- 149 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ÂH FİLİSTİN VAH FİLİSTİN!
M. NİHAT MALKOÇ
Bugünlerde Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor.
2024 yılının yarısını geride bırakmaya hazırlandığımız bugünlerde Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Ölüm füzeleri Gazze’yi yine kan ve gözyaşı seline çevirdi. Zalimlikte sınır tanımayan İsrailliler, genelde Filistin’i, özelde Gazze’yi ablukaya alarak içlerinde çoğunluğunu çocuk ve kadınların teşkil ettiği kırk bine yakın masum insanın ölümüne sebep oldu. 1967’deki meşhur "Altı Gün Savaşları"ndan bu yana böyle ağır kayıplar doğuran bir saldırı gerçekleştirilmemişti. On binlerce Filistinli de bu saldırılarda yaralanmış durumdadır. İçlerinde çok ağır yaralılar da var. İsrail kanlı saldırılarını devam ettirme kararlılığında görülüyor. Zira kapsamlı bir barışa sıcak bakmıyorlar. Buna bence savaş değil çirkin bir kuşatma veya alçakça bir saldırı denebilir. Çünkü İsrail’in karşısında donanımlı bir güç yok. Sapanla taş atan çocuklara sürekli modern toplarla karşılık veren İsrail askerlerinin çirkin yüzünü unutmadık. İsrail, bu bölgede barış istemiyor; kan ve gözyaşına doymuyor.
İsrail, sivil yerleşim yerlerini de bombalıyor. Masum, savunmasız insanları, çocukları, kadınları öldürüyorlar. Erkekçe değil, kalleşçe savaşıyorlar. Nefretin salyaları akıyor şom ağızlarından. Bir zamanlar Hitler tarafından soykırıma uğrayan İsrailliler, çektikleri acıları unutmuş gibi gözükerek bu sefer de kendileri Filistin kökenli Müslümanlara soykırım uyguluyorlar. Saldırganlıkta sınır tanımayarak adeta Hitler’e rahmet okutuyorlar. Bu davranışları Hz. Musa’nın öğretilerine uyuyor mu acaba? Tevrat’taki On Emir’i dikkate almıyorlar. Kendilerince kutsal sayılan Hanuka ve Şabat’ta bile ölüm mesaisine ara vermiyorlar. Demek ki lanetli İsraillilerin gözü, dinlerini bile görmeyecek kadar dönmüş.
(Me)denî Batı ülkelerinin kulakları duymuyor, gözleri görmüyor
Filistin’in her zaman olduğu gibi yine yüreği yaralı; hatta şimdi yaralıdan öte, parçalanmış. Eli kolu bağlı, çaresiz insanlar!… Dünyanın sözde medenî ülkeleri sanki bir savaş oyununu seyrediyor gibi bigâne duruyorlar yaşanan acılara… (Me)denî Batı ülkelerinin kulakları duymuyor, gözleri görmüyor, vicdanları boşalmış sanki… Siyonist canavarları dişlerini bilemekle meşgul. İnsanlık yerlerde sürünüyor. Kadınların hıçkırıkları gök boşluğunda yankı buluyor. Son nefesini vermeye hazırlananlar kelime-i şahadetleri düşürmüyorlar dillerinden. Bu manzara Mehmet Akif’in şu dizelerini hatırlatıyor bizlere:
“Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak...
Boşanır sırtlara vadilere, sağnak sağnak.”
Bugün Filistin’de tarifsiz acılar yaşanıyor. Gazze’de yüzlerce milyar dolarlık altyapı zayiatı var. Burada iki milyonluk Filistin halkı açlığa terk edildi. İsrailliler Filistin sınırlarını kalın duvarlarla çepeçevre ördü. Hamas, mevcut duvarın bir kısmını ortadan kaldırdı. İsrailliler Gazze’yi yerle bir ettiler; elektriğini, suyunu kestiler. Filistin halkı, Hamas’ı iktidara getirdiği için cezalandırılıyor güya. Onun için uzun zamandan beri Filistin’e (Gazze’ye) ambargo uygulanıyor. Zorunlu gıda maddelerinin bile şehre girişine izin verilmiyor.
Ortadoğu sadece Osmanlı döneminde huzur ve emniyet içinde yaşadı. O dönemde de fitne odakları boş durmadı şüphesiz. Araplarla Osmanlı’nın arasını açmak için çok çaba harcandı. Fakat Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak isteyenler gayelerine ulaşamadılar. Osmanlı, tarih sahnesinden çekilince Ortadoğu’da dengeler sarsıldı. İsrail mikrobu düştü bu güzel topraklara. Bu mikrop hastalık saçtı dört bir yana. O gün bugündür bu toprakların halkı aradığı huzuru bulamadı. Zalimler de, mazlumlar da tedirgin yaşadı bu sancılı coğrafyada.
“Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!.."
Türk şiirinin en büyük şairlerinden biri olarak gördüğüm Sezai Karakoç’un ta 1969 yılında Diriliş Dergisi’nin birinci sayısında yayınlanan “Ey Yahudi” adlı bir şiiri var. O günden bugüne aradan yarım asrı aşkın bir zaman geçmiş. O yıllarda Yahudiler, Mescid-i Aksa’yı yakmışlardı. Karakoç da bu menfur olay üzerine şu dizelerle başlayan “Ey Yahudi” adlı şiirini yazmıştı:
“Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!..
Asırlardır insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey Yahudi!..
Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi!..
Göğe çıktığına inanır inanmaz
Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri yaktın ey Yahudi!..
Mescid-i Aksa’yı yaktın ey Yahudi!..
Daha doğrusu yaktığını sandın ey Yahudi!..
Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksa’nın ancak
gölgesidir ey Yahudi!..
Senin yaktığın Mescid-i Aksanın ruhu değil,
Taş, toprak ve ağaçtan işaretidir ey Yahudi!..”
Acıyı hep Filistinliler çekti, öz vatanlarında parya durumuna düştüler.
Öte yandan bilindiği gibi İsrail kurulduğu günden beri ABD’nin küçük, şımarık çocuğu rolünü oynuyor. Sürekli ABD tarafından korunuyorlar. ABD bazen İsrail’i kınıyor gibi görünse de gerçekte bu hainleri destekliyorlar. Yani tam bir ikiyüzlülük sergiliyorlar. Özellikle bugünkü ABD Başkanı Biden, İsrail’e büyük destek oluyor. Joe Biden’dan sonra da bu destek artarak devam edecektir. İsrail hükümetleri ise bugüne kadar, Filistin meselesini hep oylarını artırmak, halk nezdinde şirin görünmek için iç politika malzemesi olarak kullandılar. İsrail (Yahudi) kökenliler de onları oyla ödüllendirdi. Ezilenler, horlananlar hep Filistinliler oldu. Acıyı onlar çekti, öz vatanlarında parya durumuna onlar düştü.
İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılarını Hamas’ın taciz ateşleriyle ilişkilendiriyor. Bu gerçek dışı bir savunmadır, basit bir bahanedir. İsrailliler bu saldırılardan evvel de Gazze’ye yönelik büyük baskılar ve ambargolar uyguluyorlardı. Hayatı yaşanmaz kılıyorlardı. Bugün Filistin’de başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere sivil halk da öldürülüyor. Fakat Hamas’ın da oturup çok yönlü ve stratejik düşünmesi gerekiyor. Onlar da bin düşünüp bir hareket etmeliler. Zira bu bölge çok hassas bir bölge… Ateşle barut yan yana… En küçük bir tahrik hemen kıvılcıma dönüşerek bugünkü gibi acıklı ve berbat neticeler doğurabiliyor.
Yahudilerin gözleri körelmiş, kulakları ve vicdanları sağırlaşmıştır. İnsan oluşlarına dair basit bir suretten başka delilleri yoktur. Toprak bile onları üzerinde taşımaktan muzdariptir. Mahşer meydanında, vücutlarından akan terlerinde boğuluncaya kadar da akılları başlarına gelmeyecektir. Onlar daima insanlığın baş belası olacaklardır. Allah onların şerlerinden Müslümanları ve tüm dünyayı muhafaza eylesin; barışı ve dostluğu kalplerine soksun.
Filistinliler Osmanlı Devleti döneminde en güzel günlerini yaşadılar.
Osmanlı Devleti döneminde Filistinliler en güzel günlerini yaşadılar. Ne zamanki Osmanlı o topraklardan çıktı, işte o zaman Filistin’de hayatın tadı tuzu kalmadı. Filistin toprakları 100 yılı aşkın yıldan beri işgal altındadır. İsrail, özellikle son çeyrek asırdan beri Filistin’de hunharca ve adice devlet terörü uyguluyor. İsrail askerleri en gelişmiş silahlarla çocuk, kadın, yaşlı demeden önlerine gelenleri öldürüyorlar. Osmanlı’nın şefkatine bütün dünya muhtaç… Fakat ne yazık ki zamanında kıymeti bilinmedi koca Osmanlı’nın.
İsrail’in kalleş saldırılarından sonra Gazze ve civarı ölüm tarlası görünümünde. Her taraf ölü ve yaralılarla dolu… Çaresizlik, acı ve gözyaşı seller gibi. Hastanelerin morgları cesetlerle dolmuş. Yaralıların tedavisi için hastanelerde yeterli ilaç ve yetişkin personel yok. Ambulansların acı sesleri kulakları sağır ediyor. Fakat kör İsrailliler görmüyor, sağır İsrailliler duymuyor. Sanki her biri göğüs boşluğunda vicdan yerine taş taşıyorlar.
Filistin meselesi uzun yıllardan beri devam ediyor. İsrail’in bu vahşi saldırıları ve gayri insanî yaklaşımı sürdükçe bu sorun yakın zamanda kolay kolay çözüme kavuşmayacaktır. Filistin özgürlük direnişinden ve inançlarından (Müslümanlığından) vazgeçmediği için acımasızca cezalandırılıyor.
Ortadoğu sadece Osmanlı döneminde huzur ve emniyet içinde yaşadı. O dönemde de fitne odakları boş durmadı şüphesiz. Araplarla Osmanlı’nın arasını açmak için çok çaba harcandı. Fakat Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak isteyenler gayelerine ulaşamadılar. Osmanlı, tarih sahnesinden çekilince Ortadoğu’da dengeler sarsıldı. İsrail mikrobu düştü bu güzel topraklara. Bu mikrop hastalık saçtı dört bir yana. O gün bugündür bu toprakların halkı aradığı huzuru bulamadı. Zalimler de, mazlumlar da tedirgin yaşadı bu sancılı coğrafyada.
Filistin sorunu bazı çevrelerin iddia ettiği gibi Arap-İsrail sorunu değil.
Filistin sorunu bazı çevrelerin iddia ettiği gibi Arap-İsrail sorunu değil, bütün dünya Müslümanlarının sorunudur. Zira Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemizdir. Biz evlerimizde, televizyonlarda maç seyreder gibi kardeşlerimiz olan Filistinlilerin ölüm haberlerini izliyoruz ne yazık ki. Osmanlı dört yüzyıl boyunca Filistin’e egemen oldu. Bu süre içerisinde bu topraklarda hiçbir ayaklanma olmamıştır. Çünkü Osmanlı bir merhamet devletiydi.
Bugün dünyada 10 milyonun üzerinde Filistinli vardır. Bunların önemli bir kısmı kamplarda ve zindanlardadır. Bazı yanlı çevrelerin söyledikleri gibi Filistinliler topraklarını satmadı. Filistinliler öyle çilelere maruz kalıyor ki bunları aklınız almaz. Geçmişte zalim İsrailliler bir Filistinli anneye öz evladını fırınlarda pişirip getirdiler. Yine bir annenin sekiz evladı kaçırıldı, sonra başları kesildi, bir torbaya konulup anneye teslim edildi. Her gün çocukların kolları, bacakları kırılıyor. Bu çağda bu işkenceleri yaşayan Filistinlileri kimse görmüyor, görenler görmezlikten geliyor. Acılar katmerleşiyor, fakat kör gözler görmemekte ısrar ediyor.
Filistinliler her gün vatanları için ölüyorlar. Daha ne yapsınlar? İsrailliler Filistinlilere uçak bombalarıyla saldırıyorlar. Şeyh Yasin’in boynundan aşağısı felç olduğu halde İsrailliler onun fikirlerine tahammül edemediler. İki roket attılar üzerine. Şehit ettiler hareket kabiliyeti olmayan hasta bir insanı. Gelinen noktada her evden en az bir kişi şehit olmuş Filistin’de. Bunun yanında hemen her evden bir veya birkaç kişi İsrail zindanlarında çürüyor on yıllardır. Herkes biliyor ki İsrail bir terör devletidir. İsrail uzun yıllardan beri terörle ve kanla besleniyor.
Savaşlarda normal şartlar altında çocuklar ve kadınlar hedef dışında tutulur. Asker askerle savaşır. Savaşta işin normali budur. Fakat İsrailliler nedense böyle yapmıyorlar. Özellikle kadınları ve körpe çocukları hedef alarak öldürmekten büyük zevk alıyorlar.
Yahudiler dün olduğu gibi bugün de Müslümanlara duydukları tarihî kinlerini kusmayı sürdürüyorlar. Her fırsatta gerçekleri tersyüz ediyorlar. Ellerindeki sınırsız sermayeyle gariban Filistin halkına yapmadıklarını bırakmıyorlar. Sonra da dünyanın gözünü boyayarak kendilerini haklı çıkartmaya çalışıyorlar. Bunca kin ve nefret dolu saldırılardan sonra Filistinlilerden ve Müslümanlardan sevgi ve hoşgörü bekliyorlar. Umduklarını bulamayınca Müslümanları antisemitizm damgasıyla yargılıyorlar. İnsanlık bu çirkef oyuna gelmemelidir.
İsrail işgal devleti uzun yıllardan beri kanla besleniyor.
Uzun senelerden beri bir büyük dram yaşanıyor Filistin topraklarında. Dünyanın sözde medenî, hakikatte deni milletleri bu trajediyi sadece seyrediyor. İşgalci Siyonistler azgınlıkta ve kızgınlıkta sınır tanımıyorlar. Bu topraklardaki insanlar açlığa ve susuzluğa mahkûm ediliyor. Hastalar için ne doktor, ne de ilaç var. Filistin’e uygulanan her türlü ambargo, hayatı yaşanmaz kılıyor. Aş ve ilaç bulamayanlar ölümün kollarında buluyorlar kendilerini.
Siyonistler taş taş üstünde bırakmıyorlar. İsrailliler kadar Müslüman öldürmeye hevesli bir başka millet görmek mümkün değildir herhalde. Bu ne kindir, bu ne insafsızlıktır anlamak zor. Sen kalk Müslümanların topraklarını topyekûn işgal et, sonra başını kuma göm.
Aslında İsrail’in en büyük karın ağrısı Hamas’ın iktidarını içine sindirememesidir. Yasal yoldan, seçimle işbaşına gelen Hamas’ı muhatap kabul etmek istemiyorlar. Bu hükümetin yıpranması için planlar yapıyorlar. Kısa zamanda iktidardan uzaklaşmaları için çalışıyorlar. İsrail işgal devletinin Gazze ve Batı Yaka’da gerçekleştirdiği tüm saldırıların ve tutuklamaların altında bu sindirim bozukluğu yatıyor. Siyonistlerin çirkefliklerinin sonu gelmez; biri biter, öbürü başlar. Yahudi mantığı bıktırma taktiği üzerine kuruludur.
İsrail işgal devleti uzun yıllardan beri kanla besleniyor. Araba nasıl petrolle (benzin ve mazotla) hareket ediyorsa İsrailliler de kanla ve kandan aldıkları sözde güçle hareket ediyorlar. İsrailliler öldürmeden, Müslüman kanı akıtmadan ayakta kalamayacaklarına inanıyorlar. Onlar bu mantıkla hareket ettikçe Filistin’de barış ve sükûnet olmayacaktır. İsrail daima Filistin’in uzlaşmaz tutumundan yakınıyor. Bu neyin uzlaşması anlamak mümkün değildir. Sen gel benim topraklarımı işgal et, sonra da hiç bir şey olmamış gibi davran. Sen evvela işgal ettiğin topraklardan çık hele, ondan sonra oturup konuşalım, uzlaşma ve barış zemini arayalım.
Filistinliler yıllardan beri topraklarını yiğitçe savunuyorlar. Modern silahlara taşla ve sapanla karşılık veriyorlar. Neticede maddî savaşı kaybetseler de manevî cephede hep onlar kazanıyorlar. Filistin bu ucuz ve miadı dolmuş tehditlere pabuç bırakacak değil ya… Sonuna kadar mücadeleye devam edeceklerdir.
Dünyanın küresel sermayesi ortak hareket ediyor.
Dünyanın küresel sermayesi ortak hareket ediyor. Ne idüğü belirsiz Coca Cola önceki yıllarda bütün kârını Filistinlileri öldürmeleri için İsraillilere bağışlamıştı. Bugün de farklı değil. Onlar bunca acıları derinden yaşarken bizler ne yapıyoruz? Bizler hâlâ onların ürünlerine para vererek dostlarımızın ölümüne zemin hazırlıyoruz. Allah bizi canlarımızla ve mallarımızla imtihan ediyor. Toplumumuzda Yahudi zihniyeti yerleştiriliyor.
Bugün Filistin ve Irak’ta yaşananları doğru okuyamazsak buralardaki yangın bizim ülkemize de sıçrayacaktır. Hiçbir Müslüman, Müslümanların çektiği acıları görmezlikten gelemez. Allah bizlerden Müslümanlara karşı tavır ve davranışlarımızın hesabını da soracaktır. Günümüz Müslümanları niçin bu kadar şuursuz ve vurdumduymazdır? Oysa Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasip etmez. Müslümanlar ‘iman ettik’ demekle kurtulacaklarını mı sanıyorlar? Kendimize çekidüzen vermeliyiz, uyanık olmalıyız. ‘Yediğimiz gıdalarda domuz yağı var mı, yok mu?’ diye dikkat ediyoruz da izlediğimiz televizyonda, okuduğumuz gazetede domuzluk var mı, yok mu diye dikkat etmiyoruz. Başımıza felaketler gelmeden hayatımızı yeniden tanzim etmeliyiz.
Bugün Filistin topraklarında büyük bir zulüm ve acı yaşanıyor. İsrail, Mescid-i Aksa’yı yıkarsa bu yeni bir dünya savaşının başlangıcı olacaktır. İsrailliler Mescid-i Aksa’nın altını boşalttılar. Bir depremde bu ulu mabet çökebilir. Oysa bu mescit bizim için çok önemlidir. Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemizdir. Filistinliler Mescid-i Aksa’nın ruhaniyetiyle ayakta duruyorlar. Filistinliler Müslümanların bu ilk kıblesini korumak için canlarını ortaya koyuyorlar. Onlara bu davalarında ve mücadelelerinde yardımcı olmak boynumuzun borcudur. Filistinlilerle ortak hareket etmek ve onlara yardımda bulunmak görevimizdir.
İsrail’i anladık da İslâm dünyası nerede?
Damarlarımızda dolaşan şeytanın hilelerine karşı uyanık olalım. Unutmayalım ki nefis şeytanın tahtıdır. Allah bizi hesaba çekmeden kendimizi hesaba çekelim. Yusuf İslam’ın şu sözü ne kadar düşündürücüdür: “Ben Kur’an’ı tanımadan evvel Müslümanları tanısaydım belki de Müslüman olmazdım” Bu söz son durumumuzu açıkça ortaya koymaktadır.
Nefislerin alabildiğine semirtildiği, vicdanların sağırlaştırıldığı hastalıklı bir çağda yaşıyoruz. “Müslümanlar kardeştir” ilahî mesajı çoktan unutulmuş. Ümmet bilinci yaralanmış, yerlerde sürünüyor. Başımıza gelenler hep bu yüzdendir. Şair Karakoç bu şiirinde Filistinli Müslüman kardeşlerine uzaktan bakan, yüreği sızlamayan, yardıma koşup da kanayan yaralarını sarmayan ahir zaman ümmetine kızgınlığını dile getirir. Mescid-i Aksa’nın ateşinin ümmetin ruhundaki ve körelen vicdanındaki buzları çözmesi temennisinde bulunur:
“Ölüler gibi donmuş bizlere de
Belki Mescid’in ateşinden bir köz düşer de
Buzlarımız çözülür ey Yahudi!..
İnsanlar farklı anlayışlar ortaya koymaya çalışsalar da Müslümanlık bir tanedir. Nas ile sabit bir konuda içtihat olmaz. Bizim dinimiz de nastır. Zanlarımızı din edinmeyelim. “Şeyhime tabi olmayanın şeyhi şeytandır” kısır anlayışını bırakalım. Birlik ve beraberlik içinde olalım. Allah’a ve Peygamberimize inananlar ve tabi olanlar tek bir cemaattir. Asıl tehlike ve felaket; içimizde, beynimizde yanlış yorumladığımız Müslümanlık anlayışımızdadır. Her fırsatta Filistin’e destek olalım. Filistin’in biz Müslümanlar için ayrı bir sembolik anlamı da vardır. Zira Filistin düşerse Çeçenistan düşer, Irak düşer, Türkiye düşer.”
İsrail’i anladık da İslâm dünyası nerede? Hani Müslümanlar bir vücudun azaları gibiydi. Biri rahatsız olunca bütün bünye rahatsız olurdu. İslâm ümmeti bu olup bitenleri hiç mi görmüyor? Niye herhangi bir müdahalede bulunmuyorlar? Oysa Müslümanların tükürüğü bile İsrail’i boğmaya yeter. Fakat Müslümanlar başsız ve darmadağın. Yazık, çok yazık!...
İnananlar! Müslümanlığımız lafta kalmasın, Müslüman kardeşlerimize yardım edelim.
“Bir gün gelecek azgınlığın sona erecektir / Kutsal Kudüs kurtulacak."
Üç dince de kutsal bir mekân sayılan, Peygamberimizin Mirac mucizesini yaşadığı yerlerden Mescid-i Aksa’nın da bulunduğu Kudüs yıllardır Siyonistlerin kirli çizmeleri altında inim inim inliyor. Siyonist terörü ve vahşeti bir asrı aşkın zamandan beri nefes aldırmıyor Müslümanlara. Karakoç “Ey Yahudi” adlı şiirinde Filistinlilerin yaşadıkları acıların asıl müsebbibinin gevşek İslam ümmeti olduğunu söyleyerek Müslümanların bunun ağır cezasını çektiğini hatırlatıyor. Bir gün Kudüs’ün kurtulacağına ve Yahudilerin ağır cezalarla cezalandırılacağına inanıyor:
“Bir gün gelecek azgınlığın sona erecektir / Kutsal Kudüs kurtulacak
Mescid-i Aksa’yı bu ümmet altından ve zebercetten ve yakuttan
Yeniden yapabilecek bir kudrete erecektir
O gün Tanrı’nın azabı senin için şiddetli olacaktır
Biz istesek bile seni ondan kurtaramayacağız ey Yahudi!..
Bize bu yapılanı yapan sen değilsin
Biz kendi cezamızı çekiyoruz
Sen de bir gün kendi cezanı çekeceksin ey Yahudi!...
Sana yeryüzü lanet edecektir
Sana gökyüzü lanet edecektir ey Yahudi!..
En kısa zamanda tövbe yolunu tutmazsan ey Yahudi!..”
YORUMLAR
Hüzün, acı ve göz yaşı yüz yıllardır Orta Doğu'dan hiç eksik olmuyor. Hele de Osmanlı o coğrafyayı terk ettikten sonra iyicede fazlalaştı... Emperyalizm Orta Doğu'nun doğal zenginlikleri başta da petrol olmak üzere o bölgeden elini hiç çekmedi... Başta İngiliz ve Amerikan Emperyalizmi o coğrafyaya acıdan başka bir şey getirmediler... Petrolün ekonomik değeri yavaş yavaş azalırken emperyalistler çekilir gibi görünse de yine de vekalet savaşlarıyla yasa dışı örgütleri kullanıyorlar, o saflarda orada devlet kuracaklarını filan zannediyor. Velhasılı konuşacak anlatacak çok şey var aslında... Manidardı...