- 270 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
Rize, Çay ve Hititoloji
Rize’nin sisli dağlarının ardında, güneşin henüz gökyüzüne ayak basmadığı saatlerde, uykunun huzurundan çay arazilerinin şarkısına uyanıyorum. Bu topraklar, köklerini derinlere salmış çay bitkilerinin zarif fısıltısıyla dolu. Her sabah, doğanın göz kırpmasıyla başlayan bu fısıltı zorlu ve bir o kadar büyülüdür.
Gecenin karanlığında, çay arazisinin sakinliği içinde kayboluyorum. Toprak, ayaklarımın altında yumuşak bir dokunuşla karşılıyor beni. Ay ışığı, gölgeleriyle yoldaşlık ederken, çay bitkilerinin arasında ilerliyorum. Bu an, zamanın durduğu bir büyü anı. Her adımda, doğanın kalp atışlarını hissediyorum.
Güneşin doğuşu yaklaşırken, çay bitkileriyle dans etmeye başlıyorum. Her yaprak, altın değerinde; her filiz, doğanın bir armağanı. Sabahın ilk ışıkları, arazinin üzerinden süzülmeye başlarken, çayın kokusu havada yankılanıyor. Bu kokuda, çayın serüveninin başlangıcını hissediyorum; topraktan fincana uzanan uzun bir yolculuğun ilk adımları.
Çay bitkilerinin arasında dolaşırken, bu arazilerin ne denli engebeli olduğunu bir kez daha fark ediyorum. Dağların zirvelerine tırmanırken, toprağın sertliği ve taşların keskinliği bana eşlik ediyor. Düz arazilerde ise çayın dansını izlemek bir başka keyif. Fakat her iki durumda da, çay kesmek bir sabır ve özen gerektiriyor. Ellerim, çay filizlerini nazikçe keserken, her bir yaprağın hikayesini dinliyor. Bu hikaye, doğanın ve insanın bir araya geldiği, emekle yoğrulmuş bir alegoriye dönüşüyor…
Güneş yükselmeye başladığında, gökyüzü yavaşça renk değiştiriyor. İlk başta narin bir pembelik, ardından turuncunun sıcaklığı. Güneşin altın ışıkları, başımızın üzerinden geçerken, tenimizde bir yanma hissi bırakıyor. Bu, doğanın gücünü ve sıcaklığını bize hatırlatan bir dokunuş. Güneşin bu yakıcı öpücüğü altında, çay bahçelerinde çalışmak, doğanın sınavından geçmek gibi. Her bir yaprak, terimizin ve emeğimizin bir ürünü olarak çay bezlerimize düşüyor.
Çay kesmek, sadece fiziksel bir iş değil; aynı zamanda ruhani bir yolculuk. Toprakla, bitkilerle ve doğanın kendisiyle bir bağ kuruyorum. Ellerimin nasırlaşmış derisi, bu bağın fiziksel bir kanıtı. Çayın her yaprağı, bu toprakların ve emeğimizin bir yansıması. İçtiğimiz çayın serüveni, fincana dökülen bir yaşam hikayesi gibi. Bu hikaye, toprağın derinliklerinden başlıyor ve emekle, sevgiyle büyüyor.
Bu noktada, aklıma İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Dilleri Hititoloji Bölümü’nde aldığım Hitit Yönetmelikleri II dersi geliyor. Henüz mezun olamadım; fakat bu dersin zorluk derecesi, çay hasadının yapılma zorluğuyla eşdeğer. Eğer hayatımda karşılaştırma yapmam gerekse, bu iki zorluğu kıyaslamak benim için bulunmaz bir benzerlik olur. Hititoloji dersinin incelikleri, çay yapraklarının arasındaki yolculuğum kadar karmaşık ve emek gerektirici.
Günün ilerleyen saatlerinde, güneşin yakıcı ışıkları altında çalışmak, bedenimizi yoruyor. Fakat bu yorgunluk, tatlı bir yorgunluk; emeğimizin karşılığını aldığımızın bir göstergesi. Çay bitkilerinin arasında dolaşırken, terimizin toprağa karıştığını hissediyorum. Bu, doğanın ve emeğimizin bir birleşimi; bir yaşam döngüsünün parçası.
Çay kesme işi, doğanın döngüsüne uyum sağlayan bir ritüel gibi, her sabah aynı saatlerde başlayıp gün batımına kadar özenle devam ediyor. Bu serüven, doğanın gücü ve güzelliği, emeğin değeri ve sabrın gücünü simgeliyor. İçtiğimiz her fincan çay, bu uzun ve zorlu yolculuğun bir yansıması olup, doğanın ve emeğin birleşimini her yudumda hissettiriyor.
Rize’nin çay arazilerinde geçirdiğim sabahlar, doğayla olan derin bağımı pekiştirirken, İstanbul Üniversitesi’ndeki Hititoloji eğitimimin zorluğu bana emek ve sabrın evrensel olduğunu hatırlatıyor. Çayın yeşil yaprakları arasında ilerlerken, Hitit metinlerinin karmaşıklığını, toprağın ve tarihin izlerini içimde hissediyorum; iki dünya arasındaki bu köprü, beni Rize’nin çay kokulu sabahlarından Hitit krallarının yasalarına kadar uzanan bir yolculuğa çıkarıyor.
YORUMLAR
ÇAY
’Aşkının ateşiyle yansa da dudağımız
Çaydan başka içecek görmedi bardağımız’
Bir ünsiyet kurarım demliğin tiz sesine
Başıbozuk anılar dizilirler hizaya
Seni kime değişsem hangi dost nefesine
İçmediğim zamanlar bırakırım kazaya
Tek yudum meydan okur gama salar adamı
Özlemin duman duman doldururken odamı
Hayat denen sahnenin perdeleri tüllenir
O mazi ki gözümde yavaş yavaş küllenir
Kokusu buram buram yayılırken her yana
Penceremin önünde anıları işlerim
Tek suçlu oymuş gibi sitem edip zamana
Elimde çay makasım biçiyorken düşlerim
Eski albümlerimden bazen hesap sorarım
İçinde sen olmadan nasıl hayal kurarım
Belki de çay taşırken tozlanmış yollarından
Belki çay sepetinden ağrıyan kollarından
Çekilirken üstüme cenderesi gecenin
Umut bazen göz kırpar yanar da bir kör ışık
Çay fallarında kalan hayali bilmecenin
Sana düşen tarafı yine karmakarışık
Madem demli bir bardak kalan olur elime
Bende arzularımı hapsettim hayalime
Saymadım köşeleri kaç kere adımladım
Yine bu akşam çayı seninle yudumladım
Ayşe Kadıoğlu Yıldız
9haziran2014
Tebrikler keyifle okudum. Aklıma çay biçtiğim günler geldi. 60 kilo çay sepetini ırmaklardan çıkartırken yaşadıklarımı asla unutamam. Selam olsun o günlere.
Güzel bir benzetme olmuş
Ne var ki okuyucuların %90'ı hititolojisinin ne olduğunu anlamaz ve diye düşünüyorum
Bu sebeple sizin bu güzel yazınızdaki
Üstüvaneyi kavramaları biraz zor görünüyor tabii müstesna kimseleri saymıyorum
Mutlaka bu yazıyı takdir edebilecek konuyu daha yakından bilen insanlar mutlaka vardır
Ama akıcı bir üslupla yazılmış keyifle okudum
Aslında ben yazıya başlarken hititoloji hakkında teknik bilgiler alacağımı sanmıştım
Sadece çayla hitoloji arasındaki benzerliğe vurgu yapılmış meğer
Ama olsun böyle de güzel olmuş
Selam sevgi ve saygılar sunuyorum emeğine sağlık daha güzel yazıların da buluşmak dileğiyle... Esen kalın
Mustafa Çoban tarafından 11.7.2024 17:59:49 zamanında düzenlenmiştir.
CaNMaYBuL
Merhaba… Aslında Hititoloji gakkında bir yazı kaleme almıştım 3/4 yazı öncesinde.
https://www.edebiyatdefteri.com/229651-hem-tarih-yazdilar-hem-de-tarih-oldular-hititoloji/
Yorum için çok teşekkürler 🙏
Çaysız bir hayat düşünülemez.Çayın dokunduğu hayatlar.Hayatı idame ettiren çay.Çay toplamada verilen yevmiye..Çaya verilen taban fiyat ..
Meşakkatli bir uğraş çay toplaması.Sabır ve özveri ile estetik olarak ne kadar da göz doldursa da..Güneşin altında , seri bir çalışma sonucu makas seslerinin tek enstrüman olduğu bir dans dersek hata yapmamış oluruz.
Çay yılların içeceği tarih öncesi devirlere gitmese bile.Kaçak olarak başka ülkelerin çayları girdi limanlarımızdan . Biz kendi çayımızın kalitesini düşürmedik.Çernobil patladı çaydan vazgeçmedik.Karadeniz çay iparatorluğu başkenti Rize.Çaysız bir an bile gelmeyiz kendimize.Yazıyı okumak bütün yorgunluğumu aldı .Teşekkür ediyorum ve öğretim hayatınızda başarılar diliyorum.Hititiloji ve diğer zor dersler sabır ve çalışmayı gerektiriyor.Yılmak yok..Sağlıcakla.Saygıyla.
CaNMaYBuL
Ne güzel demişsiniz, çayın hayatımızdaki yeri başka! Çay, Karadeniz'in yeşil altını, sabahın ilk ışıklarında toplanan o emekle gelen keyif. Rize'nin kalbinde, her bardak çay bir hikâye anlatır; yorgunluklar gider, dostluklar pekişir….
Çernobil'e inat, kaçak çaylara rağmen kendi çayımızdan vazgeçmedik. Çünkü biliriz ki, Karadeniz çayı, içenlerin ruhuna dokunan bir şifa kaynağıdır. Her yudumda ayrı bir lezzet, ayrı bir huzur buluruz.
Eğlenceli mi dediniz? E, ne de olsa çayın tadı başka, sohbeti başka! Bir çay muhabbetiyle dertler unutulur, gülüşler çoğalır. Hititolojiyi öğrenmek ne kadar zorsa, çay içmenin keyfi de bir o kadar kolay! Sabır ve çalışma gerektiren her iş gibi, çay toplamak da bir sanat. Ama biz Karadenizliler, hem çalışmasını hem de keyfini çıkarmasını biliriz.
Çay bardaklarınız hiç boş kalmasın, Sağlıcakla, saygıyla ve bol çaylı günler dilerim!
:) 1800 başları mı sonları mı neydi çayın coğrafyamıza girişi...bir ara araştırmıştım ama unuttum üstadım..
lakin madem çay ile bu kadar içli dışlısın, bizlere oradan iki -üç vb vs çay firmasının her yönünü, kim kurmuş, fabrikaları ne kadar teknoloji kokuyor, devlet destekleri ne durumda, işçilerin durumu ne, çayın bizlere ulaşana kadar geçirdiği aşamalar nedir, çaykur, orçay veya efor çaydan başka şirket veya kooperatif var mı, yerel gençlerin çay tarımına bakışı nasıl, küçük aile işletmeciliği ne durumda, şirket sahipliklerinde yabancı ve yerel oranı nedir, mevsimlik işçi geliyor mu çay toplamaya... ( aynı şey fındık için de geçerli) biraz engebeli ve sert bir konu ama:) bilemedim yani..
üstadım özetle; çayın ekonomisini anlatır mısınız bir de bize..
saygılarımla,
güzel çaylanmalar dilerim.
Y.
CaNMaYBuL
Çayın ekonomisini ve bu zengin kültürel mirasın detaylarını aktarmamı istiyorsun, ne güzel. Ancak belirtmem gerekir ki, ben Rize'de sürekli ikamet etmiyorum. Anneme yardım için kısa süreliğine, sadece 7-8 günlüğüne geliyorum. Bu süre zarfında kendi uğraşı alanım kadarını deneyimliyor ve bunları kaleme alabiliyorum.Dolayısıyla, bu konunun tüm detaylarına hakim olmam mümkün değil.
Saygılarımla.
Hiç bir Hititlinin bilmediği bir bitki çay. Hititliler bir yana, bu topraklarda yaşamış Yunanlılar, Romalılar, Frigler, Selçuklular bile bilmiyor çayı. Ama bugünkü hayatımızın nasıl da ayrılmaz bir parçası. Belki de Hititçe sözlüğe çay kelimesini eklemek elinizde. "Ve Birinci Mursilis çayını karıştırdı" güneşin altında hala söylenmemiş bir söz. Saygılarımla.
CaNMaYBuL
Büyük Hitit Kralı I. Mursili, her sabah Hitit çayını içerdi.
Not:
Burada "Hitit çayı" kelimesi, Hitit kültüründe gerçekte mevcut olmayan bir içecek için uydurduğum bir ifadedir.
Ancak bu bize,Hitit dilinde çay gibi bir içeceğin olmadığını gösterir; bu tür modern kavramlar Hitit döneminden önce Anadolu'da bilinmemekteydi.😂😂