- 99 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
AT GÖZLÜĞÜ
AT GÖZLÜĞÜ
Nereden çıktı bu at gözlüğü ile bakma sözü? Ne anlama geliyor ve hangi sebepten dolayı bu cümle kullanılıyor? Gerçekten at gözlüğü var mı? İfade edildiği gibi sadece atlara takılan bir gözlük mü acaba? At gözlüğünü mecazi anlama çekmek mümkün mü? Kimler at gözlüğü takar, kimler at gözlüğünü başkalarının gözlerine takarlar? Amaçları nedir, gibi sıralı sorular sorulabilir.
At gözlüğü ile bakmak deyimi gerçek olaylara dayanıyor. Şöyle ki; yarış atlarının gözlerine sadece yarıştıkları piste odaklanmaları için üretilen bir gözlüktür. At gözlüğü sayesinde atlar, sağa-sola bakamadığı için sadece yarışa ve yarış pistine yoğunlaşır.
Olaylara at gözlüğü ile bakmak ifadesi bir kişinin bir olaya tek bir açıdan baktığını, ona etken olan diğer olayları veya faktörleri göremediğini veya görmek istemediğini anlatmak için kullanılır. Bu cümleden devamla; bir kısım kurnaz insanlar, kitleleri kendi amaçları etrafında toplayarak belirledi-ği hedeflere varmak ister. Bu kurnazlar sınıfına şahsen ben birinci derecede siyasetçileri yakıştırıyorum. Sonra tarikat liderleri, esnaflar ve zanaatkârlar gelir. Tabi tüm siyasetçileri, tarikat şeyhlerini, esnafları ve zanaatkârları değil!
Bana göre at gözlüğü, bir illüzyondur. Şöyle ki; bir ayakkabı mağazasına gittiğimizde, bir ayakkabı almak isteriz ancak fiyatı düşündürmektedir. Mağaza çalışanı, benzer bir ayakkabıyı beğendiğimiz ayakkabının yanına koyarak; “bu ayakkabının sizin beğendiğiniz ayakkabıdan farkı yok, sadece marka farkı var. Kalite yönünden aynıdır. İsterseniz size bunu önerebilirim” der. İşte orada müşterinin gözüne bir at gözlüğü takılmıştır. Hâlbuki “aynı” denilen ayakkabının fiyatı düşük olsa da kullanım süresi birkaç aylıktır. Sonra kaldır at. Bu illüzyon ile esnaf, müşterisini aldatarak amacına ulaşmış olmaktadır. Ülkemizde bu tür sahtekârlık çok yaygın bir hale gelmiştir.
Hepimiz okuduk ve öğrendik ki; Hitler’in Dr. Paul Joseph Goebbels adında bir propaganda bakanı vardı. 1941 yılından 1945 yılına kadar, Hitler’in zaferleri radyolarda anlatılmıştı. İşte bu propaganda sayesinde Alman halkı, Berlin’in Sovyet ordusu tarafından işgal edildiğinden haberi olmadı. Bu propaganda tekniği Alman halkının gözüne takılan at gözlüğüydü! Tabi, Berlin düşünce Hitler intihar etmekten başka çıkar yol bulamadı. Bu cümleden devamla; Türkiye’min muhteşem siyasetçileri, Goebbels’in propaganda tekniklerini ustaca kullanarak Türk milletinin gözüne uygun yeni at gözlüğü arayışını sürdürüyor.
Belagat ustası siyasetçilerimiz, dikkat ediyoruz ki; kürsülere ve meydanlara çıktığında coşkulu, vurgulu ve tempolu konuşurlar. Toplumun tüm kutsi değerlerini sözcüklerinin arasına sıkıştırır ve bu değerler üzerinden halkı konsolide ederler. Dinleyenler, kendilerinden geçercesine coşkuyla alkışlar, tezahüratlarda bulunurlar. Özellikle seçim dönemlerinde yine dini ve milli değerlere vurgu yaparak yapamayacağı işlerin sözlerini vermişlerdi. İllizyona tutulan ya da at gözlüğü gözüne takılan halk kitlesi, belagat ustalarını iktidara getirdiler ama hüsran yaşadılar.
Geçmişte, Türkiye’yi küçük Amerika yapacağını söyleyen, beş defa iktidara gelip, altı defa giden siyasetçileri görmedik mi? Vatandaşları milyoner yapacağını; her vatandaşa iki anahtar vereceğini, enflasyonu üç ayda düşüreceğini söyleyen siyasetçiler gelip geçti Türk siyasi sahnesinden…
Her söze inanan bir insan kitlesi inşa etmenin bir yolu; eğitimde kalitenin düşürülmesidir. Siyasi erkler, kendi ideolojileriyle yönetilen bir Türkiye var etmek için halkın cahil bırakılması gerektiğine inanırlar. Bu benim iddiam değil; bizzat bugünkü hükümet bakanlarının söylediği bir sözdür! Halkı kendi ideolojilerine ram etmek için her zaman ekmeğini yediği şu tılsımlı sözleri dillerine pelesenk etmiştir: Kader, şükür, din, iman, bayrak, ezan, beka, vatan… İşte bu tılsımlı sözleri duyan Türk milleti ister-istemez kendinden geçmekte, bu belagat ustalarının her sözünü doğru kabul ettiği için farklı seslere inanmaz. Halkın büyük çoğunluğunun bu noktaya gelmesinin bir başka sebebi de liderine ve şeyhine ölümüne itaat etmektir. Sorgulayamazsın! Fikir beyan edemezsin! İtiraz edemezsin! Lider ve şeyh hazretleri ne yapıyorsa ve ne söylüyorsa mutlaka bildiği bir şey vardır! İşte Cehalet dediğimiz bu sinsi zihniyet, iktidarı ele geçirdiğinde feraseti ortadan kaldırır.
Feraset sahibi insanlar, en güvendiği insan olsa bile bir an durup düşünür. Olaylar üzerinden bir sebep-sonuç zinciri kurarak olayları anlar ve gerekenleri yapar. Fakat idrak kanalları tıkanan insanlar, yıllar boyu aynı sihirli sözleri duyduğu, her türlü palavraya doyduğu halde “bu ne iş! Her şey yolundaysa ben neden halen perişanlık zilletinden kurtulamıyorum. Beyler, saraylarında anzer balı, manda yoğurdu ile beslenirken, ben onları oylarımda o makamlara layık görmüşüm ama onların beni layık gördüğü bu durumu kabullenemem…” diyemiyor.
Yüce Allah, pek çok ayetinde insanların akıllarını kullanmalarını ister. Aklını kullanmayanların başlarına bela yağdıracağını en muhkem haliyle bildirmiştir. Bugün itibariyle İslam dünyasına baktığımızda Müslümanların başlarından bela-musibet ve savaş hiç eksik olmuyor. Buradan da anlıyoruz ki, Müslümanlar akıllarını yeterince kullanmıyor ve başlarından bela ve savaş eksik olmuyor. İslam dünyasında birlik yok! Dirlik yok ve kardeş kardeşin mezarını kazıyor hem de Siyonizm ile kol kola girerek!
Dinimiz aydınlanma dinidir. Hırsızlığa, insan öldürmeye, hileye, kamu malına el uzatmaya, iftiraya, fitne-fesat yaymaya, ölümüne sadakate ve sahtekârlığa asla müsaade etmez. Öyleyse, söylenen sihirli her sözün ve iyilik ambalajına sarılmış davranışların aslında birer at gözlüğü olabileceğini düşünürek analitik bir yaklaşımla hak ile batılı, kalleş ile yiğitliği, dost ile düşmanı, haram ile helali birbirinden ayırt ederek hayatımızı yeniden kurmalıyız. Palavraya değil, hakikatlere yönelelim…
YORUMLAR
Müslüman ülkeler İslamiyet'i tam manası ile öğrenmeden taşlar yerine oturmayacak.
Cahilliğin bu kadarı olmaz dediğim her günün ertesinde daha beter olaylarla karşılaşıyoruz maalesef.