- 146 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Tek Tanrı'ya mı Yoksa Bütün Tanrılara mı Tapmalıyız?
Eğer Tanrı, dünyayı bize bir imtihan olarak veriyorsa, âhireti de bir imtihan nezdinde vermesi gerekiyor. Ben dünya âleminde diş ağrısı nedir yaşadım biliyorum ve iyileşir iyileşmez bir daha dişimi ağrıtmamak için kendimce bir takım önlemler alıyorum. Buna benzer bir başka örneğiyle daha konuya açıklık getireyim. Ben yine dünya âleminde yaralanma acısını yaşadım ve bir daha yara almamak için gerek yürürken, gerek başımı beladan alıkoymak için, gerekse kaza yaşamamak adına bir takım tedbirler alıyorum ve bir sonraki olasılık durumuna en azından kendimi hazırlamış oluyorum. Ama şuan çok karmaşık bir dünyada yaşıyoruz ve yüzlerce dinî inanış hâliyle de farklı ibadetler ve Tanrılar var sayılıyor. Ben bu durumda bilinen Tanrılar arasında "Tek Tanrı olan Tanrı’ya" ulaşmam gerekiyor ve bunun için de onu aramam gerekiyor. Yani hangi Tanrı’nın tek Tanrı olduğu konusunda bir araştırma soruşturma yapmam lazım ki; bu neticeyle gerçek Tanrı’ya ulaşım sağlayayım ve o göndermiş ise bir din, ben o din’e ibadetle hizmet edeyim. Haliyle her din’in ibadet şekli farklı ve Tanrı’ları da farklı ve belki cennet cehennem uydurmadan ibaret ve yine belki de insanları kullanmak için bir basamak olarak kullanılıyor bu dinî kavramlar. Benim doğru kararlar verebilmem için zekamı doğru bir amaçla kullanmam gerekir. Yani, benim hâk için hakkı gerçek anlamda aramam gerekiyor. Doğduğumda bana bahşedilen dinî ezberledim diye bunu kabul etmem gerekmiyor. Çünkü her şeyi dosdoğru bulamıyorsun ve şüphelerin seni Tanrı arayışına çıkartıyor. Bu demek olmuyor ki ben doğrudan Tanrı’yı reddettim ve ateist oldum. Çünkü bu böyle olmuş olsaydı ben Tanrı arayışı içerisinde olmazdım. Ama net bir şekilde kelâmı kavramak için, aşağı yukarı bütün dinî inançların ibadet dışındaki kuralları neredeyse aynı amacı hedef gösteriyor ve yolun sonunda âhireti ve hâliyle de cennetle cehennemî ödül veriyor. Ama her dinin temel kuralı, "Kendi dininin ve Tanrı’nın araştırmasını ve sorgulamasını şirk koşmaya ve din’den çıkartılmakla koşullandırıyor ama diğer yandan da din’de zorlama yoktur deniliyor." Bu çelişkiler beni zorunlu olarak içinde bulunduğum din’e taptırıyor ve ben dinî araştırma konusunda bir adım ileriye gidemiyorum. Üstelik diğer din’e mensup olan kişilerle, yani kullarla Tanrı beni savaşa sürüklüyor. Halbuki bu durumda Tanrı’ya inanan herkes bir şekilde ölmeye ve öldürülmeye yönelik suçlara zorunlu bırakıyor. Gizli gizli araştırma yaparken bile bir insan seni kâfir olarak nitelendirebiliyor. Bu içinde bulunduğun zorunlu dinî yaşamak sizce ne kadar doğru bir yol olabilir ki? Ben bütün dinleri araştırdığım zaman bu yol beni ya bilinmez bir Tanrı’ya iletiyor ya da ateistliğe.
Buradaki asıl sorun ve konunun açılım sebebinin nedenli kaynağı ise; acı!
Az önce verdiğim örneklerden biri de (acı) idi. Acıyı tadanlar ve acının tarifini bilenler acı çekmekten itinayla korunmaya çalışıyorlar.
Ama cennetle cehennem konusunda biz insanlara inanmamız için açıkça gösterilmiş bir hakikat örneği yok. "Biz ne cenneti gördük ne de cehennemi." Ve biz insanlar hakkımızı aramaktan bilhassa aciziz. Ve birileri tarafından bedelleri kader niyetiyle bizi kullanmaya yönelik eylemlerle harcamaktadır. Burada da insan, ister istemez bütün dinlerin çıkış olasılıklarını düşünmek zorunda kalıyor.
Neden ben bir başkasının suçunu (kader) niyetiyle günübirlik ödüyorum? Ve neden benim tertemiz dünyamı sen kirlettiğin hâlde ben bu bedeli (kader) olarak ödüyorum. Neden Tanrı değil de sen bana (kader) yaşatıyorsun gibi, bir sürü nedenler kavramı oluşuyor. Ve bu soruların cevapları da o nedenlerin içindeki kaynakta saklı. Ama nedense hakîkat sahibine ulaşma çabası, dinî inançların nazarında suç ve şirk olarak var sayılıyor.
Ve böylelikle de insan bir kısır döngü içerisinde kendi kendini yok ediyor. Ama neden???
Dualar yanıtsız.
Mucizeler kanıtsız.
Bir masaldı belki de.
İnanmayı mecbur bıraktıran, bir hikâye!
Nedenleri cevapsız kalan bir yaşam.
YORUMLAR
Merhabalar, uzun gibi görünen ama aslında kısa olan paylaşımınızı erinmedim okudum, neticede siz paylaşımın sonunda özetlemişsiniz, Yüce Yaradan Kelamında; (Kuranı Keriminde) kendisinin araştırılmasının şirk olduğunu hiç bir yerinde ifade etmediği gibi birden çok yerinde; hiç akletmez misiniz.... ey akıl sahipleri diye akla önem vermektedir. Yani akla çok önem veriyor bu demektir ki, aklınızı kullanın arayın doğruyu bulun. Yani arayın araştırın demek değil midir. Yüce Allah daha ne desin,
Yaradan'ın araştırılmasının şirk olduğunu ben Kuranı kerimin hiç bir yerinde görmedim okumadım ve duymadım da varsa böyle bir şey onu adeta Yüce Yaradan adına kural koyma yetkisini kendinde gören kendini bilmez aklı evvellerdir.
Bu tiplerden bir tanesi şunu diyebilmiştir sonuçta Kuranı Kerim küçük bir kitaptır, her şeyi oraya sığmaz ki bu mümkün değildir diyebilmiştir. Bu da ne demek oluyor ne anlama geliyor, yani yaradan her şeyi orada söylememiştir. Eeee o zaman ne olacak? olacak olan bu kendini Allah'ın avukatı veya haşa vekili gibi görme noktasına erişen hastalığına bulaşan Kuranın yanında bizim dediklerimizi de dini kural gibi kabul etmelisiniz, Ohh ne alaaa... Şirk ise Allah'ı araştırmak değil inkar etmek yani haşa Allah yoktur demektir.
Böyle olmasaydı, Yunus Emre:
İster idim Allah'ı buldum ise ne oldu
Ağlar idim dünü gün güldüm ise ne oldu
Erenler sohbetinde deste kızıl gül idim
Açıldım ele geldim soldum ise ne oldu
Alimler ulamalar medresede bulduysa
Ben harabat içinde buldum ise ne oldu
İşit Yunus'u işit gene deli oldu hoş
Erenler manasına daldım ise ne oldu.
diyebilir miydi, bulabilmesi için araması gerekmiyor mu? Bence dini zorlaştıran dinin kendisi değil din adına konuşan mendeburlardır. Kuranı Kerimin mealinden Türkçe açıklamasından bir şey okursun hemen sen buna girme sen bunu anlayamazsın sen bunun gerçek yönünü bilemezsin diyorlar. Onlara şunu sormak lazım sen nasıl anlıyorsun. Yaradan Aklı herkese vermiş farklı kullanılsa da. Neyse çok şey yazılabilir ama sanırım bir şeyler anlatabildim. kaleminiz daim ilhamınız bol olsun, Tebrikler.