- 260 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GECİKMİŞ BİR ZİYARET
Saat: 18.30: Biraz önce Heykel’ den geldim. Yaz tatili için Bursa’ ya geldiğimden beri ilk defa günlüğüme yazıyorum. Biraz, uzun bir süre günlüğüme yazmamış olmamdan dolayı günlük yazmaya duyduğum özlem, biraz da bugün yaşadığım, bence önemli, bir olayı günlüğüme aktarmak isteyişim sebebiyle günlüğümün başına oturdum.
Bugün öğleden sonra Heykel’e gitmiştim. Ne Sahaflar Çarşısı’ndan kitap almak için, ne bankaya uğramak için, ne de başka herhangi bir işim için gitmiştim şehir merkezine. Atatürk Caddesinde Osmanlı Bankası binasının köşesinde çocukluğumdan beri turşu satarken gördüğüm, Bursa’nın en eski turşucularından biriyle hem tanışmak, hem de bir bardak turşusunu içmek istemiştim.
Bursa’ nın çeşitli yerlerinde ulu çınarlar vardır. İnkaya’daki dünyaca ünlü çınar, Koğukçınar semtindeki çınar, Duaçınarı semtindeki çınar, Ulucami’ nin yanındaki çınar gibi. Bursa’ nın bir de öbür çınarları var: İnsan çınarları. Her biri Bursa’ da bir dükkanda, bir köşe başında, ya da cadde cadde, sokak sokak gezerek işlerini yapan, Bursalılara hizmet veren, bu uğurda çeyrek asırları, hatta yarım asra yakın zaman dilimlerini tüketen Bursa’nın insan çınarları. Bugün işte onlardan biri ile tanıştım.
Onu çocukluğumdan beri Atatürk Caddesi’ndeki Osmanlı Bankası Binası ile İş Bankası binasının arasındaki sokağın köşesinde camekânlı arabasında turşu satarken görürdüm fakat bugüne kadar ne onunla tanışmak ne de bir bardak turşusunu içmek aklıma gelmemişti. İşte bugün sanki bir vefasızlığı affettirmek istercesine, bir hatayı düzeltircesine, geçmişle barışırcasına, gecikmiş bir ziyareti yerine getirircesine gitmek ve onunla tanışıp bir bardak turşusunu içmek geldi içimden.
Yanına yaklaştığımda, etrafının bunaltıcı bu yaz gününde serinlemek için, hararet söndürmek için onun turşusunu tercih eden müşterileriyle sarılı olduğunu gördüm. Ben de bir bardak turşu ısmarladım ve içmeye başladım. Bir yandan da onunla konuşmak için fırsat kolluyordum. Aradığım fırsatı bulur bulmaz bir soruyla söze başladım:
“Dayı ... Turşucu dayı ... Bu işi kaç yıldır yapıyorsun?”
Bir yandan işini yaparken bir yandan da bana doğru döndü ve:
“1960’ ta başladım bu işe” dedi.
“Bu işi başkasından mı devraldın yoksa kendin mi başlattın?” diye sordum.
“Kendim başlattım” diye cevapladı.
Gerisini sormama gerek kalmamıştı. Kendiliğinden anlattı.
Adı Ahmet Sevinç’miş, Keles’liymiş. Buraya bir parantez açmam gerekiyor. Ahmet ustayla tanışamadan önce Keles’le Kestel’i çoğu zaman birbirine karıştırırdım. Ahmet ustayla tanışmam bu zihin karışıklığını, bilgi yanlışlığını düzeltmeme de vesile oldu. Ahmet ustanın memleketi olan Keles, Uludağ’ın eteklerinde kurulmuş olan, Bursa’ya 61 Km mesafede, Koca yaylası, dağ turizmi, çileği, vişnesi ve kirazıyla meşhur dağ kasabası. Kestel ise Bursa’ya yaklaşık 13 Km mesafede, Bursa’nın doğusundaki Ankara yolunun üst tarafında yer alan, tarihi kalesi, Saitabat Şelalesi, ormanları ile ünlü ilçe. Evet, artık karıştırmak yok.
Ahmet usta, Bursa’ ya ilk geldiğinde limon satarak işe başlamış ve daha sonra da turşu yapıp satmaya başlamış. Dile kolay otuz sekiz senedir Bursalılara turşunun en güzelini sunuyor, Ahmet usta. Bu süre içerisinde nice ünlülere ve devlet adamlarına da turşusunu tattırmış. Konuşmanın bir yerinde “Müşteriye iyi hizmet etmek lazım, müşteri kalite ister.” dedi, Ahmet usta. Bana turşu çeşitlerini gösterdi ve turşuları hakkında bilgi verdi. Dut turşusu bile vardı turşularının arasında. Ahmet usta müşterilerine turşu bardaklarını: “ İçin, şifalıdır benim turşularım” diyerek uzatıyordu. Nasıl şifalı olmasın ki o müşterilerine en güzel, en kaliteli turşuyu ikram etmek uğrunda otuz sekiz yılını harcamıştı ve hala bu işe yeni başlayan birinin heyecanıyla, azmiyle, sevgisiyle işini yapıyordu. Konuşmasından anladığım kadarıyla müşterilerinin memnuniyetlerini ifade etmeleri, bir güzel söz söylemeleri, bir güler yüz göstermeleri onu oldukça mutlu ediyor.
Ahmet ustayı tanıdıktan sonra bir kez daha anladım ki iyi iş ya da iyi meslek yoktur. İyi yapılan iş, iyi yapılan meslek vardır. Severek yapılan iş, severek yapılan meslek vardır. Ülkemizin her meslek grubundan insanlara ihtiyacı var, belki ama en çok da, Ahmet usta misali, hangi işi yaparsa yapsın o işi severek, hakkını vererek yapan insanlara ihtiyacı var.
Ahmet usta kendisiyle ilgilenmemden oldukça memnun olmuştu. Büyük bir içtenlikle konuştu benimle ve bazı anılarını da anlattı. Bir bardak turşudan sonra “ Benim turşum şifalıdır, bir şey yapmaz” diyerek bir bardak turşu daha verdi bana. Paramı öderken de “İkinci bardak benim ikramımdı” diyerek onun parasını da almadı zaten.
Bugün gecikmiş bir ziyareti yerine getirdiğim, Bursa’ nın öbür çınarlarından birini tanıdığım için çok mutluyum. Onlar Bursa’ nın insan çınarları ve onların da sevilmeleri, korunmaları, yaşatılmaları gerekiyor. Onlar tıpkı Ulucami, Yeşil Türbe, Uludağ, Kültürpark, Kapalıçarşı gibi Bursa’yla bütünleşmişler. Bursa onlarla daha güzel, daha renkli ve daha yaşanılası.
Remzi ORMANCI
27 / 07 / 1998
BURSA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.