- 428 Okunma
- 3 Yorum
- 6 Beğeni
BAHANUR ..( TANRI MİSAFİRİ )
Ne kadar seslerin birbirleri ile çatışması dışarıda devam ederken biz bebeğim ile yoğun bir dumanla baş başa kalmış ve nefes alamaz vaziyette idik;
Genelde bizim buralarda evlerin iki giriş kapısı olur ve biri bahçe içine diğeri de besledikleri hayvanların ahırına açılırdı. Ahıra açılan kapı sağılan ineklerini sütünü eve taşımaya yararken gecede doğuran hayvanlarını takibi için olurdu. Ahırın içerisinden bana doğru bir erkek sesi geldiğini fark etme ile oradan dışarı kaça bileceğimiz de aklıma geldi. Erkek sesi çok tanıdık değildi. Ama isminin Bahanur olduğunu biliyor ve öyle sesleniyordu. "Bahanur iç ahır kapısına doğru yürü. Ben seni dışarı çıkarırım" diyordu. Ve niyetinde burada çıkmamın başka bir yolunun olmadığını tek seçenek iç ahır kapısını tahminen bulmaktı. Sımsıkı kollarımın arasında tutuğum bebeğim artık ağlaya ağlaya sesi kısılmıştı. Siyah bir dumanın bir parçası olan bedenimin yavaş yavaş gücü tükeniyordu. Koca bir erkek elinin boynumdan tutup beni peşinden sürüklemesi canımı acıtsa da sonuç dışarıda bulacaktım kendimi ve bebeğimi ve öyle de oldu.
Dumanların arasında kurtulmamıza vesile olan adam annemin uzaktan akrabası Aziz amca idi; Eyle heybetli can kurtaracak bir herif değildi de... çelimsiz kuru kara bir adamdı.
Garibim işte acımış bize herkes bir telaş olup biteni izlerken o gelip ahır içi kapından canımızı kurtardı.
Bebeğimin baygın oluşunun endişesi ile dışarı çıktığımın sevinci yerini hüzne bırakmıştı. ilk yaptığım şey bebeğimin üzerinde ki is kokan elbiselerini sıyırıp bir kenara atmak idi;
Sonra Aziz amcaya ne oluyor burada deyince; bana sus işreti yaptı. Buda demek oluyor ki benim dışımda gelişen bir olay var ve ortalık fena karışıktı. Bebeği az kendine gelmesi için meme verme geldi aklıma lakin ne mümkün memeyi almıyor ve delirtti ciyak ciyak ağlamaya da tam kodlanmış gibiydi. Yani analık duygum bile bebeğim teskin etmiyordu.
Aziz amca bu arada kimsenin gelip gelmediğini bahçe duvarının gerisinde takip etmesi bize ne yapılır. endişemi daha da artırdı.
Evimiz cayır cayır ateşe verilmişti ve halen kafamı karıştırıyordu. suçlu gibi köyden uzaklaştırılmam da .
Işıktan uzaklaştıkça siyah bir renge boyanıyordu. Yürüdüğüm yollar, dağlar, ağaçlar da. Korkuyorum ayaklarım toprakla sürtünmesinden bile ve ateş verilmiş ev değil asıl benim kalbimdi . Bu sefer beni Kara kara düşünceler aldı .yol iz bilmem ve kucağımda üç aylık bebeğimle ne yana gidecektim.
Yolun beni kavuşturacağı birilerinin varlığını isterdim…. maalesef bu dünyada akrabam akranım kısaca hiç kimsem yoktu.
Sanırım kucağımda ki bebeğime bilmeden haksızlık ettim.. evet artık herkes gibi benim birilerim vardı. bebeğimin kollarıma bıraktığı sıcaklı ile onun için olsa da.daha bir gayretli adımlar atmalıyım. Pes etmek yoktu. Benim bilmem onlar için hoş şeyler değilmiş; köyde her ne yaşandıysa yaşandı. İki cihan da bir olsa geriye dönemem ve yokluğumun işe yaradığı anların tadını çıkarmalıyım.
Meryem kirvelerin köyümüze çok yakın bir köyde olduklarını annem ben köye gelin gelirken söylemişti. Kimseyi tanımadığımdan. Tahmini diyebilirim.
Meryece’nin hangi evde yaşadıklarını, köy girişinde oturan gençlere doğru çekine çekine gidip sordum. Gençlerden biri oturduğu yerde usulca doğrulup "gelin sizi götürem Meryemce’nin evine abla dedi.
Diğer gençler ise beni ve kucağımda ki bebemi ile hangi köyden geldiğimiz etmemiş görünüyorlardı. Bana Meryemce’nin evini bildiğini söyleyen genç önde ben peşin sıra köyün minik evleri daracık sokaklarında geçip şirin mi? şirin beyaz badanalı bir evin bahçe kapsının önünde durduk. Beni buraya getiren genç görev teslimiyetin yapan er gibi karşımda dimdik durmuş," abla Meryemce teyzenin evi burası dedi. ve biraz az önce geldiğimiz yolunun dikine yürüyüp gözden kayıp oldu.
Bahçe kapısını aşıp bir an önce Meryemce kirveye düştüğüm bu durumu anlatıp onun bulacağı bir çözümle güvenli bir yere geçmeliyim.
Bir elimle bebeğim tutup diğer elimde bahçe kapısının paslı mandalını itekleyip açtım.Benim huzursuzluğumun tarifini anlatamam kocaman kocaman göz bebeklerim gittikçe küçülmüş bir nokta kalmış gibiydi.Büyük ihtimal altını kirlenen kucağımdaki bebek mızmızlanmaya başlamıştı.
Bahçenin içerisinde meyve ağaçları küpeler takmış kızlar gibiydi. Kiraz, vişne, erik, elma ağaçları ile meyve doluydu. Çeşitli yağ kutularına ekilen çiçekler bahçe kapısından dizilmiş balkon pencere önlerine kadar. Balkonunda eski bir sedir ve o sedirinin üstünde uyuyan beyaz bir kedisi vardı.
Meryece kapıyı çalmama fırsat vermeden kendisi tahta ve gıcır gıcır ses çıkaran kapıyı açtı. Hali ile kadının beni ne görmüşlüğü neden konuşmuşluğu vardı. Biraz duraksayıp kim olduğum sorunca ben hüngür hüngür ağladığım biliyorum. Bebeği kucağımdan alıp tahta sedirin kıyısına koydu ve bana da yan tarafına gel otur işreti yapınca daha bir rahatladım. Anlatım kimim kimlerin geliniyim ve bu gece vakti buralarda ne işim olduğunu da. Meryemce beni saklayamayacağını ve sabah direk jandarmaya götüreceğini söyledi. Ve onun anlattıkları hem onun açısından hemde benim açımdan önemliliği. Ve bile bile suçlu kaçak durumuna düşen ben oda suçluyu koruyan olacaktı…
Şimdilik Meryemce’nin evinin verdiği güven olsa gerek yenmiştim derin bir uyku ile bütün gün yaşadığım yorgunluğumu.
Bana göre sessizliği hem ürkütücü hem güvenli idi; Köylük yerlerin yapılacak işlerin fazlalığı pek birilerin ne edip ettiğini konuşmaya değmezdi. Seslerin bir birilerinin karışmaması insan ve doğanın aynı dengede olması gibi düşünün.
Günün ışıması benim için hayatımın ya tamamı değişime uğrayacak yâda eskisinden beter bir hal alma durumu vardı. Çünkü kahvaltı sonrası en çok iyiliğimi için Meryemce beni jandarmaya teslim edecekti. Nasıl duyuldu burada olduğum bilmiyorum ama iki jandarma muhtara bir iki köylü meraklı çocuklar ile bahçe kapısının önünde sesli sesli konuşuyorlardı. Meryemce bana hafif başını rahat ol işreti yapıp gelenlere doğru yürüdü. Ve konuştuklarının ne olduğunu burada balkonda duyamam zordu. Tahmini beni aradıkları belli idi;
Jandarmaların beni karakola götürmeleri ve ifademi almaları topu topu iki saat sürdü. İfadem alınıp dışarı çıktığım da bebeğimi kucağına alıp karakolunun kapısında beni Meryemce karşıladı.
Ağlar mısın? ;Güler misin bir? bu olayın çok mahzun tarafında bulunuyordum .Kızgınlığım yanı sıra içimi acıtan bir şey vardı.Eşim başka bir kadınla adı Söylenmesi kadınlığımı yerden yere vuruyordu.
Ve meğersem bizim herif dün düğünü olana Uğurdan önce gelin hanım ile gerdek gecesi yaşamışlar…
Hayatın bittiği yerden başlayacağının inanmış ve Biz kızım Kardelen ile artık renklerin en güzeli pembe, mor olur olmayacağına dair kavgalar bile ediyoruz. …
YORUMLAR
ben bu yazıyı dışarıdan okumuştum ve hem de günün yazısı olarak.
bu gün sayfaya giriş yaptım tekrar okumak istedim yazıyı sayfaya gelince
aklım karıştı. bu yazı günün yazısı idi şimdi neden o gün yazısı amblemini göremedim şaştım...
çok da önemli olmasa da baktım ki gün yazısı ibaresi yok sayfada...
nedir ki acaba sebebi...
yirmi dört saat gün yazısı olarak sayfada yayınlanmış bir yazı neden şu anda
o ibareden yoksun çok merak ettim.. bu ibareyi kaldıranların bu yazıdan gün yazısı ibaresinin neden kaldırldığına dair bir açıklama bekliyoruz.. hem de bu sahife sahibinden özür dileyerek...
Şadiye gürbüz(zaralıcan
mevsim mevsimdir hayat bir mevsim biter bir başka mevsim başlar kutlarım
Şadiye gürbüz(zaralıcan
zaman ayirip okuduğunuz icin teşekkür ederim
Bu gece çok yorgunum. Yorgunluğumu sorgulamak için yatağa uzandım ve gözlerimi tavana diktim. "Hadi, kapa gözlerini ve uyu," dedim içimden.
İçim içimi yedi, sonra tarladaki tüm hıyarları da tüketti. Oysa ne açtım, ne de gaddar... Sadece tavanla kavga ettiğimi sandım.
Sanrılarım bir şeyler oluyor, kaç jendinden dedi. Onu dinleyen kim ki, dedim içimden. Sonra takatta kendimi düzelttim, lakin ne yazılarımı, ne de yalnızlığı düzeltebildim. Bir sorun var, dedim. Biri kulağıma fısıldadı, işte o an anladım. Tanrı aç ve gaddarmış. Beni uyutmayıp aklımı çeldi.
Pişşşştt dedim...
Bence tanrı beni anladı ya Muhammed?