rıhtım ve kemankeş
B U BÖLÜM KARAKÖY’Ü KARAKÖY’ÜN
RIHTIM V E
KEMANKEŞ CADDELERİNİ ONLAR I ANLATI R
Minyatürde cinler top oynuyor Karaköy’de. Ve gök boş.
Dört yelkenli pupa yelken (derya çengine mi çıkıyorlar?)
Biri büyük yelken, üçü fırtına yelken: Uzun direkli, ıstıralyalı, serenli.
İki kadırga Tophane Rıhtımı’na gelip dayanmış.
İki kayık uzakta yol alıyor.
Havada kâğıtlar uçuyor. (Sessizliğin bir garip uzantısı mı?).
Ta ötelerde Kızkulesi, üç haneli. Suya kendini yazıyor.
Galata tepelerinde akşam oluyor. İlkyaz havaya tırmanıyor.
Tabak gibi deniz. Belli çocukluğunu düşünüyor.
Tabak gibi denize karşı bir çocuk uçurtma uçuruyor. Eyice
eski bir güneş yüzünde.
(Uçurtmalar birer çocuk yüzü müdür?).
Ve su! Su! Su! Su!
Soru
Evliya Çelebi Tophane’yi adımlamış mıdır? Ayanı ve kibarı
azdır dediği Tophane’yi?
Karşılık
Adımlamasa bile gidip ilkin Galata Mollası’nın ellerine
sarılmıştır. Topçubaşı ve Bostancıbaşı ve Subaşı’yla nice nice
söyleşmiştir ve Fatih ve Beyazıt ve Süleyman Han toplarım
görmüştür ve camileri ve tekkeleri ve sebilleri ve çeşmeleri ve
dükkânları gezmiş (ki sekiz yüzdür) ve kebabı ve hoşafı ve darı
bozasını ve has beyaz ekmeği, pişmiş göz göz sıcak somunu
yemiştir ve tüccar ve gemici ve dükkâncı esnafıyla hoş vakit
geçirmiştir.
Rıhtım Caddesi’nde mi duruyor Matrakçı? Adımlamak için
Galata Kulesi’ni? Öyle olacak.
Rıhtım Caddesi’nden Gümrük Sokağı kaç adım mıdır? 77
’57
adım. Ordan Necatibey Caddesi’ne kaç adımdır? 68 adım. Ordan
Leblebicişaban Sokağı’na 100 adım. Ya Kemeraltı Caddesi mi?
99 adım. Ya ordan Alageyik Sokağı’na? 20 adım. Ya Alageyik
Sokak kaç adımdır? 205 adım. Peki, Alageyik Sokak’tan Galata
Kulesi kaç adımdır? 201 adım. Artık toplayalım: 647 adım.
Biliyoruz Karaköy sokaklarını çok sevmiştir minyatürcümüz. (Bunun için çarşıları, evleri, dükkânları, sokakların buyruğuna vermemiş midir?).
Şarapiskelesi Sokağı’na gidip durmuş şimdi de, geçip Mangır. Gümüşhalka sokaklarını ve birden Mumhane Caddesi’nde
duruyor. Duruyor, çünkü Fransız Çıkmazı, Kireçkuyusu, Kölemen, Tophanekasapları, Derici ve Gecekuşu sokakları çıkıyor
önüne. Çıkacaktır elbet. Bir cadde sokaklarsız nasıl olur? O
zaman da daha düne kadar yerlerine sımsıkı sarılıp kalmış
hanlara, hamamlara, mağazalara gelip çarpıyor. Ve bir bir biz
sayalım diye duruyor:
Gümüşhane Hanı, Uluğ Hanı, Deniz Hanı, Nuri Selçuk
Hanı, Karaköy Emek Hanı, Nimet Hanı, Mumhane Hanı, Veli
Alemdar Hanı, Tekel G.M.Muayene ve Tesellüm Komisyonu,
Ölçüler ve Tartılar Müdürlüğü, Arlak Yağlı Boyaları Mağazası,
Denizcilik Sanayii Kollektif Şirketi, Paksoy Ticaret ve Sanayi
Deposu, Klima İthalat ve İhracat Şirketi, 1 unlu mamuller
fabrikası, 1 torna makina atölyesi, 1 makina atölyesi, 1 asansör
atölyesi. 1 mermer atölyesi, 1 model atölyesi, 1 motor muslukları
imalathanesi, 1 lokum imalathanesi, 1 elektrik malzemesi mağazası, 1 kırtasiyeci, 1 turistik eşya satıcısı, 2 büfe, 1 şekerci, 4
lokanta, 4 kahvehane, 3 mermerci, 1 elektrikçi, 1 plastik işler
mağazası, 1 makina ve değirmen taşı mağazası, 1 matbaa, 1
tesviyeci, 3 tekel bayii, 7 tornacı, 2 demirci, 1 çerçeveci, 1
planyacı, 1 tavuk yumurta pazarı, 1 tavukçu, 1 köfteci, 1 berber,
1 bakkal; 18 de kapalı dükkân. Kapı numaraları mı? 1-84 ve
44-64’tür.
Böyle hanlar, hamamlar, sokaklarla başı dönüp sonra da
Kemankeş Caddesi’nde alıyor soluğu.
KEMANKEŞ CADDES İ
158
Minyatürde Kemankeş Caddesi, Gümrük Sokağı’nın ağzını
kesip orda kalıyor. Bütün haritalar Kemankeş Caddesi’ni bir
kıyıya atıp bırakmışlar. Oysa bir kıyıya atılmak caddelerin değil,
olsa olsa sokakların başına gelir. Hele böyle Kemankeş Caddesi
gibi bir tarihi de yüklenip gelen caddelere bu hiç yapılmaz. Koca
bir Kaptanıderya Ahmet Paşa’nın adı söz konusudur. Bu da
yetmiyormuş gibi güzelim Kemankeş Camisi de bu caddeyi
süslemekten geri kalmıyor. Hem Yeraltı Camisi de buradadır.
Yalnız bu bile onun kıyıya atılmasını engellemelidir. Neyse ki
Mumhane Caddesi’nin oralarda şanına yakışır kıhğıyla ortaya
çıkıyor. Ama her şeye karşın Rıhtım Caddesi’nin yanında yine de
ikincil bir caddedir o. Kefeli hanları, ölü depolan, çaptan düşmüş
yapılarıyla iyice içine büzülmüştür. Bilir ki bütün iş Rıhtım
Caddesi’ndedir. O, yalnız işsiz güçsüzlerin, günde iki kez geçen
postacıların, daktilo kızların, öğle akşam namazını kılmak için
gelenlerin, küçük kızların, kedilerin, çocukların caddesidir daha
çok. Bir de kokuların! Kokuların kimliği, tarihi ne ölçüde
yazılmıştır. Bunu bilmek zordur ama, burası da onun için iyi bir
kaynaktır. Hemen her şey Rıhtım Caddesi’nde olup bittiği için
Kemankeş Caddesi sanki ona depo görevi görür. Bütün ayak
meyhaneleri oraya açılmaz mı? Hem sevgili serserileri de,
sarhoşlar da buradan daha iyi bir yer bulamayacaklarını çoktan
anlamışlardır. Oysa bir adım ötede, vapurlar, tekneler, motorlar,
sandallar, kuşlar, otobüsler, arabalar, insanlar cirit oynuyordur.
Böyle vıcık vıcık insanın kaynaştığı yerde o yalnızdır işte.
Denizyolları önüne birikmiş kalabalık onun yalnızlığını dağıtmaya çalışır ama, kökendeki yalnızlığı yine de ağır -basar.
Buraya kokuları yazmak, bir kıyıya atılmışlığı) sonra da
tarihi, tarihin yalnızlığını duymak için gelinmelidir!
19 Mayıs 1983 yılı Perşembe günü, öğleden sonra, eni 9,
boyu 170 adımdı. Bunu hiçbir şey değiştirmeyeceğe benziyor.
Onu kimsenin gördüğü yok çünkü. Değil mi ki bir kıyıya atılmış
bir caddedir, bunu bilmeli ve başka bir şeye heveslenmemen.
Hem bir kıyıya atılmışlığın da bir erdemi vardır. Kemankeş
Caddesi’nin bunu. bildiğinden de kimsenin kuşkusu olmamalı
hem. Keşiş bir caddedir çünkü o! Resimde de bu yüzden,
’Kendimi öne çıkarayım,’ demiştir.
B U BÖLÜM KARAKÖY’ÜN LEBLEBİCİ
ŞABAN,
KADE M V E MANGIR SOKAKLARIN I ONLAR I
ANLATI R
’kadimden bir Galata fuhuşu...’
Ya şimdi de nerde miyiz? Leblebici Şaban Sokak’ta.
Surlar, kuleler, evler arasında kaybolmuş Leblebici Şaban
Sokak. Minyatürde de bir nokta. O bile değil. Dünyada Leblebici
Şaban Sokak gibi bir sokak daha var mıdır bilmiyorum. Önce
dünyanın en küçük sokağı odur. Öyledir ama, kendi gibi iki
küçük sokağı da alıp, onları da kendine benzetip, sonra da tek bir
sokakmış gibi görünen de yine odur. Bu iki sokağa — Aynalı
Lokanta Sokağı’yla Kadem Sokağı’na — önce kendi coğrafyası
içinde küçük sivil bir geri karakolluk vermiş, neden sonra ancak
öyle tanımıştır onları. Bundan sonra ikisinin de bu coğrafyanın
dışına çıkmak aklına gelmemiştir. Niçin gelsin? Aynalı Lokanta
Sokak ile Kadem Sokak, Leblebici Şaban Sokak’sız nedirler ki?
O olmasa kim onları bilir? Ya Kadem Sokak? Acaba Leblebici
Şaban Sokağın adı anılmadan onu paftalarda, haritalarda,
krokilerde bulmak olanağı var mıdır? Belki birileri bir duvarın
kıyısına kıstırılmış soluk, kimi harfleri de silinmiş bir
KADE M SOKAK
tabelasını bulur çıkarır ama, bunun için de epey taban tepmesi
gerekir. Hem onca yoğun insan trafiği içinden onun adını bulup
çıkarmak yine de kolay değildir. Leblebici Şaban Sokak işte
böyle hem kendine, hem de yandaşı iki sokağa böyle sıkı yasaklar
koyup, ancak ondan sonra kendini ele verir. Bir ucundan girildi
mi de, artık bu dünyanın dışında bir yerde olduğunuzu hemen
anlarsınız. Önce Leblebici Şaban Sokak, sonra da Kadem Sokak
korkunç insan seli içinde sizi birden yutar. Nerden çıkacağınızı da
bilemezsiniz. Yeryüzünün en lümpen üç sokağıdır çünkü bunlar.
160
Ayaktakımının sevgili bütün kullan o işsiz güçsüzler, serseriler,
ayyaşlar, sevgili küçük orospular, sevgili küçük sıradan insanlar,
on sekiz yaşını doldurmuşlar ’iktidarlarını’ burda kurmuşlardır
çünkü.
"En ucuz
aşk,
Aynalı Lokanta Sokağı’nı bir yana bırakırsak, Kadem Sokak
yeryüzünün ilk ’kadim’ fuhuş sokağıdır da.
Hem bu sokakların toplumu ayakta bir toplumdur. Bir
fabrikaya girip çıkan insanlar gibi bir vardiya hayatı yaşarlar.
Ya sokağın öbür sakinleri: Çocuklar, falcılar, ketenhelvacılar, işportacılar, simitçiler, tombalacılar, tatlıcılar, elmaşekerciler, dönerciler?... Bunlar sanki bu sokağı süslemek ve de bir
getto töreni için hurdadırlar.
Dünyanın en eski mesleğinin kadınları bu törende ne mi
yapıyorlardır? Bir sarışın sol memesiyle oynuyordur, saçını topuz
yapıyordur bir çocuk kadın; ancak yarısını bildiği bir şarkıya
takılmıştır aklı bir esmerin; oralarını sokağa verip oturmuştur bir
çaça; bir bıçak yarasıyla oynuyordur bir kumral.
Leblebici Şaban Sokağı’na (ne güzel bir ad değil mi, ona
selamınız olsun!) nerden gireceğimizi söyledik mi? Necatibey
Caddesi’nden.
500 lira 99
ıftı
bir sarışın sol memesiyle oynuyordur.’
AÇM A
Bu konuyu biraz deşmek istersek — ki değerde değer
hani — o zaman eşsiz Evliya Çelebi’nin, Ahmet Mithat Efendi’
nin, Ahmet Rasim’in, S.Muhtar Alus’un, benzersiz Reşat
Ekrem Koçu’nunellerine iyice sarılmalıyız.Sarılmalıyız ki bu yazı
kurtlan bize yol göstersinler. Bunun için de Sidikli Sokak’tan
başlayıp, Horoz, Şarapiskelesi, Arkadi, Beyzade, Şeftali, Karaoğlan, Halkalı, Aynalı sokaklarına uzanıp; sonra da oraların
Büyük ve Küçük Aynalı, Adalı, Yani, Madam Bella, Yüksek
Baloz, Hovarda, Tırnakçı Rıfat, Sakallı Yorgi, Küplü Meyhane,
Fazlı Baba, Şekerci Sofi, Bizans Birahanesi, Filip, Laz Osman,
Kadifeli, İsponi, Kara Yani, Arap Yorgi meyhanelerine girip
çıkmamız gerekecektir. Girince de esmer, sarışın, kumral, beyaz,
parlak Frenk ve Rum palikaryaları, kaptan zenaneleri. kart,
kıranta nice beyzadeler, mirasyediler. Cemal âşıkları, baldırı
162
çıplakları ve de yine nice saf ve toy gayetle yakışıklı ve dilber
fakir delikanlılarla karşılaşacağız demektir. İşte o zaman da güler
yüzlü çakır keyif Baküs’ün resmi karşısına geçip, ellerimizi rakı,
bira, konyak, apsent, mestika, reçine şişelerine ve de çividi,
beyaz azman şarap fıçılarına uzatacak. Rumca’nın Elenika’sıyla
ortaya fırlayıp al, mavi, sarı atlas bluzlar içinde kıvıranlara,
kayıkçı, mavnacı, at sürücüsü, hamal çamalla ve daha nice
haşaratla polkalar, mazurkalara, naralar atıp, gemici, tatlısu
frengi, kabadayılar, ayyaşlar ve de serseriler, külhanbeylerle
kolkola girip sokmaklara döküleceğizdir. Dökülünce de bu kez
yakamıza apaş mı apaş, yakası açılmadık, haya damarı çatlamış
— başkaca nasıl olabilir — şiirler yapışacaktır:
Şiir:
Galata Rıhtımına dizilmiş meyhaneler
Müşteri davet ider Pedimu zenâneler
Zülüf perçem apiko pantol fransız kesim
Hizmetinde gayreti topuklu pervaneler
Yumurta ökçeleri tıkır tıkır vurarak
Türlü türlü cilvei lâübâliyâneler
ı
Kimi gümüş köstekli parmağında gül yüzük /
Süslü püslü palikar ellerinde şâneler
Gemici arabacı kayıkçı tulumbacı
Bankerler bey paşalar hep yanık dîvâneler
Heman akçe gösterip çakmaya gör işmarı
Cümlesine yeksandır hoteller viraneler
Öt e yandan, Karaköy sokakları yine bir zamanların Galata
tiyatrolarını akla getirecektir ki, işte o zaman da ister istemez
Amerika, Avrupa tiyatrolarını, bu tiyatroların sevgili Amelya’sını, Peruz’unu, Eranik’ini düşüneceğiz demektir. Bu zaman da
göz, kaş işaretleri, el, mendil parolaları, bizi yerlerimizden
oynatacak, feslerimizi, bastonlarımızı, şemsiyelerimizi attıracak,
tepindirecek, bağırtacaktır. Kantolar birbirini izlerken Peruz’un
kaşı, gözü, ağzı, burnu, göz süzüşü daha bir artacak, bu da bizi
bütün bütün deliye çevirecektir. Hem sonra da Kuşlu tiyatrosu’ndan gelen seslere de elbet uzak kalmayacağızdır:
Mısırımı kavururken
Dumanını savururken
Ayaklarım yoruluyor
Sokak sokak dolaşırken.
Elbet bütün bunlar donmuş zaman dediğimiz geçmişte
kalmıştır. Bugün bu yerler geceleri yalnız cinler içindir. Sevgili
cinler top oynasınlar diyedir. Cinlerin tarihini de yazmak bizden
sonrakilerin işidir. Hem bizim gibi yazı açgözlüleri, biraz da
olsun, onları düşünmelidir!
(Ama bu bizim yine de Madam Bella için bir çıkma
yapmamıza engel olmamalıdır. Onsuz da Karaköy yarım kalır
çünkü.)
ÇIKMA
Madam Bella
Madam Bella’nın kim olduğu, nereden geldiği bilinmiyor
ama, tarifsiz bir Rum güzeli olduğu ve tam bir batakhane olan
oteli herkesçe biliniyor. Madam Bella’nın otelinde güzel Leh
yosmaları hizmet eder, bunlar ancak cüzdanlarını bütün bütün
boşaltacaklarını gözlerine kestirdiklerini otele alırlarmış. Soyup
soğana çevirmeden de bırakmazlarmış.
Madam Bella’nın otelinin tam bir Mavi Sakal yeri olduğuysa
çok sonraları anlaşılmıştır. Bu da otelin bir gün yanıp yıkılması
sırasında anlaşılmıştır. (Otelin bodrumundan birçok insan kemik164
lcri çıkmıştır çünkü).
Bir zamanlar Galata denince güzelliğiyle Madam Bella akla
gelirmiş. Madam Bella gazetelerde çıkan fotoğraflarında resimleri duvarlara asılan o dünya güzellerine benziyor.
1 . Bir fotoğrafta uzun güzel.boynu, uzun güzel şeyleri akla
getiriyor.
2 . Bütün fotoğraflarda ilk teninin soğuk, asi beyazlığı
vuruyor.
3 >Uzun saçlarını üç güzel topuz yapıp bırakmış.
4 . Bir yaprak inceliğinde elleri. Sevda üretiyor.
5 . Pencere önünde çekilmiş bir başka fotoğraftan hüzün
akıyor.
6 . Yarı açık ağzı insana sanki cinayetler işletecektir gibi
duruyor.
7 . Yine bütün fotoğraflarda sonsuz geçmiş zaman kipiyle
bakıyor.
8 . Çocukluğunda kara saçlarını uzun kuyulara sarkıtır
bırakırmış.
9 . Esmer bir dilde bütün dilleri konuşur diye biliniyor.
10 Kocamışlığı bir akarsuyu andırıyormuş.
ilhan berk
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.