- 162 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
KENDİNİ FARK EDEBİLMEK
’’En çok bolluk getiren yağmur, alın teridir.’’ Cenap Şahabettin
Ne de derin anlamlı bir sözdür bu. Kaderin ellerimizde şekillendiğini, zihinde de tasavvur edildiğini, irademizle güne hangi rengin, kıvamın katılacağını dillendiren. Buradaki bolluk, bitmek tükenmek bilmeyen hedefler silsilesidir. Onların büyüğü veya küçüğü yoktur. Onlara ulaşabilmedeki duruşun asil yanının ciddi bir farkındalıktan başladığını dile getiren bu durum, imkansızlıkların içinde dahi hayatı yeşerten güzelliklerin nasıl can bulduğuna da dem vurulur burada. Yeter ki başlayalım, bitirebilmek için başlamak gerekir.Hataları, eksikleri bahane etmek yerine, daha az hata ile ve hayatın bize verdiği sunumları farklı bakış açılarıyla hedefe giden yolda işe koşmaktan vazgeçmeyelim.
Yukarıdaki değinişe muhalif çok söz edilebilir belki. Ve fakat, şu güzel özdeyişle de buna cevap verelim:
’’Ne karınca zayıf olmakla aç kalır, ne de aslan pençesinin ve kuvvetinin zoruyla karın doyurur.’’ Sadi
Bizi biz yapan şey veya bizi hedefe taşıyan şeylerin ille de üst niteliklerdeki ölçüler olması gerekmez. Tonlarca ağırlığı yerinden kaldırabilecek bir kas gücü bizi esin veren bir hayat götüremediği gibi, oldukça cılız kollar da bizi hayattan etmezler. Mesele, var olanları nasıl işe koştuğumuzdur.
Ne ilginç şeydir şu hayat, bazılarının son umudu olan şeyler, kimileri için başlangıç ve hatta gözden çıkarılan olurlar. Yıllardır kendisine hizmet eden baba yadigarı bir arabanın açtığı mekanik sorunlar yüzünden oldukça düşük bedellere gözden çıkarıldığını bir düşünün. Sırında hayatın yüküyle ve kocaman umutlarıyla da her yeni günü karşılayan ve sadece motorize olabilmek koşuluyla çok daha büyük işleri kovalayabilecek bir başkası da olsun bu öyküde. Birinin yaka silkerek adeta kurtulmak için haraç mezat elden çıkarmakta olduğu bu vasıta, bir diğeri için yepyeni başlangıçların altın anahtarı gibi değil midir? Bu kıssa hayata dair gözlemlerimizde sıklıkla önümüze çıkarken, bizleri de derin bir düşünüşle de sınamaktadır esasen.
Kaleme ve kâğıda mesafeli ve fakat hayatının aydınlık yollarının buradan geçtiğinin de çok bilincinde olmayan ve fakat her şeye erişebilme olanağı bulunan bir öğrenci için var olan sunumların elbette bir karşılığı yoktur. Buna mukabil, bırakın kâğıdı ve kalemi, bunlardan kendine istikamette olabildiğince motivasyonuna rağmen, onlarla yan yana gelebilecek çok kıt zamanla sınana bir başka öğrenci için yukarıdaki farklı yöndeki sunumlar ne de büyüleyici, ilham verici ve hayata da yön vericidir. Sanırım, bu imtihan içinde bir hayatın özneleriyiz her birimiz. Kimilerimizin farkında olmadığı veya yeterince değerini algılayamadığı olanaklar, başkaları için adeta level atlamak kadar kıymetli olabiliyor. Ne var ki, o sunumların sahibi olmak için kendi zeminleri ile onlara ulaşabilmedeki engel dediğimiz ve bütününde de hayat olarak addedilen şey, farklı insanları farklı şekillerde sınamaya da devam ediyor. Sermayesi yeterli gelmediğinden evinin küçücük bahçesinde sebze yetişmeye çabalayan bir ailenin ihtiyacı olan ve senede de belki de üç kez ürün almalarını da sağlayacak altyapıdaki sera malzemeleri, bir başkasının bahçesinde sadece kamelya olarak atıl durabilmektedir. İhtiyaçlar ile bu ihtiyaçlarının kullanım amaçları, birimizde keyfiyetin tezahürü iken, diğerimizde de hayatın anahtar rolünü oynayabilecek değerde ulaşılmayı beklemektedir.
Kendisine verilen algılama, motivasyon ve geleceğe dair esaslı hedeflerin peşinden koşan ve fakat maddi açılımlarda da büyük zorluklar içinde bulunan üniversite hayalleri kuran bir öğrenci için değil özel ders, dershane, güncellenmiş konuları ihtiva eden bir ikinci el kitap dizisi ne denli değerlidir değil mi? Çocuğunun okuması elinden gelen bütün özeni gösteren, özel ders olanakları sunan, dershane, koçluk gibi sunumları da sağlayan bir babanın bu olanaklar karşısında gereken dönüşü sağlayamayan çocuğu da onun sınavıdır belli ki. Her iki öğrencide tersi durumdaki bu olanaklar mevzuu, birinin kıymetini bilmediği şekilde bir değersizlik öyküsü enstrümanı iken, diğer bir öğrenci içinse bulunmaz kıymet ifade edebilmektedir. O halde sorulması gereken çok soru olduğunu düşünmemiz, hayatı doğru anlayabilmek, okuyabilmek ve pozisyonumuzu almak durumundayız.
Bir röportajı sırasında kendisine sorulan “Hayatınızdan memnun musunuz?” sorusuna çok manidar cümlelerle karşılık veren Jackie Chan, alıntılardan bir derleme yaparak şunları dile getirmiştir: Şikayet ettiğinin iş, işsiz birinin hayalidir.Sabrınızı sınayan yaramaz çocuk, çocuğa özlem duyan birinin hayalidir. Çok sıkışık olduğunuzu düşündüğünüz eviniz, evsiz birinin hayalidir. Endişelendiğiniz mütevazi birikimler, paraya ihtiyaç duyanların hayalidir. Külfetli olduğunu düşündüğünüz sağlık sorunları, ölümle pençeleşen birinin hayalidir. Sahip olduğunuz huzur, düven, moral,… savaşra canının derdine düşmüş birinin hayalidir. Buradan anlamamız gereken çokça şey bize, bizde var olan bazı şeylerin henüz farkındalığında olamayışımızdan ötürü, hayatı doğru anlamda ve değerde göremediğimizdir. Eski model de olsa bir ailenin özlem duyduğu yollarda tekerleğinin her turuyla onları sevdiklerine anbe an yaklaştırabilme potansiyeli taşıyan bir otomobil, o araca sahip olmak isteyenler için belki de çeyrek asırlık birikimin karşılığıdır. Elimizdekilerin kıymetini bilemedikçe, gözümüzü hep yukarılara bakıyor şekilde ivmelendirdiğimizde bu hayatın anlamını, değerini ve bahşedilenlerin ne büyük nimetler olduğunu asla bilemeyeceğiz sanırım. Ağrıyan ayaklarından, belinde, bilek ve dizlerinden veryasın edenlerin, bu uvzuvlarını hiç hareket ettiremeyen ve hatta bu uvzuvları olmayanların da bir hayat yaşadıklarını düşünmeleri gerekmez mi sizce de? İzlediğim vazı video paylaşımları kendi haline şükürde asgarî müştereklerde olan tarafımı dahi çok müteessir etmiştir. Bunlardan birkaçını paylaşmak isterim. Avustrayla`dan bir yazar ve aynı zamanda da editör olan “Nick Vujicid” aynı zamanda binlerce ve hatta yüzbinlerce insana ilham kaynağı olmayı başarmış, uvzuvları olmadan sürdüğü zorlu yaşam şartlarından büyük bir esin bularak düşünen insan için ne de müthiş bir örnek olmuştur. Yanlış hatırlamıyorsan kollarının tümü, ayak parmaklarının çoğu olmayan bu müthiş motivasyon öznesi, sizleri bilmem ama benim yazdıklarımla var olan potansiyelimi de hesaba kattığımdaki bir mukayesede kesinlikle silip geçmekte, tarafımı ve benim gibi düşünmekte olan yüz binlerce insana şu soruyu sordurmaktadır. İki kolum ve ayak parmaklarımın da çoğu yok iken ortaya koyduğum şeyler ile bir de kendinizi mukayese ediniz. Siz, gerçekten de elinizden geldiğini yapabildiniz mi sahiden? Sözünü ettiğimiz bireyin çoğumuzun hayal bile edemeyeceği ve adrenalini de en uç noktalarda yaşama tecrübesini havada, denizde, karada ve kısacası her yerde tecrübe etmekten çekinmediğini de dile getirmemiz gerek sanırım. Evli ve son hatırladığım kadarıyla iki de sağlıklı çocuğun babası olma vasfına da erişen bu mutlu adamdan ve onun ortaya koyduğu yaşam öyküsünden ne de çok şey almamız gerekiyor aslında.
İmkansızlıkları sürekli önde tutan ve bunun içinde kendine dayanaklar arayan insanlardan hiç haz duymadım. Neden duyayım ki? Var olan şartların bırakın zor yanlrını normal prosüdürlerini dahi zorlamadan bir başarı ortaya çıkamayacağı gibi, kolaylıkla elde edilenlerin çok şeyin değerce de kısa ömürlü olduğunu bildiğimiz halde neden hayata gereği gibi tutunmayız ki. Kollarınız olmadan sadece gövde kısmına dair giysileri giymeyi bir deneyin. Çoraplara ne dersiniz. Şimdi de önünüze hazır gelen kahvaltı sofrasını bir kurmayı deneyin bakalım. Nasıl , oluyor mu? Bu olmaz ve sapma gibi görünen çok şeyin kimilerinin hayatının bir rutini olduğunu biliyor musunuz? Üstelik gocunmadan, yüzünü de ekşitmeden yapıyorlar. Onlardaki tebessümü gördüğümde kendi yüzümün eksiliğinden nasıl utanmayayım.
Birbirimize karşı üstünlüğümüz yok, sadece avantaj mevzuu bunlar. Hayat dediğimiz zorlu parkur, her birimize eşit şanslarda vermiyor startı. Yarışan zorlu zeminde ve oldukça da geç başlamasına rağmen, bitişteki ipi azmi ile göğüsleyebilenlere olan hayranlığımı saklayamam. Bu tür örnekler bize neler anlatıyor, diye düşünmek gerekir sanırım. Hayat, teorilerden mürekkep olmadığı gibi pratiklerinin de birlikte değerlendirimi ile bize gerçek renklerini veriyor. Çok üzüldüğümüz çoğu şeyin ne denli gereksiz ve zaman kaybından başka bir anlam ifade de etmediğini nedense çok geç anlıyoruz. Oysa, koltuk değneklerinin her koşturmacasında omuz ve koltuk altı bölgesindeki acısını dahi yansıtmadan bir de ikili mücadelelere girerek göğüs kabartan nice ampute sporcumuzun ortaya koyduğu performans şapka çıkarılacak cinsten değil midir? Bu anlamda su altında kalma rekorlarına, koşuda hız sınırlarını zorlayanlara, binlerce sayfalık kitabı yazan uvzuvuları eksik adsız kahramanlara ve görme yetisindeki sınırlara rağmen adını duyurabilmiş şairlere, ressamlara, aşıklara ne demelidir?
İmkânlı veya imkansız dediğimiz şey, sadece şartların gereklerinden kaynaklanmıyor anlaşılan. Burada gözden kaçmakta olan, iradenin ve ona katışıksız desteği veren motivasyonun gücüdür. Cesaret, kararlılık, bahane yerine çözüme olan arzu ve her şeyden önce de kayıtsız şartsız hedefe odaklanmanın karşısında başarısızlığın bir şansı yoktur. Başarmak arzusu zihinde başlar ve zafer zihinde yankılanırsa, gerisi sadece biraz överi ve ter dökmektir elbette. Şimdiye değin yapamadıklarımızı, yapmak için belli şeyleri şart koştuklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ne de olsa o neonlu kadrajlarda daha çok boşluk var. Haydi, sıramızı beklemek yerine biz de o isimlerin arasında yer alabilmek için harekete geçelim. Bize bizden başka kim engel olabilir? Engellere mi yaslanacağız yoksa onları aşmak için mi çalışacağız?
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
İmkânlı veya imkansız dediğimiz şey, sadece şartların gereklerinden kaynaklanmıyor anlaşılan. Burada gözden kaçmakta olan, iradenin ve ona katışıksız desteği veren motivasyonun gücüdür. Cesaret, kararlılık, bahane yerine çözüme olan arzu ve her şeyden önce de kayıtsız şartsız hedefe odaklanmanın karşısında başarısızlığın bir şansı yoktur. Başarmak arzusu zihinde başlar ve zafer zihinde yankılanırsa, gerisi sadece biraz överi ve ter dökmektir elbette. Şimdiye değin yapamadıklarımızı, yapmak için belli şeyleri şart koştuklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ne de olsa o neonlu kadrajlarda daha çok boşluk var. Haydi, sıramızı beklemek yerine biz de o isimlerin arasında yer alabilmek için harekete geçelim. Bize bizden başka kim engel olabilir? Engellere mi yaslanacağız yoksa onları aşmak için mi çalışacağız?
Değerli yazı ve şiir dostu Oğuz, yazınız harikaydı ve tamamen hayata yaslanan olaylar zinciriyle devam etmiş. Azim, kararlılık, imkansızlığı zorlamak ve asla pes etmemeyi öğütlemişsiniz. Saygılar selamlar
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan KÜLTE
Engelleri aşmak yerine bir kere yaslanmaya çalışmak yerimizde saymanın milâdıdır.Baştan sona alınması gereken dersler ile dolu muhteşem bir yazı.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
neneh. tarafından 29.7.2024 19:24:01 zamanında düzenlenmiştir.