- 174 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
CEMRE DÜŞTÜ ( 6 )
"Aaaaay, müşterim gelmiş! Boş oturanlar düşünsün, aaaay! Demi İbo aşkım!"
İbrahim, şaşkın gözlerle Sevoşa bakarak kendine yemek alır. Fatma Sahra’ya çay alması için işaret edince Sahra kalkıp kendine çay doldurdu. O sırada yemeğini alan Mehtap, Sahra’ya bakarak, "Sen kimsin?" anlamında göz kırpıp başını salladı. Sahra gülümseyerek elini ona uzatıp:
"İsmim Sahra, yeni falcıyım. Yarın başlayacağım inşallah."
Sahra’nın elini hızlıca sıkan Mehtap, yemek yiyen İbrahim’e bakarak Sahra’yı işaret edip:
"Kim gidiyor? Kimin odası verildi bu bayana?" diye sordu.
İbrahim:
“Kimse gitmiyor abla! Merdivenin altındaki boşluğa masa ve sandalye koyduk. Sizin bakmadığınız öğrencilere o bakacak. Kahve falı yani!”
Rahatlayan Mehtap, yemeğini yemeye devam etti. Sahra çayını yudumlarken, İbrahim Sahra’ya bakarak:
"Abla ya! Merdiven altı biraz dar, orada rahat edebilecek misin?" Diye sorunca Sahra gülümseyerek:
"Merak etme kardeşim, sorun olmaz. Evden ufak tefek süs eşyası getiririm, masayı ve duvarı süslerim. İnşallah işlerimde yoğun olursa süper olur."
Mehtap yemeğini bitirip tabağı masanın kenarına doğru iterken Fatma’ya dönerek:
"Fatom, bi çay rica edebilir miyim?"
Fatma bardak alıp çay koyarak Mehtap’a verdi. Çayından bir yudum alan Mehtap, İbrahim’e dönerek ayağı ile İbrahim’in ayağına hafifçe vurarak sinirli bir tavırla:
"Çabuk ye lan şu yemeğini! Müşterim gelecekti, git bi bak! Çayımı, sigaramı içeyim, öyle giderim odaya."
İbrahim:
"Gelmiş olsaydı bilirdim. Gelirse biraz beklesin, ne olacak ki?" deyip yemeğini yemeye devam etti. Mehtap İbrahim’e ters ters bakarak kısık bir sesle:
"Gamsız pezevenk!" dedi.
İbrahim duymuştu ama Mehtaba bulaşmak istemiyordu. O yüzden duymamazlıktan gelip yemeğini yemeye devam etti.
Mehtap bir sigara yakıp Sahra’ya dönerek:
"Daha önce hangi kafede çalışıyordun?" Diye sorunca panikleyen Sahra, herkese hayatını anlatmak istemiyordu birazda Mehtap’tan hoşlanmamış ona güvenmiyordu. Bu soruyu nasıl geçiştiririm diye hızlı bir şekilde düşünürken, kapıdan içeriye 50’li yaşlarda uzun boylu, kırlaşmış saçları ve kirli sakalı ile karizmatik esmer bir erkek gülümseyerek girdi.
"Afiyet olsun kızlar!" deyip, üstünde tencereler olan ocağa doğru yürüdü. Tencerenin kapağını alıp bakınca yüzünü ekşitip:
"Ispanakla aram çok iyi değil! Kendileriyle birkaç sene önce küsüp ayrıldık. Tekrar barış yapmaya hiç niyetim yok," dedikten sonra tencerenin kapağını kapattı. Öbür tencereyi açıp kepçe ile karıştırırken yüzünü yine ekşiterek:
"Aman Allah’ım, yine asker arkadaşım gelmiş tencereye!" dedikten sonra Fatma’ya dönüp:
"Fatmacım, elli yaşına geldim, askerlik anıları artık kabak tadı vermeye başladı! İlaveten kabağı da sevmem! Neden doğru dürüst yemekler yapılmıyor bu mutfakta?"
Fatma mahcup mahcup gülümseyerek:
"Bu mevsimde fazla çeşit yok ne yapayım."
Ali, cebinden telefonunu çıkarıp bir numarayı ararken ‘’Neden hep dışarıdan yiyorum?’’ diye söylenerek mutfaktan çıkıp gitti.
Mehtap sigarasını söndürüp masadan kalkarken ‘’Herkes bir âlem!’’ dedikten sonra odasına gitti. Ardından İbrahim’de yemeğini bitirip Fatma’ya teşekkür edip odadan çıktı. Mutfakta Sahra ve Fatma kalmıştı. Fatma masayı toplarken Sahra ona yardım etti. Hatta bulaşığı da birlikte yıkadılar. İşi biten Fatma, bir sigara yakıp Sahra’nın karşısına oturdu.
Fatma, Sahra’ya bakarak:
"Temiz, titiz birine benziyorsun. Dışarda hiç çalışmadın sanırım ev kadını gibisin. Ne işin var senin burada?"
Sahra başını öne eğerek:
"Mecburiyet ve iki kız çocuğu" dedi. Fatma üzülmüştü, "Anladım" dedi ve ikisi de bir süre öylece sustular. Fatma yeniden konuştu:
"Kocandan boşandın mı?"
"Hayır, o… O dokuz ay önce öldü. Kalp krizi" dedi Sahra.
Fatma yüzünü buruşturup üzüntülü bir şekilde konuştu:
"Başın sağ olsun, üzüldüm! Namusunla, helalinden çalıştıktan sonra kötü bir şey olmaz. İçin rahat olsun. Allah yardım eder bacım!"
Sahra kısık bir sesle ‘’İnşallah’’ dedi. Fatma kalkıp demlikteki çayı döküp yeniden çay demlemek için çaydanlığa su koyarken Sahra’ya baktı ve konuşmasını sürdürdü:
"Buradaki herkes delidir doludur ama iyidir. Cemre çok merhametlidir. Valla şahsen ben çok iyiliğini gördüm. Bir sürü kişiye iyilikler yapmıştır ama insanlar nankör! Anladığım kadarıyla seni de kanatları altına almış.
Sahra gülümseyerek evet anlamında başını salladı.
Fatma konuşmasını sürdürerek:
"Buradaki falcıların hepsinin kendi müşterileri var. Yıllardır bu işi yaptıkları için baya bi çevre edinmişler. Arada öğrenci gençler de fal baktırmaya gelirler, öğrencinin parası olur mu? Olmaz! Tarot ve diğer fallar pahalı olduğu için kahve falı onlara daha uygun geliyor. Bizimkiler ucuz kahve falına bakmaya tenezzül etmezler o yüzdende mecbur kalmayınca almazlar. İşte sen onun için işe alındın. Bu işi iyice öğreninceye kadar kahve falı ile başlayıp sonrasına bakarsın kazancı az ama hiç yoktan iyidir damlaya damlaya göl olur"
Sahra anladım anlamında başını sallayıp sonra merakla sordu:
"Başka ne falları var?"
Fatma parmaklarıyla sayarak:
"Katina falı, El falı, bakla falı, melek falı, iskambil falı, remil, tarot" Fatma tavana bakarak biraz düşündükten sonra: "Aklıma gelen bunlar daha bir sürü fal çeşidi var yani."
Sahra şaşırmıştı. Sormaya devam etti:
"Burada çalışan falcılar bunların hepsini biliyor mu?"
Fatma, evet anlamında başını sallayarak:
"Kahve falı ile başlarsın, sonra bu işin kaşarı olursun emin ol!"
Sahra panikle tahtaya vurup ‘’Allah korusun!” deyince Fatma dönüp Sahra’ya bakarak sert bir şekilde:
"Ne oldu bacım? Demirden korkan trene binmez!"
Sahra, birden korkup “Yanlış bir şey mi yaptım acaba?” diye düşünürken, Fatma sesini yumuşatarak konuşmasına devam eder:
"Sen bana bakma! Bazen böyle deli divane konuşurum. Sana tavsiyem sadece kendi işini yap kimsenin işine karışma! Böyle hanımlığını koru, paranı al, evine git. Diğer falcılarla da fazla samimi yüz göz olma,” diyerek çayı demlemek için ocağın yanına gitti.
Sahra ayağa kalkıp:
"Bugün iş yok madem, ben eve gideyim bari!" dediğinde Fatma gülümseyerek:
‘’Hadi hayırlı uğurlu, bol müşterili olsun canım,” dedi. Sahra teşekkür edip evine gitmek için mutfaktan çıktı:
***
Ertesi gün elinde içinde bir şeyler olan bir poşetle kafeye gelen Sahra, üst kata çıkarak Cemre’nin odasının kapısını tıkladı. Cemre yerinden kalkarak gel diye işaret etti. İçeri giren Sahra, Cemre’nin telaşını görünce ‘’Hayırdır bir şey mi oldu?’’ diye sordu. Cemre gülümseyerek, masanın yanında duran orta boy siyah renkli valizi, masanın üstüne koyarak açtı. Valizin içinde renk renk çeşitli kıyafetler vardı. Cemre kıyafetleri karıştırarak:
"Bunlar senin giyeceğin kıyafetler tatlım," dedi.
Sahra, gördüğü kıyafetlere şaşırmıştı; rengârenk allı pullu hiç giymeyi tercih etmeyeceği elbise, bluz, etek ve pantolonlar vardı. Sahra dudağını bükerek:
"Ayyyyy hiç tercih etmeyeceğim kıyafetler bunlar!" dedi.
Cemre sinirlenerek bir valize birde Sahraya bakıp:
"İyi o zaman, kendi kıyafetlerinle fal bakarsın! Birileri görüp tanımasın diye eşşşek gibi toparlayıp koydum valize! Yok abi yok, iyilik garip olmuş!" dedi.
Sahra sinirle söylenerek kıyafetleri valize tepen Cemre’nin elini tutarak yalvarır gibi:
"Ya beni yanlış anladın! Diyorum ki, bu kıyafetler normal hayatta hiç giymeyeceğim kıyafetler, ama burada mecburen giymek zorundayım!"
Cemre, bir an durup Sahra’nın yüzüne baktı. Sakinleşmişti. Valizi yeniden açarak içinden bir kıyafet seçip Sahra’nın üzerine attı:
"Giy bunu!"
Sahra:
"Nerede giyeceğim?"
Cemre:
"Burada!"
Sahra biraz düşündü, çaresizce:
"Tamam, arkanı dön giyineyim!"
Cemre kahkaha atarak:
"Kız, ikimiz de kadınız, benden mi utandın?"
Sahra cevap vermedi. Cemre ‘’Tamam, tamam’’ diyerek arkasını döner. Hızlıca soyunan Sahra üzerinde parfüm kokusu olan elbiseyi midesi bulanarak giyer. Sahra ‘’Tamam giydim’’ dediğinde Cemre dönüp bakınca sevinç çığlığı atar
‘’Ay inanmıyorum! Elbise tam olmuş çokta yakışmış! Ne yalan söyleyim endişe etmiştim üzerine olmaz falan diye. Valla cuk oturmuş!’’ Diyerek Sahranın arkasına önüne bakarak eli ile mükemmel olmuş işareti yapar. Sonra Sahrayı kolundan tutup çekerek sandalyeye oturtur eşarbını çıkarmasını söyler. Sahra panikleyerek ayağa kalkar:
‘’Olmaz saç açmak yoktu! Olmaz! Diye itiraz edince Cemre sakince yine kolundan çekerek sandalyeye oturtur. Gözlerinin içine bakarak konuşur:
"Ne işim olur senin saçınla, geri kapatırsın! Tanınmaman için makyaj yapacağız, salak mısın sen?" diye çıkışınca Sahra sakinleşti ve sustu. Cemre, çantasından makyaj malzemelerini çıkararak Sahra’nın yüzüne koyu bir makyaj yaptı. Son olarak takma kirpikler de yapıştırıp işini bitirince, Sahra’ya kalkıp duvardaki aynaya bakmasını istedi. Sahra, aynada kendini görünce şaşkınlıkla elini ağzına götürerek gülmeye başladı.
"Anaaaaam bu ne? Kim bu kadın? Yani bu ben miyim? İnanamıyorum! Cidden çok değişik olmuşum! Bu hâldeyken beni tanıyan olmaz valla!"
Sahra aynada kendini seyredip gülerken, Cemre’de kıyafetlerin bulunduğu valizin içinden bir kırmızı eşarp alıp Sahra’nın eline vererek:
"Bunu başına bağla! Eski bağladığın gibi yapma, dola falan, değişik olsun. Yani sonuçta sen Mısır’dan geldin, egzotik olmalısın!"
Sahra eşarbı başına dolama yaparak arkasından bağladı. Aynada kendine yandan, arkadan, önden bir daha baktı, gülümsedi ve şunu sordu:
"Tamam mıyız?"
Cemre bir daha bakarak:
"Tamamız inşallah hadi bakalım," dedi.
Cemre, kıyafetleri toparlayıp valize kapatırken Sahra’ya dönüp:
"Bu kıyafetler iş üniforman gibi olacak! Yani öyle düşün. Valizi götürüp Fatma’ya ver, o senin adına bir yere koyar. Her gün geldiğinde bunlardan birini giyersin, olur mu? Şimdi git aşağıdaki masana otur, İbrahim aşağıda yoldan geçen gençlere fal için seni tavsiye edip müşteri çıkaracak. Kendine güven, sakin ol, gerisi gelir. Fal fiyatın yüz lira, pazarlık ederek ‘param yok’ derlerse sakın inanma ve falına bakma! Fişine adını ve miktarı yazmayı da unutma, tamam mı?"
Sahra tamam anlamında başını sallayıp valizi alarak odadan çıktı. Mutfağa gidip Fatma’ya valizi göstererek:
"Fatma Hanım, Cemre bu valizi bir yere koymanı istedi."
Dönüp Sahra’ya bakan Fatma elini ağzına götürerek bir çığlık attı:
"Aman Allah’ım, kız makyaj mı yaptın? Aaaa kıyafetinde değişik! Ne olmuş sana çok değişmişsin. Konuşmasaydın eğer tanımayacaktım. Neden böyle değiştin? Gerek var mıydı?"
Sahra gülümserken bu söz üzerine birden yüzü düştü suçlu gibi başını öne eğip:
"Kimse beni tanımasın diye böyle olmak zorundaydım."
Dediğinde Fatma anladım diyerek valizi Sahra’nın elinden alıp mutfağa açılan, küçük erzak odasına koydu. Odayı işaret ederek
“İyi madem valiz bu odada durur sende burada giyinirsin.’’ Dedi. Sahra endişeyle Fatma’ya yaklaşarak fısıltıyla:
“Bir şey söyleyeceğim. Kıyafetleri giymek zorundayım ama ağır parfüm kokuyorlar. Acaba diyorum Cemre görmeden eve götürüp yıkayıp getirsem mi?”
Fatma olur anlamında başını sallayarak:
“Akşam iş çıkışı valizi alıp götürürsün.”
Sahra’nın içi rahatlamıştı. Gülümseyerek teşekkür etti ve elindeki poşetle alt kata fal bakacağı merdiven altına gitti. Poşetten çıkardığı çeşitli bibloları, kalem ve kâğıtları ve bir defteri masanın üstüne koydu. Artık onun da masası diğerlerinin masası gibi olmuştu. Geçip arka taraftaki sandalyesine oturdu. Önce o gün para kazanmak için dua etti. Sonra telefonunu eline alıp sosyal medyaya girip oyalanırken müşteri beklemeye başladı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.