- 353 Okunma
- 7 Yorum
- 10 Beğeni
Okumadan Yazmak Yanılsaması
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsanın kişisel gelişim yolculuğu, hayat boyu süren, karmaşık ve zengin bir serüvendir. Bu yolculukta okumanın ve öğrenmenin rolü, tıpkı bir geminin rotasını belirleyen yıldızlar gibi vazgeçilmezdir. Bilginin ve bilimin ışığında ilerlemenin, bireyin kendi potansiyelini keşfetmesinde ve sınırlarını aşmasında ne denli önemli olduğunu anlamak için, öncelikle okumanın ve öğrenmenin derin anlamını kavramak gerekir.
Okumak, bir insanın içsel dünyasını besleyen ve genişleten en güçlü araçlardan biridir. Bir kitap, sadece kâğıt ve mürekkepten oluşan bir nesne değil, aynı zamanda fikirlerin, duyguların ve deneyimlerin taşındığı bir zaman kapsülüdür. Her sayfa, okuyucuyu farklı dünyalara, farklı düşünce yapılarına ve farklı hayatlara taşır. Bu sayede insan, kendi dar perspektifinden çıkarak, evrensel bir bakış açısına ulaşır. Bu geniş perspektif, bireyin empati kurma yeteneğini geliştirir ve onun toplumsal sorunlara karşı daha duyarlı hale gelmesini sağlar. Öğrenmek ise, insanın kendini yenilemesi ve sürekli olarak gelişmesi demektir. Öğrenmek, sadece okulda alınan eğitimin ötesine geçer; hayatın her anında, her yerde ve her koşulda devam eden bir süreçtir. Bir birey, çevresindeki her şeyden bir şeyler öğrenebilir: Doğadan, insanlardan, sanat eserlerinden, bilimsel keşiflerden ve daha nicelerinden. Bu sürekli öğrenme süreci, insanın zihin yapısını esnek ve açık tutar. Öğrenmeye devam eden bir zihin, değişime ve yeniliğe daima hazırdır. Bu hazır oluş, bireyin karşılaştığı zorlukları daha kolay aşmasını ve hayatın getirdiği sürprizlere karşı daha dayanıklı olmasını sağlar. Kişisel gelişim yolculuğunda okumak ve öğrenmek, bireyin içsel zenginliğini artırırken, aynı zamanda toplumun da gelişimine katkıda bulunur. Bilgi ve anlayış dolu bireyler, toplumsal yapıların temel taşlarıdır. Her bireyin kendi potansiyelini en üst düzeyde gerçekleştirmesi, toplumun genel refahını ve kültürel zenginliğini de artırır. Okumayan ve öğrenmeyen bireyler, sadece kendi gelişimlerini durdurmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun da gerilemesine sebep olur. Bu nedenle, okumanın ve öğrenmenin sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk olduğunu unutmamak gerekir.
Bilgi denizinin enginliğinde yüzerken, insanoğlunun zihninde filizlenen düşünceler ve duygular, okumanın büyülü dünyasında derinleşir ve zenginleşir. Okumak, insanın zihnini besleyen, ruhunu doyuran ve onu sonsuz bir bilgi yolculuğuna çıkaran en etkili öğrenme biçimidir. Okumanın gücünü ve etkisini kavrayabilmek için, onun derinliklerine dalmalı ve bu büyülü serüvenin sırlarını keşfetmeliyiz. Her sayfa, bir okyanusun derinliklerine doğru açılan bir kapıdır. Bir kitabın sayfalarını çevirdiğimizde, sadece yazılı kelimelerle karşılaşmayız; aynı zamanda yazarın ruhunu, düşüncelerini ve hislerini de hissederiz. Okumak, yazarla kurulan sessiz bir diyalogdur. Bu diyalogda, kelimelerin ötesine geçerek, yazarın dünyasına gireriz. O dünyanın sokaklarında gezinir, odalarında dinlenir ve onun gözünden hayata bakarız. İşte bu bakış açısı, öğrenmenin en derin ve en anlamlı biçimidir. Okuma, insan zihninin kapılarını aralar ve onu keşfedilmemiş topraklara taşır. Bilmediğimiz dünyalar, kültürler ve düşünceler, bir kitabın sayfalarında can bulur. Bu sayede, kendi dar çerçevemizden çıkarak, evrensel bir bakış açısına ulaşırız. Her okunan kitap, zihnimizde yeni bir pencere açar ve bu pencerelerden içeriye dolan ışık, düşünce dünyamızı aydınlatır. Bu ışık, karanlıkta kalan bilgilerin gün yüzüne çıkmasını sağlar ve bizi daha bilinçli bir birey haline getirir. Okumanın büyüsü, sadece bilgi edinmekle sınırlı değildir. Okumak, aynı zamanda insanın duygusal dünyasını da zenginleştirir. Bir romanın sayfalarında, karakterlerin yaşadığı acıları, sevinçleri ve umutları hissederiz. Bu empati, bizim kendi duygusal zekâmızı geliştirmemize yardımcı olur. Bir şiirin dizelerinde, şairin kalbindeki fırtınaları, sevgiyi ve özlemi anlarız. Bu anlayış, bizim kendi iç dünyamıza daha derinlemesine bakmamızı sağlar. Okumak, duyguların dilini öğrenmektir ve bu dil, insanın kendini ve başkalarını daha iyi anlamasına olanak tanır. Her kitap, bir bilgelik hazinesidir ve bu hazineye ulaşmanın yolu okumaktan geçer. Okumak, insanın entelektüel sermayesini artırır ve ona yeni ufuklar açar. Bir kitabın sayfalarında gezindikçe, farklı disiplinler hakkında bilgi sahibi oluruz. Tarih, felsefe, bilim, sanat ve daha pek çok konuda derinlemesine bilgi ediniriz. Bu bilgiler, bizim düşünsel yapımızı güçlendirir ve hayatın karmaşıklığını daha iyi kavramamıza yardımcı olur. Okumak, bilgi ağacının dallarına tırmanmak ve her dalda yeni meyveler keşfetmektir. Maalesef, günümüz dünyasında okumanın değeri yeterince anlaşılmamaktadır. Dijital çağın hızla akan bilgi selinde, derinlemesine okuma alışkanlığı kaybolmakta ve yüzeysel bilgilere dayalı bir öğrenme biçimi yaygınlaşmaktadır. Ancak, gerçek anlamda öğrenmek ve zihinsel derinliğe ulaşmak için, okumanın gücünü yeniden keşfetmemiz gerekmektedir. Okumak, sabır ve dikkat gerektiren bir eylemdir ve bu eylem, bize derin düşünmeyi ve analitik bakış açısını kazandırır. Okumanın etkili bir öğrenme biçimi olduğunu anlamak için, onun derinliklerine dalmalı ve bu büyülü serüvenin sırlarını keşfetmeliyiz. Okumak, insanın zihnini ve ruhunu besleyen en güçlü araçtır. Bu araç, bizi sadece bilgiyle değil, aynı zamanda duygusal zenginlikle de donatır. Okumanın gücü, insanı daha bilinçli, daha empatik ve daha bilgili bir birey haline getirir. Bu nedenle, okumayı hayatımızın merkezine yerleştirmeli ve onun sunduğu sınırsız öğrenme olanaklarından faydalanmalıyız. Okumak, bilgelik yolculuğunda en güvenilir rehberimizdir ve bu yolculukta onun ışığını takip etmek, bizi aydınlığa çıkaracaktır.
İnsanın kişisel gelişim yolculuğunda okumak ve öğrenmek, vazgeçilmez iki temel direktir. Bu direkler olmadan, ilerlemek ve gelişmek mümkün değildir. Okumak ve öğrenmek, bireyi daha bilinçli, daha empatik ve daha güçlü kılar. Aynı zamanda, toplumu daha adil, daha özgür ve daha zengin bir yapıya kavuşturur. Bu nedenle, her bireyin bu yolculukta okumanın ve öğrenmenin değerini bilmesi ve bu değerleri hayatının merkezine yerleştirmesi büyük bir önem taşır. Unutmayalım ki, okumanın ve öğrenmenin ışığı olmadan ne birey ne de toplum karanlıktan kurtulabilir.
Zamansız satırlar arasında, kelimelerin büyülü dünyasında yolculuk ederken, bir yazarın yahut şairin bilgelik dolu sesini duymak, yaşamın derinliklerinde saklı incileri bulmaktır. Ancak, okumayan ve dolayısıyla öğrenmeyen bir kişinin yazar ya da şair olmayı düşlemesi, gerçek anlamda bir yanılsamadır. Bu yanılsama, ne yazık ki günümüz çağının acı bir gerçeğidir. Bir yazar, kelimeleri ve cümleleri bir araya getirirken, sadece kendi deneyimlerinden değil, aynı zamanda okuduğu kitapların derinliklerinden de beslenir. Her bir kitap, bir yazarın zihninde yeni ufuklar açar; farklı perspektifler sunar ve onun düşünce dünyasını zenginleştirir. Okumadan, bu derinliklere ulaşmak mümkün değildir. Okumayan bir kişi, sadece kendi dar görüş açısıyla sınırlı kalır ve bu sınırlı dünya, yaratıcı bir üretim için gereken geniş perspektifi sunamaz. Okumanın ve öğrenmenin olmadığı bir zihin, bir baharın ışıltılı renklerinden ve tatlı kokularından mahrum kalmış çorak bir toprak gibidir. Bu toprakta, şiirlerin çiçekleri açmaz, hikayelerin meyveleri olgunlaşmaz. Yazar ya da şair olmayı düşleyen kişi, eğer okumuyorsa, bu çorak toprakta hayal kurmaktadır. Bu hayaller, rüzgârın savurduğu kum taneleri gibi dağılır ve yok olur.
Yazmak, yalnızca kelimeleri bir araya getirmekten ibaret değildir. Yazmak, bir düşüncenin, bir duygunun veya bir anın özünü yakalamak ve onu okuyucunun kalbine ve zihnine nakşetmektir. Bu öz, ancak okuma ve öğrenme süreciyle zenginleşir ve derinleşir. Bir yazar, her okuduğunda yeni bir dünya keşfeder; bu dünyaları kendi dünyasına katar ve bu birleşim, onun yazılarında hayat bulur. Okumadan yazmak, bu hayati birleşimi gerçekleştiremeyen, eksik ve sığ bir çabadır. Maalesef, yaşadığımız çağda okumadan yazar ve şair olmayı düşleyen insanların sayısı oldukça fazladır. Bu kişiler, kelimelerin gücünü ve derinliğini anlamadan, sadece yüzeyde kalan bir anlayışla yazmaya çalışırlar. Bu yüzeysellik, onların yazılarında da kendini belli eder; sığ, basit ve etkisiz metinler ortaya çıkar. Oysa gerçek bir yazarın ya da şairin kaleminden çıkan her kelime, bir okyanusun derinliklerinden gelen inci taneleri gibi değerli ve parlaktır. Bir yazarın yahut şairin asıl gücü, onun okuduğu kitapların zenginliğinde yatar. Her okunan kitap, bir bilgelik hazinesidir ve bu hazine, yazarın kalemine güç ve ilham verir. Okumadan yazar olmayı düşlemek, bu hazineye ulaşamadan bir sarayı inşa etmeye çalışmak gibidir. Bu saray, temelsiz ve zayıf olur; en ufak bir sarsıntıda yerle bir olur.
Okumayan ve dolayısıyla öğrenmeyen bir kişinin yazar ya da şair olmayı düşlemesi, gerçek anlamda bir yanılsamadır. Okumak ve öğrenmek, bir yazarın yahut şairin zihnini ve kalemini besleyen iki temel unsurdur. Bu unsurlar olmadan, kalemin büyüsü ve kelimelerin gücü kaybolur. Okumayan insan yazamaz, çünkü yazmak, okumanın ve öğrenmenin bir yansımasıdır. Bu nedenle, gerçek bir yazar ya da şair olmayı düşleyen herkes, öncelikle okumanın ve öğrenmenin değerini bilmeli ve bu değerleri hayatının merkezine yerleştirmelidir. Okumanın ve öğrenmenin olmadığı bir dünyada, gerçek anlamda yazmak ve üretmek mümkün değildir.
YORUMLAR
okumayan toplumlar umursamaz toplumlardır biz örnek olarak böyle bir toplumda yaşıyoruz istisnalar var mı var ancak ne yazık ki okumayan toplum olarak tarihin en güzel yerindeyiz güzel bir çalışma kutluyorum
Türk Kızı(Emine Sezek Akb
İnsanın kendine ait kişisel tefekkürünü oluşturacak zihinde yer tutmaya gerek duymayacak durumları ayrıştırıcı mastar oluşturabilecek kabiliyeti vardır...
Fehim edilen ana kaynağını oluşturabilecek durumların yorum da kişisel diyalogda da ikna edici açıklayıcı olmasında yarar vardır bu karşılıklı müsade etme izin verme karşılıklı üstün gelme bir birine borç ödeme helallik alma insanlık vasıflarını ilmi ledun olan kinayeli makul ü insandan insana sunumu sağlar ...
Saygılar selamlar
İlginç bir konu.
İlginç olacak nesi var konunun, diye soracak olursanız:
Eelcevap; okumayı sevmeyen üşengeç, eringeç ve çabuk bıkan bir yapıya sahibiz. Daha çok "slogan" tarzı yazıları beğenir, anlık olduğu için bunlara bayılırız.
Kitap okumayı ilginç kılan bu.
Hâlbuki okumak, gerçekten çok özel ve muhteşem bir alışkanlıktır.
Yaşanılanlar kadar yeniden yaşatır, hayat kadar hayat verir, öğrendiklerine öğreneceğin çok şey katar. Bunun için de talepkâr olmak lazım. Yoksa sayfalardaki şekillerden ibaret olan harflerden müteşekkil kelime ve cümleleri okur geçeriz. Bence bu tarz okuma, vakit geçirmek içindir. Bu da az şey değil. En azından okuma alışkanlığı kazanmak için önemli.
Diyeceğim Sayın Mesut Çitci kardeşim, çok uzun yazmak, özellikle okumaya tahammülü olmayan toplumumuz için çok şey anlatmış olmak sayılmaz.
Daha kısa, daha özet, daha akılda kalacak şekilde yazmak okunmayı kolaylaştırır.
Ana fikir, yardımcı fikirler ve misaller...
Bana göre, aynı fikri ifade eden cümle tekrarlarına fazla yer verilmemeli.
‘Makale’ veya ‘deneme’ ise mümkün olduğunca o tarza uygun yazılmalı, dersem haddimi aşmış olur muyum, bilmem.
Emeğinize, fehminize, ilminize sağlık.
Selamlarımla...
"Kendi adıma, yazdığım her ne olursa olsun, hatalara tahammülüm yok. Bir harf eksikliği bile olsa..."
çiftçi tarafından 4.7.2024 14:27:55 zamanında düzenlenmiştir.
mesut.çiftci
"Okumadan yazmak, boş bir kuyudan su çekmeye çalışmaktır." diyor bir usta
Bir kevgiri suyla doldurmaya kalkmakta olabilir
Birincil anlamıyla kevgir işlevseldir elbette
Öyle ya, " kimi sıvıları ya da haşlanmış yiyeceklerin sularını süzmek için kullanılan, genellikle derince ve yuvarlak biçimli, delikli mutfak kabı, süzgeç." şeklinde tanımlandığı düşünülürse
Oysa ikincil manasında "e kevgir misin be kardeşlik!" şeklinde hükme bağlanır değil mi?
Bazen de tecrübesiz, acemi bir kaleciyi kevgire çevirirler
O değil de üstat, ticaret adamı da değilim ki, bu kevgir işine nereden nasıl girdim bilmiyorum
Kuşkusuz latife yapıyorum da, okumadan yazmak, yazabilmek yüzme bilmeyen bir insanın boyunu geçen derinlikte durabilme imkânına bağlı olmalı
Bu arada, aşağıda bir kalem dostu, "Bir şair için en büyük okumama yalanı 'etkilenmemek için' okumadığı söylemesi olsa gerek!" demekte ki, haklı şüphesiz
Modern şiirimizin önemli isimlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca geldi aklıma
Erken dönem şiirlerine değer verdiğim bir usta açıkçası
Asker kökenli şair, askerlik tarihi, gece eğitimleri, tatbikatlar derken yıldızlı göğün alnında bolca vakit geçirmişte olmalı
Tüm bu ögeler ilk şiirlerini yaşamın kitaplara sığmayan, teoriyi aşan yüzüyle desteklemekte kanımca
"Çocuk ve Allah", "Fetih Destanı", "Üç Şehitler Destanı" gibi eserlerinde verimlidir şair, bir ozana dönüşür giderek
Ne ki, askerliği bıraktıktan sonraki hayatında Absürt unsurun hakimiyetine girecektir zannımca
Giderek anlaşılmazlığın, bir ruh garabetinin kucağına ve tuzağına düşer
Halbuki, "Elif'in Kağnısı" ya da "Kızılırmak Kıyıları" böyle değildir
Bunun nedeni hakkında en etkileyici argümanın vefatı günlerinde sunulduğunu gördüm
"Önce Şiir Vardı" adlı bir program vardı TRT'de bir dönem
Talat S. Halman, Mustafa Şerif Onaran ve Hilmi Yavuz sohbet ederlerdi
Her hafta bir şair konu edilirdi, mevzu edilen şairin bazı şiirleri de Berin Ötenel ve Rüştü Asyalı gibi tiyatro sanatçılarımız tarafından seslendirilirdi
"Türkçe benim ses bayrağımdır" sözüyle de meşhur Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın vefatı günlerinde konu edildiğini gördüm
Talat Halman kişisel tanıklıklara dayanarak diğer iki konuşmacının hayretle karşıladığı bir hususa değinecektir
Fazıl Hüsnü okumazdı dedi rahmetli Halman,; günlük gazete okuyabilir, erken döneminde askeri okul eğitiminde derslere bağlı olarak okumuştur elbette ama, sonra sonra uzun yıllar okumadığını, sesinin diğer şairlerle karışmasını istemediğinden bunu yaptığını biliyorum diyecektir
Hilmi Yavuz, aman hocam böyle bir şey olamaz dese de, Halman hatırat ve kişisel dostluk temelinde tanıklık edecektir
Nadide yazınız beni bu argümanlara da götürdü, usulca ve inceden
Nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket benim hocam
Güne gelen kaleminizi tebrik ederim
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Selam ve saygılarımla.
mesut.çiftci
İlk başta dedim ki bir nefeste okuyamayacağım bırak dedim sonra dedim ki nefesi veren Allah şuuru da mümkün kılar anlamayacağımdan korktum işte insan da böyle bir birini anlayamaz ise nesli tükenir işte kitapta böyle izah edilen husus başlandığı noktadan taki bitiş durumuna kadar okuyanın eyleminden beklentisi olur .Son bulamamaktır arzu edilen ,yazar bunu hakikatlenir ve sorumluluğu üstlenir. Kimsenin anlayamayacağı veya böyle bir sunum yaptığı için kendini sorgular halbuki akıcıdır .İç dünyasını ifade edemediğini düşünür hayatın zor anını yaşar halbuki aydın bir kişidir ... Her halükarda birbirimizden sorumluyuz ...
Sağlıcakla kalınız...
mesut.çiftci
Bir şair için en büyük okumama yalanı 'etkilenmemek için' okumadığını söylemesi olsa gerek !
Yahya İncik tarafından 4.7.2024 18:52:06 zamanında düzenlenmiştir.
mesut.çiftci
değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Edebiyat Sitelerine gerçekten edebiyat ve şiir sevgisi ile gelenler olduğu gibi, laf olsun torba dolsun, düşüncesi ile gelenlerde bayağı fazla. Bir çok düşünceleri ki bunların en başında bir bayan/bir erkek ile de tanışma düşüncesi var, hakaret aşağılama ve terbiyesizlik seviyesizlik olmadıktan sonra, ona da sesimiz çıkmaz. Çok kaliteli ve aklı başında kalem erbapları var, bir de gelişmeye ve öğrenmeye açık şair ve yazar adayları da var. Okumadan, yazmaya ve bir yerlere varmaya çalışanlar boşa kürek çektikleri gibi, boşa kürek çektiklerinin de farkında olmuyorlar aslında, debelenip duruyorlar bir müddet sonrada sahayı terk ediyorlar zaten. Buraları, yani edebiyat siteleri bir okul, bir öğreneme yeri benim gözümde ve gelişmeye açık bir çok arkadaşımızın gözünde... Dostluklar hepsinden güzel... Ben hala öğreniyorum bilgi dağarcığıma bir şeyler katıyorum. ne mutlu... Güzel bir yazı kutlarım...