BABAM
ŞÜKRÜ BABA AÇIKLAMASI
…..
“Benim babam Şükrü baba
Babaların en babası
İnsanların en hası
Seferberlikten çıkar künyesi
Ben beni bildim bileli
Ben beni bilmezden de önce
Özgürlük nedir bilmedi
Rahatlık nedir görmedi
Önce ekmeğin kölesi
Sonra ekmeğin kölesi
Hala ekmeğin kölesi
Şu rezil kepaze düzende
Sekiz çocuk babası
Benim babam Şükrü baba
Şimdi madalya takıyor göğsüne
İstiklal Madalyası…”
H.H. KORKMAZGİL
BABAM
Göğsüne İstiklal Madalyası takıp köylerine gönderdiğimiz Şükrü babalara verdiğimiz sözü tutamadık!.. Cepheden cepheye koşturduğumuz, yedi yıl savaş meydanlarında çürüttüğümüz, kolunu, bacağını savaş meydanlarında bırakıp dönen; doğan oğlunu, kızını ya hiç göremeyen ya da yedi yıl sonra gören Şükrü babalara karşı yüzümüz yerde!.. Cumhuriyetten sonra köylüyü milletin efendisi yapacaktık. Köylüyü efendi yapamadık ama savaşta sıvışanların, ağaların, beylerin hemen hepsini köy, çiftlik sahibi yaptık. Şükrü babalara ise “Önce ekmeğin kölesi / sonra ekmeğin kölesi / hala ekmeğin kölesi” olmak düştü!..
Babam da Şükrü babanın kuşağından. Köylü, emekçi… Hüseyin ovada ayağının değmediği toprak, başının değmediği sınır kalmayan adam!.. Ellerini görmeyin, elleri toprak toprak, elleri parça parça, elleri yarık yarık… Gece sabahlara kadar öküzleri otlatıp, sabahtan akşama kadar kara sabanın başında herk eden; yarı aç yarı tok evladı ayal doysun, vatan doysun diye gözü gözüne değmeyen adam…
Babam, Bayram Özbek. Askerlik görevi dışında köyün dışına çıkmamış. İki sene askerlik yapmış ama hala aklı, fikri askerlikte kalmış. Askerlikle ilgili anımsamadığı, unuttuğu bir an bile yok. Kasaturasının numarasından, arkadaşlarının, komutanlarının adına, adreslerine, kapı numaralarına kadar hafızasında hala. Askerlikte öğrendiği dersleri satır satır ezber etmiş. Ben bu yaşıma geldim, babamdaki gibi bir fil hafızası daha hiç görmedim! Memlekette okur yazarın parmakla gösterildiği yıllarda babamı okutması için öğretmenleri dedeme çok baskı yapmışlar, Bayram’ı okut, kör kalmasın bu çocuk demişler, ama dinletememişler sözlerini…
Komutanları çok sevmişler babamı. Uzatmalı olarak askerde kalmasını istemişler. Rahmetlik dedem “Sabanın sapını kim tutacak?” diye izin vermemiş. Bağlanmış kalmış köye babam, karşı çıkamamış babasına…
Klan aile. Ailede on altı horanta. On altı boğaz… Bir taraftan bağ, bahçe, çift çubuk; bir taraftan mal davar, Akşamları düştükleri yerde uyuyakalmışlar… Dedem rahmetlik de çok çalışkan bir adammış. O kadar çalışkanmış ki köyün kadınları ırgatlık zamanı bizim tarlaya çalışmak için gelmek istemezlermiş. “Kele anam İsmail emmi adamı yüznumaraya bile göndermiyor, üç günlük sidiğim hala karnımda duruyor, ben gitmem onların tarlasına.” diyorlarmış.
Babam 1940 doğumlu. Şimdilerde 81 yaşında. Zamanında ağır çiftçilik, hayvancılık yaptı. Arazide ekip biçmediği tarla yoktu. Ahırımız ağzına kadar doluydu. En iyi inekleri, tosunları yetiştirenlerden birisi babamdı. Aklım ermeye başladıktan sonra, evde, köyde okuyan ilk çocuklardan birisi ben olduğumdan, babamın hesap kitap işlerine ben bakardım. Ta o zamanlar işi çözmüştüm. Baba, siz iyi ki hesap kitap yapmıyorsunuz, zararına çalışıyorsunuz, üttüğünüz, kazandığınız bir şey yok, derdim. Gerçekten de öyleydi. Girdilerle çıktıları hesap ettiğimizde hep zarardaydı babamlar… Çiftçinin buğdayı ambara girene kadar kırk tane düşmanı varmış ya, asıl düşman, çiftçinin hesap kitap bilmemesi, muhasebe yapmamasıymış, çocuk yaşımda anlamıştım bunu… Hoş yapsa ne olacak? En büyük düşmanları, kendisine dost olmayan, oy verip başına taç ettikleri iktidarlarmış. Onlar da seçim zamanı verdikleri sözleri bir dahaki seçime kadar unutup, iktidar olunca muslukları kendi yandaşlarına akıtırlarmış…
Şu hayatta ne mi öğrendim? Babam gibi namusu ile dürüstçe çalışan, köylü, emekçi insanların iki yakasının bir araya gelmediğini öğrendim. Babam ve anam ilkokulu bitirdikten sonra hiç durmadan, geceyi gündüze katarak çalışmış, üretmiş, didinmiş insanlar. Boğazlarından tek lokma olsun haram geçmemiş. Hala emeklilikleri yok. Beş evlat dünyaya getirmişler, içlerinde bir ben okuyabildim. Ben de devlet parasız yatılı sınavlarını kazandığım için okuyabildim. Oysa zehir gibi kafaları vardı, kardeşlerim de çok rahatlıkla okuyabilir, kurtarabilirlerdi kendilerini!... Olmadı!.. Olamadı!.. Sahipsizlik!...
“Benim babam Şükrü baba
Babaların en babası
İnsanların en hası
Özgürlük nedir bilmedi
Rahatlık nedir görmedi
Önce ekmeğin kölesi
Sonra ekmeğin kölesi
Hala ekmeğin kölesi…”
Babalar, çocuklarının kahramanıdır. Benim babam da bizim kahramanımızdır. Babalarımızı içine doğdukları zamana, koşullara, kültüre göre değerlendirmek, anlamak zorundayız. Yüreği merhamet ve sevgi ile dolu bir babadan başka ne ister ki insan? Alnının teri ile yaşamış, çoluğunu çocuğunu gücünün yettiğince kimseye muhtaç etmemiş, onurlu bir ad bırakmış babadan daha büyük bir miras mı olurmuş?
Sen sağlıkla yaşa benim canım babam!.. Bir çok yönümün, kişilik özelliklerimin sana benzemesinden onur ve gurur duyuyorum!...
Babalar günün kutlu olsun!..
HASAN ÖZBEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.