- 165 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gölge
GÖLGE
Yaşam suskun insanlar için bir azap denizidir.Bagırın çağırın azgınlaşın yoksa bu hayat mazlumlar için acı bir mezeden öte bir şey değildir. Sınırsız sonsuz bir ızdırap denizi. Yüreği yufka insanlar için bir puslu yolculuğun adıdır hayat. Dünya merhametten nasiplenmemiş azgın ruhlar için yaratılmış gibi. Çogunlugumuz sessizliğin mahkumları olmuşuz.Nasılmıyız.Yorgun ve yılgın.
****
Hepimiz biçimsel olarak afakiyiz. Gölgeyiz. İşin özü gerçeğin değil meçhuliyetin yansımasıyız. Bilinmezligi kendimize dost edinmeye çalışıyoruz. Büyük mabedler yapıyoruz. Küçük hüzünlerin gırdabında Hiçligimizi anlamanın ötesinde kendimize hayel bahçeleri kuruyoruz.
****
Senin korkunu yaşadı yüreğim.Bahçede oturdugumuz o masa bir dut tabagı .Eski pencerelerinden süzülüyor ışık. Seviniyorum seninle olduğuma.Gel diyorsun yanlızlıgıma benim. Varıyorum yanına. Bir kadın seviyorum ben. Kavgaları bunaltıyor güncemi. Senmisin o söyle bana. Memleketin halcesi gibiyiz ikimiz. Vaz geçilmez hikayelerden. Şiirler okuyor gözlerimiz. Irakta o köyde çocukluğun. Keçiler dolaşırdı anlatımlarında Ah nasılda sevinirdik güz dönümlerinde. Ömür dedigin neki zaten. Ölüme inat gülümsemek yaşama. Haydi bir çay demle ikimize. Yanında zeytin çökelek. Birde yufka ekmek.Şiirler okusun gözlerim gözlerinde. Yaşam denen hikaye bu olsa gerek.
****
Gelirsin bir gün saçların dağınık yüregin acı dolu.Kimsesizligimi görür avuçlarınIsıtırsın beni.Bir serçe gibi ürkek ve sevecen.Ötelerden bir ışık olursun.Perdeleri açılır odamın.Yatagımda bir sıcaklık bilirim yakınlardadır hüzün.Bize bakıyordur.Aglıyordur ıraklarda bir köyde.Bir kadın yanlızlıgına.İlmek ilmek ömür tüketir gece.Güneş ısıtmaz bilirim.Yoksun yanlızlıgımda benim.Sensizim.
****
Özgürlük belkide yalnız olmakla ilgili bir durum. Kendiniz kalmak için size ait bir alanının olması gerekiyor.Birliktelikler bu alanı ya yok sayıyor yada görmezden geliyor.Daha ötesinde sizin varlığınız kanıksanıyor.Görevleriniz öne çıkıyor.Siz o görevleştirilmiş isteklere yanıt verebildiğiniz ölçüde kabul görüyorsunuz.Sevgi saygı sözcüklerinin anlamsızlığını çok daha iyi idrak etmiş oluyorsunuz. Birlikte yaşamı paylaştıklarınızın size paylaşılacak bir hayat bırakmadığın anladığınızda çok şey için geç kalmış oluyorsunuz.
****
Yaşamda kısıtlı bir alanda olma zorunluluğu varken ölümün gerçekliğinde düşüncede oldukça rahat olma şansını kendimize verebilirmiyiz. Bu sürecin adımlarında aile toplum töreler din gibi özgün verilerin etkisi ne olabilir. Yaşamda nerde duruyoruz. Dogrusu insan toplumsal bir canlıysa onun bireyselliğinin sınırları nerede bitiyor. Bizi şahsiyet olarak var eden etkenler ruhumuzu nerede nasıl besler oluyor.Toplummu yoksa kendince var olmak isteyen insanmı beklentide öncül oluyor. Neyi niçin ne kadar yaşayabiliyoruz.Toplumu onun hücresel varlıgı aileyi hangi döngü yaşatıyor.Sosyal bir varlık olarak bizi etkeleyen tüm kutsallarımızın başlangıç yada bitiş sınırı olasımıdır. Yoksa degirmende ezilen bugday başaklarımıdır toplumcu yanımızla halcemiz. Niçin ahlaksal olarak samimi olamıyoruz.İnsanca yaşam yolculugumuzda kurdugumuz uymamız istenilen yapılarda insanca hakça bir yaşamdan mahrum bırakılıyoruz.Ekmegi aşkı umudu niçin birileri kendi çarklarında yitikleştiriyor. İnançlarımız bizim kurtuluşumuzmu yoksa felakatimizmi oluyor. Yaşamın her sürecinde niçin yetmezlik içinde kalıyoruz. Baş edemedigimiz hastalıklar önleyemedigimiz sömürü düzenleri gerçeklerle bagını koparmış yanılgılar teknolojinin yetkenligindeki güçsel sınırsızlık yılgın korkular insan olarak bizi niçin mazlumlaştırıyor.
Ölüm bizi tanrıya mecbur bırakıyor. O süreçte din öncülümüz oluyor. İnanmak kabullenmek ve ötelere göre kendimize yön çizmek. Bunu yapmaya çalışırken dünyavi karekterden kopmamak. (Burda dünyavi karekter söylemi yaşamın gerçek ivmesi olarak düşünülebilir.) Yaşıyoruz arzularımız ihtiyaçlarımız ve bize yaşama sevinci veren umudumuz var .Bu olgular yaşamın dinamigini oluşturuyor.
Rüyamda gök yüzünde uçaklar dolaşıyordu bir keresinde kontrolsuz dalgalar denizin taşıp benim bulundugum yere kadar geliyor tüm çevreyi yok edecek bir korkunçlugu yaşatıyordu. insan ruhunun rüyalardaki yansımasını Freud nasıl izah ederdi acaba . Her normal insanın görecegi rüyalarmıydı bu rüyalar .Yoksa yaşamın tozlu dikenli yollarının köhne bulutlarımıydı bizi uykularımızda korkutan.
En acımasız yetmezliklerimizde Tanrıya tevekül edebilmeliyiz.Anlamalıyızki geçici olan bu dünyaya her insan kendi işlevinde var olur. Ötesi tanrının hükümdarlıgındadır. Sebeplere yapışıp gerisini tanrının hükümdarlıgına bırakmak .Sınırsız amasız ve gerekçesiz yaşamın tanrının hükümdarlıgında oldugunun kabullenilmesidir. Biliyoruzki biz canlılar konrollü bir yaşamın içindeyiz.Kontrolü saglayanda doganın mutlak gücü olan tanrı (Allah ) .Biz inansakta red etsekte degişen birşey olmuyor.Red etmek size bir güç vermiyor.Bilakis sizi boşlukta savunmasız ve yetmezlik içinde bir puslu yönergeye bırakıyor.
Dogrusu temiz akıl sahipleri, inançlı olmanın gerekliligini hissediyor.Yaşamın sınırlarını görebiliyor .Burda inançlı olma olgusu aklın kullanılmasıyla ilgili bir durumdur. Akıl inanmak için ilk gerekli kavram olarak bizi yöntir.Tanrı kutsal kitaplarında insana hükmeder ve onun yolunu gösterirken aklı öne çıkartır.Akıl muhaasebesi yetmezlik içinde olan bir varlıgın kendini yaşamını toplumunu olgunlaştırması mümkünsel bir durum getirmez. Ancak temiz akıl sahipleri (özgün , serbest ) yaşamı ölümü varlıgı anlamaya çalışır. Ve bu girdigi süreç onu hayatın varlıgında bir büyük gücün (enerji ,varlık ,otorite ) oldugunu bize kanıtlar.İnançlı insanlar bu gücü Tanrı olarak bilirler.
****
Bazen bir haber alırsınız.Hani derler ya ’kötü oldum ’ der gözleriniz.Yüreginiz daralır sözcükler yitikleşir dilinizde. Bir ölüm gelir girilmez her vakit girilen eve. İnanasınız gelmez nasıl bir külfettir yürek anlamaz. Hani insan dönüp şöyle içi sevinçle geleceğe bakamıyor.Geleceğin anlamsızlığını görüyor gözleriniz. Niçin kim için bu mucaadele. Bu yaşamı anlama cesareti. Kimsesiz kadınlar kimsesiz çocuklar ve yılgın erkekler .Hayat bizim için degil anlaşıldı.Nasılda zavallı kaldı umut vakitsiz ölümlere kardeş oldu gelen sabah .Çok acılar gördük taşlı dikenli yollarda dolaştık gülümsemeyi unutmuş hikayelere yoldaş olduk.Ah memleketim öldük biz Haberin varmı .Memleket kışa mahkum oldu.Yağan karlar karalara bürünmüşte biz onu beyazından tanıdık.Öylesine konuştuk biz öylesine yaşadık zamanı.Şimdi acının harman oldugu başakları ektik ölümün tomurcugunda .Kimseler anlamadı.Ölüm insafsız ölüm celladı bu hayatın.Ölüm kurtuluşu acının.Ne yapabilirizki tanrının hükmü böyle.Bir sebep çıkıyor ortaya sonuç yitiklik oluyor.Biliyoruzki Hepimiz ölümle nişanlıyız.Toprak bekliyor bizi meçhuliyetin yolcularıyız.Karanlıgız yorgunuz kimsesiziz.Zavallıyız.Biliriz kırılgan yüregimizin bize açtıgı hüzünü.Soysuz bir kervanın peşine takılmışızdır daglarda çöllerde yanlız susuz kalmışızdır. Yar bildiklerimiz başka otagların çadırlarında rezillkle yoldaş olmuştur yalanına gecenin.Hani yanlız yaşadık dedikya zamanı.Fabrikalarda sıska umutlu kadınlar uykusuzdu.Genç erkekler çöküntüsündeyi çaresiz<ligin.Ölüm gelirdi vakitsiz.Yıkardı penceresini o kırmızı pancurlu evin.
****
Ezan okunuyor saat sabahın beşi civarında .İnsanların büyük çoğunluğu uykuda ! Tanrıyla iletişimde bizim önümüzü açan yaşamla içsel düşünmeyi bize öncü olan kutsal kitabımız (kuran) bizim için bir yaşam kılavuzu olarak ruhumuzu besliyor. Biliyoruzki kutsal kitap yaşamın içine öncülük ediyor . Peki nasıl oluyorda bir çok işlevde yetmezlik içinde olan bir islam dünyasının kuran gibi mükemmel ötesi bir kitabı varken niçin gerilerdeyiz ! Neyin eksikliğini yaşıyoruz. Bazı çevreler kutsal kitaplar için ‘ bilimsel değil ‘görüşünü ileri sürerken bilimin ne olduğunu açıklama zorunluluğu bir ödev olarak önlerinde durmuyormu ! ‘kuran bilim kitabı değil’ demek bilimin ne olduğunu anlamamakla ilgili bir durumdur ! Hiç şüphesiz kuran olağan üstü bilgileri içinde taşır . Bunun anlaşılması içinse olağan bir akıl yeterli olmaktadır.Biliyoruzki birilerinin kendi algılarını kutsiyete taşımak inananlar için yanılığının başlangıcı oluyor ! Yaşamın içindeyken düşünmek araştırmak ve gerçeği anlamaya çalışmak bizim yaradılışımızın bize yüklediği bir zorunsallık olarak karşımızda duruyor.Biz bu gerçeğe sırtımızı dönme lüksüne sahip olamayız ! Yaşamın sekülerligi dialektik düşünce bizi inancın dışına itmiyor sadece onun üzerinde bizi daha çok düşünmeye mecbur bırakıyor .Durum bundan ibarettir.
****
Milattan önce tüm kadınlar ve erkekler saklanırlardı güneşinden özgürlüğün .Kağnı arabalarında tek atımlık tüfekler kalın pantolunlu kırmızı yelekli emperyal askerlere güven verir sanılırdı. Sonra altaylardan bir kurtun emdirdiği bir yiğit topladı türk akıncılarını düştü Anadolu yollarına o zamanlar uyanmamıştı toprak sarsılmamıştı umutları yaşamın tüm mavi boncuklu balaları nehirlerin kıyısında yıkanmışlardı . O nehirler şimdide akıyor Anadoluda şimdide ölülerine ağlıyor geride kalanlar şimdi kırmızı şilteli köhne sedirlerde hastalar ölümü bekliyor. Ölüm cehaletin en yüksek dar ağacıdır bunu biliyoruz.Üniveristeler bunu bilmiyor .Tüm mezunları atama bekliyor devlet kapısında devletin kapısı kilitli pencerelerinde bordo kadife perdeler gece saklıyor karanlığını perde ardlarında kim neyi anlatıyor neyin hikayesi bu. Askerler ölüyor soytarılar çığırtkan bir gülüş dudaklarında methiyeler diziyorlar o göçüp gidenlerin karanlığına. Karanlıgı hiç sevmiyorum ben.
Sonra Ankara şahit oldu bizim hastalıklarımıza cebecide radyasyon onkolojisi ve ayaz bir mevsiminde çaresizliğin. Sen beni tanımadın ağaçlar tanıdı taşlar tanıdı beni ,kerhanede kadınlara çay ısmarladım son paramdı o benim .Kadınlar çaysamıştı başka ne yapabilirdim. Sonra devrimci ülkücü hikayeler dinledim memleketin yurtsever evlatlarından gözleri nemliydi hepsinin biliyorlardı ben seni çok sevmiştim .
Babam öleli on yıllar olmuş on yıllardır mahcup yaşıyorum.Oturup konuşacağım biri yok ! Kendi kendimide yetmiyorum.Düşünüyorum ölüm sonrası gidilen (yada düşünülen ) yerde ruhlar buluşuyormu.Farkındamısınız aslında inancınız sizi ölümsüz yapıyor ! Size ebedi bir hayat sunuyor. Peki biz niçin bu dünyanın kahrını çekiyoruz .Niçin bırakıp gideceğimiz şeylerin peşinde koşuyoruz bilinmezliğe doğru giderken bilinen bir anlamsızlığı niçin yaşıyoruz. Kutsallıgımızın görkemli imparatorluğunun muhtaçlığından niçin kendimizi azad etmek istiyoruz. Çünkü korkuyoruz sahiplenmek istediğimiz her şeyin elimizden alındığını biliyor ve yaşıyoruz. Hiçbir hakkımıza sahip olamıyoruz bekliyoruz birileri üst mevkilerden bizi korusun bize hamilik yapsın .Kendi var oluş gücümüzün farkında olamıyoruz.
Zaman bir çok şeyi küllendiriyor.Öylede olması lazım acılar küllendikçe katlanılır oluyorlar.!
Gerçeklerine sırt çeviren toplumlar hüsrana uğramaktan kurtulamazlar .Bu durum biz insanlar içinde geçerli bir kavram uçlarda olmaktan vazgeçmeyi başarabilirsek gerçeğin yalın hali yüreğimizi yakabiliyor.
Sınırları belirli bir hayatın içindeyiz öyleyse kendimize bir değer vermeyi başara bilmeliyiz.Eger bizler kendi değerimizin farkında olamazsak başkalarının bizi küçümsemesinden rahatsız olma hakkımız olamıyor. İşin dialektigi burda bitimleniyor.Yaşam daim bir mücadele istiyor ve biz yorgunuz !
Sana bir sır vemenin güncesindeyim. Biliyormusun düşünmeninde bir sonu var. Sevmeninde öyle .O bırakıp gidenlere sorsanız istemezlerdi gittiklerini. Kim güneşli bir sabahta toprağın altında olmak ister. Kim yazdırmak ister kabirlerde taşlara adını . Filan üniverstenin bilmem hangi bilim dalı hocası hiç bilemediği anlıyamadıgı ölümle göçü vermiş. kara toprağın ardına . Onun içindirki elfabe bilmez benim üniveristelerimin hocaları .Kapısından sokmaz bizi içeri kırmızı yakalı sarı simli cüppeleri ile buruygan sitatiko .Bahçesinde kediler dolaşmaz o üniverstelerin ,kedilerin olmadığı yerde bilimmi olurmuş! Ben sevmem öyle yerleşkeleri gülücükler saçmalı bahçesinde hanım eli çiçekleri ülkemin gençliğine. Kırmızı güllerden bir demet yapıp koşmalı özgürlüğün yamaçlarına umut. Anladımki her kabir bir anısıdır çekip gidenlerin.
****
Daim dönen kalplere sahibiz ! Tanrı doğru yöne dönmesini nasiplesin. Yaşam asla sabit değildir.Daim bir değişim içindedir. nefeslerimize karışıp kısa ömrümüzü dahada kısaltmaya etken virüsler dahi değişim içindeyken .Sosyolojik olarak durulgan olmak mümkünlülügü olmayacak bir durumdur.Öyleyse bize etki eden bizi yönlendiren her değerde değişime açık bir karektere sahip olmak durumundadır. Bu süreç insanı etkiliyen her değer için geçerlidir.
Burda inancın gerçeklik uygulamasında karşımıza çıkan ve bizi yönlendiren en önemsel etkiye sahip din olgusuda sürece dahil olmak durumundadır.Bilmeliyizki geçmişten gelen inanç yapımız toplumsal gereklilikle değişime açıktır . (yorum ) bu açıklık dini kendi ana kaynağından soyutlama olarak algılanmamalıdır. Tüm inanç sistemlerindeki içsel yapı çağın getirileri ile barışık olmak durumundadır. Doganın en önemli varlığı olarak insan akıl gerçeği ile yönünü algılamak . İmanını akıl varsalıyla beslemek cesaretini gösterebilmelidir.Başarılması gereken
sadece budur. Esirgeyen ve bagışlıyan mutlak güç (Tanrı ) akıl etkeniyle bize bu şansı verdiğine göre bunu kullanmamak durulganlaşmak yaşama karşı bir haksızlık olmaktadır.
Tanrının buyrukları yaradılışa ve yaşama ters olarak yorumlanmamalıdır. Dinin en büyük şanslıgı dini yaşamla çatışır göstermektir. Bilinmeldirki tüm kutsal değerler yaşamı olgunlaştırmak için katkı sunar .Bu başarılamıyorsa değerlerin yorumcası üzerinde düşünmek açık olmak gerçekçi olacaktır.
Toplum erkeği önemser .toplum kadını daha çok önemser. iki cins yaşamın işlevini oluşturur. Devamlılıgın özünde üreme iç güdüsü olduğuna göre toplumsal içerikte herhangi bir cinsin diğerine baskınlığı yaşamda gerçekçi olmamaktadır.
Burda karşımıza çıkan bireysel donanım (eğitim,kültür ) içselligi olmaktadır. toplumsal çatışkıların çoğulunda karşımıza çıkan bireysel cehaletimiz olur görünmektedir.
Burda toplumun ana kutsallarından biri olarak gözüken devlet tüzel yapısının işlevini anlamaya çalışmadan bir toplumun yaşam algısını kültürel olgusunu tesbit etmek mümkün olmayacaktır.
Devlet toplumun ana otorit etkeni olarak her bireyi etkiler . yönergeler. BU tüm toplumlarda kabul görmüş bir durumdur. Burda devletin pilanlayıcı ve uygulayıcı olarak halk kitlelerine pozotif bir etki olma işlevini sağlaması öne çıkmaktadır. Devlet ve toplum bir bütünceyi oluşturur.
Edebiyat yazı söz bu bütünceye katkı vermek durumundadır. Bu süreç toplumsal bilinç etkeniyle ilgili bir durumdur. Bunun sosyolojisi çağdaşlaşma kavramıyla açıklanabilir.
Dialektik olarak biliyoruzki içsel çatışkılar daim olacaktır. Bu sonuç bireyin ve toplumun kendi yaşam akışının bir yansımasıdır. Yaşam var araış gerekçe olur. gerekçeleri aramak iyiye güzele gitmek kalıpsal olarak dirençlede karşılaşabilir. Bilinmesi gereken yaşamın akışkan olduğudur.
‘Su akar yolunu bulur ‘ toplum ve insan daim araış içinde olmaya devam edecektir kuşkusuz.
****
Darlanınca hayal kurmalıyız birde çocukları düşünmeliyiz.Mercimek gözlü çocukları.Özgürce kanat çırpan serçeleri.Saçları örgülü kız öğrenciler.Umutlaşmayı başarmalı yüregimiz.Bakışıyoruz yaşamla kıyısında hüzün var şehrin.Badanası dökük evlerde yaşıyor ruhumuz.Özgürlük nefes alamıyor.Bir kadın sakız çigniyor yosma bir şey.Umursamaz bir keyfin içinde.Acıya gülümsüyor gözleri.Sokakta bir kediler mutlu.Suçlanmıyorlar korkmuyorlar.Tarikatları yok kedilerin.Güneş her daim ışıgını saçar.Bulutlar gelip geçicidir.Ömürde öyle sevinçte.Rüyamda çamurlu taşlı bir sokakta.Karşımdan geliyor umut.Ah gençligimin kadını Iraklardaki hikayeÇoluk çocuk yitiklikler.Dikenli taşlı patikalarda tükenip giden ömürler.
*****
Ben seni sevmek isterim.Sana sözcükler kurmak isterim.Gökyüzü kadar geniş.İçinde kırmızı mavi beyaz olan.Toprak kokan renkler çizmek isterim.Ömür denen tuvala.Ben seni sevmek isterim.Parasız yoksun karanlığımda.Aydınlıgım ol ıslat nehirlerinde beni.Bana anlat hikayeni kadınlığında.Seninle günahkarlaşsın umutlarım.Çocuklar elinde elma şekeri.Ben seninle dikenli tozlu yolculuğumda.Ömürce koşmak isterim.Hani bir rakı masası olsa.Yanında Antep ezmesi avakoda.Daha yeni kılmış olsak namazı.Korkup aglaşsak .evgiden.Soyunup dökünüp nehirlerinde gecenin.Sana umudu anlatmak isterim.Yoklugunun sıcaklıgında üşümek.
****
Tüm yüreklerin hüzünlendiği bir zaman dönencesinde. İyi kadınlar ve iyi erkekler kaf dağının ardına saklanmıştı. Kırmızı tekerlekli bir payton melikahmette bekliyor kıllı kaba hovardaları Diyarbakır kerhanesine taşıyordu.
Kapıda bir ünüformalı bekçi yaşı küçük olanları içeri almaz görünür. Geçkin kilolu kadınlar evin eyvanında hiç tanımadıkları erkekleri beklerlerdi. İhtimal yaşlanıp benimsenmeyecek yılgın vücutları bıkkınlık vermeye başlayınca onları orada tutsak eden sahipleri azat edecek, onlarda köhne bir odada ölüme dek günlerini yaşar görünürek tüketeceklerdi.
Birde işçi kadınlar vardı sabah erkence yollara dökülüp belediye otobüslerinde uyuklayan. Çoluğuna çocuğuna ekmek katkısı yapan işçi kadınlar. İhtimal mavi önlüklerini her hafta sona naylon çantalara koyup evde yıkamaya getirirlerdi. Onların hayatı beyaz yakalılardan çok farklıydı kazançlarıda öyle.
Anamda benim okumamı çok istmiştir. Okuyayım beyaz yakalı bir emekçi olayım .birazdaha fazla kazanayım .bazı akşamlar çoluk çocuk dışarda bir lokantada yemek yiyeyim ! bu böyle olmadı ömrüm alt kademe bir devlet memurluğunda geçti. Yılgın ve asla benimdir diyemediğim bir şehirde.
Kapısında bir ağaç yoktu oturduğum apartmanın şöyle elli yıllık bir taş konmamıştı sokağına herşey benimle gelmiş gibi eğreti ve ilkeldi. Çok namuslu gözüken erkeklerin çok namussuzca yanaştığı kadınlar dolaşıyordu kaldırım taşlarına arkadaş olup. Bir fabrikalarda çalışan işçi kadınlar kalmıştı utangaç ve ürkek.
Tırnakları uzuyor gecenin lacivert bakışlı bir kadın yanlızlıgında çocuğunu emziriyor. Kimseler tanımıyor yorgun atlı arabalarının sürücülerini. Tüm ibadet haneler müdavimlerini kovuyor dualardan. Şimdi en korkunç ikileminde hayat.
Herşey insan varsa anlamlıdır. Özgürlüğüm sana bağlı olmakla başlamıyor. Sana elvada ben yokum diyebilmeyi becerebilmeliyim. Yada sana koşmalısın benim günahlarımın ardından .tüm tabularını yıkıp duvarlarından atlayıp özgürlüğün ovalarında buğdaylar yetiştirebilmeliyiz seninle.
Bize saygınlığımızı verin diyen hekimler. Hiçbir zaman hastalarına saygınca davranmadı o yalanın önde koştuğu ülkede. Neyseki ben ırağım onlardan sende öyle .biz kötü erkekler ve kötü kadınlar yanyanayız. Niçin hep hastaydı sevdiklerim anlayamamıştım. Sadece ölüm yakındı onlara umut ırak. Eflatun bir lastikli don giymişti azize kış gecelerinde atıp yavan dolaştığı karanlıklarda tam yedi çocuk doğurmuştu. Kömürden ısıtıpta sıcak oldu diye pencereyi açtıkları o meyhoş kokan odanın gizlerinde. Sonra çekip gittiler .o şehri bırakıp o şehir tüm kadimligine rağmen yalnız bıraktı hepimizi.
****
Parentez : (Atatürk ve ötesi)
Güneş her dogdugunda karanlık biraz daha ezilir umutlanır yürek. Nefes almanın bir izdüşümü kalır çizgilerinde yitikliğin.
Bir fikri benimser görünüpte o fikrin yıkımına uğraşanların karizmatik yapıları o fikride o fikre bağlı olanlarıda gerçekliğin dışına taşır ve sonuç yıkım olur. Fikirler gerçekçi, evrensel ve yerel bileşkenin izdüşümünde bir anlam kazanır ırksal yada dinsel veya iki karekterli yansımalar kitleleri etkiler olsada gerçekle çatıştıklarından toplumlara olumsal bir etki katamazlar. Belkide ortadogu toplumlarının yanılgısı bu yapıyla içsel olduklarından ortaya çıkıyor.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük devrimci ,özgün asker yüksek öngörü sahibi gazi Mustafa Kemal Atatürk tarih sahnesindeki yüksek değer konumunu bu bilgelikle gerçekliği içselleştirmekle sağlamıştır diye düşünebileceğimiz önemli bir örnektir.Bir halk kavramından ulus kavramına geçirttiği büyük türk milletinin önderi olurken kullandığı iki ana kavram dikat çeker bilim ve gerçeklik.
Büyük devrimci özgün Türk milliyetçisi Atatürk miliyetçiligi dini ötelememiş ama onu kendi karizmatik varsalına araç olarak kullanmayıda uygun görmemiştir. Çagdaş bir devlet yapısının temellerini atarken devlet omurgasını çağın aşan bir öngörüde oluşturduğu yatsınmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Bilim insanın doğal ve sevisel yaşamında ilerleyişini öne çıkaran en önemli yönergedir. Dogmatik düşünceler inaç boyutunda olduğundan gereklilikleri kabul görür olsada yorumsaldır ve yorum bilindiği sanılanla sınırsaldır buda yanılgıyı getirir.
Bir bilim disiplininde bile bilinenin sınırlı olduğu bir gerçeklikse varsalda bilinenin kısıtsal bir içeriği taşıdığını görmek bir zorunsallık olmaktadır. Düşünülemki bir tıp prefesörü bildikleri ile o disiplinin uzmanıdır bilmediklerinin genişsel alanını düşünecek olursak bir bilinmezlik cehaletinide kendinde taşıdığını görmek zor olmazsa gerek.
Belkide edebiyat bu yaşam denen siyasi ,akedemik, hatta köylülük olgusunun karmaşık bir izdüşümü olmaktadır. Edebiyat bu nedenle sabit bir duruşa sahip olmamalıdır yaşam değişir çağın getirileri farklılaşır insan oğlunun iyiyi güzeli arayışı devam eder. Kimbilir belki bugün uğranda ölümü göze aldığımız bir çok kavram onlarca belki yüzlerce yıl sonra anlamsızlaşacaktır. Yada daha çok anlam yüklenecektir. Yaşamın arayışı hep devam edecektir ve insan denen varlık bu arayışta hep öncül olarak önde olacaktır. Edebiyat bu sürecin sadece bir yansımasıdır. Dil ve yazı bu yansımanın öncül karekterleri olmaktadır. Yazmak belkide düşünceyi gerçeklikle buluşturmaktan başka bir eylem olmamaktadır.
****
Seni öyle unuttum ben yalan dolan sözcüklerinde gecenin.karanlıga kanıp görünmiyenlerin. Yakarıp korkunç özlemlerinde.Yanımda yoklugunun hasreti.ben seni öyle aradım köylerinde memleketimin.Şehirlerinin ışıklarında aradım.korkunç yanlızlıgında yitenlerin .kimselere söylemedim ismini.çekip gittim hayallerin aymazlığına.seni öyle unuttum anlatmadım unuttuğumu.soframda bir tabagın bekledi seni.Saçlarımı taramadım .Ayakabalarım tozlu kaldı.yoktun yıkıktı yolculugum göçkünlügümde.Sana hikayeler anlatmak isterdim.Türküler çıgırmak sıcaklığında.Mayısta bahar gelir memlekete.İnsanlar hoşnutlaşır çocuklar parklarda oynar güleç şarkılarında masumluğun.Unuttum seni ben isimini söylemedim kimselere.Biliyormusun hiç param olmadı benim.dolaşmadı yüregim bulvar ışıklarında.sadece unuttum seni gel artık.
****
Bir duruşu olmalı kişinin ama bu duruş yaşamdan kopuk olmamalı .yaşamın akıcılığı bir nehir gibidir sular çakıl taşlarının üzerinde akar gider bazen bir kaya set olur önüne bazen sevinç yakınlaşır çoğu kez ölüm merhaba der o yavan açlığında ömrün. Karanlık öne geçer. Yinede varsanız ve ulaşabilmişseniz sabahına gecenin güneşin ışıkları ısıtacaktır sizi umut denen ana kucağında.
Bir düşünceyi bir duyguyu bir kültürü bir coğrafyaya bir bölgeye mahkum etmek aptalca bir durumdur. Bu ulusal kimliktede böyledir. Irksal olmayan kavimsel düşüncede esas güç kültürel birikimdir ve her yerde filizlenir.Kültür yöresel bir kazanımı evrenselle harmanlıyabilen toplumlarda ilerleme sağlar.Biz türkler için bu süreç daha karmaşık ama o derece daha net bir işleve sahiptir orta asya bozkırlarından Anadolu ovalarına taşan bir nehiri kalıplara sokmak pek olasılık bir durum olamıyor denilebilir. Türk olmak önemsenecek bir erdemdir diye düşünebiliriz. sizi kadim bir kültürün içinde olgunlaştırır.
Görmekten bıktığım çirkinliği ruhuma nakşettirmek istemem
Kimse kusura bakmasın,sizinle kavgam karanlıkla aydınlığın kavgası oluyor.
Onun için yiyip içmek ortalıkta dolaşmak yaşamak için yeterli bir yansıma olmuyor. Sinsi sözcüklerinize aşina olduğumu söylemek durumundayım. Biliyorumki içinizde cehaletin verdiği bir şeytanlık besleniyor. Benden ırak durun oldumu.Akıp giden bir nehri bataklığa dönderen bir cehaletin içindeyiz. Yirmibirinci yüzyıl bu ülke için belirsizlik taşıyor koşar adım uçuruma yuvarlanan bir kaya parçası gibiyiz. Bir yerde durulmamız lazım. Bu ülkenin çocukları yirmiüç nisanları güleş yaşamalı.İşte yine aynı dikenli Taşı yollar aynı yetmezlikler korkular. Yaşamdan kendine hiçbirşey katamamış insan yığınları.
En büyük acı cehaletin egemen olduğu bir kümenin içinde olmak oluyor.
Tüm ağaçlar birlikte ormanı oluştururlar. Birlikte yüksellirler gökyüzünün güneşinin ışıklarına arılar bir çiçekten değil bir çok çiçekten beslenirler bal yapmak için toplumlarda öyledir bir çok farklı görüşü içlerinde yaşatıp harmanlayabildikleri ölçüde toplumlar çağdaşlaşır. Yaşamı içlerinde olgunlaştır. Hayat sizi sürükler kendi yolculuğunda esas olan bir izinizin kalmış olması yaşamda kültür dediğiniz nedir ki yaşanılanın.
****
Erkenden uyandı acı gözleri ağlamaklıydı.Belki çaresiz umutları vardı özlemenin.Gidenlerin yoklukları kor ateşti.giyinip sokaga çıktı kimseler yoktu sokakta.Akdeniz uykada gibiydi heybetliydi.gel diyordu ıslan sularımda seviş benle.dükkanlar açılmamıştı daha.bir kadın durakta bekliyordu.kimin nesiydi niçin sokaktaydı nereye gidiyordu.varmıydı umutları sıcak mıydı sevinçleri gecesinde.çogunluk evlerindeydi bu vakit.Bir askerler ve polisler uyanık birde hastaneler.parklarda evsizlerde vardı tabi.kabirleri şehirlerin sessiz ve utangaç nerdensin dedi yalnızlık.Iraklardan mısın köylümüsün.Tanrıyla aran nasıl ‘namaz kılarmısın ‘ Yoksa aralardamısın.‘ solcumusun ,sagcımısın,korkagım dedi yaşama karşı.boyalı kadınlara karşı.yalan dolan hayata karşı.Onun için erkenden uyandı sokaga attı kendini.Daha canhıraç gürültüleri yoktu şehrin.Dükkanlar açılmamıştı daha.
****
Erişemediğim gökyüzünün sonsuzluğunda avuçlarımdaki dualarımı yolladığım tanrım .Beni koru ve huzurlat.
Biliyorum erkekçil röllerinde yaşamın dik durmalıyım.korkaklık ve çekingenlik bana göre değil (çünkü erkegim)
Biliyorum görmezden gelinen ne varsa konuşulmayan yok sayılan o bizim beynimizde bir perdedir.’ Nasılsın ? ‘diye sorulan her söz riyakar ve fahişe.
Yine askerler kılıç kuşanmış yine ülkeler fet edecek ölümler halbuki bak sabah olacak birazdan saçları ıslak aşk ve güneş yaşamak ne güzel.
Tüm kalıplarını kırıp yalanın ellerini tutuyorum senin.Biliyorum ne varsa yasaklanan sözcüklerde aklım onları seviyor.
Yaşam değerli görülen ne varsa değerini senden alır .sensin onu değerli kılan koruyan . isimsiz askerlerin ölümlerinden medet uman. Nutuklar atan.
Sensiz sokaktaki kadını fahişeletip sonrada namustan laflayan.Sen yalan çek git sokağımdan şimdi güneş doğacak bu sokağa .
Kedilerin hükümdarlık sürdüğü o bahçede kırmızı gülleri göremiyorum. Hanım elleri ve begonyalar anamın ektiği teneke saksılarda bana sevin diyor yaşamaktan keyf al.
Bu kediler yokmu bu kediler çocukluğumun yoldaşları yanlızlıgıma hırıltıları karışıyor gecemde. Hiç kimlik taşımıyorlar bilgiçlik taslamıyorlar. Mırıltılarında sözcükleri yasaklı değil. Kediler insanca yaşıyorlar görüyorum. Canları istedimi sevişiyorlar hayatla. Kimse kimsenin alanında değil .miras mülkiyet kibir bilmiyorlar.kediler farklı yaşıyorlar fabrika dişlilerinde otobüs duraklarında semt pazarlarında mazlum değiller. Biz insanlar öylemi bir kırıntısı bile yok içimizde sevmenin her şeyi kendimiz için istiyoruz. Bir kendimiz akıllı bir kendimiz değerli boş bulutlar gibiyiz.
****
Artık seni anlamıyorum .artık kalabalıksın benim için.Ben yanlızlıgı seviyorum .askerler geçiyor pencereden.Birde şiirleri sözcüklerin seni arıyor ışıkları gecenin.Yıldızlar seni yazıyor gökyüzünün içselliginde.Beni seni sevmiyorum analmıyorum suskunluğunu.Halbuki tamtamları çalıyor ölümün çabuk olmalıyız.Her şey için ! şimdi pamuk toplama zamanı çukurovada.Orda dogmuş anam kara yazısıyla sen bunu bilmiyorsun.Sen hiçbir şey bilmiyorsun bana dair. Olsun kadınımsınya.Kırmızı baş örtülü bir güz sabahında sigaran kalmamış gidip almalıyım.Hani içme şu sıgarayı dedimde anlatamadım.Kim bindi atlı arabaya kim yayan bıraktı sonbaharda.Niçin hüzünlendin niçin mutsuz ve bedbah.Korkma çekinme anlat bana.Bileyim nerde kaldı mutluluk hangi gecenin aydınlığıydı sevişmelerimiz.Yada olmadı öyle bir şey .hep gariptik hep kimsesiz.Olsun bizimde vardı umutlarımız. Köhne bir kavgaydı ömür.Artık seni anlamıyorum. Nerde tükendi bu umutÇekip gitmekte olmuyorki kolaymı bırakıp gitmek yıldızlı geceyi.
****
duyguların yanılgıları bazen çıkmaza girebilir ,dogru nedir bilemezsiniz hüzün ve çaresizlik benliginizi tüketir sinirceli kişilikler ruhunuzu törpüler yasaklar ve görevler yaşamınızı mapus etmiştir ,kendince hiç sinizdir ruhunuz size yetmiyordur onun için bir şeyler olmalısınızdır isminiz kişiliginize yetmez olur mutlak bir şeylerin içinde olmalı sürüye katılmalısınızdır , halbuki dogal ve sevisel yaşamda insan zaten sosyaldır ruhsal olarak kültürel olarak birden fazla olmalıdır ama bu fazlalık ben olmayı tüketmemelidir ,alman faşizmin yeşerdigi toprakta bu topraktır ,bir şeyler için bir şeylerin emrinde olmak .Bu yanılgı insanların çogunlugunun mutsuzlugunun ana yanılgısıdır ,toplumun kendisine verdigi görevle tükenen ömürlerin sahibi ,kendileri tükenirken sevisel yaşamında özüne kibrit çaktıklarını nerden bilecekler.Onun içindirki belkide tüm ce insanların yüreginde bir şeylerin eksikligi kanayıp durur ,neyseki dünya ölümlüdür. ölüm bu parentezi açar sizi ötelere taşır ,ölüm gerçekliğinde burdayım der.
****
Dünya cografyasında var oldugumuz kültürle Anadolu topraklarında yaşıyoruz,aldıgımız kültürel veriler geçmiş kuşaklardan bize yansıyan dönelerin bir yogunlugu olsa gerek .Düşünüyorumda bizler bu topraklarda yaşarken kendimizce görkemli ama kainatça bir zerreden öte değiliz. Dünyadaki bütün toplumların ana amacı insanca yaşıyan toplumlar olmak olduguna göre duyguda düşüncede inançta kendimizi önde görmemeli yaşamı ölüm dairesi içinde çogulca tüm insanlıkla algılamalıyız . Belki o zaman bizi kısır döngülere sokan vazgeçmezlerimizin dogal dialektikte bir anlamı olmıyacagını kavrıyacagız Belki o zaman yazdıgımız şiirin bir anlamı olacak belki ulaşılmaz aşklar bizi bunaltmıyacak çaresizliklerimiz sadece bizi üzmiyecek .insan olma bilinci bizi uçsuz bir okyanusta misafir edecek.O zaman erkekligimizin ,kadınlıgımızın tütsüleri sevgiyi yakalıyacak yüregimizin odak noktasındaki çocuklarımıza belki o zaman umut edilesi bir dünyayı sunabilecegiz.işte Anadolu bu duyguları yoguran toprakların adıdır bu topraklarda sınıf, etniklik anlamını yitirmelidir ,insanlığımız hepimizi evrenselligine taşıyabilmelidir.
****
Bilinçsizcede olsa bu yaşamın içindeyiz,çogumuz garip boynu bükük kimseleriz,yinede umuda tutunabilmeliyiz,denizi sevebilmeliyiz ,baktıkça ruhumuzu okşata bilmeliyiz gökyüzüne,en acımasız kaderlerde yazılı olsa alnımıza yarın daha iyi olacak diyebilmeliyiz,çogumuzun ilk aşkları başkalarına yar olmuştur,yüreklerimizde bir şeylerin kırgınlıgı ,en çaresi zor hastalıklar bedenimizdedir belki ,belki çogulda yanlızızdır,yinede seve bilmeliyiz insanları ,insana insan oldugu için katlanabilmeliyiz.şiirler yazabilmeliyiz anlatabilmeliyiz eksik kalmış bir şeyleri ,hastanelerinde aşık oldugumuz doktorlarına sevdadan söz edebilmeliyiz,ve bu ülke bizim ülkemizdir varsa yanlışı bizim içindir biz yanlışlıklarımızla varızdır ,uzaklardada olsa güneş o güneş bizim ülkemize dogacaktır ,kaldırımlarında işsiz insanlarıda olsa dişi yalanlarıda olsa umutlarımız o umudlar bizim umutlarımızdır.
****
Miyav miyav miyav kedilerin konuşma dilinin bilinen harflerinin ses uyumu bu .Kediler miyavlayıp kendilerini ifade etmeye çalışırlar Köpeklerde biliyoruzki havlamayı kendi ifade özgürlüğü olarak yaşarlar. Serçeler cikcik seslerini çıkartır.Bir çok insanlığa faydalı evcil hayvan insan denen canlının hayat yolculuğunda onlara arkadaş olmuşlardır.Hayvan davranışları nettir. Neye nasıl tepki verebileceği genelde bilinen bir durumdur. İnsansa farklı bir canlı bir açıdan baktınızmı üst bir canlı olduğunu hemen farkedersiniz kültür oluşturur sorumluluk sahibidir.Kurallarla yaşar o kurallar çoğu kez dinamiğimizi hırpalasada aynı zamanda kaosu önler. İnsanlar ve hayvanlar ortak bir yaşamın yolcularıdır. Zaman zaman içgüdüsel davranışlar gösteren hayvanların o konumlarında bile insan denen canlı kadar tehlikeli olduğu idda edilecek bir durum olmamıştır.Tanrı doğayı yarattı ve bizlerde doğanın bir parçası olarak diğer canlılarla (Özellikle evcil olanlarla) iyi geçinmenin yollarını bulmalıyız. Hayvanlardan akıllı olmalarını beklemek gerçekçi bir durum degilidir.Bir kediye ‘Niçin tırmalıyorsun’ Sorusunu soramazsınız ama insana niçin bir canlı hayvanı katletmeyi düşünebiliyorsun sorusunu sormak hakkına sahip olmalıyız.Yaşam tüm canlılarla güzeldir.
Çok korkunç bir durum bu ölüme yalnızca varmak ! Işık kümesinde yitiklikle var olmak ! Olurlulugumuz ölümle biçimlenir.Biliyormusun günaha girmekte gecekmemeliyiz . Memleketi düzelteceksek eger buna saçlarından başlamalıyız kadınım.Karmaşıktı gece gözlerinde.Duvarlar üzerime hucum eder.Tüm gizledigim hiçliklerim.Yoksan ger ıraksan b.urdayım der.Biliyormusun ben bu ülkenin çocuğuyum.Yaşlı kırık yüreğimle.En köhne sokaklarda tükenir ömrüm.Ruhumda içsel bir sıcaklık seninle.Çok geç kalmamalıyız sevmek için umudu.Ekmekleri bölüştürmek için.Barışı saglamak için.Layıkıyla şöyle bir sabah vakti.Geceyi özlemek koynunda.Güneş ışıklarını pencerede unutmuş.Gelirse gelsin ölüm.Benim yedi milyar kardeşim var bu dünyada.Başak tarlalarında gelincik.Sevdim tüm kadınlarını ülkemin kardeşçe. Ne kötü şey.Ölüm yalnız alır sizi.O zaman çobana gerek yok bu alemde.Herkez kendinizce özgürlük hükümdarlığında.
****
O güçüp gidenler yokmu.Sizi karanlıklaştıran Korkutan çökerten Ölümü özleten.Şehirlerde yalnızlaşan Islaklaşan yoksunluğunda.İşçi çocuklarının sıcaklığı.Ve çekip gidenler.Bir toprak tümekliginde biçare.Bakıp bakıpta konuşamadığın.Isıtıp kuzunede ekmeği.Bölüşmek tüm açlıklarına ülkemin.İnançlaşmak tanışmak yüregindeki tanrıyla.Birde ıslaklaşır toprak.Kuru yolculuklarında ömrün.aramak yetmez göçerleri.yürümek var izlerinde.bir kasım dönencesinde.ekmek topraga hücrelerini.belliki görüşmek lazım ölümle.
****
Ekmegini çaldılar umudun O ağlamadı.Ben korktum ‘yapmayın’ diyemedim.Kadınlar sevdi yüreğim.Çocuk kokan kadınlar.Saf ve pak hikayelerden.Senin saçlarını dagıtırken rüzgar.Ben bir taş duvar ardında Silikleşen bir kavgada hayalperst.Saklanmış oldum.Bekledim Beklemek kaybetmekmiş .Gördüm.Yıldızları öldürdüler gecemde.Histerik sevişgen yalanlarla.Devrimler yapacaktık.Kandırıldım Dipsel kuytularda şiirler yazdım.Anlamsız ölümcül şiirler .Kendimde inançlarımda oldu.Taşlı tozlu yollarda yürüdüm.Gördüm Ekmegimi çaldılar huysuz dediler.Hiçleştirdiler.Hiçleştiler.
***
Anlaşıldı bu özleyiş ölümü bulacak.Rüyalarımdaki misafirlginiz.Yalnız sevişmelerimde benim.Anadan ,bacıdan,yardan.Herkezki sever kadını.Bende yalnızlık aglaşacak .Adımlarım oldu benim Koşmak sevince sokağında.Karanlıgını yırtmak yalanın.Açmak saçlarını perde ardında.Emekçi sofralarında toklaşıp Oynaşmak hayallerinde yalanın.Yalan çemberinde anlatılanın.Bir bardak çay iç dedi reyhan hanım.Şekersiz ve yavan yaşamki.Çemberlerinde kavgamın.Dagınık bir gecesinde.Saçları açık ve özgür.Kendimce aglamalarım.Biliyormusun .Tüm ölümler vakitsiz çalar kapıyı.Daha sevinçleri yaşanmamışken hayatın.Gece karanlıgını kovmamışken.Belki güneş dogmamışken gözlerine umudun.Yitik bir kadın gülüşü gibi baskın.Ve amansız hasretlere mahkum bırakıp.Gelir soytarı ölüm! Hani bir sofrada oturulmuştur.Bir ayvalık zeytiniyle arkadaş.Anadan babadan bacıdan.Hadi anlatalım yardan konuşulur.Teneke saksılarda begonya çiçekleri.Basma entarili aşk ölüme inat buradayım der.Hani o tiren istasyonunda bıraktıgın şehir.Esmer gözlü özgürlüklere mahkum.Çekip giden uslanmaz yolcular yürekte.Bir Anadolu köyünde aradıgın ışık.Toroslarda bir dag yamacında.Kimsesiz ve bitkin sevişmeleri var yalanın.O vakitsiz ölümler vakitsiz sevişmeleride öldürür yürekte.Hani ekmeklerin paylaşıldıgı bir dünya kuracaktı güneş.Hani avuçlarımızda su içecekti serçeler.Bir çocuk emeklemeye başlıyacaktı hayata dogru.Hani ötede bir hikaye idi ölüm.Hani aglatmıyacakti yitenler.
****
Nisan sevinçli renkleri taşır doğaya.Bugday tarlaları içinde gelincikler.Birde ölüm vardır öteye itilen.Ve yoklugun yatagında gecenin.Yıldızlar altında kimsesizken.Hani kendince tutmuşsundur hayatı.Kıyısından köşesinden nasiplendigin umut.An gelir aglamışsındır çaresizligin loşunda.Belkide saçları yakınlaşmıştır sana aşkın.Çekip giden tiren kompartımanında.Anadolu bozkırlarında köyler.Kırmızı kiremetli kireç renkli evler.Kara çadırda bir Yörük kızı görmüşsündür.Sana türklügünü hatırlatan.Hikayeler yaşatmışsındır uykularda.Anadan bacıdan yardan.Yitik esvaplarda çıplak giyinmiştir ruhun.İşçi ellerin umut kar arayışlarda.Hani kendince tutmuşken hayatı.En olmaz kadınlarla girileşip.Küçük çocukları ile bu ülkenin.Paklanırken umutlar nisan renklendirmişken göç yollarını yitikleşmişken ömür.Bir Yörük kızıydı seni tanıyan.Yoklugunda aglatan.
****
Ölüm çetrefilli bir kavga.Çoğuldan teke inen kırılgan çıplakları aşikar eden yalan.Hani bırakıp gelmek var ya toprakta.Ölümden öte koyan yüreğe.Acı sevişmeleri var ya kavgamızın.Hani o işsiz halk yığınlarından kalan.Akıllı dedikleri soytarılardan.Rezilce rujlanan.Hani o soyunup sevişmeyi beklediğin ülke.Benim hiçbir şeyim olan aşk.Pabuçlarım da çakıl izleri.Gecesinde koynunda uyanılan.Bildiğim tüm öteki kadınlar.O çetrefilli kavgamda.Beni yalnız bırakan.
****
Gözlerime bakabilen kadınlara tutsağımdır.Acıda verseler yüreğime.İşsizligimi yoksulluguma başımada kalksalar.Sürmeli gözlerine ben hastayımdır.Şehrin en ırak semtlerinde en köhne evlerinde yaşanır aşk.Özgürlük anlatılır işçi sofralarında.Belki namaz kılınır ,belki bir içki keyfi.Saçları saçlarında umudun.Çocuklar gelir dünyaya genç annelerden.Küçük avuçlu çocuklar.Okullu olurlar.Genç olurlar yüreklerinde umudu güncenin.Adları Deniz,Yusuf ,Hüseyin.Yürek yürek heybeleri bugday kokan.Aranılan bir aş bir iş,ve ekmek.Paylaşmak üretileni sokak sokak.Esmer gözlü bir bakış atmak yaşama.Gençligimden hatırladıgım anam ,babam,Ve emekçi ablam benim usumda.Isıtsın isterim dogan güneş insanları.İnsanların sırtı pek ,karnı tok.Herkez kendi otagında huzurlu,-Cuma namazını kaç rekat kılacagıma ben karar vermeliyim-Tanrıyı nasıl sevecegimede.Kadınlar,Acıda verseler yüregime, gözlerime bakabilirler.
****
Darmadağın bir sevda bu. Kuytu köşelerde gizli kavgalardan.sevilmemiş kadınlardan kalan yoksun yalnızlık.Birde biçimsel ötekileşmeleri var ruhun. ilkesiz güncelerden kirli yalanlardan bildiğim. Sen varsın yoksul sofralarımda umut.varoşlarında bu şehrin,kırılgan aglayışları yüreğinde.kimderki işçi avuçlarında umut. Bir tohum iletilirken gecede loştur yarınları bu ülkenin. Aydınlık yüzleri hüzünlü aç kalmak var bir ekmek kavgasında günün.Kuytu köşelerde gizli kavgalardan. köşelerde din bezirganları. Mahpustur saçları özgürlüğün.Ceviz agaçlarında koyu yeşil bir acı.Gidenler gitmiştir toprağa.kalanların sokagında bir hüzün. Dişi sevişmeleri olsada gözlerin .Yitiktir ışıltısı ömür denen hikayenin. Biliyormusun bizde yaşadık kendimizce bu alem,de.Kadınlar sevdik gizlerinde yalanın.Öksüzce yürüdük kavgamızın tozlarında. Katık ettik gençligimizin çocukluğunu. Sokaklarında izlerimiz vardı umudun .Bizimde kendimizce anamız ,bacımız mavi gözleri vardı Kafkas çınarı babamızın .Sonra,Kısık nefeslere mahpus kaldık .Yetimlendik güncesinde ömrün .Halbuki biz lacivert gecelerinde kadınımıza .Sevdalı kır çiçekleri kadar renksel,Yüralar anlatırdık uykumuzda.Sonra köhne yürekli yalanları attık . Soframızda pak yürekler insanlar.Kendimizle yol aldık korkunçluğunda .Ömür denen köhne yolculugun.Birde o yalan kadınlardan.Hikayeler varsada otagında umudun, Silkeledik çöplügüne felaketin, Bizdik Anadolunun köylüleri,Kısık nefeslerde mahpus kaldık.
****
Başkaldırmalı yoksunluguna aşkın .Kirli çamurlarda paklanmayı bilmeli .Efendilerin gölgesinde yitmek ne kelime set çekmeli yalanına cehaletin.İşgören avuçlarında umudun Yeniden büyütmeli başaklarını güneşin! Aşk varsa yaşanacak elbet,Çıplak kavgaları var ülkemin bilirim .Yinede umudlanır yürecigim gözlerinde .Gözleri özgürlüktür kadınımın .Haydi elfabesini yazalım kardeşce yaşamanın bu dünyada Tüm tel örgüleri kaldırıp ne varsa paylaşılacak katıgımızda,anadan babadan gördüğümüz .Esmer bakışlı özgürlüklerden açıp çıkıgını katığımızın paylaşmalıyız bir Yörük çadırında Dedimya başkaldırmalı yoksunluğuna köhne yalpalanmalarına karşı koymalı öpmek istiyorum seni diyebilmeli yürek .Ölümse ölüm açık kapımız gecesinde.Efendilerin gölgesinde yitmek ne kelime,özgürlügü salmalı yaşam çizgilerine !
****
Alıp ellerimi benim karanlıklarda saklayıp tütsümüş korkulardan aklayıp gizlerine kat .Bir şiir yazsın dogmamış umuda.Soyunup dökünsün ölüm.bir yaz beklentisinde öpsün saçlarını.Bu ülke benim ülkem o yamaçtaki dag kulübesi.dirimsel dürtüler içinde aşk.perdelerini açsın özgürlüğe.korkulu olmasın sevişmelerimiz.Bir anne çocugunu emzirsin.Bir asker nöbet tutsun aglamasın sarkıları memleketimin.O dag başındaki kulübe sana bana umuda arkadaş.Gün turanç renklerine bürünsün.Bilirim bu ülke benim ülkem.Anla artık sevişmelerimizi ölüme inat.
****
Karanlıktı gözleri aşkın sisler kalkmazdı yollarından.Ölüm korkmazdı çogulundan dertlerin.Belirsiz ızler tanıdı yüreği.Usulca sevişen gece tanımazdı aydınlığı.Onun içinde belkide yanlız dinlerdi şarkılarını kadınlarını yanlız özlerdi.bir lokma ekmek için senin için benim içinaçılmazdı okyanusların lacivertlerine.Kıyılarında yaşardı umudun.Evli kadınlara sevdalanırdı.Topragında begonya çiçekleri ah bilseniz nasılda aglaşırdı gözleri.Öyleydi kıyılardı yoldaşı onun.evli kadınlara tutkun yalandı öteler ona.
****
Aslında hayatı anlamak zor bir durum.Yılar geçtikçe bunu daha iyi anlıyorsunuz.Bir evden bir ölü çıkmadıkça geride kalanlar pek anlamazlar dünyanın yalan dolan olduğunu .Bu durum benim içinde öyleydi .Hep sofraya gelecek sandım annemin yemeklerini.Babamla ülke ahvalini konuşmak her daim oluru olan bir durum zannettim.
****
Bu ülke bizim ülkemiz herkesin ülkesi kendine güzel bizim ülkemizse bize çok güzel.Dagları ovaları akarsuları gölleri Heleki yiğitleri. gözünü kırpmadan can verirler yurtları için.Her daim yaşamak hedef olsada bazen gelecek nesiller içöin ölkümü göze almak lazım gibi.kırpmadan kirpiğini düşünmeden geride kalan cananı canı bu topraklara feda etmek lazım. Biliyormusunuz bir fikrin sahipkarı olabiliriz.Ama fikrin baki olması için fikrin muzekkeresininde özgür lazım.Bu böyledir deyip suskunca kabullenmek o fikre öylesi zarar verirki bunu kitaplarda yazmaz okuyanda anlamaz.Özgürlük böyle bir şey işte.Her dönem lazım olan bir korunması gereken gül gibidir o .Özgürlük adaletin ekmeğidir.
****
Hayatı eksik yaşamak nedir bilirmisiniz.Ürkek ördek yavruları gibidir adımlarınız. Gözleriniz puslu karanlıklara mahkumdur. Esmer kadınları seversinizde onların haberi olmaz. Siz saçları sarıya boyanmış sahteliklerin yatağında yitikleşirsiniz. Ah Anadolu biz seni çok sevdik sen niye bizi yetim bıraktın. Niye ağlattın türkülerini memleketimin. Niçin ekmekleri eşit bölüştürmedin. Niçin ölülerimiz garip kaldı tokaları siyahlaştı kadınlarımızın. Niçin saçlarını mahpus ettin yitikliğine umudun. Niçin gölgede kaldı sevdalarımız.
****
Sessizce geçip gitmek var bu dünyadan.Kırıp dökmeden insan ahı almadan yetim hakkı yemeden. Yalan dünya malı için el ötek öpmeden.Gülümseyip meleklerine umudun elveda demeyi bilmek var.Çok şey var bu dünyadan göçüp giderken. Sevmek var kara çalı gibi duran ölümü.
****
Siz hiç kaldınızmı ölümün ardından boynu bükük. Bir sabah çayını yanarka içtimi ruhunuz.Gidenlerin ardında garip mazlum yanlızlıgı yaşadınızmı. Ne yapalım hayat böyle yitik ömürlerin insanları olduk biz. Sevmeye fırsat kalmadı saçları sarı boyalı yalanlarını hayatın.’Gitti canımın cananı ,Beni bıraktı yaralı ‘Siz hiç yaralandınızmı ölüm oku deldimi bağrınızı anlatın hadi hikayenizi. Siz hiç Agladınızmı çaresizliğin gırdabında.Aglamak devrimci bir eylemdir.
****.
Bazıları şöyle düşünür ‘Siyasetle işim olmaz ‘ Burda siyasetin ne olduğun anlamak öne çıkıyor.
Siyaset nedir : ‘Siyaset veya politika, gruplar arasında kararların alındığı veya bireyler arasındaki güç ilişkilerinin, kaynakların dağıtımı veya statü gibi diğer etkileşim biçimlerinin ilişkilendirildiği bir dizi faaliyeti ifade eder. Siyaset ve hükümeti inceleyen sosyal bilim dalı ise siyaset bilimi olarak adlandırılır.’ Görüldügü üzere siyaset toplumsal bir ilşkiler yumağının arasındaki güç ve yetki etkenliğini fiilen düzenleyen bunu yaparkende en önemli toplumsal varlığımız Devlet üzerinde oluşturulan eylem hareketi olarak öne çıkıyor. Toplum içinde yaşayan her bireyin yurttaşlık bilinciyle Siyasi bir karekterinin olması bu açıda kaçınılmaz bir gereklilik oluyor. Siyaset toplumsal yapıda kendini ifade etmek bende varım diyebilmenin bir alanı olarak önmümüze çıkıyor.’Siyasetle işim olmaz ‘ algısı koyunların benim meraile ilgim yok çobanın davranışları beni bağlamaz der gibi anlamsız bir aymazlığı öne çıkartıyor.Burda siyasi davranış olgusuyla militan anaeşi yapıyı birbirine bulaştırmamak gerektiğini belirtmek isabetli olacaktır.Siyasetin alanı toplumumdur toplumunda varlığının unsuru hukuk olmaktadırç.Bundan dolayıdırki Devletin bir Anayası vardır . O anayasa ortak paydadır.Evrensel değerlerle mutabıktır.Tüm yasaların temel dayanağını oluşturur.Yasalar bireye öngörülebilir bir alan açıyorsa ve fikir algısını önemsiyorsa orda hukuk ortaya çıkıar.Kanunlar yaptırımdır.Tarih boyunca yazılı yada otantik her toplumun uygulama kuralalrı olmuştur.Hukuk bunun üst değeri olarak içinde adaleti eşlitligi ve öngörülürü öne çıkartır.Birey toplum içinde hak ve sorumluluklarının iblincinde olur.Burda esas güç ve otorite tabiki devlet gerçeğidir.Devlet hukuk kavramındada otoriter bir karekteri içinde saklar.Böylece yasanın sadece uygulayıcısı değil aynı zamanda koruyucusuda ommuş olur. Demikrasi fikir özgürlüğü toplumun temel niazmı otorite (devlet ) Birbirin tamalayan önemsel varlıklardır.Toplum çağdaş bir zemin üzerinde olabiliyorsa (Bilim gerçeklik ,gereksinme ) Devlette hkuku öncül olur ve yaşama katkı verir. Bunun için Yurttaşlık bilincinin gerekliliği açık bir zorunluluk olarak yaşamımızdadikate alınması gereken bir gerçekliktir.
****
Demikrasi nedir : ’ Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi.’ Burda yurttaşların demikraitik karekterinde eşitcil sayılması kavramına biraz ağırlık vermeye çalışalım.Birşeyin sayılması onun öyle olduğu anlamına gelemiyor.Demikrasidede yurttaşlar ekonomik politik sınıfsal karekterlerin etkisi altında üst yada alt katmanda olabiliyorlar.Burda örgütlü toplum gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Son yılarda yapısal olarak tartışılır olsada cemaat tarikat kümelenmelerinin bir güç oluşturmasının temelinde onların temsil ettiği değerlerden ziyade çoğulcu bir birlikteliği yansıtıyor olmaları sağlamaktadır.
Yaşamın iki ana karekteri vardır bunlar iç içe geçmiş halkalar olarak bütünü oluştururlar. Birinci bireysellik ikincisi toplumsallıktır. Toplum bireylerden olşuşur bireyin ruhsal ve bedensel karakterinde toplumsal işlevi oluşturur. Bireyin yaşam olgunluğuyla toplumsal varlığı birbirini tamamlayan yapılar olarak var olurlar. Birey kendi doğal karekterin toplumdan etkilenerek oluşturur.Gelenek görenek inanç kavramlarının etkisinde biçimlenir yaşam bilinciyle onu kendi hamurunda olgunlaştırır.Çagın gerçekliğiyle yaşam yolculuğuna katık eder.Toplumun büyük çoğunluğu bu süreçte yalpalamış olursa böyle bir toplumsal içerikte demikrasi hukuk ve özsel varlığın çatışkılara açık olduğu görülür.Toplum önemlidir bireyi besler.O beslengenin işlevselliginde birey kültür toprağının önemsel bir varlık olduğunu kabul etmek gerçekçi olacaktır. Yaşam hiç birimiz için sıradan bir yolculuk değildir. Yaşam bilinç istiyor.
****
Bu dünya sizi öğütüyor siz bunun farkında değilsinizdir. Sorunlarımız özü bu gerçeği görmemekle başlıyor.Hayatı sonsuz sanıyoruz.Kurallar ve gerçeklerin çatışkılarına muhatap olmanın gerekçelerini kendimize soramıyoruz.Çünkü yeniliğe açık değiliz .Evdeki eşyaları yenilemeyi akıl eden insan varlığı beynine format atıp yeni alanlar yer açmayı beceremeyince tökezlemekten öte bir yolculuğa açık olamıyor.Ya geçmişe takılıyoruz yada bugünü sömürü çarklarında tükenmeye mecbur bırakılıyoruz.Biligiye gerçeğe ve yaşama ırak durmamızın bir başka nedeniyse öne çıkmak istemiyoruz.Uslu çocuk olmak bize güven veriyor. Aydınlıga karşı bir çekingenlik hepimizin ruhunda kendine yer bluulyor gölgede kalmayı varlığımız için güvence görüyoruz.
****
Bugün notaları acıklı hikayelerin Kısık sesli yitik kadınları arıyor ruhumuz.Güneş korkuyor ışıklarını pencerelere vurmaktan.Perdeleri kapalı umutlarımızın. Hani insanın olduğu her şehir benim şehirimdir diyesi geliyor insanın.Sakladıklarımız ruhunu kanatıyor gerçeğin. Haydi bir çiftetelli çalsın sevinsin göçüp gidenlere şu kahpe dünya. Gözleri hüzünlenmesin yârin. Yar yar olsun gölgesinde ömrün.
****
Biliyorum yanımda değilsin ıraktasın.Halbuki seninle aynı yastıga baş koymuşuz.Acıları damıtmışız yoksunluğumuzda.Büyük devrimler yapmış hayallerimiz.Koşup varmışız sıcaklıgına umudun.Sen yakınımda bir şehir.Akarsu ıslaklıgında yanlızlıgın.Azlıgın dayanılır gibi değil. Irakta türküler dinlemişizdir.Ölümü sevmişizdir acılarda. Aş ekmek umut heleki gece. Sarışmışızdır kavgasına çaresizliğin. Biliyorum bunları önemsemezsin sen. Hikaye yarım kalır yürekte. Bana kızma olurmu. Kimsin nesin anlat bana. Dagıt ruhumdaki kavgalarımı. Koş çabuk ol yaklaştı ölüm.Üşüyor sevinçlerim.
****
Zaman geçiyor Ömür yitikleşiyor farkında değiliz.Anlamak istemiyoruz çok şey için geç kaldığımızı.
Eylül sevecen bir aydır Eylülde Adenizde sular uykuya dalar.Sakin bir sevdalı gibidir deniz.Sizi çağırır.Siz onu red edemezsiniz. Eylülde güneydoğuda hareketlenir hayat beyaz tülbentli kadınlar akşam üzerleri toplanıp şehriye keserler imece usulü. Eylülde çok şey yapılır. Biber patlıcan kurutmaları damlarda salça sinileri başkadır hayat eylülde.Eylülde dicle nehri birbaşka güzellk verir hevsel bahçelerine. Eylülde Akdeniz olur her yer. Nemli hava yerini kabul edilir bir kabul edişe bırakır hayatı.Kırmızı rujlu kadınlar pauçlarınıda kırmızıdan seçerler. Kırmızı yaşamın rengidir .Size bunu daha iyi anlatır eylül.
****
Şartlar size ne söylerse söylesin umudu kesmemek lazım .Yaşam her durumda kendi sevdiriyor. Çiçeklerin açması üzüm bagları .sevecenliği bir kuzunun .Şehrin ışıkları yaşa diyor kaç ölümün gölgesinden. Kendin ol .Yapay yalanların kulvarında dolaşma.İnsanları sevmeye çalış buna kendinden başla. Birileri insafsız sözcükler kullanabilirler takılma onlara kendi yolunun dikenlerini kendin temizle.
Gökyüzüne bir bakın sonsuzluğu görürsünüz .İnsanın hayelleride öyledir. Sınırı yoktur yada sınır koymamalıdır.Hayeller belkide yaşamın huzurudur yada felaketi. Hayellerimizden vazgeçmemeliyiz. Ama gerçekçi yaşamalıyız.
****
Bir şeyi bilmek için gerçekçi yaşamalıyız.Burda gerçekçilik terimini bilinçli kullanıyorumNederi gerçekçilik bunun birinci şartı sorgulama kavramıdır.Sorgulanmamış olduğu gibi kabullenmiş bilgiler sadece dinsel karekterde olasıdır.Onda dahi öz baki kalmak üzere yorumlar değişkenlik gösterebilmektedir.Tevfid dışında güncel işler ve yönlendirmelerde daim sorgulama işlevi din içinde geçerli bir sonuçtur.Sorgulama gerçekliğin mimarıdır.Niçin neden nasıl soruları durumun aydınlanmasına katkı verir. Sorgu öğrenme eğitilme gerekliligininde bir önemli olurudur.Burda toplumların eğitim öğretim çizgilerinde önemsellik sorgunun bilim ve mantık işleviyle olgunlaştığını göstermektedir.Çagdaş bilimler (pozotif ) önemlidir ve neden sousunu kendine yönelterek gelişmiştir. Burda din bilim kavramlarının ayrıştığını kabul etmek durumundayız.Aslında dinin kendiside bilmekle ilgili bir durumdur .Bildikçe din olgunlaşır.Bireyin yaşamına katkı verir. Dinin kendisininde bu noktada sorguya açık olduğunu görebiliyoruz. Dinin temel kavramları içinse söyleyebileceğimiz inanç kavramının nüsbet bilim dairesinde olmadığıdır.Bundan dolayı Tanrı ahiret melekler cinler vs gibi kavramlar inancın özelidir. Bunları ispat etme şansı olmadığı için yoktur deme şansımızda bulunmamaktadır.Özellikle ölüm karşısında inancın öz olarak bir gerekliliği mevcuttur.Çogunlugumuz bu mevcudiyeti yaşamla içleştirmişizidir.
*****
İnsan davranışlarının temelinde ben olgusu yatar kültürel donanım toplum bilinci bu ben olgusunu kabul edilebilir bir düzeye taşır (egonun ıslahı ) Birey sosyal bir varlık olarak toplumcu bir kareterdirç.Yanlızlıkla huzur bulabilir ama yanlızca yaşama şansı sorgalanmalıdır.İnsan denen canlı sosyaldır sosyalliği ona yerleşik düzeni mecbur kılmıştır.İlk şehirlerden günümüzün metropollerine kadar ortaya çıkan kültür şehir kültürüdür. Şehirleşmek ve bu çizgide olgunlaşmak çağdaş devlet olgusunuda karşımıza çıkarmaktadır.Şehirleşmenin getirdigi ortak yaşam paydaşlığı iletişim sanayi devrimi üretim ortaya çıkan sınıfsal yapıların özünde bu şehirleşme yapısının temel olduğunu görebiliyoruz.Şehirler yaşamın lokomatifidirler. Yaşamı kolaylaştırırlar iyi organize olamadıkları durumdaysa bubub aksi olur yaşam zorlaşır sınıfsal farklar keskinleşir sömür kendini daha iyi hissetirir. Burda toplumun genel anlamda ulusun en etken tüzel varlığı olan devletin öncül olarak varlığını bilmek durumundayız.Devlet gerçeği ulaşılmış olan en önemli örgütsel yapıdır ve bu yapı toplumlar için vazgeçilmez bir gereklilikten ortaya çıkmıştır. Güvenlik sosyal barış paylaşım yaşamın yönlendirilmesi özgün yada dolaylı devlet varlığının etki alanı içindedir.Devlet bu işlevini hukukla gerçekleştirir.Devleti kendi kulvarında bırakıp bireyselliğimize dönelim.Her normal insanın toplumdan beklediği insanca yaşam şartlarının oluşturulması gerçeğidir.Tüzel varlıklar bakidir. Bireyse bir canlı olarak sınırlı bir ömre sahiptir o ömrü insan onuruna uygun yaşama şansını aramak bu konuda çaba harcamak varlığının kendisine yüklediği bir sorumluluk olmaktadır.Gölgelerden kurtulup ben olabilmek bunu biz olmaya taşımak insan denen canlının çaba harcaması gereken en önemli ödevi olmaktadır.
****
Geliyorsun peşimden karıncalar gibi heyacanlı ve sakin.kırmızı toprağın üzerinde bir gelincik gibi.uykusuz anneler gibi geçkin yılların özleminden kaçıyor yüreğin.baharda ölmek gibi bir korku var içimde.arkamda bıraktığım şehirlerden hiç tanımadığım kadınları tanıttı yokluğun.Hepsinde sen vardın giysilerinde kır çiçekleri memleketin.Birde yorgun atlardan kalan nal izleri.İşçi evlerinde konuşulan umut.Hanımelleri karanfiller ve esmer kadınları düşlerimin.Geliyorsun biliyorum uykularımdasın kappattıgım pencerenin içinde.Kimsesiz yetimler gibiyim biliyorsun.Ah o mavi gözlü gürcü kızı yorgun gecenin.Papuçları eski askerlerin savaşları.yorgunluğu bu geliş gidişlerin.
Sen bakma bana öyle.Sen bakma öyle konuştuğuma sözcüklerim kırılgan olsada.Seni kırmak istemem ben.Aglarım yokluğuna.Hani bir gece vakti ölüm gelmiştir.Yetim kalmıştır umutlarım.Hani sen o toprak damlı evde.Kırmızı çatılı evler düşleyip çekip gitmişsindir kadınım.Hani ağlamışızdır korkularında umutsuzluğun.Soytarı çirkeflikler çizmiştir resim.Hani renkler hep giridir.Hani dag yamaçlarında kimsesiz kabirler.Soytarı kadınlar cenabet yaşamıştır.Hiç gelmemiştir nisan o şehre.Sen bakma benim çekilmez hallerime.Ben sensiz yapamamki öyle.
****
Bazen bir haber alırsınız.Hani derler ya ’kötü oldum ’ der gözleriniz.Yüreginiz daralır sözcükler yitikleşir dilinizde. Bir ölüm gelir girilmez her vakit girilen eve. İnanasınız gelmez nasıl bir külfettir yürek anlamaz. Hani insan dönüp şöyle içi sevinçle geleceğe bakamıyor.Geleceğin anlamsızlığını görüyor gözleriniz.Anlamsızlaşıyor ömür niçin kim için bu mucaadele. Bu yaşamı anlama cesareti. Kimsesiz kadınlar kimsesiz çocuklar ve yılgın erkekler .Hayat bizim için degil anlaşıldı. Nasılda zavallı kaldı umut vakitsiz ölümlere yoldaş oldu gelen sabah .Çok acılar gördük taşlı dikenli yollarda dolaştık gülümsemeyi unutmuş hikayelere yoldaş olduk. Ah memleketim öldük biz Haberin varmı . Hayat kışa mahkum oldu. Yağan karlar karalara bürünmüşte biz onu beyazından tanıdık. Öylesine konuştuk biz öylesine yaşadık zamanı. Şimdi acının harman oldugu başakları ektik ölümün tomurcugunda . Kimseler anlamadı. Ölüm insafsız ölüm celladı bu hayatın. Ölüm kurtuluşu acının. Ne yapabilirizki tanrının hükmü böyle. Bir sebep çıkıyor ortaya sonuç yitiklik oluyor. Biliyoruzki Hepimiz ölümle nişanlıyız. Toprak bekliyor bizi meçhuliyetin yolcularıyız.Karanlıgız yorgunuz kimsesiziz.Zavallıyız.Biliriz kırılgan yüregimizin bize açtıgı hüzünü.Soysuz bir kervanın peşine takılmışızdır daglarda çöllerde yanlız susuz kalmışızdır. Yar bildiklerimiz başka otagların çadırlarında rezillkle yoldaş olmuştur yalanına gecenin.Hani yanlız yaşadık dedikya zamanı.Fabrikalarda sıska umutlu kadınlar uykusuzdu.Genç erkekler çöküntüsündeyi çaresiz<ligin.Ölüm gelirdi vakitsiz.Yıkardı penceresini o kırmızı pancurlu evin.
****
Devlet : Devlet, toplumların siyasal örgüt biçimidir. Devlet, ayrıca bu yapılanmanın tümünü ifade eder. Başka bir anlatımla devlet en büyük tüzel kişiliktir. Devlet, bir toprak parçası üzerinde ve toprağa bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun veya uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık şeklinde tarif edilir. Genellikle devletin varlığı için devleti kuran ulusun bireyleri arasında kültürel bir birlik şart kabul edilir. Devletin yönetiminde sivil örgütlenme önemsel bir gerekçeye sahiptir. Bir devlet ne deredece sivil toplumsal örgütlere açıksa o derece hukuksal bir zeminde olmuş olur. Devletin iki önemli unsuru vardır .Toprak ve millet .
Devlet kült olarak düşünülmemelidir gerekliliktir. Devletin üçüncü olurlulugu egemenliktir. Bagımsız olmayan bir devletin devlet kabul edilmesi söz konusu değildir.
Devlet bir yapıdır.Güncel idaresindeyse hükümet vardır.Devletin en büyük var olmas gerekçesi yurttaşları arasında eşitliği sağlamak olmalıdır. Devlet yurttaşlarının temel yasaya (anayasa ) ve yasalara uyulmasını sağlamakla grevlidir. Devletin kendiside anayasa ve yasalara uymak zorunluluğunu taşımalıdır. Burda işlevsel olarak her devletin bir yönetim sistemi (rejim ) vardır. bu sistem halk egemenliğine dayalı anayasal bir hukuksal bütüncede olabilmişse o devlet günümüzde çağdaş demikratik devlet olarak önemsenir ve kabul görür.
Çagdaş bir toplumda kültürün gelişmesi yazının etkenligi (edebiyat ) Devletin işleyişiyle yakından ilgili bir durumdur. Günümüz devlet yapılanmalarında edebiyat düşünce bilim çağdaşlığı kendisi için gereksel gören bir işlevle var olabilmektedir.
Demikrasi nedir ! sorusuna yanıt vermek gerekebilir. Bu edebiyat nedir sorusuna benzer karmaşık bir fikirler kargaşası yaratabilir. Demikrasi en basit haliyle halkın kendi kendini yönetme kabiletidir ! Demikrasi biçimsel olrak siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi. Demikrasinin işleyiş kuralları hukuk kavramıyla özdeş bir sonuçtur.
Hukuk : toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünü.Bu kuralları, yasaları, hakları konu alan bilim.Hukuk için adalete dayanan toplumsal yaşama biçimi olarak düşünülebilir. Hukugun temel amacı eşitlik hak ve adaletin tesis zorunluluğu olmaktadır. Adaletin olmadığı yapılarda hukuk varlığı söz konusu değildir. Bu süreçte karşımıza çıkması gereken önemli bir sonuçsa sosyal adalet kavramıdır. Toplumların gelişmişlik düzeyi salt ekonomik büyüme ile ölçülemez. Bir toplumun refah düzeyi toplumsal kaynakların nasıl dağıtıldığı ile yakından ilgilidir. Kaynakların toplumda nasıl dağıtılması sorusu ise sosyal adalet kavramı öne çıkmaktadır.Sosyal adalet, sosyal refah devletlerin güvencesidir.Bir toplumun ilerleyişi bir toplumda yaşayan tüm insanların kaynak ve hizmetlere ulaşmada fırsat eşitliğine sahip olması ile olanaklıdır. İnsan haklarını bir söylem olmaktan çıkararak uygulamaya geçiren bir kavram olan sosyal hizmetin en önemli enstrümanı sosyal adalettir. Edebiyat yaşamsal çizgisinde sosyal adaletten beslenir .Sosyal adaletin önemsenmedigi toplumsal yapılarda patolojik olarak edebiyat uğraşıda anlamsızlaşır. Bu gerekçediriki edebiyatı toplumcu bir gerekçenin içinde yorumlatır.
****
Evin Toros dağlarına bakan çökecek hissi veren balkonunda oturmuş düşünüyorum. Zaten yapabildiğim tek şey düşünmek .Bana ne faydası olacaksa acı vermekten öte.
Toplumun dayatmalarından kurtulabilmek için kendimce çözümüm hayal kurmak oluyor. Yaşamda zaten bir hayal yansıması degilmidir.
Bana hiç aşık oldunmu diye sorduklarında yanıtım gerçekçi oluyor. Evet zaman zaman kendimi hasta hissetmişimdir.
Azla yetinmeye alıştığınızda çıkarca bir bolluğun size sadece ızdırap vereceğini daha iyi anlıyorsunuz. Buna yaşamsal bilinç yansıması diyebiliriz.
Ölümler var ya ölümler keskin bir kılınç gibi yaralıyor ruhunuzu. Bu yaranın bir melhemide yok. Ne yapabilirizki bizde zamanını bekliyoruz içimizdeki korkuyu tökezletecek o meçhul yolculuğun.
Hayat çok iyi bilir ki ben baş eğmez biriyim .Seviyorum kimsenin kıçını yalamadan yaşamayı. Kimseye yalaklık etmeden gökyüzüne bakmayı becerebilmeyi. Hırçın bir kedi gibi çırmalamayı yalan dolan rezillikleri. Alabildigine mümin olabildiğine yıkabilmeyi köhne yalan duvarlarını karanlığın.
Ben düzgün insanlara mahkumum. Seviyorum onların gölgelerini beni yakıcı yalanlardan koruyor. Cömertçe açılıyorum içimi onlara . Boşa geçmiş ömürler acı veriyor içime.
Tıbbı onkologa pankreas problemli bir organ dedim ! onun hücrelerinin isyankârlığı zor oluyor ! Öyle düşünmediğini söyledi. Sonra birlikte çalıştığı hematoğ pankresının azizliğine uğramış ! Üzüldüm keşke hayelleri gerçek olsaydı o tıbbi onkologun. Öyle olmadı .
Gereksiz kadınlara bağlanırsanız .Gereksiz bir yanılgıyıda kabullenmiş olursunuz. Bu erkekler içinde böyledir. Hani hergün baktığınız köyünüzdeki tepeleri tarlaları o ter kokan kocanızı bırakıp kaçıp gitmeleriniz yokmu yanlış erkeklerin şehvet dürtülerinde değirmendeki çavdar taneleri gibi ezilirsiniz. Halbuki kimbilir belki sizinde gülümsediğiniz anlarınız olmuştur . o ırak köyde o ter kokan erkeksi bedenin yakıncasında sizde yaşamışsınızdır kendinizce yaşanılması gerekeni. Çok umutlar taşıdı yürek çok kavgalarında aç kaldı yüreğinin sofrası .Sarı boyalı saçları ile ço kadınlar gördü yoksul sokaklarında yanlızlıgının.
****
Pembe çiçekli transparan elbisesini kapatmak için üzerine girdiği mavi çiçekli beyaz gömleğin düğmelerini açık bırakmış. hardal rengi kadınsı pantolonun kısa paçalarının altına girdiği ten rengi çorabıyla kadınlığını tamamlamış görünen üniverstenin genç akedemisyeni nedense evde mutvaga girip yemek yapmayı sevmiyordu. Aslında yemek yapmak başlı başına bir kültürel birikimdir. Düşünsenize burgulu ıslıyorsunuz sonra yağdan arınıdılımş bir kıymayla yoğurup avuç içlerinde yuvarlatınca onu naneli salçalı bir limonlu çorbanın baş aktörü yapıyorsunuz. Yanına Diyarbakır üsülü bir sumaklı dolma mor patlacınların tenceredeki erkeksi duruşunu size gülümsetiyor. Bir öğlen sonrası bahçedeki dut ağacının altında şiirler okuduğunuz köhne hayatınıza kurduğunuz sofranın keyfini boca ederken o ırak çok ıraklardaki buğday saçlı kadını düşünüyorsunuz. Hani Ankara cebecide yeşil parkalı devrimci yoldaşların yorgun bakışları gibi sizi hüzünlendiren geçmiş ansıyıp.
Yaşamak sofralarda hatırlatır kendini. ısısıtır ürkek bakışlarını yetim gecelerinin .Kara bir tiren usulca gıcırdatır demir yolu peronunda sessizliği. Mevsim kış Ankarada kar yağıyordur.Ruhumda ülkücü bir haykırış var.
Siz hiç üşüdünüzmü tiren garlarında anlatın bana olurmu. Siz hiç Ankara oldunuzumu. o esmer bakışlı kadını anımsayıp . kanadımı yüreğiniz. Vakitsiz ölümce umut.
****
Üniveristenin öğretim üyesinin onkoloji departmanındaki odasının kapısında unvan yazısı değişmiş, ama bu kemoterapide kullanılan ilaçların etkisini degiştirmiyor ! hani ‘sonunda ölümmü var ‘ denirya evet bu durum öyle bir şey.
Hücrelerin isyankârlığını ruhlar red etsede karşımıza çıkan tüm çaresizliğimizin mimarları oluyorlar. patoloji tahlilleri, sedim değerleri, lökosit sayıları tırombosit seviyeleri. Tüm bunların uyumsuzlukları bize ölümü hatırlata dursun tanrı yanımızda olduğunu kutsuyetin doruğundaki kitaplarda arıyoruz. Kutsal kitap şöyle bildiriyor ‘her canlı ölümü tadacaktır.’ Anlıyoruzki kutsal kitapların bize ihtiyacı yok ,incil zebur Tevrat kuran bizim muhtaç olduğumuz ışığı bize veriyor. tabi o ışığa yakın olmayıda becerebilmek lazım. Bazen doğan bir güneşin altındada karanlıkta kalabilirsiniz.
Evin balkonuna kıl kurruk adını verdiğimiz kedimiz her gün misafir oluyor. yol güzergahıda bahçedeki yeni dünya ağacı. Saatlerce sakince oturup bizi izliyor. bazen hayvanlar öylesine asilce davranabiliyorlar ki görmezden gelmek mümkün olamıyor. Üstelik hayvanların siyasi bir kimlikleride yok unvan ve sitatüleride. Onlar için feodal yapının yada kapitalizimin yada kadına şiddetin işsiz genç erkeklerin yaşamlarında bir anlamı olmuyor. Kediler özgürlüklerini yaşıyor !
Bir hücresel hastalığa muzdarip olmak mutsuz olmakla eş deger bir durumdur. Orda çağdaş tıp disiplininin (bugün için ) yetmezliğini çok iyi anlamış olursunuz. Despot siyasal oluşumlarda böyledir. Size sorgulama ve kendi yaşamınızı yöneltme hakkı vermez. Toplumcu kimliğinizi birey yuttaş gerekliliğinden soyutlayıp hükümdarın tebası düzeyine indirir. Bu düzey toplumsal çatışkının tavan yaptığı bir durumdur.
Yaşamın odak noktası özgürleşmeyi ana gerekçe olarak görür. Ne yazıkki büyük halk kitleleri bazen bu gerçeği kenara itiyorlar.’ Bende sizdenim ‘ olgusu öne çıkıyor. sorgulamak ,istemek ,kendini toplumun saygın bir bireyi yapma uğraşı yerine kabullenmek silik bir ömre mahkum olmayı kaderi olarak benimsemek öne çıkartılıyor.Bilmeliyizki sosyal bir varlık olarak eşitcil ve çağdaş bir yaşam bize verilen aklın gerekliliğidir. Akıl bizi düşünmeye ve kendini toplumsal yapıda ifade etmeye zorunlu kılıyor.
Yaşam geçiciyse birilerine köle olmamalıyız. Paylaşmayı insanca hakça bir düzeni kurmayı başarabilmeliyiz.Bu sureç devrimci atılımla köklerimizden damıtılan ülkü yoğunluğumuzun harmanlanmasıyla varlık oluşturur. Biz olabilmeyi başarma bireysel kimliğimizi ötelemeden bütünsel olabilmekle ilgili bir durumdur. Hiç degilse kediler kadar özgür olmayı başarabilmeliyiz.
****
Gerçek aşk saklanılan aşktır ızdıraptır koyu bir perdenin arkasında gizlenmiş gözyaşlarının içine aktığı bir duygu nehrinin akıntısında dolaşan kabul görmez arayışların bir matemidir.
Nerdesiniz tanrının kanatlarının sesini duyduğum melekleri, bir tanıdığım ölüm meleği ezrail hep ben burdayım dedi bana .Beni hiç unutmadı.
İkindi vakitleri uğradığım ibadet hanenin esmer bakışlı hocasının uzun sayılacak tesbihini çekerken bilmiş edayla süzdügü cemaatinin sessizliğindeki haykırışı anlamış olması mümkün olamazdı. Ey hayat üzerimize yüklediğin ölüm yanılgısının ağırlığı yetmiyormuş gibi birde güncel var olmanın kavgalarına mahkum ettin bizi.
Güneş her dogdugunda nefes alıyorsak yaşam bize bir umut veriyor diye düşünmeliyiz.
Keşke şimdi orda olsaydım o toz duman arasında mardin çimentonun döner fırınının makinelerinin arasında tenimde gençliğim umutlarım. Gözlerime sonsuzmuş gibi gelen mardin ovasından Diyarbakır taraflarına bakar olsaydım.
Rahmetli babamın memleketi batumuda böyle içime alabilirmiydim bilmiyorum. Esmer bakışlı kızları işsiz yorgun erkekleri ve damlarda güvercinleri ile bir başkaydı ülkemin bu köşesi. (Diyarbakır )Yıllar sonra Ankarada sıhhıyede bir parkta oturuyordum. Karşımda bir sevecen iki göz. Kırşehirli Kezban bana bir şeyler anlatıyor. Kulaklarında altın sarısı çakma küpeleri kendince umutlu. Şimdi nereleydedir kimbilir. İhtimal çoluk çocuğa karşımıştır. Bu yaşlarda kahveye gidiyordur erkeği. Belki torun torba sahibi olmuş ülkenin geleceğinden çok torunu düşünür olmuştur. Yada hiç evlenmemiştir beklemiştir yanlızlıgını umudun. Yorgun bir bedende tüketmiştir kadınlığının hormanal varlığını. Belki şimdi bu kış ayazında Ankarının sihiyede bir çay ocağında düşünüyordur düşünülmesi gerekenleri.
‘Nerelisin ‘demeye çok önemseyen bir halkın memsubuyuz .kimsenin dünyanın bir parçası olduğumuzdan haberi yok. Her yerde ezilen bir sınıf olduğunu bir kaymak tabakanın bu sınıfa tepeden baktığını bilmez gibi davranıyoruz.
Bu sabah oldukça canı sıkıldı haklıydıda yine buruygan kararlar alınmış uygulamaya konmuştu. Ortak akıl bu evde hiç önemsenmemiş hep kaybedilenden kendisi sorumlu tutulmuştu. Tam on yılı geçti dedi yoksullugumu kemiklerimde hissetmeye başlıyalı. Ama kimselere anlatamadı çekip gitse gideceği yerde onu bekleyende bu içsel yorgunlulugu olacaktı. Bavulsuz hazırlıksız yolcu gibiydi.
Ah birde şu yazma hevesi olmazsa yaşadığına kendiside inanmayacaktı. Hayat bu olmassa gerek !
****
Düşüncenin ötelendiği ilkelliğin öncelleştigi bir dönemi yaşıyoruz. Gökyüzü bile karanlıktan kurtulamıyor.
****
Adalet senin beni sevmen değildir adalet yüreğini açabilmek paylaşmayı başarabilmektir. Farklılaşmaktır sürüleşmeden toplumcu olabilmek eşitliği benimseyebilmektir. Sosyal adalet ulaşılması hedeflenen bir ütüpya değildir. Toplumsal gerçekçiliğin bizi götüreceği bir sonuçtur. Sadece diktatörlüklerde emekçi ve emek görmezden gelinir hatta adalet kavramı tehlikeli ve sıkıntı olarak bilinir !
Hukuk açısından sosyal adaletin temeli eşit olurlulugudur. Eşit haklara sahip olma ve bu haklara ulaşma yetisi !
Kapitalizmde sosyal adalet kavramının yaralarıcı yönlerii devletin törpülemesi kitleler lehine sistem oluşturmasıdır diye düşünülebilir.
Kapitalizim toplumda bireyin uygulayıcı yönünü ele alır görünsede milyonlarca bireyin toplumda ekonomik bagımzsızlıgı ve ekinselligi sağlaması mümkün olması farazi bir durumdur. Sermaye tüm topluma yayılma şansını kendine vermez .sermaye kümelenir ve o kümesel güçler kitleler üzerinde etkenleşirler.
Günümüzde üretim araçları kadar hatta ondan daha güçlü olan sermaye merkezleridir, bu merkezlerin finans güçleri toplumları hatta devletleri kendi yetki alanlarına rahatlıkla alabilmektedirler.
Sosyal devlet sosyal adaleti kendi var oluş gerekçesinde ana tema olarak öne çıkartan bir tüzel yapıyı benimser. Eşitlik emek paylaşım yaşamın olması gereken gereçleri degilmidir !
Tanrı esirgeyen ve bağışlayan yanını insana akıl verisini nasipliyerek vermiştir. Akıl uygulanışı mantık ve götüreceği hedef bilimsellik. Yaşamı bu çizgi üzerinde götürmeye çalışmak gerçekçi bir duruş olmaktadır. Edebiyat düşüncenin duyguyla yoğurulup öne çıkmasında önemli bir işleve sahip görünmektedir. Sorgulayan ve aklı öne çıkaran bir yolculuktur bu !
****
Hangi eğitim size yaşamın verdiği olgunluğu verebilirki.Bir onkolojik hastanın yaşam mücadelesini hangi tıp kitabı açıklayabilir hangi akedemik unvan algılabilirki ! Ah hayat bizi kendimize bırakmıyorsun. Korkutuyorsun. Halbuki biz yaşamak istiyoruz.
Konuşmayı başaramayan kadın ruhları. Kimsesizliğini kabullenmiş yitik ömürler.
****
Bu acılar beni alıp götürüyor bilmiyorsun.Bende bilmezdim bu acının bukadar çok yakacağını.Üşüyorum biliyorsun bu boş odada kimsesiz.Yıkık sevişmelerim vardı benim umutla.Gidişim bir kara tiren kompartumanında.Arayıp bulamadığım sıcaklığın hep yanımda.Bana çocukları anlat mavi önlüklü kız çocuklarını.Şiirler okuyan yirmiüç nisanlarda ışıltılarını anlat annelerinin.Herkes kendi yazgısını yaşıyor bırakıp acılarını gidenler.O kara tirenin kompartumanında birbilseler konuşulanları.Bak kara bir tünele giriyor hayat soyunup fahişeleşen gece.Bana kendini anlat olurmu sevişirken işçi umutlarınla.Bu yitikliklerdir papuçlarımı kirleten beni bu karanlıkta bırakıp.Eskinin yeniliğine mahkum eden. Bir bilsen anlasan artık.Ölüm kırmızı bir kan olmuş yatağımda gizlenen.Haydi devrimler yapalım seninle bırakalım utangaç sözcükleri.Tanrıyla arkadaşız ya kendimizce anlatırız ona dertlerimizi.Yüreğimizi yakan çekip gidenler birde cehaleti var biliyorum.Hani ağlar çocuklar gecenin bir yerinde yağmurlar ıslatır pencereyi.Yalnız bir kadın dolaşır tenimde adı meneveç ötelerde bir yerden.Atlı bir arabanın üstünde çağlar öncesinden arayış bu karanlığın içinde.İsmi bilinmez bir kavganın sıgıntısı bir kılıç boynumda.Biliyorum işçi kadınlar mazlum yaşar kadınlıklarını.Gülümsemez perdelerin çiçekleri pencereden.Bana kafiyesiz şiirler oku sen olurmu hani o günahlı geceden.Bağlardan, fatih mahallesinden hiç adım atmadığım keda,dan.Bana hiç ağlamamış bir ülke anlat olurmu kadınları kirlenmeden yaşanan.Özgürlük nedir söyle bana üşümesin çocukları bu ülkenin.Gülümsesin güneşi kedileri bir kış gecesinde donarak ölmeden.Bir ülkede kediler mutluysa insanlarıda mutludur.Köylülüleri üşümez pazarında meyve satarken.Bu gidişleri yokmu umutların ,çekip giden tirenleri o köyden.
****
Seni anlamıyor çizgileri ömrümün.Sözcükleri kırık parçalar gibi toplayıp ruhuma arkadaş eden yüreğim.Seni hiç anlamıyor çizgileri ömrümün.Bir defasında kirli bir şiltede bir kadınla sevişti ömrüm.Oymuş gökyüzü avuçlarıma düştü tirenleri terk etti garları, Anadolu bana küstü .Çok ugraştımda sıcak güneşi olan bir köy bulamadım .Üzgünüm ben sana yetmedim hayat bir tilki gibi kurnaz yalanla baş etmek mümkünmü.‘Tarih tekerrür ediyor.’ Çekip gitmeli bu yerlerden bu sıcaklar beni yakıyor üşüyorum.En akıllı kadın en cüretkar kadını oluyor gecenin.Soğuk bir ayaz ellerime tutmuş.O kırık testisi yokmu köyün gülünün.Hani içinde karıncaların yuva yaptığı.İşsiz erkeklerin aç dolaştığı şehir.Hani vakitsiz gelen ölüm oldu bilirsin.Devrimler yaptı çıplak gecede.Din adamlarının histerik bakışları.Umursamadı o mavi meçul geceyi.Yaşamak ölümle dolaşmaktır bilirsin.Toplayıp sözcüklerini başaklarınAğlamaktır bırakıp gidince.
****
Leylakların renklendirdigi o bahçede hani gülümserdik birbirimize.Umutlanırdık işçi söylevlerinde mitinglerin.Türküler dinlerdik Anadolu olan.Ah gözlerimiz bir başka bakardı gece yıldızlara.Şimdi her gününde karmaşık tutkuları varlığımın artık bırakıp gitmeli burayı İstasyonda dogu ekspiresi.Sarılmaya korktugum umut.Olurda terk etme beni.Bilirim köylüler mazlum yaşar erken kalkar kavgaları ömrün.Soyunup dökünüp hatırlanan şiirler okur gençligimin aşkları.Dedimya geçkin devirlerin yolcusuyuz artık.Bu ülke böyle işte yorgun ve mutsuz.Halbuki böylemi olmalıydı.Bir nehir kenarında o şehirde eyvanda bergünya çiçekleri gülücükler açmalıydı dudaklarda.Hani işçi kahvelerinde erkekler kadınları anlatırdı mahçup sözcüklerde.Irak çok ıraklarda kaldı her şey.Leylakların soldugu o bahçede.
****
Geçmiş önemlidir çünkü geçmiş size tecrübe kazandırmıştır. Bir ömür nasıl yaşanmalı bilinmez ama bunun bir kalıbı yoktur.Bazıları şöyle düşünür. ‘Gez toz yeni yerler tanı yeni insanlarla tanış yeni kültürlere merhaba de. ‘Bu görüşün kulağa hoş gelen bir yanı olmakla birlikte ömürlerini bulunduğu çevrenin dışında geçirmeyi aklından geçirmeyen yada buna fırsat bulamayan milyonlarca insanımızın ülkede milyarlarcasının dünya üzerinde sessizce kendi kaderini yaşadığını görmek durumundayız. Azınlıgın mutlu tablosu bizleri yanıltmasın bizler çoğunluğun emek yoğun insanları olarak kendi dünyamızda kendi kabumuzu kırmaya gücü yetmez halk yoğunluğuyuz.Olsun bizimde vardır sevgilerimiz.Degerlerimiz.Birbirinin gözlerine bakmayı becerebilen yüreğimiz. Belki uçaklar helikopterler köşkler oteller bizim mülkiyetimizde değil ama biz gök yüzüne sahibiz yüksek yerlerdeki (mekandan öte) Tanrı biliyor bizi.
****
Olacak iş degildi bu sanki ben degilim yanlız kulaçları yudumlatan mavilere.
yakında kokladıgım kokulara kenardan bakan eşsiz hikayelerinde ben yokum dersin sevdanın .Ben kadınları sevmedim hiç gecelerimde.Ölülerim olmadı sanar sabahlarım .Ben dolaşmadım gömütlüklerinde bu ülkenin .Işıkları yanınca şehrin ben özlemedim mutvaklarını açlığımın. Dolaşmadım Ankara sokaklarında . Kızılay da beklemedim bir esmer güzeli .Korkmadım vakitsiz ölümlerden ötelerde . Dügünlerden ben çekinmedim .Bilseniz ben hiç çıplakta yıkanmadım uykularımda .Islatmadı çekip gidenlerin göz yaşları .Ne demiş şair -bu dünyada en çok babamı sevdim .Ben yaşamadım piç dürtülerini kavgalarımın .Tozlu topraklı yolların atlı arabaları ben hiç kırbacını yemedimmi yanlızlıgın. Belki soyunup dökünen gece kasım patıları .Ben degildim Alanya kalesinde sarhoş gezen , ben çalmadım kapısını ölümün ben olmadım korkusunda kendimlem .Ben seni hiç sevmedim diyen ellerim. benim ellerim eskiyip giden ellerim.
****
Garipçe bir tozlu yolda sürükleniyor milyonlar .Hep tesadüflerle biçimleniyor ömrümüz neyi niçin istedigimizi bilmeden yaşam denen çölde vaha arıyoruz. Hep ötelerdeki dişiliklere aşık hep korkulu gecelere misafir. Gizsel dürtülerde muzdarip inançlarımızda hüzünlü,yarınları tanıyamıyoruz .Belki şuan bizi bulacak ölüm yada pazen etekli baharlara uzak kalacağız . Öpüşlerimiz yalan adımlarımız ürkek olacak. O çok ötelerde yanlız uyuyacak .Ben yılgın atlar gibi kaçkın ve ürkek .Birde gece bitmiyecek bilirim anlatamıyacak pencerem dogan günden hikayeler .Ölülerim etrafımı saracak şiirlerim yetim .oda ırak çok ıraklarda sokaklar unutacak adımlarımı .Artık şİirlerim olmayacak.Bir akşam üstü ölüm beni bulacak .Tümce yanlızlıklarımı yetim bırakıp.
****
Gölgedeyiz Işıgın aydınlığı ırak bize.Kuytu dehlizlerde sakladık acılarımızı.Yorgunlugumuzu kimselere anlatmadık.İstedik ekmek eşit bölünsün.Tüm çocuklar tok yatsın analarının kucağında.Al yıldız bir sevda büyüsün yürekte. Sevimlesin bağ bozumlarında ovaları memleketin. Çok şeymi istedik bilmiyorum.Hani sorunca niçin eşit değil suları umutların .Ne yaraladı bizi niye erkenden göçüp gitti umut veren yiğitleri bu toprakların Niçin yaralı kalplere sığındı sevdalarımız.
****
Tanrı beni seviyor biliyorum yakında beni yanına alacak Ona sözcükler kuracağım.Kadınları soracağım yokluğumda.İşsiz erkeklerin kavgalarınıTanrı beni yarattı ihtimal günaha gireceğim düşüncede.Issız bir karanlığı aydınlatmak yada güneşi sofraya koymak birde çocukları sevmek.Fakirler ve yoksulların hikayesini dinletmek.Biliyorum cennette banada bir yer var şöyle betula ağaçlarının arasında .kırmızı ojeli huriler açılmış baş örtüler birde sonsuzluğu umudun.‘Altından ırmaklar akan’ Sıcak sevinçlerin oturduğu çardaklarda gülümseyen bir sonsuzluk olacak mutlak.Üzeri toprak kokan bir adam anlatacak hiç bitmeyen o ölüm denen meçhuliyeti.Şimdilik yetimleşti varlığım.Ama biliyorum sevecek beni o büyük tanrı. Çiçekler açacak Kırmızı sarı ve beyaz Adını bahar koyacaklar mevsimin.
****
Acaba dünyada yanlızmıyız içimizdeki umutsuzluk kendi yanılgımızmı .Birileri şu koca dünyaya bakı pbizleri yardımma muhtaç karıncalar gibi görüyor. Uzayın sonsuzluğunda bizden başka kimler olabilir .Yada olurlulukları ihtimal dahilimidir.Tanrı onlarada aynı görevleri vermiştir.Yada bu milyarlarca galaksi içinde sadece dünyamıza ait bir gereklilikmi oluyor.Evren öylesine muazzam bir büyüklükteki dünyanın varlığının inanın pek önemi olmuyor.Galaksiler (gök ada ) belkide her birinde milyarlarca güneş kümesi . V e biz dünyanın kasıntılı canlıları .İnsan denen canlı. Samanyolu galaksisi uzaydaki konumumuz olduğu ifade ediliyor. Dünyadaki konumumuzsa sadece bilinmezlik.
*****
İnsan ölüyor erken ölenler ömrü uzun olduğu düşünülenler olası ömür beklentileri .İlk insandan günümüze milyonlarca bir ölü bedenler olduğunu (belki de milyarlarca ) düşünebilriz bu bize şunu gösterir ki milyonlarca ruhta ölümün onları götürdüğü o meçhuliyette varlıkları ile bekliyorlar (kıyamet ) Bazı görüşlere göre ruhlar yeni bedenlerle yaşama yeniden katılıyorlar (reenkarnasyon ) Başka bir bedende var olma .Mademki beden bize yaşamda için gerekli beden nötürleştiginde başka bir bedenle var olmak olasılık dahilindemi. Sizce bu süreç bizi nereye götürür. Burda şu tesbiti net olarak yapalım kabul görmüş kutsal dinlerin önemlileri (Bizler için İslamiyet ) böyle bir durumu red eder.Ruh bir bedenbe aittir ve kıyamete kadar o bedenin dışında bir başka bedende olması düşünülemez. Sonuç olarak kişi öldükten sonra başka bir bedenle yeniden hayata intikalini islam dini kesinlikle red eder. Bunun böyle olduğunu kabullenmek inanlar için gerçekçi bir durumdur.Ruhun daiam göçlerle başka bedenlerde var olduğunu anlamısz görmek bir Müslüman için gerçekçi bir görüş olarak benimsenir.Durum gayet açıktır beden nötürleşir ruh bilinmezliğe uçar.O bilinmezliği bizler inançla olasılık dahiline sokmaktayızdır.Biliyoruzki böylesi mükemmel yaratılmış bir canlının serüveni ölümle bitmeyecektir.Ölüm ötesi gerçekliğe yakın bir varsayım olarak inancımızı pekiştirir. Ölüm varsa sonrasıda olacaktır.
****
insanlar azgınlaşıyor azgınlaştıkçada kıyametin yaklaştıgı düşünülüyor.Dev binalar gösteriş gurur saygının olmaması büyüklerin ötelenmesi karmaşa samimiyetsizlik daha ötesi güneşin batıdan dogması . Aslında kişi öldümü kıyameti kendince yaşamış olyor. Dünyanın varlığa devam etmesinin ölüler için bir anlam ifade etmiyor.Dirilerse her gün gözlerinin önünde olan bu küçük kıyamet olayından kendilerince ders alamıyorlar. Ne diyelim hoş geldin kıyamet.
****
Akıp gidiyor zaman en samimi görünen arkadaşlıklarda samimiyetsizlik öne çıkıyor.Dogal değiliz yalan bir birlikteliklere mahkum olmuş gibiyiz.Konuştuklarımızla düşündüklerimiz aynı değil. Karşıyı önemsemiyoruz kendimiz akıllı ve doğru sanıyoruz.Yanılıyoruz.
****
Korkularım boy attı baharda sıcak bir kahve soğuttu yüreğimi.İşçiler hiç sevişmeyi beceremedi yalanlarla üzüldü gece.Biliyorum birgün bırakıp gideceksin bu hayatı ötelere.Kimsesiz bırakacaksın ruhumu, kaçıp yolculuklarına zamanın.Köhne duygularda kaldı o mahzen ,bana nerdesin söyle.Biliyorum barışık değiliz umutla kadınlar ıraklarda çok ötelerde.Yorgun sabahları bekliyor gece biliyorum özgürlük bu değil.Sen kavgalarımın şehri terket beni .korkularımı görme tüm kadınlara aşık yüreğim tüm kadınlara kardeş .Ölüm erkence gelirmiş nerden bileyim ,söyle.Hadi gel bir sofra kuralım akşamında iftar yapalım.Tüm günahlarımız karanlıkta umutlar ışık olsun.Gömelim toprağa tüm arzuları ağlamak ırak olsun bizden.Kaçkın bir kavgaya mahkum kalan özgürlüğümüz.Hiç konuşmayan acılara içimizde biliyorum başkasına aitsin.Ben ne yapayım şimdi sen söyle, gideyim yolculuğuna ölümün.Bir kış gecesinde üşüten senin .arlığındın biliyorum.Aç saçlarını rüzgarlarda savur şöyle ,belki gelir kokuları varlığının.Ben biçare bir yoksunlukta yorgun bir hiç oldum.Sen yolculuğumda kal gitme korkularım boy attı benim.İşsiz köylüler gibiyim yorgun ve uykusuz kaldım.Sen tut ellerimden koru beni al yüreğinde eyle.Bugün ne yapalım çocukları sevelim yetim çocukları.Onlara şiirler okuyalım annelerinden şöyle.Birde yorgun yürekli babalardan hikayeler anlatalım.Yıldızları toplayalım döküp kırmadan dağıtalım öyle.
****
Alanya Toros dağlarına dogru gök mavisi arabamızla gidiyoruz.Yanımdaki sürücü koltuğunun yanında ablam oturuyort.Size ablamdan söz ederim Fidan ablamdan küçük yaşta postaneye memur olmuş yaşı küçük olunca mahkemece bir yaş büyütmüşler işe başlaması için .Kafkas göçmeni babam yaşlılıktan emekli olunca evde geçim sıkınıtısı başlamış. Ben o zamanlar ilk okuldayım bizimkiler adana malatya Diyarbakır derken dolaşıvermişler memleketi Diyarbakırda lise ikideyken ablamın hastalığıyla karşılaştık .Oldukça çetrefilli bir hastalık hücrenin kontrolsüz çoğalması ,Yedavi edilmez yada edilemezse ölümle sonuçlanan bir felaket. İşin ilginci genelde çok geç fark ediliyor tedavi edilebilmesi içinse erken fark edilmesi lazım. Hekimler hastalığı seviyesine göre değerlendirmekte buna evreleme diyorlar. Evri bir en önemlisi genelde dört evre yorumlanıyor.Amerikan sistemi diyorlar.Yüzün üzerinde türleri olan bir hastalıklar gurubu . 1977 Anka tıp cebecide radyasyon onkolojisi .Yıllar sonra yine ankara yine cebeci tıp sonraları ibni sina daha sonraları akdeniz tıp yaklaşık kırk yıla yakın bir yaşam mücadelesi sakin geçen yıllar hastalığın ortaya çıkış atakları hastane koridorları patolojiler pet bt çekimleri tam kan sayımları yaşama mücadelesi umut. ve ömrün yorgun yılları yine gölgedeyiz daima üstümüde olan ölümün gölgesi. Hayat herkes için laylaylom olamıyor.
****
1979 yılı 111 sayılı askerlik kanunu gereği askelrligimi yapmak üzere askerlik şubesine baş vuruyorum.Beni Isparta kırkıncı piyade alayına yolluyorlar.Aylardan kasım üçüncü devre olarak askere alınıyorum.Isparta o memsimde oldukça soğuk .Hele akdeniz sahilinden gidince bunu daha iyi anlıyorsunuz.Kırkıncı piyade alayının havan bölüğüne veriyorlar.Orduda askerlik yapmaktan oldukça memnunum.Askerlik biz türklerde önemli bir görev.Yıllar sonra gençlerin bir bölümü bedelli askerlik yapıyorlar yaklaşık bizim yaptığımızın yirmide biri kadar bir zaman diliminde .Demekki ordunun fazla askere ihtiyacı yok diye düşünüyorum. Nufus artınca yığılmayı eritmeye çalışıyor yetkililer. Tabi ordunun mevcut sayısı yeterli durumda tutuluyordur diye düşünüyorum. Askerlik önemli bir görev. Bizlere kişilik kazandırıyor.Olgunlaştırıyor.Havayi yönümüzü törpülüyor.Bize kendimizi veriyor. Askerligi önemsemek ülkeyi sevmeklede direk ilgili diye düşünüyorum. Bazı çevreler militarizmi pek benimsemezler. Öyle düşünenlerden olamadığımı biliyorum .Bence bir devlet için ordu insan vücudunun iskeleti gibidir.Önemlidir.Vazgeçilmezdir.
****
****
Hayat böyledir sizi görevler sorumluluklar acılar umutlar tutkularda çevirir durur.Siz var olmanın yorulmaz yolcusu olmuşsunuzdur. Çok şey bekler sizden hayat siz ona beklentilerini açıklama şansı bulamazsınız.
****
Ben çok çekingenim biliyormusun.korkarım nefes alamaya gülümsemeye hikayemin bilinmesine ağlamaya .Ben çok şeyden korkarım seni seviyorum demekten bir sofraya oturmaktan kaçmaktan yaanlarından hayatın .Hani ne demiş şair ‘Kadınlarla yatıyorum birde kadınlarla yatmaya inanmam gerekiyor.’ Çok şey gerekiyorda o gereksinmeler ötelerde saklanıyor gibi.En acı közler yüreğime misafir.Şiirler yazıyor sözcükler ruhumda.Bir ekim günü harmanlanıyor kavgalarınm benim .Polis kimlik soruyor.Çok haklı ben kimim.Biliyorum özgürlük ağlamaktır bizim için yitenlerimize yas tutmaktır.Karalar bağlamak ne kelime beyaz sayfalarında deliliğimizin anlatmaktır geceyi.Siz geceyi bilirmisiniz.Hani kadınların ürkek bakışları olur hayata.Erkekler mazlum ve devrimci bir kavganın içinde .Bozkurtça selam verir gece onlara en bilinmez yollarda kaybular yolcular. Yitenler yitmiştir geride kaslanlar yaralı .Ah nasılda ağlaşır bu mevsimde hayatın.Hayd, kalk bırak ruhunun azapları kendince kalsın biz akdenize koşalım.Islanalım .Hiç kurutmasın yüreğimizi belaları güneşi bekleelim seninle o tahta çerçeveli pencerede. Gölgelerimiz vurusun o yün yatağa yatak sevinsin yatak olduğuna. Haydi gel bizde zorlayalım kendimizi acıları katık yapıp ekmeğimize gülümseyelim.
****
Yaşama getirildik yaşamı sosyalleştiren bir kareterle kümeleştik.Şehirler kurduk değerler oluşturduk Milletleştik.Bazı milletlerin diğerlerinden önde olduklarını gözlemledik.Sani devrimin oluşturduk .Toprak sahipleri seviyesinden üretim araçları sahipleri üst kültürüne (Yada aymazlığına ) ulaştık .Örgütlendik yasalar kurduk .Devlet kurduk Ama insan olarak eşişt paylaşımcı yaşam kucaklıyan bir yaşamı insanlığa veremedik.Evrensel bakabildiğimizde durum bundan ibaretitir. Degerleri ya çok yücelttik yada yerin dibine batırdık .Bu yönmüzle kendimizle çelişen yaşamlara mahkum edildik.Genel durum böylerken bireysel yaşantının sağlıklı bir toprakta yeşerdiği yada yeşertmiş olduğumuzu söyleme şansımız olabilirmi .Dogrusu yaşamdada tökezledik bireysel ilişkilerdede samimiyeti kaybettik sınırlı ömrün sınırsız mülkiyetine sahip olmak için tüm maneviyatı çökerttik. Gerekli olandan fazlasını biriktirdik.Kendimizi diğerlerinden üst yapmanın mücadelesinde insanlığımı çürüttük.Sonuçta yorgun öngörüsüz ilkel ruhlu bir hayatı kendimizle paydaş yaptık.Yanıldık yanılgının gölgesinde tükenirken gölgelerden medet umduk.
****
Ülkede puslu bir hava var bunu görebiliyoruz.Demikrasi eşitlik çağdaşlık hukuk aşına aşına hiçliğe doğru gidiyor. Karşıttaysa neyin mücadelesini ettiğini bilemeyecek kadar ruhen ayyaşlaşmış bir muhalif kesim var. Onlarda muhalefet ettiklerini sanıyorlar. ülkenin temel değerlerine karşı gelmeyi ilericilik zannediyorlar . Ülkenin onlarca yılının puslu bir sis havasında belirsizlik içinde olduğunu temiz akıl sahipleri görebiliyor.Bu ulusun ana değerleri olduğunu bilmek durumundayız. Yurt sevgisi millet olma bilinci inanç özgürlüğü mavi vatan kavramı (denizlerimizdeki etkenliğimiz ) Hukuk gerçeği Cumhuriyetin kurucu değerleri müsbet bilim. Bu daire içinde olmayı başara bildikçe Ülke yarınlarını sağlıklı oluşturabiliriz diye düşünebiliriz. Afaki amaçlar yetmezlik içinde dar görüşler yaşamın gerçeklerinin terk edilmesi ülkeyi ve halkı zora sokacağı bir süreci yaşatırki buna katlana bilmek hepimiz için dikenli taşlı yollarda yürümeyi mecburlaştırıyor. Yaşamda yurttaş ve toplum (millet ) Bilinci öncül yapmak zorunda olduğunu anlamadıkça yanılgılar kaçınılmaz olur. Yurttaşlar mutsuz ve huzursuz yaşama mecbur bırakılırlar. Günümüzde sağ yada sol pencere yok ortak bir büyük alan var ve odağında insan denen canlı.Artık bazı gölgelerden kurtulup güneş görebilmeliyiz.Bir yerde gölge varsa ışıkta vardır.Biz o ışığı öne çıkartmanın mücadelesinde olmalıyız.
**** ****
Anladım yoksun sonra baktımki bende yokum .Senin peşinden sürüklenmiş okyanusun dalgalarına alıp götürmüş beni benim olduğum yere. Baktımki sen bendeymişsin. Çok hırpalandım ben insanlarla iyi geçeinmek için sensiz.Sonra kedileri tanıdım onlarda benim gibi ömür boyu sensiz.
****
Düşünce önemli bir kavram düşününce sorguluyoruz.Gülümsüyor hayat umutlarımıza bir keyif geliyor.
****
‘Sevecegim hatun kişiyi illaki esmer olacak ‘Der şair Tarancı . Esmer kadınlar sevdadır biliyorum.Hani bir meftüne pişirse hayat sumakli bir tadı olsa umudun. Ne oldudua üzüldü yüreğimiz kimler bırakıp gitti bizi bu yalan dolan hikayesinde ömrün.Hani kapatalım demiş olalım .Sofraları kurmayalım hayellerde.Evlerden kaçalım sokaklardan korkalım . Sonra illaki esmer olsun gözleri hayatın.Gülmeyi bilsin geleri gök yüzünde hilal. Şiirler yazalım .Birde yalnız kadınları olsun hikayenin İşçi kadınlar olsun boyasız bakımsız insancıl olsun oasaklı hali.Oturup konuşalım memleketi.Sonra ne olacaksa olsun hayat.
****
İnsanların büyük çoğunluğu paranın peşinde koşuyorlar iyide yapıyorlar para olunca olmayan ne varsa olur oluyor.Kırımızı güller koparılmış sulanmış fark etmiyor. Sabah daha bir cüretkar oluyor hayat.Telefonlar hiç susmuyor.Sözcükler daha bir cesaretli hükümdarlığını sürüyor ortalığa .Hiç kitap okumamışlar çok daha bilgeç oluyorlar. Toz toprak ve yalanlar ve kırışık gömlekli bir soytarı hükmediyor sevdalara.Sevdalar hastalıktır kimseler bilmiyor.
****
Döndüm dolaştım yine sana geldim.Tuttum umutlarımdan saçlarını.çok sevdim bilmiyorsun.Kıyı kasabalarından devşirdim aşkı.Hiç bilmedigim sokaklara mecbur kaldım.Bir baktım dört yanım yalan.Kendimce demledim sabah çayımı.İşçileri düşündüm maden ocaklarını.Deniz altıda denizcileri düşündüm.Sen yanımdaydın zaten çıplak sevinçlerimdeydin.Sonra Tanrıya anlattım tüm günahlarımı.Gecenin bir vaktinde özledim seni ben.Korktum örttüm perdelerini sevdanın.Bekledim çok bekledim gelmedin sen.
****
Ah benim ellerim ekmek için acıyan bir lokma umut için nasırlaşmış avuçlar.Ah kızlar sizi görünce yüreğim sızlar.Hani o kıyılarında ıslandığımız şehir.Nerdesiniz kimlesiniz söyleyin ne olur.Hani işçi evlerinde hüzünlenir akşam.İnsan sevince geceyi bu böyle olur.Tüm kanatkar sevdaları umudun.Gelir seni bulur bilirim acıdır zaman.Kimsesiz ve mağrurdur yaşanan.Ah o kızlar dolgun acılı kadınları geçmişimin.Sizi görünce ağlaşır ayazları yüreğimin.Bir atlı payton geçer kapıdan.Giden ölümdür Diyarbakır kerhanesine.Dağ kapıda bir şiir okumuştu bana.O esmer sıska devrimci kız.Sonra yörük kızı giydirdi papuçlarımı benim.Papuçlarım sevdi kendini gördümkü kimsesizim.Nasılda anlamıyoruz insan denen varlığı.Kalıplara sokuyoruz şu bu diyoruz .Özü görmüyoruz biraz Müslüman biraz garip.Çogulda solcu özde kavimci.Herşeyiz bilmiyoruz.Korkularımız kendimizle ilgili.Ortaya çıkamıyoruz Kırmızıyı seviyoruz.Beyazı yok sayıyoruz. Siyahtan kaçıyoruz.Neye karşı olduysak onu istiyoruz.Ölümü unutuyoruz çiçekleri kopartıyoruz.Kadınları çarmıha gerip aşkı anlatıyoruz.Çok şey yapıyoruz biz bilmeden.Anlamadan sevmeden yaşıyoruz.
****
Ben sizin gibi değilim asalak ve silik.Korkarım acılarımı görmeyin siz yetim sözcüklerimi okumasın yalanlarınız.Ben köhne yolculukların gizlerinde bir hikaye erişilmez kavgaların adamıyım.Devrimci bir ülkünün şarkıları kulaklarımda.Özgürlük dolaşır uykularımda benim.Ben esmer kadınlara yoldaş yoklukluklar içinde tevekküldeyim.Bilinmez hikayesi yolculuğumun.Severim acılarını memleketin.Ben sizin gibi değilim.Hiçleşir bir yetim görse yüreğim.Sokaklarımda ağlaşır umutlarım.Ben sizin gibi değilim. Biliyorum geçiciyiz biz bakma uyuduğumuza uyandığımıza.Kalkıp sabahları işe gittiğimize.Sevdalandığımıza ağladığımıza.Yokuz yokluğumuzun farkında olmadan.Hani demiş ya şair ‘Yaşamak ciddi iştir ‘ Ölmekte öyledir gülümsetmekte.Sende öylesin benim için.Yanımdasın nefesin gözlerimde.Hani korkular vardır çaresiz umutsuzluklar.Özgür fahişeler gibidir hayat.Emekçi tayfaların ellerindeki sıcaklık.Korkusu yaşamanın ölüme inat.Sana inat bana inat.Vakitsiz devrimlerin başucunda uyuyan.Aparatsız askerler gibiyiz.Geçip gideriz dehlizlerinden ömrün.
****
Geçiciyiz biz bakma uyuduğumuza uyandığımıza.Kalkıp sabahları işe gittiğimize.Sevdalandığımıza. Agladığımıza.Yokuz yokluğumuzun farkında olmadan.Hani demiş ya şair ‘Yaşamak ciddi iştir ‘.Ölmekte öyledir gülümsetmekte.Sende öylesin benim için.Yanımdasın nefesin gözlerimde.Hani korkular vardır çaresiz umutsuzluklar.Özgür fahişeler gibidir hayat.Emekçi tayfaların ellerindeki sıcaklık.Korkusu yaşamanın ölüme inat.Sana inat bana inat.Vakitsiz devrimlerin başucunda uyuyan.Aparatsız askerler gibiyiz.Geçip gideriz dehlizlerinden ömrün.
****
İnsan denen canlı nelere katlanıyor ömrü birlikte geçirdiğiniz yol arkadaşlarınız göçüp gidiyorda yaşam yine vaz geçmiyor sizi kandırmktan.Yine sofralar kuruluyor yine güleç şiirler yazıyor sözcükler.İsimsiz kadınlar aşkı anlatıyor yine.Unvalar sitatüler makamlar hükümdarlığına devam ediyor.Sonra Bir ağustos günü Eyyamı Buhur bir köz yüreğinizi yakıyor.Akdeniz üzgün ve mahcup sen çekip gitmişsindir.Hani kal diyen olmamıştır .Yetimler bir başka yetim kalmıştır gidişinde pısırık yüzlü yalanlar tünemiştir rezilliğine yalanın.
****
Bazı günler şöyle tabağımda sevdiğim meyveler görünce kiraz kavun ve karpuz bunları ölülerin yiyemediğini düşünüyorum. Oldukça deli düşünce biliyorum .İçimi bir hüzün kaplıyor. Son baharda yapraklar dökülünce toprağa hatırladıklarım göçüp gidenler oluyor. Sonra bir rakı içiyorum şöyle sekten öte bir halcede .Günahlarım parıldıyor korkularımda. Erkence uyanıyorum. Akdeniz hafif dalgalı ayaklarım ıslanıyor köpükleri temizliyor kirlerini hayellerimin. Güvercinler kumlarda rızklarını arıyor.Kangal kırması cüsseli bir köpek oturmuş denizi izliyor damlataş pilajında Alanyanın.Görüyorum deniz ona gülümsüyor.Birlikte yaşıyor hayellerimiz Akdenizde. Akşamdan kalmışım herhalde başım ağrıyor. Sen çekip gitmişsindir ben senle kalmışımdır o şehirde.
****
Düşünmüşsünüzdür insan denen canlı niçin yaratıldı (kendiliğinden ortaya çıkamayacağına göre bir kökkeni vardır diye düşünelim .) Üreme için demiş olsak bu bir tercih neslin devamı sizin kabul edişinizle ilgili bir durum. Mal mülk edinmek için dersek buda gerçeli olmuyor binlerce yıl insan toplulukları göçebe olarak bir varlığa (menkül sahip olamamıştır.Kullandıklarının dışında bir mülkiyeti söz konusu değildir. İnsanlıgın külütür oluşturması ve süreçte günümüze ulaşması yerleşik düzenden sonra bir ivme kazanmıştır .Eski şehir devletlerinin ortaya çıkışı kültürel üst oluşumun olgunlaşması tüm bu süreçte var olmuştur. Dünya tarihi insan neslinin kültür karekterini yansıtırkende birbirinin boğazını gıtlakladıgının örnekleri ile doludur.Enson dünya savaşlarını hatırlayalım.Saga sola ladıran despot yöneticileri ve onların peşi,nden sürüklenen milyonlarca insanı. Günümüzde durum dahada ilginç bir seüvenle işlevine devam ediyor .O da Neoliberalizim denen sermayenin sınır tanımaz sömürü düzeni.İnsanlıgın geldiği son nokta sömürüden başka bir şey olamıyor.Sokaklara konmuş makineler ( Atm ) cebimizdeki banka kartları sınırsız faiz ve sömürü düzeni üretim araçalrının ihtiyaç olsun olmasın ürettiklerinin cazibesi müsriflik ve büyük halk kitleleri için asgari yaşam ihtiyaçlarına barınma zorunluluğuna ulaşılamaması .Böyle bir dünya düzeninde insanlar niçin yaratıldı (herhalde kapitalizimde sömürülmek için değildir. ) sorusunun cevabını bilmek durumundayız.Burda sömürü araçalrında her duyguyu öne çıkartan bizi bam telimizden vuran kavramlarda dikatimizi çekmelidir.Yurt sevgimiz tanrı inancımmız kapitalist toplumda öylesi sömürülürki buna kendimizde bir anlam veremeyiz.Birileri şöyle der ‘Sabret tanrının cenneti seni bekliyor ! . Gelin hep birlikte bir karar verelim birileri rahatlık içinde keyfindeyken milyonlarca dünya üzerinde milyarlarca insan yokluk çekiyorsa bu Tanrı, mızın tercihi hükmü olabilirmi.Mümkünmüdür. Yanılgı bizi yanlşı gölgelerin içine itiyor.bunu görmek istemiyoruz.Rahata kaçıyortuz merak etmiyoruz sorgulamıyoruz.Birey ve toplum sorgulamayı başara bildikçe doğruya yaklaşabilir.Yoksa yanılgı kaçınılmaz oluoyr. Tanrı bize akıl vermiş ve bizi yaratmiış sınırlı bir zaman diliminde bu dünyadayız .Var edilşimizin gerçek nedenini bilemiyoruz.Ama biliyoruzki tanrı merhamet sahibidir.Bu dünyada bizi yıldıran tüm yanılgılar bizim kendi tercihlerimizin bir sonucu olarak önmüzüe çıkmaktadır.Ölüm tanrı bizi esirgesin ve korusun bize Aklı kulnanmayı nasiplesin.Amin.
****
Dünyayı birileri düzültemez dünyayı biz insanlar bozdu yine biz insanlar ortak akılla düzeltmeliyiz.Bunun için çoğulculukta tek başına yetmiyor.Katılımcılıkta için işinde olmalı.Çogulcu bir cehalet bazen tüm insanlığın felaketi olabiliyor.Bu örneği Hitler Almanyasının tüm dünyaya acı bir tecrübe olarak yaşattığını hatırlayalım .Bireysel yada toplumsal yaşam bilincine sahip olmayı becerebilmeliyiz.Ölümlü bir hayatın içindeyiz isteklerimizin yada bizden beklentilerin bir sınınır olmalıdır.Toplum daim vardır birey sınırlı bir ömre sahiptir.Burda önümüzü açacak olan bilinç ve gerçeklik olacaktır.
****
Güncel yaşam dialektigi oldukça kesikindir (Zıtların çatışkısı ) Bu çatışkılı durumu paylaşıcı boyuta getirmek yaşam bilinciyle ilgili bir durum olsa gerek.Çogumuz yaşamımızı pilanlamaktansa yaşamın bize yönelttiği yolculuğa eyvalalh diyerek hayatımıza devam etmiş oluyoruz.Sonrası o hayat yüreğimizi dağlıyor. Burda zorunsal olanların ötesinde tercihler ve yanılgılar biribirinin içine geçerken koca b ir ömrü feda ettigimizinfarkında bile değiliz.Özgün bir kültürümüz var bu kültürün özünü koruyup olması gerken içleştirip tortularını öteleyebildikmi yaşam biraz daha kolaylaşacak gibi. Bunun için bir beyin aydınlanması hepimizin ihtiyacı olan bir sonuç olmalı. Yoksa gölgelerin ardında ömürler tükenip gidiyor.
****
Kırmızı güllerin açtığı bir aşkı yaşamak isterdim.Aşk hastalıktır biliyorum.senin yanında hastalık nedir ki ölmek isterdim !
Yaşamak zor bir süreç ekmekleri ıslatıp sevgiyle bölüşmeyi başarmak gerekir. Yolculuklarını garip yaşadığın kervanlarda kolaymı susuz umutsuz yürümek.
Sokaklarını özlediğim tek şehirdir Ankara, orda umutlarımı közledim heybeme kattım kendime sakladım. Biliyorum orda bıraktım gençliğimin tüm sevdalarını sessiz bir sızı içimde ıraklarda kaldım. Yanlız ben seveceğim sandım o saçları kapalı özgürlüğü ! O yüzden ağladı gece sabah ayazlaştı. Ah ankara unutma beni olurmu.
Asla basit bir şey değildir ağlamak hele küçük bir durum asla okyanusların suları dahi coşsa anlatamaz göz yaşının akışını. Konuşmam lazım yorgan gibi üzerime konupta beni üşüten geceyle. Yüreğim kabarmış içim sıkılmış. Susmuşum gerektiğince yorgun oldugum kadar umutkarım.
Benim yanılgılarım seni sevmemle başladı .Ne var ne yok tabağında aşkın alıp çöpe attım. Artık beni ölüm paklar yıkar kirli hayellerimi beni koynuna alır toprak. Kimsede önemsemez öldüğümü yapraklar hazanlaşır şarkıları tiz bir sestir yalanda. Sen bırakıp gidersen eğer oda gider bende giderim ama hiç gelmedimki hiç yakınlaşmadı nefesim.hiç seninle Hayeller kurmadımki .
Herkes kendini farklı görüyor.Önemli ve erişilmez dikenler ekiyor sokaklarına özgürlüğün. En cömert kadınlar fahişelerin uykularında gördüğü kavgalarıdır ruhun. Günahlarını istifleyip yatağın yaşamaya çalışmak yokmu .Askerlerin erken ölümlerinde anlatılmayan bir hikayedir saklanan.
Yaşlanınca insan tanrıyı arıyor ! korkularının dipçiğinde . Bir fahişeyle yatağa girmek gibidir ölümle içleşmek Korkutur insanı . Sabah masamda bir çay, o vardır tanrı ışığında pencerenin ağrıyan baş ağrısında yoksul ömrümde.
‘Tanrı hesaba çekecek bizi ‘söylenen o soracak fakirliğimizi ,çaresiz arayışlarımızı ve ahlaksız ahlakımızı. Sizide sorguya çekecek toprağa kasılarak basan türediler şimdi çayı içmeliyim. Demikrasi bir kadının aşkını yaşamasıdır korkusuzca başka bir şey değil.
Tüm kadınların egemen olduğu bir ülkede bir küçük pencereden şehre bakmak isterdim. Seni görürdüm bir ihtimal gülümsüyorsundur .
Evlilik bence en kötü zorunluluk ! kasırganın içine dalmak gibi dev dalgalarda boğuşmak gibi . Olmayan özgürlüğe dikenli tel çekmek gibi .Mümkünlülügü olabilirmi böylesi bir sorguda mutluluğun. Bu birazda karşınızdakiyle ilgili bir durum. Ne istediğini ne olduğunu bilmekle ilgili bir durum. Doğu toplumlarının en karmaşık yapısı ailede ortaya çıkıyor. Daima görev daima istek ve daima eziklik .Gerçekten bu kadarmı kötü düşünecek olursak dialektik burda kendini varlıklatıyor. Zıtsal bir çelişkide bütünceyi görüyorsunuz .Evlilik size ortak amaç yüklüyor ortak arayış birlikteliğin sıcaklığı yaşamsal bir amaç buda işin öteki yüzü. Burda sonucu etkiliyecek ana olgu davranış bilinci oluyor denilebilir. İki yetken birey ve bir ortak hayat .Siz evliliğinizi iki kulvardan birinde bulursunuz bu buluş direk sizinle ilgili bir durumda değildir. Belki eğitim belki bilgelik belki amaç . yaşamın her alanında beklenen var olma bilinci neyi niçin ne kadar istenebilirlilik öngörüsü evliliği öne çıkartır o evlilik aile olur bu başarılamadımı yaşanan sadece hiçlik.Tüm yanılgılarınıa rağmen aile özeldir ve önemlisdir diyelim.
****
Sınırsız bir acı olmuyor sınırsız bir mutlulukta söz konusu degil. Sadece gelgitleri oluyor duygunun insan denen canlıda duygudan öte nedirki .bizi diğer canlılardan öne çıkartan akıl armonisine katkı veren içgüdüsel yapımızı bilinçlendirip kültürel etkenle olgunlaştıran sadece yaşamın getirileri olmuyorki .düşünme hissetme ve anlamaya çalışma bu sürecin diğer etkenlerini oluşturmuyormu.
Akılcı düşünce (rasyonel ) bu coğrafyada pek kabul görmez bir düşünce biçimi oluyor. Yanılgının burda başladığı şüphesiz ! akılcı düşüncenin özseli bilimsel düşünce olduğuna göre dialektik açı size şunu söylüyor. Bilenen bilimi oluşturduğuna göre bilinmeyen neyi oluşturuyor ! işte metafizik akıl ötesi algı arayışı burda öne çıkıyor. Gerçekçi olansa bu iki varsalın birbirini ötelediğidir.
Bir insan nereye kadar maddeci olabilir ! diyelim bir yakınınızın ölümüne tanıklık ettiniz bu gerçekliği nasıl karşılarsınız. Maddenin bir degişkenligi bir yok oluş . Yada bir ortam yansıması bir mutlak ebediyetin başlangıcı ! bu iki düşünce yapısıda birbirini sanıldığı gibi ötelemesi bir yana birbirinin içinde olan bir yaşam içselligi olmuyormu. Bir birey nereye kadar maddeci olabilirki yada nerede arayışını sonlandırabilirki. Bir toprak çukurunda son bulur görünen bedensel yaşamın ötesini aramanın bir yaşam gerçeği olduğunu anlamaktan acizmi kalcagız. İnanç burada bize bir göstergeç olamazmı.
Disiplinsiz bir yaşam ne kültürel birikim sunar nede huzur verir. Yaşamın en büyük disipliniyse ölüm gerçeğini anlamak olur diye düşünmeliyiz. Ölümü yadsıyan bir yaşam yolculuğu temelsiz bina gibidir sizi savurur.
Karamsar olmamalıyız çünkü her sabah milyonlarca kilometre ıraktan dünyamızı aydınlatan güneş penceremizi aydınlatıyor. Biz o pencerenin ardında nederece yalnız kalsakta yeme içme barınma üreme isteklerimiz nederece karmaşanın karanlığında baskınlansada yaşıyoruz. Yaşamak her yaşta ve herşeye rağmen güzel bir sonuç. Nehirlerin ıslaklığı gibi sevecen çiçeklerin açması gibi hoşnut. Bir kadının anneliği kadar kutsal .yaşamak güzel bir durum.
Yaşamımızda az insan olması iyi hiç olmaması bir fekattir. İnsanlardan kaçmanın anlamı yok yeterki anlaşılabilir olmamıza katkı versinler. Günümüz insanı ‘Ben biliyorum ‘ kibrinden vaz geçemiyor kibir denen yükü yüreğinde besliyor. Bu ne büyük yaşam yanılgısıdırki ruhumuzu kanatıyor.
Niçin böyle oluyor bu yaşadığımız coğrafya niçin hep kavgalı ve yorgun bu coğrafyanın insanları niçin hüzünlerle arkadaş oluyor. Yaşam iki ana yanılgıyı kabul etmiyor. Birisi aklı kullanmamak bir diğeri bağımlı olmak ! sorgulamayı başaramayan bireylerin oluşturduğu toplumlarda doğru sanılan baskıncalar bireyin ve gtoplumun geleceğini karartıyor. Ortaya çıkan çatışkısal yapı ruhlarda kanamalara yol açıyor. Görünürde sakin içselde kavgalı insan izdüşümleri toplumsal yanılgıyı besliyor.
Emek hak özgürlük üçsel bir kardeşliğin varsalı olmakla birlikte günümüz sömürü yapılarında izleri silinmeye çalışılan bir yokluk olgusu olarak görülüyor. Birilerine göre emekten söz etmek eşitlikten söz etmek toplumsal yönetimin olurunu aramak yanılgı olarak görülüyor. Güç size kendisinin uygun gördüğü sınırlar içinde kalmanızı istiyor.
Hastalıklı ruhları besliyen en önemli yaşam çatışkısı dogasal yanımızı görmekle başlar .kendimizi güçlü hissettiğimiz an kibirleşme hastalığı yüreğimize konuk olur. Güçlülüğümüz mantık ve aklı içine sinidmeyen yapay yansımaları öne çıkaran bir görüntü verir. Pahalı binek araçları ,isimler önüne konmuş sitatü veren unvanlar ve onu besleyen içsel cehalet.
Ocak ayını yaşıyoruz .buralarda bir tiren istasyonu yok binip ıraklara gideceğimiz bir kırmızı çizgili lokomatiflerin çektiği kuşetli kompartumanları olan bir vagonlar zinciride gözümüze ilişmez.çekmecedeki köstekli demir yolu saatide kenara itilmenin mahzunluğunda. Kabirlerin üzerine yağan sağanak yağmurlar ve şemisyelerin hiçmi hiç önemi yok.
Gece yatağa girdiğinde dualar okutan ruhum. Beni kutsa ve tanrının cennetine girmeme yardım et. Ama önce şu kIsa ömrümü yaşamamı nasiple aç bırakma beni öpüşmeyi unutmuş yosma bedenlerinde kirletme saçlarımı. Bana rüzgarlarını anlat Ceyhun ırmağını tunayı dicleyi anlat bana . Kızılırmak niçin kızıl kara deniz niçin kara neden Akdenizin sularında acı içer yanlızlıgım. Ölümler niçin hırpalar beni bu kadar. Hani bir sabah hiç çıkmazsak evden ekmek zeytin ve aşk yetiverse hikayesine zamanın. İşçiler üşümezse fabrika vardiyalarında bir öğrenci evinde ayazlamassa Ankara kışları sıhıyede o küçük çay ocağında bir simite tav olsa umutlarımız günah günah olmaktan çıksa .
****
Sakinlik sadece sakinliktir huzur.Karmaşa belirsizliği getirir.Belirsizlik endişeyi getiriyor. Tabi burda sakinliği patolojik bir duruma sokmamak lazım. Yaşamla kopukluk içine kapanmak kapı çalınca endişelenmek kabuğuna çekilmek pekte sağlıklı bir durum olmazsa gerek.Biliyoruzki yaşamda tek başına halledemeyeceğimiz sorunlarda var. Yanlızlıgın çizgisinide iyi çizmek gerek. Yüksek dağların ardına saklanırsanız ayaz yemeniz kaçınılmaz olmaktadır.
****
Masanın başındasınız yanınızda birileri var.O birileri çoğunlukların, da yalnız kadıklarınız. Konuşuyorlar anlatıyorlar ve kendilerince sorguluyorlar.Anlıyorsunuzki insanlar kendi açılarında gördüklerini önemsiyorlar. Duymak istediklerini duymayı beceriyorlar. Kendi papuçlarını boyatmayı seviyorlar. Kendi ekmeklerinin yanında birde pasta olsun istiyorlar.Benim ekmeğim dediğinizde o ekmeğin sizin hakkınız olmadığını söylemekten çekinmiyorlar. Toplum böylelikle ezilenlerin yitikleştigi bir toplum oluyor.Siz bunun sadece gölgesinde varsınızdır.Size güneşi çok görüyorlar. Topluma bir bakın milyonlar niçin mazlum birileri niçin despot dişlerinin pırıltısıyla karşınıza dikilmişler. Herkes kendince bir üst perdenin notası olmak istiyor. Paylaşmacı olamadı insan denen varlık .Olmayada niyeti yok gibi. Onun için bizim kültürde (Türk ) Şöyle bir söz çınlatılır kulaklara her önüne gelenle oturma masaya sofran garibe yetime açık olsunda kan emici züppeyi sokma eşiğine.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.