- 147 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
"Para parayı çeker "di ( Dr.ADEM)
Topu topu köyden yirmi beş haneden ibaretti ve hane sayısını kişiye böler isek; yaşayanları sayısı daha bir azalıyordu. Kısaca gönül kaybı olanlar bu köyü terk edememiş görünüyordu.
Şinasi amcaların balkonunda köyün bütün evleri bir Isparta halısı gibi ayaklarımın altına serilmişti. Gözlerim insanlarının üzerinde gezdirirken ilk dikkatimi Saman balyalarını yağmurdan ıslanmaması için ellerinde ki branda parçasını sağa sola çekiştiren bir kadın ve erkek oldu.
Adam sinirli, kadın ise bir o kadar sakin ve keyfini bozmadan elindeki ise aşılmıştı. En sonun ikisi de sırtlarını yorgunluktan bir ağaç gölgesine vermelerini güzelliği karşısında mutlu olmuştum " ve gerçek huzur bu" dedim.
Ve bir evin çatısına konan güvercinleri besleyen iki akran çocuk el kol hareketi bir şeyleri konuşuyorlar ve onların hayallerini merak daha bir ediyordum.
Benim hayallerim mi? öyle çoktular ki ..hayallerimi ben o yaşlarda akan nehir misali klasiklerinden olan kitapları okuyup bu güne hazırlık yapıyordum.
Tam sağ tarafıma düşen tek katlı ve duvarları yıpranmış bir evdi. Ama tahta gölgeliği görülmeye değerdi . Eski bir kilimin üzerine oturmuş kadınlar fasulye ayıklıyordu. Kadınların elindeki işlerle alakası olmayan Uzunca bir kız nereye baktığını pek seçemesem de. Kesin onun baktığı taraf da başka birilerini lafa tutmuştu.
Oturduğum yerden sadece bir rahatımı bozan bizim Sırma teyze oluyordu. Kadın her balkona gelişinde; eli kolu dolu geliyordu. Ağzımı boş bırakmamaya yeminli gibi "doktor oğlum yemesen küserim. Bak bu bizim bahçeden "dedikçe ben daha bir rahatlıyor. Sırma teyze yanıma da az soluklanır gibi olur. Günlük yapması gereken işleri hatırlayıp "ne yapam yalnızım koca eve bana kalıyor" söylene söylene kalkıp gidiyordu. Ve ne edip Sırma teyzeyi lafa tutup şu beni eskiden yanık olduğum kızı hayatında. Neler olup bitenin öğrenmeliyim. diye kara kara düşünüyorum da.
o güne bu güne uzun bir süre geçmiş ve Sevildiğimin tekrarını duymak için Sırma teyzenin ağzından çıkan kelimeye bakıyordum. Kadıncağız onunla ilgili bir şey bilmem dediyse de. ben ikna olamadım. Bana göre var dilin altında onunla ilgili bir şeyler ama söylemekten çekiniyordu.
"Günün ayak sesi aşırdığı
vakte yakın
sokakların bir taşımlık canı kalmış" idi;
Ben küçükken uyku problemime annem şöyle bir çözüm bulmuştu. Bütün gün dağ yamaç beni gezdirip ve yorgun bıraktığı vakit bir sessizleşir di; bende o arada uyurmuşum. Bu sessizliği bulmak için kendimi yoracak dağ bayırlar diktim gözümü
Oturduğum sandalyeyinin bozulan düzenin tekrar sağlayıp bir soluk attım kendim bahçe içine. Ağaç dalların rüzgârla tutuştuklar halaya bende dâhil olmuştum. Bahçenin dışında gözlerin benim üzerimde olduğunu fark ettiğimden ise bahçe dışına çıktım.
"benim farkım nereden geliyor derseniz
kanat ve topuk dikeni gül yar
girdi aklıma
bir dünya günah yazıldı mı?
yazsınlar
nasıl sevilir bir kalp diğer kalpte kendini
değil mi ?"
Bir mesai arkadaşım ile aşk nedir ne değil konuşmalarımızın birinden" birini kendinden çok sevdiğin andan itibaren yalnızlaşırsın" demişti. Söylediğinden şu an haklı olduğunu ve kafamda daha da netleştirdim.. Evet, bu köyü kendimde çok sevdiğimin tek karşılığı bir yalnızlık hissi oluştu. Asıl burada bu gün olmamın kahramanı ben değil dedemdi." Karahisar isyanı, 5 Temmuz 1915 Ermenilerin Devlet-i Aliye’ye karşı haklarında tehcır kararının alınmasına "dedemin zayıf ve hasta bir çocuk olduğu için ailesi o gün nereye gidecekleri de tam belli olmaması nedeni ile onu çok sevdikleri aynı zamanda alevi dedesi olan arkadaşına bırakırlar. Küçük yaşta çocuklarını güvenip bıraktıkları kişi Şinasi dayının dedesiymiş
Dedemin içindeki iyi niyet hoş görüşü tam alevi felsefesi ile örtüştüğü için aileye çok rahat uyum sağlar. Şinasi dayının dedesinin ticari kafasının iyi olmasının
Köyden giden Gayri Müslüman kalan arazilerini en verimlisini "kul hakkı Allah aşkına bu yetimin hakkı onun akrabalarının yerlerini verelim " diye diye köy halkına kabul ettirmeyi başarmış
Yıllar içersin de bütün arazileri icar vererek hem kendi geçimini sağlamış, hemde babamlar ufak paralar gönderiyordu.
Şimdi ise çevre illerin ulaşımına biraz rahatlatmak için bizim arazinin tam üzerinde hızlı tren yolunun geçiş noktası belirlenmesi ve babamın tek mirasçısı ben olduğumdan gelip bir takım evrakları altına imzamı atma lüksü bende idi;
Neden işlerim hal edep dönemeyişime gelince gelişim hafta sonuna denk gelince yarı keyifli bir tatilin kucağına düşmüştüm. Biraz yürümek hissi ile dışarı çıkmıştım. fakat günlerdir tozun toprağa maruz kalmış arabam aklıma geldi. Kapı, camı açıp az soluklansın kıyı köşesini de biraz suya tutayım diye yürürken... iki amca oturdukları taşlar yumuşak bir koltuk kondurun da keyifli keyifli ülkenin şimdi ki idaresinin getirdiği pahalılığı tartışıyorlardı.
Amcalara içten bir selam vermem bana iki saat onların dinlemeye mahkûm etmişti Amcalar bu yaştalar ama cin gibiydiler. Sordukları soruların hepsinin cevaplarını biliyorlardı. Fakat birde ben sohbetlerine sızınca fena şeyler konuştuk.hafif etine dolgun amca tarımla uğraşmış sivastan öte yana gidememişken. Diğer kısa boylu olan amcanın adı Hasandı. yıllarca İstanbul da çalıp kumaş fabrikasında emekli olduğunu ve eşinin geçen yaz o malum hastalık dan kaybını anlatı.. Ve bana" siz ameliyat ettiğiniz hastaların bedeninde aldığını parçaları ne yapıyorsunuz "deyince
yıllardır bu meslekte idi: Hakikaten amcanın sorusu iyi bir soruydu. Benden de epey merak uyandırdı." Ve görev başı yaptığımda ameliyathaneyi temizleyen görevlilere sorarım bu parçaların nereye atıldığını". dedim sadece
Bu arada doktorluğum mesai dışı olsa da amcaların ilaç saatlerini tek tek yeniden ayarlayıp onların yanından kalkıp aracımın bulunduğu yere geldim.
Çeşmede narin bir su akıyordu. Pantolonumun paçalarını katlayıp kova kova su taşıyıp aracımı bir güzel yıkadım. Suyun azizliği; aşkın azizliği ile düşlerimi yarıdan kesip sırma teyzenin hazırladığı o birbirinden lezzetli yemekleri tatmaya gittim. ...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.