- 89 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"DÜŞÜNENLERE, DÜŞLEMENİN ZEVKİ KALDI BU SÖNEN VE GÖLGELENEN DÜNYADA."
"Cemaat, şiddetli yağmurda altına sığındığımız bir saçak, dondurucu soğukta içinden çıkmak istemediğimiz şömineli bir oda gibidir" diyor, Zygmunt Bauman. Böyle sıcak bir ortamı kim istemez ki. Düşünsenize dışarıda her türlü kötülük pusuda sizi bekliyor: Tinerciler, torbacılar tecavüzcüler... Etrafımızda içersinde metafiziksel gerilim, toolojik sakinlik, şüpheden uzak mutlu ve huzur bulacağımız
yüzlerce cemaat var. Nurcular, Mealciler, Çarşambacılar, Süleymancılar, Menzilciler, Ateizm, Deizm sadece bir kaçı. Bunlardan hangisine tâbii iseniz firka’i naciye o. Sadece siz sirat-ı müstakim üzeresiniz. Tüm cemaatler kendilerini öyle takdim ediyor çünkü.
Cemaate tâbii iseniz düşünmenize gerek yok. Şeyhiniz/lideriniz yerinize düşünüyor zaten. Sadaka, zekat, fitrelerinizi kime ve nerelere vereceğinize karar veriliyor. Sizi kendi idealleri uğruna afyonlayıp ölüme gönderebiliyorlar. Ucunda cennet olan bir ölüme hemde. Şeyh + cemaat = huzur...
Huzur, mutluluk herkesin hakkı. Fakat şu başbelası "farklı düşünmek" sizi sürüden ayırır, siyasilerden, popülariteden cemaatinizden. Hasan El Eşari , Ali Şeriati, Malkom X, Ebu Zeyd düşünüp huzurlarını bozmayı göze aldılar. Zira okumanın ve düşünmenin armağan ettiği en büyük zevk: Huzursuzluk.
Yazar Şahin Doğan mutmainliği, mutluluğu, huzuru gençlik/öğrencilik yılları içerisinde bulunduğu cemaatte zirvede yaşamış biri. Şimdilerde ise ruh hali tedirgin, karamsar, sorgulayan, mutsuz ve tesellisiz. Hiçbir ideloji, düşünce, tarikat, parti onu teselli etmiyor, edemiyor. Ahiret, kıyamet alametleri, gayb âlemi, teoloji ile başı dertte. Yazdığı "Arafta Bir Entelektüel, Dücane Cündioğlu" ve "Mustafa İslamoğlu Eleştirisi" kitapları ile başı dertte. Cündioğlu, Şahin hocanın yazdığı kitaba "kitabınız bir kelimeden fazlasını hak etmiyor" diyor.( o çirkin kelimeyi söyleyip moralinizi bozmamayım) İslamoğlu ise okumadan mahkemeye verdi. Aslında yazarımız düşündüğü, eleştirilerdiği için başı dertte. Kendi kendine yaptı bunu. En büyük belası kendisi.
Belası kendisi bunu yeni çıkan "Düşünen Düşer" kitabındaki "Niçin Yazıyorum" yazısından üç cümleyi yorumlamaya çalışarak anlamaya/anlatmaya gayret edeyim.
1.) "Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum" diyor. Beğenilmeyi, şöhreti, görünür olmayı, aranan adam olmayı,- aranan adamdan ziyade arayan adam olmayı tercih ediyor- ölümsüzlüğü fıtraten seviyoruz. Kötü bir kitap gibi unutulup gitmek ağız tadımızı bozan bir hakikat.
2.) "Hatırlanmak, bilinmek, görünmek, fark edilmek için yazıyorum."
Üstad Şahin Doğan, Entelektüel yalnızlık, Ezelî Mağluplar, Hakikatin İzinde, Korona Günlükleri, Ruhumun Şehri Urfa, Düşünen Düşer kitaplarım tarihe kalır mı? Ölümden sonra farkedilir miyim? diye bir endişesi var haklı olarak. Yazarların var olmak, farkedilmek gibi bir handikapları var. Dolayısıyla Şahin Doğa’nın da olması doğal. O kanayıcıların kanamasına aldırmadan yiğitçe dile getiriyor. Bize göre kitapların hepsi yarınlara kalacak. Hangi sayıklama, hangi ’millet mistiği" lisanlarda ’güzel bir yad-i cemil’ bırakmamış ki. Sanmayın tribüne, vitrine çıkarılanlar çok değerli.
3) "Bende yok ama getirdiği şöhret ve alakadan hoşlandığım için yazıyorum." Buda büyük bir itiraf.
İmamı Azam, Stefan Zweig, Nurettin topçu şöhret veya görünmek için mi yazdılar? Belki evet, belki hayır.
İbni Arabi , İbni Rüşt, Nietzsche ölümlerinden sonra şöhretli oldular, herkes onları anlamaya çalıştı. Tüm dünya onları konuşuyor ama adamların haberi bile yok. Şöhretli olmanın zevkini bu dünyada tatmadıktan sonra kişi için bir kıymeti harbiyesi var mı?
Başka bir sorun düşünenlere huzur yasak onları okuyanlar bile anlamıyor.Bir şairin memleket için yazdığı bir şiiri, okuyucu kendi sevgilisine uyarlayabiliyor. Sevgiliye yazılan başka bir şiiri okuyucu kendi mürşidine uyarılıyor. Bir öyküyü, romanı yazarın yaşadığı sosyolojik ortamı,ruh haline anlamaya çalışmadan şımarık okuyucu işte benim hikayem diyor. Yazar Mersin’e diyor, sersem okuyucu gidiyor tersine.
Hekes aynı adamları okuyor ve aynı adamlar birbirinden farklı: Said Nursi kimine göre Kürt Said ,kimine göre ajan, Mehdi, hikayeci. Mesela Mikail Bayram’ın Mevlanası farklı, Abdülaziz Bayındır’ın Mevlanası farklı, İbrahim Sarmış’ın Mevlanası farklı, Ekrem Demirli’ nin Mevlanası başka bir Mevlana. Bir düşünce insanının bin farklı versiyonu var. Yine de anlaşılmıyorlar.
Platon, Gazali, Hz Muhammed kalemle yutulup, anlaşılmadıkları için sonsuza dek yaşayacaklar.Var olmak istiyorsanız, düşleriniz, düşünceleriniz olmalı. Sırlı, mülhem gizemli taraflarınız olmalı. Bir değil, bin olmalısınız. Yani anlaşılmamalısınız.
"Anlaşılmak ölmektir."
Şahin Doğan’ında"Ezelî Mağluplar" kitabında buyurduğu gibi "Bir kalemle anlaşılıp tükenmek istiyorsun öyle mi? Anlaşılmak ne biliyor musun? Anlaşılmak ölmektir."
&&&&&
Son çalışması "Düşünen Düşer" ismi biraz melenkololik, D.Cündioğlunun "Düşünce Düşlenir"e benzer olmuş. Spekülasyonlara açık, kışkırtıcı bir isim.
Doğrusu ismi üzerinde "Düşünen Düşer"mi bir tartışmaya başlatacaktım. Yazı nasıl buraya evrildi bilmiyorum. Yine de kısaca fikrimi beyan edeyim.
17. Yüzyılın ortalarından sonra felsefi ve bilimsel düşünmeyi bıraktık. Yoğun teoloji tartışmaları , bitmek tükenmek bilmeyen metafizik merakımız bilimsel düşüncenin önüne geçti.. kabir azabı, cennet, cehennem ile ilgili yazdığımız devasa müktesebat bunun delilidir. Avrupa düşündükçe dimdik ayakta, doğu düşündükçe düşüyor. Çünkü düşüncenin çıkış noktası Daryush Shayegan’ın ifadesiyle "sakat ve yaralı." Böyle bir zeminde Şahin Doğan gibi sanatı, edebiyatı düşünenler, düşer veya düşürülür.
Sizce düşünen düşer mi ? düşmez mi?
Abdulvahap SERT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.