- 240 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
TAPUSU BENDE ŞİİRİN...
‘’İlk defa bu kadar sağlam yazıyorum.
Haç şeklinde 128 dikişle.
Galiba ahbap artık sana ulaşacağım.
Yeteneğim geri geldi,
Göreceksin artık kutsal dizeler yazacağım.’’(Didem Madak)
Düşlerim tekil, dişlerimse tenime dikili:
Azat edilesi bir hüsran saklı içimde ve tinimde
Saklı dualar
Duayeni olduğum hüznün
Sıra dışı mülkiyeti
Tapusu bende hem hüznün
Tapusu bende şiirin
Dökümlü eteklerinde imgelerin
Sararan tenim
Sarkan hecelerim
Ölümse bir redif
İstifli tüm gölgelerin ayan beyan
Beni terk ettiği
Zemheriden yükselen duman
İçimse kördüğüm
Yeltendiğim yaltaklandığım
Şafak
Şakaklarıma yağsa ne ki kar?
Kanımın donduğu bir Temmuz akşamı
Ve ruhumun buzdan kütlesi
Kitle imha silahı adeta bu sefil aşkın nüktesi
Sevdiğim kadar şiiri
Şiir sever miydi sahiden de beni?
Günler torbada gece yakın.
Yalnızlık koynumda şiirlerse yaşadığım bir arbede her yazmadığımda kanadığım kadar kandığım cihanın yalan dolu heybesi:
Gözümse yollarda
Özümsediğim kadar şiiri
Şirin bir gülümsemeye t/av olduğum
İmgelerin çekim gücü
Aşkın hicreti
Dımdızlak kaldığımsa
Annem her çağırmadığında ismimi…
Günüm uymaz ki Gülüme:
Şafak söktüğü kadar şafağım atsa kime ne?
Ve işte şiirin sarkacı
Ve işte himayesinde olduğum kadar
Tanrının ve kalemin:
Uzanamadığımda şiire
İçimdeki sefil kalemin bedbaht kaderi
Nasıl ki sihrine ve aşkına ve endamına kefilim
Hem kaderin hem kalemin…
Düş tekerim…
Yansımam.
Yadsıdığım.
Yalanlandığım.
Yakardığım.
Yalnızlığın içine bozukluk attığım kâğıttan kumbarası çocukluğumun.
Mizacımın yeşerdiği;
Sözcüklerin yaşardığı…
Tornistan, dediğim tombalak cüssesinde ay-dedenin kundaklandığı Samanyolu bahtıma esen rüzgârın kırık tahtıma kondurduğu masum ve akça bir busenin deminde dertlendiğim yüreğin küpeştesinde seyyah ruhumun izi hazzın gizi melankoli derlediğim demli gıybetin günahı ve yanlışı ve tefe konan masumiyetin güzergâhında bir ileri bir geri adımladığım yolun iki adıma eşlik ettiği rüzgârım.
Mentollü bir günün aldığı gard.
Sıra sayı sıfatlarından aldığım tat.
Sayacım.
Sarkacım.
Sarnıcım.
Tükenmez iken nazım niyazım.
Renk körü bir gök kuşağı.
Nemrut heceler durağı:
Durağan ruhum ve sönük öfkem.
Kabaran ruhum:
Denize nazır bir kıyım bir kıyam aşkın hatırına nöbete durduğum şiir…
Gönlümün küpeştesi bol keseden sevdiğim.
Rölantiye aldığım kalemim ve dolduğu kadar ruhumun kesesi.
Akça pakça teninde beyaz kâğıdın ve zifiri karanlığın ölümü çağrıştıran nefesi.
Nefsine sadık bir köle.
Namusuna düşkün bir kadın…
Kıyısından köşesinden nasiplendiğim hayatın derdest olmuş iken mealinden sökün eden binlerce hikâye.
Uyuya kalmışım, ahbap ve rüyamda seni gördüm.
Sefasını süremediğim kadar hayatın cefası tıklım tıklım içimdeki ihtişamlı garın…
Gardımı aldığım kadar.
Yalnızlığımla da kıyama durduğumun ertesi.
Sözcüklerim yaslı.
İmgeler durağında taşırım da ben yaşlı yüreğimi.
Biteviye dönüp dolaştığım ve sil baştan yaşadığım hayatı duyumsadığım kadar ruhumun müptelası şiirlere nasıl da sevdalıyım.
Şiirden bir adam.
Şiirden bir kadın.
Şiirle beslendiğim.
Şiire mazhar tefe konduğum.
T/av olduğum kalemin nezdinde.
Esaretin bütçesi sefilce bir hasret beslediğim kadar sevginin rahminde doğurgan hüzün delişmen sevdam delicesine estiğim…
Devşirme duygular haznesi.
Acının yerleşkesi.
Sözcüklerin umresi.
Devasa bir imleç beni çağıran ve uzaktan sevdalandığım hayaller geçidinde düşe kalka gerçeklerin hörgücüne yerleştirdiğim hayallerin ve imgelerin gücü adına pelte kıvamında bir beden aşkla beslenen her hücrem ve hüznün haritası.
Acıdır mademki açıyı acıtan.
Açıdır mademki acımdan da büyük olan.
Gölgemden değil gövdemden hiç değil hiçliğin mecrasında doğan bir gün gibi güneş gibi turuncu şapkam ve eziyet babında her duyguyu meziyet bilip serdiğim yüreğin bohçası.
Pandispanya kıvamında içimde resmigeçit yapan sözcükler.
Ne acı hissediyorum ne de kolaylıkla kendimi sevebiliyorum ve işte açtığım yufka misali yufka yüreğimle yoğuruyorum ben ilham meleğimi.
Dar alanda kısa paslaşmalar.
Atladığım öğünler.
Paslaştığım öğütler.
Kulağıma küpe deryası acının.
Ruhumun müptelası yazma aşkımın rüzgârında nasıl da üşüyorum oysaki temmuz sıcağında ter döküyor olmalıydım ve döküyorum da eteğimdeki taşları ve işte ruh ikizim ve işte çengel bulmacam ve işte oltamla avladığım imgeler.
Bir şiir cennetine düştü mademki yolum.
Cinnetimi dahi cennet bildiğim…
Yüz görümü imgeler.
Can pazarı şiir tezgâhı.
Ufaladığım kalbim ve uğurladığım tümden gelen hislerim:
Bense ahbap:
Hüznüme ve kalemime kefilim.
Didem Madak ve ahvali şiirler çiçekli şiirlerden çıkıp da yola ruhumun cıngılında deve dikeni misali içime sapladığım kalemim nasıl ki hançerim ölümle el sıkışan bir günün güftesinde saklı kâinatın sessizliğe mahal veren sesi.
Bir günüm.
Bir de güdüm.
Güme gittiği kadar ömrün.
Esef yüklü bir gün benzeri yaşamamak adına akıttığım yaşın hesabını şiirlerden soruyorum ve cevabını alamadığım kadar yankılanıyor iç sesim.
Maruzatım mı?
Yazamadığım kadar yadsıyabilirken varlığımı ve bir o kadar sarmalında iken hiçliğin göğün tarifesi iken de yakamdan düşmeyen kalemin mentollü nefesi.
Boğazıma takılı hıçkırık misali aşkın öznesi iken şiir ve şiirin emir kipi mademki sevmekten ve yazmaktan geçiyor iken yolu şairin…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.