- 280 Okunma
- 0 Yorum
- 6 Beğeni
İŞ YEMEĞİ VE BESLENME ÇANTASI (ÖYKÜ)
Sarkık bir düş’ ün ihlali: masadan sarkan eline bakıyorum kâğıt peçetenin üstü örtülü olması ihtimali ile masanın ben de kendime alabildiğine sermişim. Ne tuzluk ne su bardağı ne de yandı gülüm keten helva: yorgun ekmek dilimlerine uzanıyorum elim ve o serkeş tınısı cirit atan garsonların usulca yaklaşırlarken size, gözlerini süzüp de masada oturanların intikal ettikleri o bahşiş benzeri menüde ucu bucağı da yok iken guruldayan midelerin biri doluyor biri boşalıyor adeta.
Baloncuklar geziniyor derin dere yatağına benzeyen kristal içki bardaklarında.
Haz etmediğim kadar da var içkiden ve bolca kola doldurmasını talep ediyorum garsondan ve dökülen ekmek kırıntılarını birileri görüp üstüne basacak diye af diliyorum Tanrıdan.
Gidip gelmelerin ertesinde tabağa konan çorbanın sıcaklık derecesini kestirmeye çalışıyorum daha doğrusu yanan ağzımla şapırdatmadan içmenin ön provalarını yapıyorum.
Hava hayli sıcak ve çalışan klimanın keyfini sürüyorum sözüm ona bir yandan buz kesmiş ayaklarımı ısıtmaya çalışıyorum yüksek ökçeli ayakkabımdan da firar etti edecek ayak parmaklarım. Susuyorum hem de nasıl susuyorum ve alelacele su bardağına gömüyorum başımı.
Masaya gelecek misafirlerin gelmeme ihtimali ile rezil olma endişesinde gizlerken kendimi sadece sürgün edildiğim bu masada ne işim olduğunu soruyorum kendime:
Ah, sefil kendim.
Kendim olmanın racon kesen isyanı ile kimliksiz bir çatalı batırıyorum etime adeta ölü eti gibi hissiyatı yok çatal izinden dökülen acıya mahal vermesin diye etim buz küplerini kimselere göstermeden pembeleşen derimde gezdiriyorum.
Önüm arkam sağım solum yemek kokusu ve üstüme boca ettim ağır ve de pahalı parfümün işe yaramadığını görüp esefle kendime söyleniyorum ama iç sesim öylesine yorgun ki baskın gelen dış sese tahammülsüzlüğüme rağmen susma gayretleri içerisinde masadaki bekleyişimin daha ne kadar süreceğini düşünüp mırıldanıyorum belli belirsiz.
Yanı başımdaki garson, dünden kalmış bir masa gibi gözlerini gezdiriyor üstümde adeta alaşağı edilmiş haysiyet ve de açlık duygumla ihlal edilmiş sınırlarıma adeta kaynak makinesi ile lehim yapıyorum ve şükürler olsun ki kimse fark etmiyor.
Yandan örülü saçlarım ve okul sıramdaki beslenme çantası ve annemin eliyle açtığı peynirli poğaçalar bir de su termosum.
Islak bir günün bekâretini henüz sorgulamadığım günler ve işte masada kaykılmış bendenizin o mistik ve sanal gezintisi dün mizaçlı anılarımdan da arda kalan kırıntılar misali yeniden o boğucu ortama ve oturduğum masaya ışınlanıyorum.
Gök hala aynı.
İnsanlar hala durağan.
Ekmek dilimleri asil ve biçimli kıvrımları ile adeta ye beni, diyen tazelik fışkıran kokuları ile beni mest etmiş oysaki derdest edilmiş kimliğimle uyumsuz addedilen bir iş arkadaşı sıfatına nail olan mizacımdan arda kalan güdülerle oturmuşken o masaya ve de o kodaman ve hırçın mizaçlı müdürüm gelmemişken bir hışımla kalkıyorum masadan.
Oldum olası sevmemişimdir iş yemeklerini ve oldum olması sevmemişimdir yemek yerken etrafımda dolananları şükür ki: hesap garson, diyecek ilk ve son kişi de ben olmadığıma göre yine de temkinle değil acele ile sıvışıyorum restorandan ve aklımdan ilk geçen:
‘’Ben buraya ait değilim’’ mesajı ve notu ile yazacağım istifa dilekçem. Bankanın ne ilk ne de son çalışanıyım mutluluk ile mutlak değerler arasında bir seçim yapmam gerekirken benim de özgürlüğü seçtiğim.
Canı cehenneme iş yemeklerinin ve aklımda ve dilimde ve yüreğimde anne poğaçası sıcaklığında gülümseyen insanlara duyduğum ihtiyaç varsın bir ömür cebi delik dolaşayım ama mutlu ama özgür…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.