- 129 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Arayış "Everest"
"Aramakla bulunmaz lakin bulanlar hep arayanlardır"
- Ne çok mesele var hayatta. Ölülere sorsan her gün helva yiyoruzdur.
- İyi misin sen?
- İyi değilim galiba.
Aynı coğrafyada aynı dili konuşamadığımız o güzel kadınla yine o gün yollarımızı ayırdık.
"Kimsin sen Ali Osman"
Henüz yedisinde elinde bastonla hayat yükünü sırtlamış bir çocuk. Bütün bildiğim bu. İyi ama kurtuldun işte o yükten. Kırkına merdiven dayadın ve artık maddi manevi özgürsün. Öyle olmuyor değil mi!
Sahi /o çocuğa n’oldu.
Beni bir pazar sabahı fırına iki ekmek almaya giden, kapıyı her defasında zile basmak suretiyle açtıran, sofrada "hadi çocuğum yesene" diye söylenen bir ailesi olan kimse anlayamaz.
Beni ancak hiç oyuncağı olmamış bir çocuk anlar.
Yetimhanedeyken sadece bir ailesi olsun diye o tanıştırma günlerinde şirinlikler yapan bir çocuk değildim. Öyle olanlara da hiçbir zaman kızmadım. Ben hep bir cam kenarında öz ailem bir gün gelip beni alacaklar diye bekledim.
Odaya bırakılan oyuncaklara hiç dokunmazdım. Çünkü onları annem yada babam getirmemişti.
Geceleri o kadar gözyaşı dökerdim ki şimdi yirmi yıldır hiçbir kötü olay karşısında ağlayamama sebebimi de buna bağlıyorum. Yani sanıldığı kadar vicdansız değilim.
Bir gün psikolojimi düşünüp beni yurdun çocuk doktoruna götürdüler. Kadına "ben evereste çıkacağım" dediğimi hatırlıyorum. Nedenini sorduğunda "öğretmen söyledi, en yüksek tepe orasıymış, ordan anneme babama sesleneceğim".
Everest, çocukça bir hayal dünyası işte..
Yurdun imkanlarıyla -ve bu konuda hakkını ödeyemeyeceğimiz vatandaşın vergisiyle devletin bize sağladığı güçle- önce bir adliyede katip olarak işe başlayıp sonrasında üniversiteyi bitirip kurumlararası geçişle öğretmen olmuştum. Bizim coğrafyacı Meryem Hoca’yla tanışıklığımız burdan başlıyor.
Kendisi de benim gibi yurtlarda büyümüş bir genç kız. O zamanlarda bu ortak yönümüz sayesinde iki güzel arkadaştık. Dostluğumuzsa o güne dayanıyor.
- Ali Osman, yarı yıl tatilinde arkadaşlarla bir yere gideceğiz. Sen de bizimle gelsene.
- Yok ben gelmeyeyim.
- Everest’e çıkacağız..
- Everest!
Dağcılık kulübünden ikisi kadın dört kişi, iki de biz toplamda altı kişi Everest’in eteklerine vardığımızda ilk gün bize eğitim verdiler.
- Tırmanmak istemezsen anlarim hocam.
- Yok Mustafa, cesaretim var.
Bir zaman sonra Everest’in tepesine ulaşmıştık, artık zirvedeydik. O karda sırılsıklam terlemiştik. Elim ayağım titriyordu. Henüz yedisindeki o çocuk Ali Osman karşımdaydı. Bardaktan boşalan yağmur gibi ağlıyordum.
Kimse ne olduğunu anlayamadan kollarımı iki yana açıp boşluğa seslenmeye başladım.
- Annneeeee, babaaaaaa...
..
..
Buz yığını arasında belimi saran o sıcak kolların arasından sol kulağıma sıcak bir nefes yayilıyordu.
- Ağla Ali Osman! Ağla..