- 280 Okunma
- 1 Yorum
- 7 Beğeni
YAŞIM HALA ON SEKİZ...
Demli bir öğleden sonra haftanın yükü sırtında Cumartesinin:
Ezelden beri en sevdiğim günü imha ettiğim kadar da kini ve kiri…
Bir yakarış ertesi oysaki ne Cumartesi umurumda ne de tekelinde iken haftanın nazına odaklanmış Pazarı sevebildim ben babam gitti gideli.
Telaffuzu imkânsız yakarışlar ve hüviyetim ve dolduramadığım yasım sözcüklerle içli dışlı öncemde rakamlarla yazdığım fermanı dikmişken yüreğime mademki matematik idi öğrenciliğimin ilk göz ağrısı.
Mübalağasız yağan ahmakıslatanı da sevdim ve ruhuma dökülen her damla da mazinin izi saklıdır tuttuğum yası da yasa bellemişken ve işte şiir t/adında duyumsamışken şu hayatı…
Lakin öncemde şiir yoktu.
Ama ben zaten şiirmişim.
Öncemde şiir yoktu ama dokunulmazlığı ile sevginin, ben hepten çoktan şiir bellemişim hem sevgiyi hem iç sesimi.
Dağınıktır ruhum aklım da.
Odam gibi ve masa üstüm…
Sözcüklerse kıymete bindiğinden beri yüz vermiyorum ne rakamlara ne de matematiğe.
Analitik olsa bile zekâm atletik ruhumla geziniyorum duygu duygu ve kıta kıta.
Şifresini çözemediğim bir sistem ve de gayya kutusu ve artık kimse beni atan o kuyuya hem da taş misali hem taşlandığım hem de taçlandığım hayatın kayıp logaritmasında kâh karekökünü alıyorum duyguların kâh küpünü dolduruyor insanlar köpüren öfkelerini görmezden gelip ihlasla sevgiyle yaklaştığım şu hazin yürek coğrafya mı b/akıyorum da ve derinden bir ah çekiyorum.
Renkler saklı içimde karanlığa mahal vermeyen.
Sözcükler saklı iç sesimde kalemimle bonkör şiirlere paye veren.
Rakamlar ise aldığım eğitimin hem sebebi hem sonucu ama yanlışa düştüğüm ama boşa düştüğüm ve ben aralıksız başa almışken hayatı ve işte dibi boylayan o firkateyn.
Ve işte su alan gemim:
Ne kumpas ne de küpeştesi gönlün ve işte üzerine ettiğim yemin.
Kaptan köşkündeyim ama ayaklarımı uzatmadığım ve ben aynı zamanda racon kesen hayatın ve geminin delişmen bıçkın miçosu.
Edindiğim izlenimler ve işte en değerli ziynetim aşkın hatırına şerh düştüğüm mesleklerim ve dinmeyen rüzgârın esintisinde kim ne derse desin: ben hala on sekizinde saklı sürgün edildiğim mekânlardan çekmiş iken de elimi eteğimi ve kimi ölü zaafımdan arda kalan kırıntıdan yeniden yenidünyalar inşa ettiğim hayallerimin cennetinde yaşıyor olabilmenin verdiği coşku ile sevgide sınır tanımadığım kadar kendime ettiğim zulmün de perde arkasında yaşayan bir mazlumum.
Ne zanları diner insanoğlunun ne de ziyan ettikleri zamlı feryatları bense zaman aşımına uğramadığımın sinyalini versem de…
Tahmin edebileceğinden de yorgunum, azizim.
Simli bir yürek izi.
Yıldız olmanın da maliyeti elbet kuyruğumdan sürüklendiğim Samanyolu ve işte dinmez iken mehtaba duyduğum aşkın da zaferi iken kalemin sür-git coşkusu ve umudu ve hayali.
Ne bir zümredir temsil ettiğim.
Ne de zuhur eder ne nefret ne kin ne sergüzeşt yenilgilerim.
Yaşadığım zaferse yüreğimde saklı ve kalemimde.
Güç kuvvet veren Rabbime müteşekkir olduğum kadar merhametli yüreğimle tüm mazlumların da arkasındayım.
Sözcüklerse koşulsuz hayatla kurduğum b/ağın nüansı.
Şerh düşülesi hayaller ve de:
Gerçi son bir yıldır hayal kuramadığım kadar olmasa da hayattan ve yarınlardan kesmedim umudumu ümidimi.
Renklerden pembeyim halen mahcup.
Duygulardan aşkla hemhal içimde ise sonsuzluğa ve yalnızlığa sürgün edilmiş o çocuk.
Bir b/ölü iki iken aşk.
Bir rakım ise eğer ki ait olduğumu savunduğum ve ben her gün ama her gün yükseltiyorum sevginin ve umudun çıtasını.
Neşrinde ömrün.
Nesri iken şiirin, yazılası nice hikâye şiirin ön sözünde saklı iken de duygu yüklü yüreğimin finali yine de nokta koyamadığım kadar pek çok şeye üç noktalı bir özlemle sekiyorum kendimden kendime.
‘’Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.’’(Alıntı)
Soytarı bir gülüşü aşk gibi b/ekledim ve asla tenhalarda bekleyenlerden de değildim:
Saf tuttuğum s/afiyet yüklü semada ar bildiğim kadar ruhumu pekiştiren isyanımı b/astıran yasaklarda saklı tuttum asaletimi mademki soyağacımda saklıydı gülüşüm mademki serpintisi idim hüznün ve kefil olduğum kadar içimdeki saate ve doğrulara…
Bir o kadar izafi bir sırdım ben:
Mekteplisi diyarların, ektiğim tohumlarda saklı suskun nidalarım.
Unutulmuş şehrin ukdesiydim ve yaşadığım şehir gibi ne zaman geldi ki iki yakam bir araya?
Zemherilerde soldu gülüşüm ve açmayan tomurcuklarım.
Tohuma kaçan isyanlarda nöbete kaldım: her Pazar duyulmazken sesim ve de babamın baskın çıkan öfkesi ve asası da dikili iken hanemde kolaçan ettim kapıya gelen gölgeleri savdım başımdan aslında savsakladığım kadar kendimi bir s/av bildim mutluluğu.
Çekincelerimi uyuttum ama asla uyutamadım içimdeki çocuğu bir de ben en çok annemi sevdim…
Özlemdi içimdeki yangının diğer adı ve tadı: hem başucumda annem hem de uzağımda ve tuzağına düşmemek adına cihanın tarifesinde gezinmedim asla da kaçak yolcu olmadım şehrin vapurlarında ama bir kaçaktı ruhumdan sızan bir kaçaktı alt belleğim ve mantığımla örtüşmediğim kadar duygularıma el pençe saygıda kusur etmediğim adabı muaşeret ve sessizliğimle aralıksız nöbette.
Payidar olacaktı elbet çocukluk anılarım ve kırmızı buklelerim yüzümde çillerim benzemediğim kadar yaşıtlarıma asla da benzemeyeceğim hemcinslerim.
Cinası unutulmuş iken hayallerimin…
Ve de sabahladığım geceler masa başında ders çalışırken uyukladığım ansızın da yerimden fırladığım zımba gibi bir öğrenci ve itaatkâr bir evlat, özneme sadık gizli olmadığım kadar izinde öğütlerin kulağıma küpe beyitlerin rüzgârında içime ters estiğim.
Azadesiydim de sözcüklerin ve rakamların.
Sisli şehrin simasında saklı.
Akça pakça teninde yalnızlığın ziyadesiyle üşüyen içimdeki yabancı.
Solumdan kalktığım nerede ise her sabah.
Soluklandığım yüce meclis ve içinde yaşadığım kadar da içimde yaşattığım Nazi kampı.
Ne arsız ne hırsız.
Hırlısı hırsızı vardı mademki beşerin haysiyetimin sarmalında ve indinde verdiğim sözlerin sahi, benim de var mıydı bir sözlük anlamım?
Hele ki insan yaşarken ismiyle ve haizi olduğum gaipten gelen coşkum ve sevgim ve iki adım hatta ikiden de fazla her kimse ikileten ismimi, çağladığım ve çınladığım ve de kulakları çınlattığım.
Çağın ötesinde.
Çağdaş ve de.
Bir o kadar derviş salınımla zikrime denk fikrim ama ruhuma denk düşmez iken iklim ziyadesiyle ikilem içinde kaldığım…
Bensizliğin minvalinde nice insan en çok da beni benden alan:
Solgun ve muhalif ve de sorgu hâkimi:
Cesedimi çiğnesinler yeter ki eğer ki çıt çıkarayım sanmayın ki: ölüyorum korkumdan ne de olsa ben sadece bir kişiden korktum korkmadığım kadar cihandan ve de başkaldırdığım metruk hanelerin izdihamında ters yola girip de gerisin geri kaçtığım tek insan iken babam:
Kuru dere yataklarını dahi ıslatabilirim yaşlarımla yetmedi yağarım da yağmur misali hele ki en çok ben ıslanmış ve yağmalanmışken ahmakıslatandan ve işte o tokmağın sesi ve işte ruhumun tok feryadı: aşkı ve korkuyu ivedilikle yaşadığım kadar aşka âşık bir o kadar âşık olduğunda utanç duyan bir çocuk bir ergen ki künefe tadında bir hayat bahşedilmemiş olsa bile hep şerbetliydi benim hem acılarım hem hayallerim ve tüm yaşamışlığım yaşanmışlığım…
İkaz edildiğim kadar dağınık.
Dağınık olduğum kadar içimi ve ötemi berimi toplamakla iştigal bir ömür ve işte yüreğimin cıngılı iken hüzün…
YORUMLAR
İki elim yanımda" karşılarım yağmuru.
Yine gelsin sağanak mevsimleri...
Başka bir akıl.
B/aşka bir birey.
B/aşka anılar.
Hele bir gelsin sağanak mevsimleri...
Yürüyeceğim.
Çok saygımla Üstadım
Çok saygımla.
Gülüm Çamlısoy
yürek ikliminizde her dem güzellikler çağlasın
içten selam saygılarımla