randevu ile gelir onu şöyle bi tartarım, yazdıklarımı okumaya layıksa kitabımı alabilir. Tek şartım bu dedi.
İçeri girmeden önce uyarılmıştım.
Saçmalarsa üstüne gitmeyin demişti annesi, o çocukken de böyleydi büyük sözler ederdi. diye ekledi. Daha ekleyecekti ama kimsenin kendini dinlemediğini fark edince oturdugu yeniden uykuya daldı.
Özel ilgi bekliyorsun. Sen tanınmış biri değilsin önce herkesin yazdıklarını görmesi okuması ve seni beğenmesi lazım belki çok sonra istediğini yapabiliriz, diyecek oldum.
Yüzüme aşağılayıcı bir tavırla bakıp, Sen kimsin ki benim kariyer planlamamı yapıyorsun.
Ben seni okura ve imza günlerine taşıyacak kişiyim, demeyi çok isterdim ona. Ama o kadar kendi kafasının içinde yaşıyordu ki bir türlü ulaşamıyordun. Anna Saxsonayaviç nedir, kendi adı bile değil. Devrimde Turkiye’ye sığınmış Rus soylusu sanıyor kendini. Halbuki Müjgan’ın fakir düşmüş uzak bir akrabasıydı.
Ben bunları düşünürken o masmavi gözlerini yüzüme dikmiş beni izliyordu. Bir an düşüncelerimi duyduğunu sandım.
Yerinden doğrulmaya çalıştı. Arkasına yastık koyup güçsüz kollarından incitmeden biraz arkaya çekip sırtını yastığa dayadım. Siyah saçlarını düzeltirken:
Yeni hizmetçi sensin sanırım. Bana sütlü çay getir, dedi.
Gülümsedim. İtiraz etmenin faydası yoktu. Tam odadan çıkacaktım ki Müjgan içeri çayla girdi. Dört fincan vardı. Anna tepsiye bakıp, Hizmetçilerle çay içmek istemiyorum, diye fısıldadı. Zavallı Müjgan şaşkınlık ve mahcubiyetle bana baktı. Olur öyle aldırma, der gibi bir bakış attım.
Anna boşluğa bakarak var gücüyle:
Yazar olarak baktığımda beni ilgilendiren bir durum yok. Anlatıcı iyi anlatamadı der geçerdim. Başarı nasıl benim değilse başarısızlığı da sahiplenemem. Bu iki yüzlülük olur. Ben bir yazarım. Anlatıcı anlatır ben asistan gibi yazarım. İtiraz edemem aklıma göre değişiklik yapamam o ne diyorsa o.
Çayından son yudumu almadan mavi gözleriyle beni süzüp,
Başarı da başarısızlık da anlatıcının yani senin; yoksa yazar olarak ben mükemmelim, dedi.
Balateskizamanöyküleri
YORUMLAR
Jüli d.
Güzel desteğine teşekkür ederim zanzibar.
Anna'nın hikayesi beni de etkiliyor.
Jüli d.
Olsa güzel olurdu.
Senden bunları duymak güzel.
Sevgi ve selam
Jüli d.
Teşekkür ederim Ibrahim Bey
Güzellikler diliyorum ben de
Saygılar
Kişilik, ölü kişilik, kişiliğin sınırlarında patlama; tam terör bendeki. Gidiş yalnızlıkta, yalnızlık bile uzak; Kızılderili dilini keşfedemedi, bilinç yaklaştıkça soysuz.
Her insan, kendi var olma cabası yolculuğunda sözlerin ve düşüncelerin ve şiirlerin ardında saklanma ihtiyacı hisseder. Bu his saklambaç oyununada benzer.
Gerçekliğin katı ve soğuk yüzü karşısında, hayallerin sisli diyarlarına sığınmak, bizim en doğal kaçışımız değil midir?Bu düş diyarı, keşfedilmeyi bekleyen bilinmeyen bir evren gibidir; her yanında yeni bir hikaye, yeni bir başlangıç saklıdır. Ve bu evrende, her birimiz hem kahraman hem de kurban olabiliriz.
Sessizliğin sesi, bu şehrin en derin ahıdır bana göre. Unutulmuş hikayeler, taş tabletlerüzerinde saklanmış anılar gibi, yavaşça yüzeye çıkar ve çözüldükçe, okundukça bize rehberlik eder. Her hikaye, bir diyardan çıkar öbür dıyara koca bir çığlık atar, geleceğin umutlarına ışık tutar; karanlık gecelerin ortasında yolumuzu aydınlatan birer meşale gibi...
Ve işte bu yüzden, senin kelimelerinle çizdiğin düş dünyası, bize unuttuğumuz hayallerimizi hatırlatacaktır hep
Jüli d.
Güzel katkı sayfama teşekkür ederim.
Selam.
Annesi ,
Sacmalarsa üstüne gitmeyin
O çocukken de böyle büyük laflar ederdi.
Çocukluğumuz büyümüşhalimizin minyatürü dür aslında .hayalperest bir çocuk mahalleyi ele geçirir bütün oyunların kurucusu, cetebaşı okulun fırlaması sınıf başkanı herşeyde birşey ama birşeyde hicbirseygibi .yoğurdun kaymagı gibi bütün tabana hakim ve yayvan.tereyag yoğurttan kıymetli olsada bir emeğe ,ele muhtaç toparlanıp işlenmesi için yoksa bir kaşık yoğurdun kenarında tükenip gidecek işte ya ayrana karışacak ya cacıga Mujganın mutfağında garibim.
Birde kapıyı kapatmasını istediğimizde pencereyi aç dememiz gereken çocuklar vardır .onlar hep aynıdır kapıyı kapat evladım.
Kutlarım güne gelmiş eseri .yaşanmış bir hikaye lezzetindeydi.imla hatalarım hata değil böyle seviyorum özgür ve asi hissettiriyor.nas(i)lsa kitap değil ya yazdıklarımız.
Saygılarımla .
Jüli d.
Çocukluğumuz bizim oyun bahçemiz ya
Çok hoş bilerek imla hatası yapmak :)
Selam
Kafası kırık olanlardan alınacak çok dersler vardır. En beylik laflar, fikirler onlardan çıkar. Müjgân 'a Allah sabır versin :))
Jüli d.
Müjgan'nım iyi kız sabır diyor sürekli :)
Selam ve sevgiler
Jüli d.
Güzel tesbit Deniz. Tavan arası sırlar ve insanlarımız. Cansever'in Bezik Oynayan Kadınları gibi
Sevgi ve selam
Kafasının içinde şair ve yazarlar gerçekten de farklı bir dünya yaşıyorlar gibime geliyor. Hatta içindeki ben'le farklı kutuplarda hep ayrı düşen, birbirinin tersi ve zıt, siyahla beyaz, artıyla eksi gibi aykırı ve huysuzlar biraz sanırım.
Elindeki çiçekli anlatıcının on dakika sonra hemen sıkılmasını -önemli toplantısına rağmen- aceleci ve sabırsız buldum ama yüzüne söyleyemeyip de kafasının içinde kurduğu diyaloglar ayrı güzeldi.
Hikãyeleri dinlemeyi seven biri olarak bu hikãyeyi de sevdim. Bu da kalemin mahirliğinden olsa gerek...
Sevgilerimle canım.
Jüli d.
Herkes kendi kafasının içinde ne güzel değil mi?
Sevgi ve selam canım.
Jüli d.
Sevgi ve selam parlain