KUR'AN'IN İNİŞ SIRASI KONUSU. «RİVAYETLERİN, İSLAM DİNİNE VERDİĞİ ZARAR.»
Bildiğiniz gibi Kur’an, iniş sırasına göre günümüzde elimizde yok. Ama eksiksiz ve Allah’ın kendi korumasında olduğuna dair Rabbimizin bu konuda bir hükmü, garantisi var ve Allah Kur’an’ı ben koruyorum diyor. Yani Kur’an bir bütün olarak korunuyor, ONUN İÇİNDE BİZLER ONUN BÜTÜNÜNDEN İSTİFADE EDEREK YARARLANMALIYIZ. Bir kısmına inanıp, bir kısmını görmezden gelmememiz konusunda Allah uyarıp, Kur’an’ı bir bütün olarak hayata geçirmemizi emrediyor. Demek ki Kur’an’ı doğru anlayabilmemiz için Kur’an’ın tamamından istifade etmeliyiz ve o ayet şu zamanda şu amaçla indi, bu ayet bu zamanda şu amaçla indi dememiz doğru olmaz. Çünkü bu konuda kesin bir bilgimiz, kanıtımız yok. Kur’an da bu konuda bilgi vermiyor. Bununda elbette bir nedeni vardır, eğer ayetlerin nüzul sebebini açıklamış olsaydı Kur’an, bizler ayetleri o zamana ve o konuya hapsederek günümüze taşımaz, ayeti öyle anlamaya çalışırdık. Buda bizleri yanıltırdı.
KUR’AN AYETLERİNİN SIRALANMASI, FATİHA HARİÇ SURELERİN UZUNLUĞUNA GÖRE DİZİLDİĞİNİ GÖREBİLİRSİNİZ. Öylede söyleniyor zaten. Bazı ayetlerden hangisinin ilk ayetler arasında olduğunu, hangi ayetlerinde son ayetler arasında olabileceğini, okuduğumuzda anlayabiliriz. İniş sırasına göre ayetlerin yazılmamasının nedenleri konusunda, birçok şey söylenebilir. Her düşünceye elbette saygı duymak gerekir, ama Kur’an’ın onaylamadığı bir bilgininde ardına düşmek, bizleri gerçeklerden uzaklaştıracaktır. Önemli olan Kur’an’a karşı kuşku yaratmadan, onu bir bütün olarak anlamaya, hayatımıza geçirmeye çalışmak olmalıdır. Kur’an’ın iniş sırasını ne yazık ki emin olabileceğimiz bir kaynaktan öğrenemiyoruz, ancak günümüz şekliyle elimizde olan Kur’an Mushaf’ına, kendi batıl inançlarına kanıtlar yaratarak bakın ne diyorlar.
“GELEN ÂYET VE SÛRENİN NEREDE YER ALACAĞI, KUR’AN’IN NERESİNE GİRECEĞİ DE BİZZAT PEYGAMBERİMİZE (ASM) CEBRAİL (AS) VASITASIYLA BİLDİRİLİYOR, O DA VAHİY KÂTİPLERİNE TARİF EDEREK, GEREKENİ YAPTIRIYORDU. BÖYLECE HZ. PEYGAMBER (ASM)’İN SAĞLIĞINDA KUR’AN’IN TAMAMI YAZILMIŞ, NEREYE NEYİN GİRECEĞİ BELLİ OLMUŞTUR.”
Bu bilgiyi onaylayacak delil ve kanıt kesinlikle Kur’an’da yoktur, her zaman olduğu gibi bu bilgiler rivayetlerin eseridir. Allah’ın Resulü her gelen vahyi elbette yazdırmıştır ama asla kitap haline dönüştürmemiştir. Çünkü Resul yaşadığı sürece vahiy devam ediyordu, onun için şu ayeti şu sıraya koyun, bu ayeti bu sıraya koyun demeside mümkün değildi. Resulün vefatından sonra, vahiy kesildiği için, Kur’an’ı ciltletip kitap haline getiren Hz. Ebubekir olmuştur. Rivayetlerin inancımızı, nasıl yanlış yönde etkilediği konusunda, sizlere çok dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum. Kur’an’da geçen Salat’ın şekilsel yerine getirdiğimiz ve bizlerin Farsça namaz dediğimiz konuyu, bakın rivayet hadisler nasıl Kur’an dışına çekerek, adeta rivayet bilgilerle namaz emredilmiş diyorlar. Her konuda olduğu gibi, namaz konusu da ne yazık ki mezhepler ve rivayetlerin etkisiyle şekillendirilmiş, hatta batılı İslam toplumuna kabul ettirebilmek içinde, inanılmaz hatalar yaparak toplumun kafasında kuşkular yaratılmıştır. Bu makalemde bu konuyla ilgili, çok önemli bir örnek vermek istiyorum. Geleneksel İslam anlayışı, inandıkları şekliyle namazı Kur’an’da göremediklerinde, namazın Kur’an ile emredilmediğini MİRAÇ ile Kur’an dışı emredildiğine toplumu inandırabilmek için, öyle bir rivayeti topluma inandırmışlardır ki, toplumun kafasının karışmasını bırakın, bazı art niyetli kişiler bu rivayeti, namazın asla Kur’an emri olmadığına delil göstermişlerdir.
Bakın namaz ve abdest konusu topluma nasıl anlatılıyor. “NAMAZ MEKKE’DE FARZ KILINDI, ABDEST AYETİ MEDİNE’DE İNDİ.” Bu sözlerin doğru olduğuna inanırsak, Allah abdest alma ayetini indirmeden, namaz emrini vermiş diye inanmamız gerekir. Bu düşüncede, Allah’a onun kitabı Kur’an’a iftiradır. Allah boşuna ey kulum düşün, aklını kullan aklını kullanmazsan seni pislik içinde bırakırım demiyor. Bu yanlış bilgiler aklını Kur’an ile kullanmayanların ürünüdür. Peki, bu bilgiyi Kur’an mı veriyor. Elbette hayır, Kur’an şu ayet burada indi, şurada indi diye özellikle asla belirtmez. Bu bilgiler Kur’an’ın indiriliş sırasında olmayan şeklinden çıkartıldığı gibi, mezheplerin ve rivayet bilgilerin oluşturduğu kaynaklardan alınıyor ve ne deniyor biliyor musunuz?
“KUR’ÂN-I KERÎM’DE ABDESTLE İLGİLİ HÜKMÜ AÇIKLAYAN ÂYET, MEDİNE DÖNEMİNDE NÂZİL OLMUŞTUR. NAMAZIN İSE MEKKE DÖNEMİNDE Mİ‘RAC GECESİ FARZ KILINDIĞI, CEBRÂİL’İN HZ. PEYGAMBER (ASM)’E NAMAZ VE ABDESTİ ÖĞRETEREK BİRLİKTE ABDEST ALIP NAMAZ KILDIKLARI VE SÖZ KONUSU ÂYETİN NÜZULÜNDEN ÖNCE, ASLA ABDESTSİZ NAMAZ KILINMADIĞI, SİYER ÂLİMLERİNİN ÜZERİNDE İTTİFAK ETTİKLERİ BİR HUSUSTUR.”
Bu sözleri Kur’an’ı dikkatle okuyan, aklını kullanan hiçbir Müslüman kabul etmez. Tekrar hatırlatmak istiyorum BUGÜN ELİMİZDE BULUNAN KUR’AN MUSHAFI, ASLA KUR’AN’IN İNDİRİLİŞ SIRASINA GÖRE DEĞİLDİR. BU DURUMDA KIYAM, RÜKÛ VE SECDE İLE YAPILAN NAMAZ EMRİNİ VEREN ALLAH, YILLAR SONRA BU NAMAZI ABDEST ALARAK YAPACAKSIN DİYE, YILLAR SONRA EMRETMEZ, DETAYINI VERMEZ. LÜTFEN ÖNCE BUNU ASLA UNUTMAYALIM.
Namaz ayetinin önce indirilip, çok sonra abdest ayetinin indirildiği söylenip, daha önce namaz kılınıyordu, onun için onlara bakarak namaz kılıyorlardı. Daha sonra, Allah’ın bu konudaki hükmünü hatırlatmak amacıyla abdest ayetini indirdi demek, Kur’an’ın onay vereceği bir düşünce değildir. Hatta namazın Kur’an’da asla bahsedilmeyen, MİRAÇ ile Mekke de indirildiğini söylemek, Kur’an’a iftiradır. Allah bizlere, Kur’an’ın ipine sarılıp, onun sınırları dışına asla çıkmayın, ondan sorumlusunuz diye emrediyor. Bizlerin Kur’an’dan sorumlu olacağımıza hükmedip, daha sonra bu ve benzeri onlarca ayete ters düşen bir hükmü, Allah’ın emri diye nasıl kabul ederiz. İşte bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Hem Kur’an, indiriliş sırasına göre günümüzde yazılmamıştır diyeceğiz, hem de namaz konusunda batıl bir inancımızı kabul ettirebilmek için, namaz konusunda toplumun kafasında kuşku yaratacağız öylemi? Bunu Kur’an akıl ve mantık kabul etmez.
Bizler Allah’ın Resulünün döneminde yaşıyor olsaydık, elbette bu konuda hiçbir şüphemiz olmazdı, ona sorar danışırdık. Çünkü Allah Resulünü sürekli izliyor ve en küçük hatasında onu uyarıyordu. Ama şimdi aramızda yok. Onun için bizlerin danışacağı tek bir kaynak var, oda KUR’AN. Rivayetleri Allah korumuyor Kur’an gibi, onun için sorgusuz rivayet edilen hadisleri, asla kabul edemeyiz. Çünkü Allah kesin hükmünü vermiş ve sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum demiştir. Şöyle diyenleri de duyarsınız, zaten namaz o toplumda biliniyordu, onun için abdest alarak namazın kılınacağı da biliniyordu, türünden savunmalar yapmak, Kur’an öğretisine ters düşer. Allah açıklamadığı detay vermediği hiçbir hükmü asla vermez. Çünkü Kitap Ehlinin, Allah’ın indirdiği kitaplardan çok uzaklaştıkları, hatta terk ettikleri anlatılır. ONUN İÇİNDE HZ. MUHAMMED’İN, ASLA KİTAP EHLİNE TABİ OLMADIĞI, ÜMMİ OLDUĞU BİLGİSİ VERİLİR. Allah, Resulü için ne diyordu Şura 52. Ayetinde? “SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN.” Demek ki Allah’ın Resulü, daha önce namaz da kılmıyor ama gerçeklerin, doğruların arayışında olduğunu anlıyoruz. Allah’ın Resulü ’de namazı Kur’an’dan öğrenmiş, onu bu ayetten anlıyoruz, lütfen ayetin tamamını okuyunuz.
Demek ki namaz biliniyordu, onun içinde onlara bakarak abdesti öğrenmişlerdi düşüncesi, asla Kur’an’a göre kabul edilemez. Kur’an Allah’ın indirdiği vahyin tamamına iman etmediğimiz sürece, gerçek iman etmiş olamayacağımız örnekleri verilir. DEMEK Kİ BİZLER, BU AYET ŞU ZAMANDA İNMİŞ, ŞU AYET BU ZAMANDA İNMİŞ DÜŞÜNCELERİNİ ÖNCE KAFAMIZDAN SİLMELİYİZ. ÇÜNKÜ BU KONUDA KESİN BİR BİLGİ KUR’AN’DA YOKTUR. HEPSİ TAHMİNİ KİŞİSEL DÜŞÜNCELER OLUP, RİVAYETLERİN KAYNAKLARINDA GEÇER. ONLARADA DİNİN EMRİ ASLA DİYEMEYİZ. ÇÜNKÜ DİN ALLAH’IN’DIR, YANİ DİN ALLAH’IN HÜKÜMLERİ KUR’AN İLE YAŞANIR. İniş sırasına göre Kur’a meali yazdım diyenlere sormak gerekir, bunu nereden aldınız kesin emin misiniz, kaynağınız nedir desek, cevap almamız mümkün değildir.
DEMEK Kİ ŞU DÜŞÜNCENİN YANLIŞ OLDUĞU ANLAŞILIYOR. "BİLDİĞİMİZ NAMAZ KUR’AN’DA YOKTUR, ÇÜNKÜ NAMAZ MEKKE’DE FARZ KILINDI, ABDEST AYETİ MEDİNE’DE İNDİ. BİLDİĞİMİZ NAMAZ KUR’AN’DA OLSAYDI, ABDEST EMRİ DAHA ÖNCE İNDİRİLİRDİ, ONUN İÇİN NAMAZIN KUR’AN EMRİ OLDUĞUNU SÖYLEYEMEYİZ. EMREDİLEN SALAT TIR ODA NAMAZ DEĞİLDİR" DİYENLERİN SAVUNMASININDA, DAYANAKSIZ OLDUĞUNU SÖYLEMEK İSTERİM.
Biz herhangi bir konuyu Kur’an’dan araştırdığımızda, mutlaka Kur’an bütünlüğünde anlamaya çalışmalıyız. LÜTFEN ŞUNU UNUTMAYALIM, KUR’AN YAKLAŞIK 23 YILDA, TOPLUMUN YAŞADIĞI OLAYLAR VE SORULAN SORULAR IŞIĞINDA, YAVAŞ YAVAŞ İNMİŞTİR. ALLAH BİR KONUDA İNDİRDİĞİ AYETİN AÇIKLAMASINIDA, NİCE ÖRNEKLERLE KUR’AN’DA VERDİĞİNİ SÖYLÜYOR. Kime inanacağınız elbette size kalmış. İmtihan işte böyle bir şey. Onun için Allah biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyor ayetlerinde. Yüce Rabbimiz bizlerin Kur’an’a sarılmamızı istiyor ve atalarınızın inançları ile değil rivayet ve batıldan uzak, Kur’an’ın ipine sarılarak İslam’ı yaşamamızı istiyorsa, verdiği emrinde detayını yıllar sonra değil, hayatımıza geçirmemiz istendiği anda göndermiştir, bu gerçeği lütfen unutmayalım. Allah’a mantık dışı bir hükmü isnat etmeyelim. KAFAMIZI KARIŞTRMAYA ÇALIŞANLARI BATIL VE RİVAYETLERİN IŞIĞINDA DEĞİL, ALLAH’IN EMRETTİĞİ GİBİ AKIL VE KUR’AN MERKEZLİ DÜŞÜNÜP ANLAMAYA ÇALIŞALIM.
Salatın şekilsek boyutu yani kıyam, rükû ve secde Allah’ a karşı saygımızı, sevgimizi hatta dileklerimizi bildirdiğimiz, kalbimizi Allah’a açtığımız, ona karşı koşulsuz boyun eğdiğimiz bir anımızdır. GÜNÜMÜZDE BU SALATA ÖYLE İLAVELER YAPILMIŞTIRKİ, O İLAVELERİ KUR’AN’DA GÖREMEDİKLERİNDE, BİR KISM MÜSLÜMAN, BAKIN DEMEK Kİ HER BİLGİ KUR’AN’DA YOKMUŞ DİYEREK, RİVAYETLERLE İSLAM’I YAŞABİLECEKLERİNE İNANMIŞ. BİR KISMIDA YAPILAN İLAVELERİ KUR’AN’DA GÖREMEDİKLERİNDE, KIYAM, RÜKÛ VE SECDE KELİMELERİNE FARKLI ANLAMLAR VERİP, BUGÜN KILINAN NAMAZ YANİ SALAT KUR’AN’DA YOKTUR DEYİP, İŞİN İÇİNDEN ÇIKMIŞTIR. HER İKİSİDE AKLIN VE KUR’AN’IN ONAYLAMADIĞI İNANÇLAR OLUP, KİŞİSEL DÜŞÜNCELERDİR.
Değerli dostlarım salat yani şekilsel boyutları ile istenen namazı elbette mezheplerin anlattığı ve ilavelerle şekillendirdiği haliyle, asla Kur’an’da bulamazsınız. Allah’ın bu şekliyle şekillendirdiği bir emri de yoktur. Kur’an’da özellikle vakti çok açık ve net tarif ettiği zamanlarda, örneğin sabah güne başlarken yine günün bitiminde akşam olduğunda, Allah’a şükranlarımızı sunduğumuz, onu tesbih edip ondan yardım dileyip huzur bulduğumuz, yani yüce Rabbimize kalbimizi açtığımız, ÇOK ÖNEMLİ BİR ANIMIZDIR. Bunu görmezden gelip Allah ile irtibat kurmamak, bence yapabileceğimiz en büyük yanlışımız olur. Dilerim bu gerçeklerin farkında olan, Allah’ın halis kulları arasında oluruz.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
kuranadavet1.wordpress.com/
twitter.com/KURANA_DAVET
www.hakyolkuran.com/
/Kuranadavet1/
hakyolkuran1.blogspot.com/
YORUMLAR
Değerli yazar dost, makalenizi dikkatle okumaya çalıştım. Genel anlamda tüm tespitlerine katılıyorum. Uzun zamandır ben de Kuran'ı doğru çeviri olduğuna inandığım üç mealden altı defa okudum, notlarımı da aldım. Namaz konusu, benim gördüğüm Fecr vakti; sabah namazını, Güneşin tepede olduğu vakit, öyle namazını, güneşin batmakta olduğu vakit ise akşam namazına işaret ediyor. Kuran'ın bildirdiği bu vakitleri not etmiştim. Kılınış biçimine gelince; ayetlerde benim gördüğüm (aklımda kaldığı kadarıyla) İbrahim peygamber zamanından beri namaz kılınıyordu ve ümmeti de aynı şekilde namaz kılınıyordu ve Hz. Muhammed dönemine kadar bu namaz ritüeli ulaşmıştı. Şu anda hatırlayamadığım ayette bu namaza atıf yapılarak o şekilde kılınması isteniyordu. Bu bilgileri Kuran'da okumuştum. Ayrıca ben namazın üç vakit olduğunu gördüm. Zaten Yatsı namazı (bildiğinizi düşünüyorum) Hz. Muhammed'e özel bir namazdır, bu haliyle kılınan yatsı namazları farz değil sünnet olmaktadır.
Değerli yazar dost, yazacak çok şey var ama bu yorumu daha da uzatmak istemiyorum. Tekraren belirteyim ki, ben de sizin gibi İslam dini tamamen melikler dini haline getirildi. Din bilgisi diyerek İsrailiyat ve Hristiyan inanç biçimleri İslam diye tüm dünya müslümanlarına bir zehir gibi zerk ediliyor. Hadisleri (okuduğunuzu düşünüyorum) Hz. Muhammed bizzat kendisi yasaklamıştır. O sebeple hadisler dört halife döneminde de yasaktı. Hadis konusu tam iki yüz yıl sonra ortaya çıktı. Selamlar, saygılar