Kim kaldı
Onları müjdele, onlar sessiz gittiler. Ne başa kalmak istediler ne baş istediler ne de baş verdiler. Onlar gittiler. Ayrıldılar. Tarihte hiç savaşlara girmediler, hiç tapınmadılar, sade yaşadılar ve gittiler. Ne göğe baş eğdiler ne yere baş koydular, sadece yaşadılar ve gittiler.
Onları ne enginlerde gördük toplu halde ne İndusda, Nilde, Tunada, Amazonda, Missisipide... Ne de kıtaların ortasında, dağlarda, ormanlarda, ovalarda... Altay gibiydiler, Alpler gibi, Himalayalar gibi.. Dünyalık peşinde koşanların verdiği isimlere aldırış etmediler dünyada kalanları, onlar yaşamları boyunca sessiz geldiler, kendileriyle yaşadılar, çoğaldıkça ayrıldılar, sessizce uzaklaştılar. Hiç biri atalarının ardından gitmedi, kendilerine gittiler nesil nesil, ayrıldılar, birleşmediler, çok uzun zamanlar boyunca olur da birbiriyle karşılaştıklarında tebessüm edip sessizce geçtiler birbirlerinden yanından.
Kendilerince yaşayıp kendilerince öldüler. Ne bir devletleri oldu ne bir kavimleri. Şamanlara gülüp geçtiler, Rahiplere gülüp geçtiler, peygamberlere, hükümdarlara krallara ve imparatorluklara gülüp gittiler. Sesiz gittiler duyan olmadı, hava gibiydiler gören olmadı. Hissedenler de onların peşinden gittiler .Gidenler de geriye dönmedi.
Ne aradılar ne buldular ne de bulduklarına anlam yüklediler. Kendilerini bildiler, kendileriyle birlikte gittiler. Acıyı anladılar, huzuru yaşadılar, acıdan huzuru, huzurdan acıyı topladılar. Ne gökten inen taşları kutsal kıldılar ne de bir dağı ayırdılar diğerinden ne kopardılar toprağı topraktan ne de suyu sudan...
Dünyevilerdendi önceleri, sonraları dünyeviliği de terk ettiler. Bütün diyarlar, diyar diyar onları aradı, kimi buldu kimi bulamadı, bulanlar peşlerinden gittiler, bulamayanlar aramayı aradılar.
Zaman geçti, zaman geldi gitti onlar da gittiler. Ne umdular ne istediler sadece yaşayıp gittiler. Mitlerde anılmadılar, uygarlıkların içinde görülmediler, birbirlerini kırmadılar, ne put yaptılar ne putculuk, ne kul oldular ne kulculuk yaptılar, ne baş bildiler ne ayak...
Dünya şimdi yeniden onları aramaya başladı. Acaba onlardan geriye kim kaldı.
...Y...
YORUMLAR
Varlıkla yokluk kavramı arasında, kendilerini hiçbir kural ve yasayla bağlamadan, o iyi insanlar anlarına binip gittiler. Ne zamana, ne mekâna bağlı kaldılar; sanki evrenin ortasında birer yıldız gibi parlayıp söndüler. Gidişlerinin bir anlamı vardı, fakat biz bunu anlamaya çalışmak yerine sadece hayranlıkla izledik. Nereye mi? Size ne, kime ne! Onların yolculuğu, bizim algılarımızın ötesinde bir yerde başladı ve bitti. Bilinmek isteyenlerin bir iz bırakacağını düşünürüz, fakat ya bunun tersi? Bilinmemek, görünmemek arasındaki bu ince çizgi, bizi bir yana çeker ya da ikiye böler.
Zamanın içinden çıkan her şey, bir bilinmezlik sırtıyla donsuza kadar gözlerden ırakta kalır. Onlar, varlık ve yokluk arasındaki bu ince çizgide, kendilerini sonsuzluğun akışına bırakmışlardı. Ne geçmişe aitlerdi ne de geleceğe; sadece anın içinde var oldular. Varlıkları bir gizem perdesi ardında saklıydı, yoklukları ise sessiz bir fırtına gibi iz bırakmadan geçip gitti.
Biz, onları anlamaya çalışırken, aslında kendi varoluşumuzun sınırlarına dokunuruz. Onlar, zamanın ve mekânın ötesinde, birer hayal gibi var oldular ve kayboldular. Belki de varoluşun gerçek anlamı, onların bu sessiz ve izsiz yolculuğunda saklıydı. Gözlerden uzak, bilinmezliklerin içinde bir yerde, onların hikayesi devam ediyor. Varlıkları bir anlık bir parıltıydı, yoklukları ise bir fısıltı. Ve biz, onların ardından sessizce yürüyüp, bir daha geri dönmemek üzere yola çıkıyoruz.